880
Hutbe : “Şuayb (as) gibi namazı ikame etmek”
"Ey Şu'ayb, dediler, senin namazın mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Oysa sen, yumuşak huylu, akıllı(bir insan)sın!" (Hud:11/87)
Değerli Kardeşlerim,
Bugün Hicrî Muharrem ay’ının 26’sı 1443 Cuma, günlerimiz aydın, ömrümüz bereketli olsun.
Hutbemiz Şuayb (as) gibi namazın ikamesi üzerine olacak inşallah.
Geçen hafta salâtın kötülükleri önleyici etkisi ve huşuu üzerinde durmuş idim. Bu haftada konunun devamı sadedinde Şuayb (as) örnekliğinden hareketle sosyal hayatla olan bağlantısı üzerinde duracağım.
Namaz; Kur’an’dan anlaşıldığı kadarı ile tüm ibadetler gibi vahye muhatap olan her mü’mine emredilmiş, ilk resulden günümüze tüm şeriatlarda var olan önemli bir ibadettir.
Namaz bilindiği üzere birtakım şekli ritüelleri olan, belli vakitlerde eda edilmesi rabbimiz tarafından emredilen, Müslümanlıkla özdeş hale gelmiş bir ibadettir. Sorumluluk sahibi olan her mü’min tarafından ölüm gelene dek bizzat ikame edilmesi gereken bir kulluk ödevidir. Ancak unutma ve uyku hali dışında da kazası dahi mümkün olmayan, vaktinde eda edilmesi emredilen, çok çok önemli kulluk göstergesi bir eylemdir.
Diğer birçok ibadetler gibi namaz da maalesef günümüzde içi boşaltılmış belli ritüellere indirgenmiş, günün yoğun iş ve oyalanmaları arasında sıkıştırılarak, gereği gibi ikame edilen bir arınma eylemi olmaktan çok uzak, kılınıp yükünden kurtulunmak istenen bir angarya olarak telakki edilir olmuştur.
İslam medeniyetinde hayat ezan ve namaz merkezli tasavvur edilir ve hayat her şeyiyle namazın etrafında şekillenirdi. Namazın etrafında diğer işler görülür ve bu anlayış hayata yön verirdi. Günümüzde ise çalışmakta, nöbet tutmakta, sınavda kısacası her tür dünyevi iş namaz gibi hatta daha önemli bir gereklilik olarak algılanmaktadır. Yaşadığımız dünyada bir takım işlerin arasında siz namaz dediğinizde çalışmakta bir ibadettir denilerek namaz hafife alınmakta ve kalp temizliğinden bahsedilmektedir. Halbuki Kur’an açık olarak savaş, korku gibi durumlar da dahi namazın nasıl ikame edilmesi gerektiğini bildirmektedir. (4/102-103) Yani namaz öyle basit sebeplerden dolayı ertelenemez, hafife alınamaz bir kulluk göstergesidir.
“Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. Sana ölüm gelene kadar Rabbine kulluk et!” (Hicr:15/98-99)
Yani namaz son nefese kadar her ne sebep olursa olsun ikamesi istenen bir ibadettir.
Kur’an’da ibadetlerle ilgili herhalde en fazla namaza dair ayetler ve hükümler bulunmaktadır. Çünkü namaz hayatın merkezinde hayatla ve insanla iç içedir de ondan. Hayatın merkezinde insan, insanın merkezinde namaz, namazın merkezinde Fatiha, Fatiha’nın merkezinde ise ”iyyakenağbudu ve iyyakenesteiyn” (Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz) ayeti yer almaktadır. Velhasıl mümin için hayat bu kısa ayeti, gereği gibi anlamakla anlamlı hâle gelir. Dünyayı ve içinde insanı anlamak ve anlamlandırmak bu ayeti gereğince anlamaktan geçer desek herhalde abartmış sayılmayız. Çünkü bu ayette Kur’an özetlenmekte.
Hutbemin başında okuduğum ayette Şuayb (as) örneğinden hareketle namazın sosyal hayatla olan kopmaması gereken ilişkisinden söz etmektedir. Ayet Şuayb (a)’a kavminin hayata karışan bir salata (namaza) olan tepkilerini dile getiriyor. Yani onlarda günümüz modern(!), laik düşünce yapısına sahip insanlar gibi düşünüp, tevhid dinine karşı hayata müdahale eden, karışan bir dini ve namazı kabul etmeyeceklerini ifade ederek karşı koymuşlardır. Evet, Medyen kavminin ileri gelenleri de Şuayb’e ve dinine Allahın yanı sıra başkaca vazgeçilmezlere, oluşturdukları sahte ilahlara tapmalarını ve hevalarınca, keyiflerince yaşamalarına karşı koyduğu için kabul etmemişler ve Allahın Nebisini ölümle tehdit etmişlerdi. Kendilerince uydurdukları kutsallara Şuaybin salâtı vize vermediği için onu taşlamak istemişlerdi. Evet salât hayata karışmak için, hayata çeki düzen vermek için, insanla hayat arasındaki dengeyi kurmak için, Rabbimiz/sahibimiz tarafından emredilmiş bir tevhid eylemidir.
Mümin namazla uyanır, Rabbisine gününe onun çizdiği sınırlar dahilinde itaat edeceğine Onun rızası dışında tüm kazanımların anlamsız ve hesabı verilemez şeyler olduğu bilinci ile başlar. Namazda onu tesbih edip yücelttiği gibi, hiçbir şeyi yüceltip temize çıkarmayacağına söz verir. Onun dışında her şeyin sınırlı, aciz, yardıma muhtaç varlıklar olduklarını eksiklikten münezzeh olanın kusursuz olanın ancak Allah olduğunu ikrar ederek gününe devam eder. Ticaretini, maişetini temin ettiği işini, Onun razı olmayacağı davranışlardan uzak olarak gerçekleştirir. Nihayetinde günün sonunda da kusurları için af dileyip her tür cürümden ve cürüm işleyenlerden beri olduğunu itiraf ederek, hidayet ve güvende olmak temennisi ile sonlandırır.
Kıymetli Müslümanlar,
Namaz bizlere Rabbimizce ikram edilmiş, hediye edilmiş, Ona yakınlaşma vesilesi kılınmıştır. Rasullullah namaza dair “Namaz Müminin miracıdır. Bana dünyanızdan şu üç şey sevdirildi güzel koku, kadın ve gözümün nuru namaz.” buyurmuştur. Evet, namaz bizleri yücelten, onurlandıran onunla yükseleceğimiz bir değerimizdir. Göz bebeği mesabesinde değerli kılınan, muhafaza edilmesi gereken bir ibadet… Maalesef günümüzde insanlarımızın geneli bunun farkında olmadan namazları bir üşengeçlik içerisinde alışkanlık olarak yerine getirmekte ya da zayi etmektedirler. Oysaki alışkanlıkla yapılan şeyler bilinçten uzak, zevk vermeyen zorunlu işlerdir. Bu yüzden namazı alışkanlık olarak eda etme anlayışından kendimizi arındırmalıyız. Ayrıca namazı zayi etmenin ne anlama geldiği üzerinde de düşünüp kendimizi bu hale düşmekten korumalıyız. Namazı bir yük olarak görmekten uzak durmalı, hadiste ifade edildiği üzere severek ve özlemle ve de huşuu ile eda etmeliyiz. Rabbimiz namazı yük görenleri ve üşenenleri bakınız nasıl uyarmakta ve kınamaktadır:
“İkiyüzlüler, Allâh'ı (gûyâ) aldatmağa çalışırlar. Oysa O, onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allâh'ı pek az anarlar.” (Nisa:4/142) ”Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular. Onlar kötülük bulacaklardır.” (Meryem:19/59)
Nisa suresi ayetinde namaza üşenmeyi, tembel tembel kalkmayı eleştiriyor. Ya hiç ezan okunduğunda kılları kıpırdamayan günler, aylar, hatta yıllarca bu çağrıya icabet etmeyip, gönüllerini nasıl olsa Müslümanız deyip bu iddialarına sığınanlar bu ayetler karşısında nasıl bir savunma yaparlar. Bundan hiç endişe duymazlar mı? Bu kadar açık hükümler karşısında ne yapılabilir nasıl bir çıkış yolu buluna bilir ki? Oysaki Meryem suresindeki ilgili ayet ise namazı hiç ikame etmeyenleri değil, namazı zayi edenleri, içinin boşaltılıp, bilinç ve şuurdan uzak olarak kılanları kınıyor iken.
Hutbemizi önemine binaen namazı ikame etmeyenleri nasıl bir akıbet beklediğini, âhiret sahnesini ortaya koyan çok düşündürücü ve uyarıcı ayetlerle sonlandıralım.
"Sizi şu yakıcı ateşe ne sürükledi?" diye sorulduğunda cevaben; Namaz kılanlardan değildik, yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık. Hesap gününü de yalanlıyorduk. İşte böyle iken ölüm bize gelip çattı." derler.” (Müddessir:74/42-47)
Rabbimiz bizleri böyle çaresiz ve zelil duruma düşmekten korusun, namazı gereği gibi hakkınca ikame edenlerden, namazla dirilen, namazla hayata yön verenlerden eylesin. Amin.
03.09.2021
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU