بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ
الصَّابِرِينَ
“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüpke yok ki Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara 153)
Bugün Hicri 8 Safer 1434 Cuma;
Büyük bir davayı yüklenebilmek ve davanın gerektirdiği fedakârlıkları yapabilmek için hazırlığa, donanım ve desteğe ihtiyaç vardır. İlahi hayat sisteminin nefislerde ve tüm yeryüzünde yerleşmesi uğrunda canlarının, mal ve ürünlerinin azalması; korku, açlık, şehadet, cihad ve cihadın zorluklarını göğüslemek söz konusu fedakârlığın bir gereğidir. Tüm bu zor şartlarda bir desteğin bulunması şarttır. Yüce Allah, davanın gerektirdiği zorlu çalışmayı elbette ki bilmektedir; çünkü bu çalışma yoldaki tüm cazibe ve dürtmelere rağmen istikametten ayrılmamayı, Allah’a daveti, her türlü sindirme ve engellere rağmen yürütmeyi gerektirmektedir. BU, insanın her an harekete hazır olmasını, sinirlere hâkimiyet ve içteki-dıştaki her şeye karşı dikkat kesilmeyi gerektiren bir çalışmadır. İşte bütün bu konularda sabretmek gerekir. İtaatte sabır… Günah işlememede sabır… Yardımın gecikmesine ve yorgunluğa karşı sabır… Batılın güçlenmesine karşı sabır… Taraftar azlığına karşı sabır… Diken dolu yolda sabır… Kaypak karakterlere, inatçı kişiliklere, laf dinlemez kimselere ve katı gönüllere karşı sabır…
Hz Peygamber (sav)’e “kalk” diye emredildi. O da kalktı ve yirmi seneden fazla hep ayakta kaldı. Hiç dinlenmeden, hiç durmadan, kendisi ve ailesi için yaşamadan… Kalktı; üstüne aldığı ağır ve sorumluluk dolu, Allah’a davet yükünü hayatı boyunca hiç indirmeden yeryüzündeki büyük emanetin yükü, değişik alanlardaki cihad ve mücadele yükü altında hiç ezilmeden ayakta kaldı.
Cahili evham ve düşüncelerin arasında boğulmuş, dünyevi cazibe ve ağırlıkların altında bunalmış, şehvetlerin sömürü ve boyunduruğuna girmiş insan ruhunu kurtarmak için yılmadan savaştı. Cihad ve mücadele görevini asla aksatmadı. BU mücadelenin sonunda davaya inanan sahabe-i kiram, cahiliyenin ve dünyevi hayatın boyunduruğundan kurtulup ruhî özgürlüğüne kavuştu; ama bu, mücadelenin sonucu demek değildi; çünkü bu mücadelenin başka alanlarda sürdürülmesi gerekiyordu. İşte bu savaşlar olup biterken hevâ ve heves savaşı devam ediyordu; çünkü bu, Kıyamet’e kadar Şeytan’a karşı sürdürülecek amansız bir savaştır. Ve şeytan hep tetikte… Allah resulü (sav) gerek bu alanda ve gerekse diğer alanlarda sürdürüyordu savaşını… Dünya nimetlerini tepip sıkıntılı bir hayat sürdürmek pahasına olanca güç ve emeğiyle savaştı durdu.
Hatta etrafındaki Mü’minler güvenlik içinde istirahat ederlerken… O (sav)tükenmez bir gayretle, sabırların en güzelini göstererek, geceleyin kalkıp ibadet ediyor, Yüce Rabbine Kur’an tilavet edip yönelerek sürdürüyordu cihadını. Rabbinin destek ve yardımına kavuşmak için sürdürüyordu…
Yalnız kendisini düşünen bir kimse rahat bir yaşantı sürdürebilir; ama o küçük yaşar ve küçük ölür. Büyük davayı yüklenen kimseye gelince: O kim uyku kim? Allah’ın resulü (sav) işin hakikatini bilip takdir ettiği için kendisini uyku ve rahatlığa davet eden Hz Hatice (R.A.)’ya. “Uyku zamanı geçti ey Hatice!” diyordu.
Evet uyku zamanı geçmişti. Bundan sonra hep uykusuzluk, hep yorgunluk ve zorlu cihad vardı. Bundan dolayı ibadet kaçınılmazdı; çünkü İslam’a göre ibadet, hayatın sosyal ve ahlaki akışından ayrı olarak düşünülemezdi. En yüksek derecelere yükselmenin yoludur ibadet… Kısaca yüce Allah’la ilişkide olmaktır. Yardım ve destek, bu ilişkinin sonucudur. Kalbin teskiye ve temizliği için bu ilişkiyi gerek vardır. Halkın adaletlerini, toplumsal gelenekleri ve sosyal baskıları aşması için bu ilişkiye muhtaçtır insan; çünkü bir insan eğer Allah’la ilişkideyse halktan da, toplum ve ortamdan da daha yüce daha üstün ve daha doğru yolda olduğunu anlayabilir. Gördüğü aydınlığa başkasını da götürmeye ehil olduğunu bu ilişkiyle anlayabilir; çünkü başkaları onu, ilahi nizamdan kopuk bir hayatın getirdiği karanlıklara ve cahiliye bataklığına yöneltmezler. İslam bir bütündür. Şiar türü ibadetleri, edebi, ahlâkı, kanun ve intizamı bünyesinde toplayan bir bütün…
Çünkü bunların hepsi davanın içindedir. Akide davasının gerçekleşmesinde ve hepsinin uyum içinde bir tek hedefe yönelmesinde her birinin kendisine has bir etkisi vardır. Zaten bu dinin temel yapısına dayanak olan şey de bu uyum ve bütünlüktür. İslami yapının varlığı, bu uyum ve bütünlüğün varlığına bağlıdır.
21.12.2012
Emrullah AYAN