Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: 28 Şubat Devam Etmiyor mu Yani…!

Hutbe: 28 Şubat Devam Etmiyor mu Yani…!

by İlkav Editor
1,3K 👁
A+A-
Reset
Hutbe: 28 Şubat Devam Etmiyor mu Yani…!
“…Zulmedenler, bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu, azabının çetin olduğu gerçeğini, azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi anlasalardı!” (Bakara: 165) 
Bugün yine bir 28 Şubat… Türkiye’nin üzerine bir karabasan gibi çullanan darbenin yıldönümü. O meş’um 28 Şubat’ın üzerinden 23 yıl geçti. Bu 23 yılda, başörtülü kızların saçlarından tutulup sürüklendiği, erkeklerin sudan sebeplerle okullarından, iş yerlerinden atıldığı, dindarların tamamına ya gözü dönmüş birer kriminal vak’a ya da kamusal alandan sökülüp atılması gereken bir köylü muamelesinin çekildiği zamanları geride bırakabildik.
Bu cuntacıların yargılanarak hesap vermelerine ancak 2013 yılında başlanabildi. Şu anda darbecilerin sadece asker ayağının yargılandığı dava Gülencilerin kumpasları sebebiyle 7 yıldır bir adım ilerleyemedi. Darbe mağduru 600 kişi hâlâ cezaevinde, 300 kişinin durumuysa belirsizliğini koruyor. 
Türkiye siyasî tarihine utanç vesikalarından bir yenisi olarak geçen 28 Şubat darbesi 23. yılına girdi. 28 Şubat’ın sacayaklarına; medyaya, askere, siyasete, sermaye gruplarına veya sivil toplum görünümlü vesayet yapılarına gerçek bir sorgulama yapılabilmiş değil. Sadece 28 Şubat’ın mimarları, illegal Batı Çalışma Grubu, ancak 15 yıl sonra harekete geçilerek sanık sandalyesine oturtulabildi.  Fakat sonuç adalet açısından hiç de iç açıcı değil. Emekli generaller İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Erol Özkasnak ve Çetin Doğan’ın da aralarında bulunduğu 103 kişi hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebren devirmeye iştirak” suçundan dava açıldı. 
Kamuoyunun “tarihî hesaplaşma” diyerek umutlanıp sahiplendiği ve merakla beklediği davanın ilk duruşması 2 Eylül 2013’te görüldü. Süreç ilerledikçe beklentiler yerini umutsuzluğa ve karamsarlığa bıraktı. İnsanların adalet kurumu ve kavramına güveni kalmadı. Davada hiçbir tutuklu sanık kalmadı. Soruşturmayı başlatan savcıların, ilk görevlendirilen bilirkişilerin Gülen’le bağlantısının ortaya çıkması ve yaşanan sahte delil tartışmaları bu tarihî davayı da sulandırmış oldu. 
İşin sonunda olan yine 28 Şubat mağdurlarına oldu. Şimdi sormak lazım, adaletin unuttuğu bu insanların işi mahşerdeki ilâhî adalete mi kaldı? Yeniden yargılanmak dışında hiçbir isteği olmayan bu insanları kamu vicdanı ne zaman görecek? Gelin artık bu insanların çığlıklarına kulak verin. 23 yıldır siyasî kumpaslarla içeri atılan, haksızlığa uğrayan 28 Şubat mağdurlarının yargılanması için harekete geçilsin. Bir KHK ile yeniden yargılanmaların önü açılabilir. Ulusalcı, Kemalist zihniyetin mahkum ettiği, gerek Sivas olaylarının mağdurlarının gerek irticacı yaftalarıyla mağdur edilenlerle ilgili yeni düzenlemeler yapılabilir. Bütün bunları 18 yıldır iktidarda olan mevcut hükümet, elinde bütün imkanlar olmasına rağmen maalesef hâlâ yapmamaktadır. Neden çekinilmektedir veya neden korkulmaktadır? Yoksa hükümet yetkilileri bu insanların mağduriyetlerine inanmamakta mıdır?
Daha yakın dönemde Ergenekon, Balyoz, Ayışığı gibi darbe planlarının ortaya çıkarılıp faillerinin yargılanmalarının ardından bunları Gülencilerin tezgahladığı şeklinde kamuoyunda bir algı oluşturup sanki hiç böyle bir süreç yaşanmamış, sanki darbe konusunda hiçbir çalışma olmamış ve tamamen Gülencilerin bir tezgâhı imiş de ortada kayda değer bir şey yokmuş kanaatiyle hepsi salıverildiler ve şu anda ellerini kollarını sallayarak dolaşmaya devam ediyorlar. Unutulmamalıdır ki bu darbe planlarının hepsi bugün 18. yılında olan mevcut hükümete yönelik yapılmıştı. 
Yeni dönemde ise; 28 Şubat kararlarında olduğu gibi bir diğer hukuk garabeti de Hizbu’t-Tahrir yargılamalarında yaşandı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Emniyet raporlarında belirtildiği üzere ortada hiçbir cebir ve şiddet olmadığı halde 105 Hizbu’t-Tahrir mensubuna 660 yıllık bir cezayı onadı. Ayrıca; 2017 yılının Mart ayında İLKAV’a yönelik yapılan baskında yaşananlar, Gülenci damgası vurulup mağdur edilenler, kapatılan Kur’an medreseleri,  İslamî çevrelere yapılan baskılar, baskınlar ve sindirme operasyonları ne anlama gelmektedir? 
Daha önce askerî ve bürokratik vesayet vardı. Ardından Gülenist vesayet şimdi de 
Perinçekgiller ve statükocu, sağcı bürokratik vesayetle karşı karşıyayız. Yani, ülke bir vesayetten diğerine savrulup duruyor. Anlayacağınız, vesayet konusunda batı yakasında değişen bir şey yok.
28.02.2020
Hazırlayan: Emrullah AYAN      
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon