Pazar, Eylül 8, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Ahidlerinize Vefa Gösteriniz

Hutbe: Ahidlerinize Vefa Gösteriniz

by İlkav Editor
2,9K 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Ahidlerinize Vefa Gösteriniz

“Verdiğiniz her sözü yerine getirin, çünkü verdiğiniz sözden hesap gününde mutlaka sorguya çekileceksiniz.” (İsra: 34)

 

Ahid, diğer bir ifade ile söz kavramı, kelime anlamı itibariyle “bir şeyi her durumda koruyup, gereğini yerine getirmek” demektir. Başka bir tanımlamayla da, “her türlü durumda, o durumun gerektirdiği biçimde korunulan ve gereği yerine getirilen şey, verilen söz” anlamlarına gelir.

Ekitap için tıklayın

Ahid, Kur’an-ı Kerim’de daha çok Allah ile kulları arasındaki muahedelere işaret etmek için kullanılmıştır.

İnsan, Allah’tan başka rab tanımayacağına dair Allah’a ahid vermiş, Allah da bu konuda kendisinden ahid almıştır; yani muahede yapmışlardır, ahidleşmişlerdir. Bu ahdin, Allah’tan başkasını rab tanımamanın içinde, şeytana ibadet etmemek de vardır ki, Yasin Suresi 60. ayette “Ey Adem oğulları! ‘Şeytana ibadet etmeyin’ diye size ahid vermedim mi?” buyurulmuştur. 

Allah, insanlara, hidayetini aralarından seçtiği elçiler aracılığıyla, insanın yeryüzündeki hayatının kuralları olarak göndermiştir. Bu kuralların yerine getirilmesi, öncelikle insanla Allah arasında, ikinci derecede de insanlar arasında yeni ahidleşmeler şeklinde olmaktadır. Sözgelimi, “Ka’be’yi temizlemeleri Allah’ın İbrahim’e ve İsmail’e ahdidir.” (Bakara: 125)
Mü’minler Medine İslam Devleti’ni kurduktan, yani Allah’ın hükümranlığını yeryüzünde gerçekleştirme aşamasına geldikten sonra, belli bir süre için ve belli durumlarda müşriklerle ahid (antlaşma) yapabilirler. (Tevbe: 1)Bu tür ahidleşmeler de bir bakıma yine Allah’la olan ahidleşmenin bir parçası durumundadır.

Allah nasıl insanlara ahid vermişse, insanlar da Allah’tan ahid almışlardır. İnsanlar Allah’tan başkasına ibadet etmemeye, O’ndan başkasını rab ve ilah tanımamaya ahdetmişlerdir. Allah da bunun karşılığında, insanlara yardım edeceğini ve dünya hayatından sonraki ahiret hayatında onları cennetlere koymayı ahdetmiştir. Ahid, hutbemin başında okuduğum İsra Suresi 34. ayette de belirtildiği gibi sorumluluk gerektirir. Eğer insanlar Allah’a verdikleri ahdin ve bu ahid çerçevesinde kendi aralarındaki ahidleşmenin sorumluluğunu yerine getirirlerse Allah da ahdini yerine getirecektir. Bu hususu Allahu Teala, İsrailoğulları üzerinden şöyle dile getiriyor:

“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz ahdi yerine getirin ki, Ben de size verdiğim ahdi yerine getireyim. Yalnız Benden korkun.” (Bakara: 40)

İnsan hayatı yazılı, sözlü ya da adı konmamış anlaşmalarla devam etmektedir. Gerek fertler gerekse kurumlar, aralarında olumlu veya olumsuz kurulan antlaşmalar olmaksızın ayakta duramazlar. Hizbu’ş-Şeytan’a karşı mücadeleyi esas alması gereken Kur'ani anlamda Hizbullah olan mü’minler de Rabbimizin kelimesini yüceltme davasını, emanetlerini üstlenerek başarıya ulaştırabilirler. İman Rabb’e bir tür söz vermedir yani Allah ile antlaşma yapmaktır. Her söz ve taahhüd de sorumluluk getirir. Zira varoluşumuzun gayesi yeryüzünü oyun ve eğlence edinmek değil bilakis Allah’a kulluktur. Zariyat Suresi 56. ayet bize bunu net bir şekilde haber veriyor:

“Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

Rabbimize verdiğimiz sözlerden caymamak imanımızın kemalini, taahhüdümüze bağlılığımızı, şahsiyetimizin olgunluk düzeyini gösterir. Müslümanlar, müşriklerle yaptıkları ilkesel olmayan mevzî antlaşmalarına dahî sadık kalırlar. Oysa ilahî ilkeleri tahrîf eden Yahudîlerden bazıları kendilerinden olmayanlara Âl-i İmran Suresi 75. ayette belirtildiği gibi “Ümmîlere karşı bir sorumluluğumuz yoktur” bozuk akidesini türetmişlerdir.

Rağıb el-İsfehânî’ye göre Allah ile kulları arasındaki ahidleşmenin iki yolu vardır:

1- Fıtrî ahidleşme:Rabbimizin varlık yapımıza, yaratılış hamurumuza ahidleşme konusu olan şeyi yerleştirmesidir. (A’raf: 172)

2- Sözlü ve yazılı ahidleşme:Allahu Teala’nın peygamberler yoluyla gönderdiği ilahi bildirimde ahid konularını belirtip itaat istemesi durumudur.

Gerek fıtrî gerekse iradî ahidleşmenin bozulması durumunda yeryüzündeki fiziksel ve toplumsal ahengin bozulacağını vahiy bize şöyle haber vermektedir:

“Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (vahiy, iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara: 27)

Antlaşmaların/ahidlerin yerine getirilmediği, yeminlerin tutulmadığı, emanetlerin korunmadığı bir toplumda önce iyi hasletler bozulur. Daha sonra ifsad öyle yaygınlaşır ki suyu, toprağı, havayı dahî tehdit edecek duruma gelir. İşte müşrikler, münafıklar bu yüzden Kur’an’da zalim ve müfsid olarak vasıflandırılmışlardır. (Bakara: 11, 27)

Gerçek mü’min olmak; Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olmak, emanetlere sahip çıkmak, ahidlerini yerine getirmekle mümkündür. İslâmî mücadeleyi üstlenen mü’minlerin, sonunda cennet olan bir süreci göz önünde tutarak, başarının yasasına göre hareket etmeleri, hedefe ciddî bir programla, ahidleşerek yürümeleri gerekir.

“Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir. Onlar, şahidliklerini dosdoğru yapan kimselerdir. Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir. İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.” (Mearic: 32-35)

Sonuç olarak;insanlar yaptıkları fıtrî ve irâdî sözleşmelerinden dolayı hesaba çekileceklerdir. Allah’a verdiği ahdini yerine getirmeyen ve yeminlerinde sorumsuz davrananlar büyük imtihanı kaybederler. Dünyevî hiçbir başarı da bu ebedî kaybedişi önleyemez.

25.12.2015

Hazırlayan: Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon