Cumartesi, Kasım 22, 2025
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Allah, şerle de hayırla da imtihan eder

Hutbe: Allah, şerle de hayırla da imtihan eder

by İlkav Editor
43 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Allah, şerle de hayırla da imtihan eder
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi denemek için şer ve hayırla imtihan ederiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya: 35)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Cemâziye’l-Evvel ayının 30’u 1447/Cuma

İmtihanın çeşitleri vardır: Sabırla imtihan, şükür imtihanı, sevap imtihanı, terbiye imtihanı, arınma imtihanı ve değerlendirme imtihanları gibi…
Rabbimiz, “Biz, elbette ki imtihan ederiz.” (Mü’minûn:30)
Yine, “Denemek için sizi şer ve hayırla imtihan ederiz.” (Enbiya:35) der.
Şerle imtihanın niçin olduğu bellidir. Amaç, imtihana girenin tahammül gücünü, kötülüğe karşı sabır derecesini, Rabbine güven ve O’nun merhametini umma derecesini ortaya çıkarmaktır. Hayırla imtihana gelince, bunu izah gerekir:
İmtihanların en ağırı, hiç şüphesiz hayırla imtihandır. İnsanlar bunun tersini; hayırla imtihanın, şerle imtihan yanında hafif kaldığını zannetseler bile şerle imtihanı başarıyla verenler pek çoktur, ama hayırla imtihana göğüs gerenlerin sayısı çok azdır. Hastalık ve zayıflık imtihanına sabredenler çoktur, sıhhat ve güç imtihanına dayanan, aşırı öfkesini bastırıp sinirsel gerginlik ve taşkınlığını frenleyebilenler pek azdır.
Fakirliğe dayanıp nefsini alçaltmadan yaşayanlar pek çoktur, ama servet ve varlığa, zenginliğin özendirdiği eğlence, arzu ve şehvetlere dayananlar pek azdır. İşkence ve eziyetlere korkmadan sabredip ceza ve tehditleri ürkmeden atlatanlar pek çoktur, ama makam-mevki, eğlence ve servet vaadlerine dayanamayanlar pek çoktur.
Savaş ve yaralanmalara dayanabilen çoktur, ama rahatlık ve bolluk içindeyken rûhî çöküntü ve yılgınlık doğuran boş vermişliğe ve insanlara boyun eğdiren ihtiraslara kapılmadan sabredebilenler ise pek azdır. Sıkıntı ve darlık hali, bazı kazançlar getirebilir. Mesela, direnme gücünü artırır, izzetli bir hayata alıştırır ve sinirsel istikrara sebep olur. Bu durumda insan tüm gücünü toparlayıp sıkıntıyı metanetle karşılayacaktır. Bolluk haliyse, sinirleri gevşetir, dayanma gücünü zedeler, dikkat ve direnme mekanizmasını da zaafa uğratır. Sıkıntıyı başarıyla atlattıktan sonra bolluk ortamına girenlerin imtihanda kaybetmelerinin sebebi budur. İnsanın hâli budur. Allah’ın korudukları ise bunun istisnasıdır. Bunlar, Rasul (S)’in haklarında; “Mü’minin durumu hayret vericidir. Çünkü onun her şeyi hayırlıdır. Bu özellik, mü’minden başka hiçbir kimseye verilmemiştir. Mü’min bir rahatlığa kavuşunca sabreder ki bu onun için hayırlıdır. Mü’min, kendisine bir zarar dokunduğunda da sabreder ki, bu da onun için hayırlıdır.” (Müslim; 4/2294) dedikleridir. Ve onlar azınlıktadır.
Bu bakımdan bolluk imtihanında kendini uyanık tutmak; şerle imtihanda uyanık tutmaktan çok daha zordur. Ama her iki durumda da en büyük teminat, Allah’la bağlantıyı sürdürmektir. İnsanların madenini ve gönüllerin yapısını asıl ortaya çıkaran şey, bolluğu izleyen sıkıntı ve ondan sonraki bolluk hâlidir. Yüreklerin arılık ve kirlilik derecesini ortaya çıkaran, sabrın da, kararsızlığın da derecesini belirleyen budur. Allah’a güven veya umutsuzluk; Allah’ın kaderine teslimiyet veya isyankarlık, serkeşlik derecelerini ortaya çıkaran budur. Çünkü kadrolar bu durumda arınabilir. Mü’min ve münafık böyle hâllerde belli olur. Mü’min kendi konumu, münafık da kendi konumuyla belli olur. Nefislerin kapalı ve yabancı noktaları öğrenilir. Kadroların, kimliği belirsiz ve karışık kimi üye ve bireylerin güvensiz tavırlarından doğan uyumsuzluk ve yabancı unsurlardan arınması buna bağlıdır.
Sıkıntı ve bolluğun birbirini izlemesi, yanılmaz mihenk ve sapmaz bir ölçüdür. Tüm bu konularda bolluk hâlinin, sakıntı halinden farkı yoktur. Şiddet halinde sabredip birbirine bağlanan, ama bolluk hâlinde çözülüp çöküntüye uğrayan pek çok kimse vardır. Mü’min, sabredendir. Şiddet halinde sabredip bolluk hâlinde alçalmayan kimsedir. Yani her iki durumda da Allah’a yönelip kendine gelen hayrın da şerrin de Allah’ın izniyle olduğuna inanan kimsedir. Allah’ın, nefisleri, bolluktan sonra şiddetle imtihan ettiğine kesinlikle inanandır.
Sonra şu da var: Kur’an, beşerî yapıya hitap eder. Bu yapının gizli bileşimini, açık-kapalı bütün özelliklerini, girinti, çıkıntı ve eğrilerini bilen Yaratan’ın kitabı olarak hitap eder. Allah bu yapının zaaf noktalarını elbette ki bilmektedir. Mal ve evlâda olan tutkunluğun nefsin derinliklerinde var olan bir zaaf olduğunu kesinlikle bilmektedir. Allah bundan dolayı uyarıp imtihan hakikatine dikkat çekiyor: “Bilin ki mal ve evladınız, sizin için bir fitnedir. Allah’ın katındaysa hiç şüphesiz büyük bir mükafaat vardır.”(Enfal:28)
Mal ve evladı veren Allah’tır. Mal ve evlat fitnesini aşanlara Allah katında mal ve evlattan çok daha büyük mükâfaat vardır. Öyleyse dava emanetinden ve cihadın fedakarlıklarından kaçmak yok. Güçlü olmanın verdiği fitne de böyledir. Ama gönüllerini en büyük kuvvete bağlayanlar, kendilerine sadece dünyalık bir imkan sağlayan fânî kuvvetlerle fitneye kapılmazlar. Zira bunlar, kendilerinden daha güçlü olan Rablerinden korkarlar. Bundan dolayı da tüm güçlerini Allah’a itaate verirler. O’nun adını yüceltme yolunda kullanırlar. Ve bu kimseler mal ve evlatla da fitneye kapılmazlar. Mal ve evlat yüzünden cihaddan geri kalmazlar. Mal ve çocuklarını Allah’a itaate yöneltirler.                                                                                                                                        Gönülleri kuvvet ve nimetin kaynağından kopan kimselere gelince: Onlar, eğlenir, yer içerler, tıpkı hayvanların yediği gibi…
“Bu kimselerin amelleri, dünyada da, âhirette de boşa çıkmıştır.” (Tevbe: 69)
21.11.2025
Hazırlayan: Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar