بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلاَتَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِنلاَّ
تَشْعُرُونَ
Aziz ve muhterem din kardeşlerim! Bugünkü hutbemizin mevzuu “Şehid” kavramı üzerine olacaktır
Önceki hafta “Şer’i Şerif” kavramını sizlere âcizane sunmaya çalışmıştım. Hatta çok önceleri bir kardeşimizin “şehidlik” sorusu üzerine verdiğim cevaplara bugünde bazı eklemeler yaparak sizlere sunmaya çalışacağım inşallah
Şehid; Allah ‘u Teala’nın isimlerinden birisi olup Kur’an-ı Kerimde otuz beş dolayında “Şehid” kelimesi ve yirmi civarında da, çoğulu olan “Şuheda” kelimesi geçmektedir. Aynı kökten gelen kelimelerle beraber, Kur’an-da geçen “Şehid” kelimesi, daha çok “Şahid” manasında ifade edilmektedir. Mesela Fussilet suresi 53. Ayeti celilenin meali şöyledir: “Biz onlara, ufuklarda ve kendi canlarında ayetlerimizi göstereceğiz ki o (Kur’an)’ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabb’inin her şeye şahit olması, (her şeyi görmesi) yetmez mi?” manasında.
Bu manaların ışığında şöyle söyleyebiliriz; Şehid, kelime olarak kesin bir haberi veren, bildiğini söyleyen, hazır olan, bulunan, bir hadiseye şahid olan, “En mükemmel manada şahidlik eden” manalarına gelmektedir. Şehidlik; İslami ıstılahta sadece Allah (cc)’ın dininin korunması ve yüceltilmesi hedefine yönelik olarak yapılan bir mücadeledir. Allah (cc)’ın dininin tesisi için, kendi hayatını bilerek feda etmek veya feda etmeyi baştan göze alıp öyle bir mücadelede dünya hayatını terk ederek kanıyla Allah (cc)’ın varlığına “Şahidlik” yapmaktır. Bu uğurda dünya hayatını bilerek ve benimseyerek feda edenlere, İslam dininin verdiği bir yüce manevi makamdır. Yani Allah rızası için, Allah yolunda canını feda eden Müslüman, Allah (cc)’ın askeri “cündullah” iken ölenler şehiddir. Diğer bir açıdan bakıldığında ise Muhterem Şeyho hocamızın da zaman zaman belirttiği gibi şehidlik konusunda izah edilmesi gereken ince nüanslar, meseleler vardır ki bazı felaketler karşısında “Hayatını, yani amelini imanına şahit kılan kimsede “Hükmen şehid” sayılır, meselesi gibi.
Allah (cc)’u Teala sure-i bakaranın 154. ayet-i celilesinde “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Onlar, diridirler, fakat siz hissedemezsiniz” şeklinde beyan buyurmaktadır.
Buda demek oluyor ki Şehid olan kimseye “ölü” denmemesinin ve şehid ismi verilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olması veya onun Allah (cc)’u Telanın huzurunda yaşıyor bulunması yahut ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması yahut ta ruhunun doğrudan doğruya Daru’s-Selam’da (Cennet'te) bulunması veya Allah (cc) tarafından çeşitli mükâfatlarla mükâfatlandırılmış olmasıdır. Demek ki burada Şehid olma ölçüsü, Allah (cc)’ın rızasını kazanmaktır. Rasulullah (sav)in de belirttiği gibi “Efdalu cihadin kelimet-ul adli…” Yani Allah rızası için mücadele eden, O (cc)’nun adını yüceltmek için çaba sarfeden, cihad içinde bulunan ve bu yolda kur’an-ın hükümlerini tağutlar karşısında, zalim hükümdarlar karşısında haykırırken canını verenlerin adıdır şehid.
Vakfımızın kurucu başkanı Mehmet Pamak ağabeyimiz “Kemalizm-Laiklik-Şehidlik” kitabının 143. sahifesinde şehidliği şu şekilde tarif etmişir: “Mümin şahsiyetin, ancak iman ettiği değerleri hayata geçirerek yaptığı “Şahid”lik, Allah (cc)’ın hükümlerini yeryüzüne egemen kılmak, Allah yolunda ve Allah (cc)’ın ismini yüceltmek uğruna canını vererek yapılan son şahidliktir, Şehidlik.
Muhterem din Kardeşlerim kısaca; Allah (cc)’ın dini yükselsin, Allah (cc) yeryüzüne hâkim olsun, Allah (cc) tek kanun koyucu ve düzen kurucu olsun, Kur’an tek anayasa, tüm hâkimiyette Allah (cc)’ın olsun diyerek her nerede olursanız olunuz, bu niyetle çarpışırda vurulursanız şehid olursunuz. Belki sizin için merasimler törenler düzenlenmeye bilir, geride kalanlara maaş bağlanmayabilirde, hatta evlad-ı iyaliniz fakru zaruret içinde de kalabilir. Ancak şuna inanıyorum ki Allah (cc) size cennetini bahşeder. Bundan büyük nimet olabilir mi?
Laik Türkiye Cumhuriyetinin, Tüm güvenlik Kuvvetlerinde, bu saydığımız İslami hedefler için var olduğunu iddia edebilenler varsa, o zaman bu şehitlik terimi üzerinde durulabilir. Ancak, günümüzde diğer bir açıdan bakıldığında Askerin tarifi şöyle yapılmaktadır; “Herhangi bir rejimin savunmasını yapmak üzere vazifelendirilmiş üniformalı silahlı kişi” manasındadır.
Hatta Ataol Behramoğlu cumhuriyet gazetesinde şehidliği şu şekilde tarif etmektedir. “Bir başka deyişle, yani laik anlamıyla “şehit’lik” ille de kazanılması gereken bir ‘mertebe’ değil, toplumsal yaşam tehlikeye girdiğinde bireysel yaşamı gözden çıkarabilme özverisidir.” Demek istiyor ki; Vatanın sınırlarının korunması, bayrağın yere düşmemesi, bürokrasi gücünün, elitlerin, patronların, generallerin, şarkıcı, manken, futbolcu ve her türlü izimci siyasilerin menfaatlerinin devamiyeti, demokrasi, laik cumhuriyetin yıkılmaması, kanunların muhafaza edilmesi için özveride bulunup çarpışan dünya yaşamını gözden çıkarabilen şehit sayılır. Tabutunun üstüne Türk bayrağı örter ve şehit diye merasimlerle, törenlerle mezara defnederler. Hatta o kişinin iyilikleri, kahramanlıkları hakkında birçok nutuk atarlar. Ancak nutuğun altında yinede o ölen kişi kalır. Çünkü onlar atıp tuttukları nutukların ardından kokteylde yerlerini almaya koşarlar. Gerçi devlet, canını feda etmenin karşılığını fazlasıyla o ölüye ödeyerek geride kalanlarına şehitlik maaşı bile bağlar. Ancak Allah (cc) katında o ölü ne sayılır işte ben bunu bilemem.
Aslında devletin artık vatandaşın şehadet inancına güvenip savaş ve kahramanlık söylemleri üretmekten vazgeçip, vatandaşını yaşatmayı önceleyen bir anlayış benimsemesi şarttır. Çünkü vatandaşın gözü açılmış ve soru sormaya başlamıştır. Halkımız laikliğin aslında dünyevileşmeyi ifade eden bir kavram olduğunu yani dünyalık bir kavram olduğunu anlamıştır. Demek ki vatandaşlarımızın artık laiklik ve şehitliği birbiriyle uzlaştıran saflığı gördüğümüz gibi yavaş yavaş kaybolmaktadır. Yani Millet uyanmıştır ve ölmek için niyeti de cesareti de kalmamıştır artık. Genellikle kentli ailelerde çocuk sayısının azlığı ve alabildiğine dünyevi çıkarların benimsenmiş olması, devletin sürdürdüğü bir savaşın anlamını daha fazla sorgulamaya yol açmakta, laik devletin bahşettiği “şehitlik” makamı insanlarımız üstünde bir teselli oluşturamamaktadır. Ancak hala özgürlükçü olmayan, çağdışı gerici bir laiklik anlayışını benimsemiş ve dinden arındırılmış yani “Arı dinimizden” uzaklaştırılmış bir toplum, inançtan yoksun bir hayat hayal ediyorsa “ferman padişahınsa dağlar o toplumundur”
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz; Başta güvenlik kuvvetleri olmak üzere laik Kemalist sistemin yöneticileri kendi değer kavramları ile halklarına istedikleri gibi yön verebilirler. Buna bir şey diyemeyiz. Ancak, artık Müslümanların değerleri ile ya barışmalı ya da Müslümanların değerlerini kullanmamalıdırlar. En doğrusu Müslümanların “Şehit” lik kavramıyla, “Şer’i Şerif” kavramıyla, “Hilafet” kavramıyla, “Cihat” kavramıyla ve dolayısıyla “Devlet” kavramıyla barışmalı ve bu kavramlarla birlikte Müslümanların haklarını da “Şer’i Şerif” cihetinde en kısa zamanda teslim etmelidirler. Kendileri açısından en hayırlı olanı budur. Tevhidi Müslümanlarla diğer rejimin temsilcileri gibi gizli görüşmeler yapmadan aleni açıkça görüşmeler başlatımalıdırlar. Çünkü Kur’an apaçık önümüzde durmaktadır. Gizlimizde yoktur, saklımızda yoktur elhamdülillah. Yoksa sular durulacak gibi değildir. Çünkü suyun önündeki bendler delinmiş ve bazı yerlerde de yıkılmıştır. Bu bendlerin artık Muvahhidler nazarında hiçbir değeri, hiçbir bağlayıcılığı, hiçbir hükmü ve hiçbir gücü kalmamıştır. “Akan su ırmağa geri dönmez” buda böylece biline. Ben bu anlattıklarımı astsubay arkadaşıma uzun uzadıya izah ettiğimde. Astsubay arkadaş nemi yaptı? Özel sorulduğunda inşallah cevabını veririz. E.S
11.01.2013
ŞAHİN ÖZDAŞ