ِبِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
“ Gerçek şu ki, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin (ortaksız) Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.” ( Enbiya: 92 )
Eğer akide toplumsal hayatın temel dayanağı olmazsa; insanların çeşitli cahiliye toplumlarından kurtulmalarına imkan yoktur. Çünkü sadece Allah’a itaat etmek, akidenin esas olmasıyla mümkündür. İnsanların gerek dünya görüşü ve gerekse toplumsal hayatlarında, akidevi bağın temel olmasıyla mümkündür. Kutsallığın bir tek olması ve bunun sadece biricik “Mukaddese” ait kılınması zorunludur. “Mukaddeslerin” artmaması zorunludur. Bayrağın da bir tek olması ve bunun artmaması da zorunludur. İnsanların kendisine yöneldiği kıblenin de bir tek olması, kıble ve bakış açılarının artmaması da zorunludur. Şurası kesindir ki, putperestlik bir tek biçimden; yani sadece taş ve efsanevi ilahlar biçiminden ibaret değildir. Çünkü putperestliğin çeşitli biçimlerde ortaya çıkması mümkündür. Nitekim putların da değişik biçimlerde yontulması mümkündür. Mitolojik ilahların da değişik biçimlerde tasviri mümkündür. Yani bu düzmece ilahların bir daha; ama değişik biçimlerde; isim ve merasimleri ne olursa olsun –Allah dışı- bir takım mabut ve mukaddesat biçimlerinde ortaya çıkması mümkündür. Taştan putları ve mitolojik tanrıları ortadan kaldıran İslam’ın, insanların uğrunda savaş verdikleri ırkçılık, milliyetçilik, vatancılık veya başka isimler taşıyan putları kabul etmesi düşünülemez. Çünkü İslam, insanları sadece Allah’a davet eder. Bir yaratılmışın itaatine değil, sadece Allah’a itaate çağırır. İşte bundan dolayı İslam, bütün insanları –beşer tarihi boyunca- iki ümmete ayırmaktadır. Biri, peygamberlerin tabiileri olan Müslümanların ümmeti, diğeri de tağutperest ve putperestlerden meydana gelen gayr-i Müslimlerin ümmetidir. Yüce Allah, belirli zaman aralıklarıyla her kavme peygamber göndermiştir. Gönderilen son peygamber Hz. Muhammed (S) ise bütün insanların peygamberidir. Putlar, değişik tip ve şekillerde olabilir. Bu, tarih boyunca böyle olmuştur. Yüce Allah, Müslümanları kendilerini tarih boyunca bir araya getiren ümmet olarak tanıtmak isterken, onları peygamberlerin tabiileri olarak tanıtmıştır. Tabi her biri kendi zamanına göre… Bu ümmetin kuşaklarını anlattıktan sonra diyor ki:
“Gerçek şu ki, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin (ortaksız) Rabbinizim, öyleyse bana ibadet edin. “ (Enbiya: 92) Yüce Allah, böyle buyuruyor. Yoksa Arap olana; “ Sizin ümmetiniz, cahiliyesi ve İslam’ıyla Arap ümmetidir” demiyor. Yahudiye; “Sizin ümmetiniz, cahiliyesi ve İslam’ıyla İsrailoğulları veya İbranilerdir” demiyor. Selman-ı Farisi’ye; “Senin ümmetin Fars ulusudur”, Süheyb-i Rumi’ye “Senin ümmetin Bizans ulusudur”, Bilal-i Habeşi’ye; “Senin ümmetin Habeş ulusudur” demiyor. Peki ne diyor? Diyor ki, Arap, Fars, Habeş ve Bizans asıllı tüm Müslümanlara:
“Sizin ümmetiniz İslam’dır. Musa ve Harun’un, İbrahim ve Lut’un, Nuh, Davud ve Süleyman’ın, Eyyub’un, İsmail’in, İdris, Zülkifl ve Yunus’un, Zekeriyya, Yahya ve Meryem oğlu İsa’nın zamanlarında gerçekten teslim olmuş Müslümanların dinidir.”Yani tıpkı Enbiya suresinin 48-91 ayetlerinde anlatılanlardır. İşte Yüce Allah’ın tarif ettiği “Müslüman ümmet” budur. Bundan sonra kim Allah’ın gösterdiği yoldan başkasına dönmek isterse dönebilir; ama “Müslümanlardan olmadığını “ da söylesin. Biz, Allah’a teslim olmuş kimselere gelince: Allah’ın tanıttığı İslam ümmetinden başka hiçbir ümmet tanımayız. Allah, elbette ki hakkı söyler ve O en iyi hükmedendir.
İşte böyle… İslam düşüncesi, itikad ve amele dayanmayan bütün ilişki ve bağları koparıp atmaktadır. İtikad ve amele dayanmayan yakınlık ve akrabalıkları (bağlayıcı ilke olarak) görmemektedir. Akide ve amelin sarsılmaz kulpuna bağlı olmayan bütün bağları ve bütün değer yargılarını koparıp atmaktadır.
27.09.2013
Emrullah AYAN