İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) Başkanı Mehmet Pamak’ın, Necdet Sezer’in İsrail ziyareti sırasında kippalı Milletvekillerine hitap etmesi ve Filistin Hükümetine karşı takındığı İsrail yanlısı tutumu hakkında, Basına yaptığı açıklama:
“Öncelikle TC’ye egemen oligarşinin ve dayattığı resmi ideolojinin, İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanca tutumunun süreklilik arz eden bir tavır olduğunu biliyoruz. TC resmi ideolojisinin dini dışlayıp düşman sayan laiklik anlayışı Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa değil sadece İslam’a karşıdır. Bu sebeple karşıt oldukları da tüm dini semboller değil, sadece İslami sembol, değer ve şiarlardır. Tıpkı taklit ettikleri Batıda olduğu gibi. Bugün Avrupa’da bir çok ülkede öğretmen ve memurların başörtüsü bağlamalarının yasak, kippa ve haç takmalarının ise serbest olduğuna dair yasalar çıkarılmaktadır. TC sisteminin kuruluşundan beri Müslümanların ibadetlerini kolaylaştıracak düzenlemeler laikliğe aykırı bulunurken, Yahudi ve Hıristiyanların ibadet günleri olan Cumartesi ve Pazar günlerinin resmi tatil sayılması laikliğe aykırı bulunmamıştır.
Müslüman cemaat kurulması engellenip ve “tevhidi tedrisat” yasasıyla İslami eğitim yasak kapsamında tutulurken, Yahudi ve Hıristiyan cemaatlerin kendi dinlerinin eğitiminde serbest bırakılmaları da İslam’a karşı uygulanan düşmanca çifte standardın bir başka boyutunu oluşturmuştur. Biz bunları söylerken, tabii ki, diğer dinlere tanınan özgürlüklerin kısılmasını istemiyor, sadece İslam’a ve Müslümanlara yönelik düşmanca tutuma ve çifte standarda dikkat çekiyoruz.”
“Sistemin bu İslam karşıtı genel tutumunun yanında Necdet Sezer’in İslam’a ve Müslüman halka yönelik özel bir sertliği de dikkat çekmektedir. Sezer daha Anayasa Mahkemesindeyken ‘Başörtüsü yasağına karşı çıkıp serbest bırakılmasını istemeyi ve iftar saatlerine göre mesai saati ayarlaması yapmayı bile laikliğe aykırı bularak kapatma sebepleri arasında sayan” anayasa mahkemesi kararının altına imza atmıştı. Cumhurbaşkanı olduktan sonra ise daha da sertleşerek, kendisinden öncekilerin yapmadıklarını yapmış ve köşk dahil kendisinin bulunduğu tüm alanların kapılarını başörtülülere kapatan bir tutum içine girmişti. Aynı sertliği kendi halkının dini bayramlarını kutlama mesajı yayınlamamaya kadar götürürken, Yahudi ve Hıristiyanların bayram ve Noelleri dolayısıyla mesaj yayınlamayı ise hiç ihmal etmemişti. Sezer’in, Filistin halkının %65 inin desteklediği HAMAS hükümetiyle görüşmek istememesi de yine aynı İsrail yanlısı ve İslam karşıtı tercihle yakından ilgili bir tutumdur. Sezer bu tutumuyla, “demokratik” bir yöntemle hükümete gelen İslami kimlikli insanlar olacaksa “demokrasi”ye de karşı olabileceğini ortaya koymuş, Türkiye’nin resmi ideolojisi ile bağımlı bir “hukukçu”nun hukuka saygısının boyutlarını tüm dünya insanlarına göstermiştir. İşgalci bir terör devleti olan İsrail’e gösterdiği ilgiyi, soykırımcı Siyonistlere verdiği desteği, işgale karşı onurlu bir direnişle bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi veren mazlum Filistin halkının seçtiği hükümetten esirgemiştir. Hatta bununla da kalmamış, sergilediği İsrail yanlısı laikçi tutumla, HAMAS hükümetinin teşkilinden beri Filistin halkını cezalandırmak için, “açlıkla terbiye” dahil her türlü zulmü yapan Batılıların safında yer almıştır. Böylece, Türkiye açısından utanılacak bir tavır ortaya konmuştur.”
“Türkiye’nin egemen oligarşisi, resmi ideolojisi ve Sezer gibi laikçi yöneticileri hep İslam’a karşı tavırlı, Yahudi ve Hıristiyanlara ise çok yakın dost ve müttefik olmuşlardır. İsrail’i ziyaretlerinde Yahudilerin TC laikliğine aykırı dini törenlerini ve sembollerini kamu alanına taşımalarından hiç rahatsız olmamışlar ve bunlara katılmakta bir sakınca da görmemişlerdir. Çevik Bir gibi İslam karşıtı Batıcı projelerin uygulayıcısı 28 Şubatçı darbeciler bile, tıpkı Necdet Sezer gibi, Yahudilerin dini bir içerik kazandırdıkları “soykırım müzesini ziyaret” misali dini ritüellerine katılmakta bir sakınca görmemişlerdi. Hatta kimilerinin, Türkiye’nin Fırat’a kadar ki topraklarını da İsrail toprağı olarak kabul eden “arz-ı mev’ud” (vaat edilmiş topraklar) olarak isimlendirilen Yahudi hayallerine saygı duyduklarını bile söyleyerek, dillerinden düşürmedikleri “Türkiye’nin bölünmezliği” putlarını bile İsrail hatırına kolayca yedikleri görülmüştü.”
“İşte Halkımız, ülkemizdeki tahakkümlerini sürdürmek ve ele geçirdikleri iktidarı ve rantı ne pahasına olursa olsun korumak isteyen ve bunun için derin çeteleriyle halka yönelik her türlü provokasyonu gerçekleştirmekten çekinmeyen oligarşiyi ve onların güdümündeki bu tür İslam karşıtı yöneticileri iyi tanımalıdır. Bunların tüm düşmanlığının İslam’a ve Müslümanlara karşı olduğunu, diğer dinlere ise dost olduklarını bilmeli ve kaderini bunların elinden kurtaracak çabalar göstermelidir. Halkının İslami kimliğine ve tesettür gibi değerlerine sert ve yasakçı tavırlar koyan bu laikçi kadroların İsrail yanlısı İslam karşıtı tutumlarını protesto ederek mazlum Filistin halkının yanında yer almayı sürdürmelidir. Batının seküler değerlerini kendi halkına dayatarak, zorla modernleştirme projesi uygulayan, İslami kimliğe karşı son derece baskıcı ve yasakçı tutumlar sergileyen Batıcıları, Müslüman halkımız iyice tanımalı, İslami kimliğine, değerlerine ve geleceğine daha fazla sahip çıkmalıdır.”