Hutbe: Biz Kur’an’a uyduk, Rabbimize şirk koşmayız! “O (Kur’an), ‘gerçeği ve doğruyu’gösteriyor. Bu yüzden ona iman ettik. Artık Rabbimize hiçbir kimseyi ortak koşmayacağız.” ( Cin: 2) Kardeşlerim, bugün Hicrî Cemâziye’l-Evvel ayının 23’ü 1447/Cuma Okuduğum âyette cinler, ilk kez dinledikleri Kur’an’ı tarif ediyorlar. Ancak cinlerin o anda dinledikleri Kur’an’ın hangi suresi bilmiyoruz. Onlar, “Rüşde ulaştıran, rüşde hidâyet eden, okunan bir şey dinledik” diyorlar. Cinlerin “duyduk ve iman ettik” dedikleri Kur’an bize de hitap edip rüşde yani doğruya, hidâyete çağırıyor. Öyleyse bizler de tıpkı cinler gibi bizi hakka çağıran Kur’an’ı dinleyecek ve onunla rüşde ulaşacağız. Hâlbuki, insanlar duymadan, okumadan iman etmeden yanalar. Kardeşlerim, âyetteki “Rüşd”, “Ğayy” yani sapıklığın zıddı olup hidâyet/doğru yol anlamınadır. “Rüşd”ü anlamak için Bakara: 256 iyi anlaşılmalıdır. Âyet şöyledir: “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğru yol/hak bâtıldan ayrılmıştır.” Bu âyette, “rüşd”,kişinin imana, hidâyete sevk edilmesi için hak ve hakikatin ifadesi olarak rüşd kullanılır. Hakkın ifadesi olan rüşd, Mü’min sûresinde de Firavun’un hanedanından olup bir süre imanını gizleyen mü’min kişi, hakkı anlatmaya başlayınca Firavun diyordu ki: “Ben size görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu, rüşdü gösteriyorum.” (Mü’min: 29) O mü’min, Firavun’un palavralarına aldırmadan Firavun’un sözünü yok farz ederek sözünü kesip hakkı ortaya koyarak aynı ifadeyi kullanır: “Ey kavmim! Bana uyun, sizi doğru yolu (rüşdü) göstereceğim.’ dedi.” (Mü’min: 38) Mü’min kişi daha önce Firavun’un etrafındakilere dediğini diyordu. Firavun da aynı şeyleri demişti. Ben sizi ancak doğru yola götürüyorum, diyordu. Allah’ın mü’min kulu, gaddar Firavun’un zulmünden de, Kârun ve Hâman gibi ona destek verenlerin gücünden de hiç korkmadan kavmini Firavun’un dediklerine değil, kendi dediklerine uymaya çağırıyor. “Ben sizi rüşde çağırıyorum. Eğer bana ve dediklerime tabi olur, nasihatlerimi dinlerseniz kurtulursunuz, değilse azaptan kurtulamazsınız,” diyordu. İşte bu âyette rüşdü, Firavun karşısında onun yolunun ve anlayışının karşıtı olarak görüyoruz. Rüşd’e, Kur’an’ın ortaya koyduğu hidâyettir denebilir. Kur’an, insanın bireysel, toplumsal, ekonomik ve siyasî hayatına yol gösterir. Cinler; tüm hayat ve onun problemlerine yol gösteren bir kitap dinleyip iman ettik diyorlar. Bunu nasıl anlarız? İfade şöyle: “Dinledik, hemen iman ettik.” Demek ki hidâyet talebinden sonra ortaya konan rüşd ve hidâyete hemen iman gerekir. Âl-i İmrân: 193. âyette anlatıldığı gibi: “Rabbimiz! Doğrusu biz, Rabbinize iman edin diye çağıran bir çağırıcıyı işittik de hemen iman ettik…” İşte burada da denir ki, “duyar duymaz hemen iman ettik”. Duyacağız, hemen iman edeceğiz ama ameli de gündeme getiren bir imanla iman edeceğiz. Bakara: 286’da konu şöyle anlatılır: “Dediler ki: (Rabbimiz!) İşittik ve itaat ettik!” Burada dikkat etmemiz gereken husus şudur: İşitmek, indirileni bilip tanımayı gerektirir. Bilip tanımak da okumayı ve haberdar olmayı gerektirir. Şimdi: “Rabbimiz! Kitabını işitip onunla amel ettik, onun için sen de bize mağfiret et! Elimizde olmadan işlediklerimiz hakkında bize mağfiret et!” Kitaplarını tanımayıp ondan habersiz bir hayat yaşayan Müslümanlar nasıl diyecekler bunu? Yüzümüz var mı bunu demeye? Okuduğumuz o kitabın âyetlerine itaat edeceğiz. Yani samimiyetle onları uygulayacağız. O âyetler bizden nasıl bir iman ve amel istemişse onu aynen yaparken ufak-tefek kusurlarımız olmuşsa o zaman da “aman ya Rabbi, sen bilirsin!” diyeceğiz. Acaba biz de bizden öncekiler gibi: “İşittik ve isyan ettik” diyenlerden miyiz? Dilimizle “inandık” diyor, ama hayatımızla yalanlayanlardan mıyız? Yoksa kimileri gibi işitmeden inandığımızı mı iddia ediyoruz? Yoksa kimileri gibi işittik ama unuttuk diyenlerden miyiz? Yoksa işittik ama hayatımız değişmedi mi diyoruz? Okuyup işitecek, ardından da itaat edeceğiz. Yani imanımızı hemen amele dönüştüreceğiz. Çünkü hutbemizin başında okuduğumuz âyetin öncesiyle bağlantılı olarak cinler diyor ki: “Biz dinlediğimiz bu kitaba iman ettik ve bundan böyle artık Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.” İmandan sonra şirk gündeme geldiğine göre, anlıyoruz ki imanla birlikte amel olarak şirke düşmemeleri ortaya konuyor. “Öyleyse biz Kur’an’ı duyup dinledik, iman ettik. Sadece Allah’tan gelen rüşde tabi olduk, yani Kur’an’ın hidâyetine uyup onun istediği hayatı yaşayacağımıza, şirkin her türünden ve Allah’tan başka hiç kimsenin ilke ve yasalarını uygulayarak şirk koşmamaya söz verdik” dediler. Demek ki, Kur’an’ı duyduktan, okuyup rüşdüne tâbi olduktan, ortaya koyduğu hak ve hakikati, getirdiği hidâyeti tanıdıktan sonra hemen şirkten uzaklaşmak gerekir. İşte Kur’an cinler üzerinden bize bunu anlatıyor. Hal böyle olunca bu âyetlerle kendimizi yargılamak zorundayız. Yıllarca Kur’an okuyup anlatanlar, tefsir yazanlar eğer Kur’an’la bu birlikteliğin sonunda hâlâ rüşde ermemişlerse okumalarında bozukluk vardır. Şu anda biz Kur’an okuyor ve doğruyu bulamadığımızı söylüyorsak o zaman okumamız Müslümanca değil. Ya Kur’an okumuyor başka şeyler okuyoruz, ya Allah’ın istediği gibi okumuyoruz yahut da rüşde ulaşmak için değil başka amaçlarla okuyoruz demektir. 14.11.2025 Hazırlayan: Emrullah AYAN