Pazar, Eylül 8, 2024
Ana sayfa Müşriklerden Beraat 1430

Müşriklerden Beraat 1430

by İlkav Editor
1,2K 👁
A+A-
Reset
*واصبرعلى ما يقولون واهجرهم هجراَ جميلا*
 
 
Onların demelerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılma ile ayrıl 73/10
 

Müslümanlar
 

1430 yıl önce bugünlerde Arap yarımadasında Allah’ın resulü Müslümanların müşriklerden beraatını ilan etti ve “pislikten uzaklaş 74/5” emri gereğince geniş olan Allah’ın arzında, Allah’ın hükmünü hâkim kılacağı kutlu beldeye doğru hareket etti. O müşriklerden kalben ve lisanen beraatini ilan etmiş, onlardan kalben ve lisanen çoktan hicret etmiş ve davetinin ilk gününden itibaren bunu açıkça ortaya koymuştu. Şimdi ise fiilen hicret zamanıydı. Çünkü müminler necis müşriklerin sultası altında Allah’ı razı ederek yaşayamayacaklarını biliyorlardı. Çünkü arz Allah’ındı ve Allah’ın Arzı genişti. Çünkü iman eden imanın gereği üzere üzerindeki bütün sultaları reddedip düşüncesinin, nefsinin, kabilesinin, hayat tarzı olarak dayattığı bütün sevdalardan beraatını ilan edenlerin Allah’ın yanındaki dereceleri daima yüksekti.
 
Rabbine hicret eden, ardından da bütün gayret ve çabalarını rablerinin rızasına hasrederek canlarıyla, mallarıyla mücadele edenlerin, cihad edenlerin Allah’ın yanındaki dereceleri daima yüksekti
 
Ve daha sonra fiili beraatın sembolü direniş ruhunu diri tutan hicret, müminler için, ümmet için, bir milat oldu. Bu dinin tabiatı ferdi değil cemaati esas alıyordu ve bundan dolayı milat, Allaha kulluğun temsilcisi ümmetin dirildiği, bir kimlik bir şahsiyet olarak Allah’ın arzından bir parçaya hâkim olduğu tabiri caizse Medine’de dünyaya geldiği gündü. Ve hicret bu ümmetin miladı oldu. Artık her gün hicreti hatırlatır oldu. Her tarih müşriklerden beratın ilanının ve şahsiyetli ümmet kimliğinin her ortamda korunması gerektiğinin bir hatırlatıcısı oldu. Ve yüzyıllar boyu bu ümmet bu bilinçle bir daha Mekke ortamını yaşamamak için direndi. Necislere direnme devri, onların sözlerine sabretme, ezalarına aldırış etmeme devri kapanmıştı. Çünkü hicretten sonra artık Allah yolunda canınla malınla mücadele vardı. Ve yüzyıllarca bu ümmet küfrün kendi topraklarında hâkimiyet kurmasına Medinelerin tekrardan mekkeye dönüşmesine izin vermedi. Ama zamanla içten gelen çürüme ve yozlaşma o kadar ileri boyutlara ulaştı ki dirilişimizin ve direnişimizin sembolü ümmetin miladı takvimimizi bile elimizden aldılar. Bir daha müşriklerden fiili beraatimizi ilan etmeyelim diye.
 
Bir daha ümmet kimliğini hatırlamayalım diye. Bizim elimizden takvimimizi aldılar. Sanki bizim üzerine durduğumuz toprağı çekip aldılar elimizden ve öyle bir sarsıldık ki birçoğumuz bu sarsıntıyla kıblesini şaşırdı. Artık bütün yollar bütün hicretler Medine’ye ulaşmıyordu. Artık bütün yolları bütün Tarihleri Roma’ya çıkarıyordu elimizdeki tarihler. Öyle ki birçoğumuz zilleti iliklerimize kadar hissettik. Ve nesiller yenilendikçe hicret beraat unutturdu.
 
Bizim içimizden necislerle beraber necislerin hükmü altında Mekke de yaşamaktan gocunmayan zeliller çıktı. Siz putlarınızı temiz tutun bizde Kâbe’yi temizler hacılara su dağıtırız kardeş kardeş yaşar gideriz anlayışı hâkim oldu. Hatta Allah düşmanlarına kardeş olma adına yürütme ve temizleme görevi de seve seve üstlenildi ve Allahın ayetlerini üzerine bina ettiği aylar zamanla pratik hayattan uzaklaştırıldı. Ramazan hilaliyle oruca koşan, şevvalin hilalinde bayramla coşan, zilhiccede rabbine lebbeyk diyerek koşan ve her muharremde hicretle yeniden dirilip hakkın hâkimiyetinin onuruyla yaşayan ümmet ayetlerin bir kısmını anlayamaz oldu. Neydi haram aylar bir Cuma akşamı ne zaman başlardı. Tabii dengeye uyum azalmış güneşin batmasıyla biten günler artık saatlerin değişmesiyle biter olmuştu. Önce hakiki günlerimiz hakiki saatlerimiz sanal günlere ve saatlere dönüştü. Ardından amellerimiz işlerimiz. Ve koca bir tarih hicret üzerine bina edilmiş koca bir takvim pratik hayattan uzaklaştırıldı.
 
Ne yazık ki artık bu ümmetin birçok evladı hicreti anmıyor tezekkür etmiyor. Hicretle yaşamamızın önü kesildi. Zorda kaldığımızda dara düştüğümüzde müşriklerin tamtam sesleri kulaklarımızda uğuldadığında necis ayaklarının ve postallarının burnumuzun dibine kadar yaklaştığını hissettiğimizde içimizdeki çaresizliğe su serpecek içimizi ısıtacak “la tahsen innallahe meana” diyen “üzülmeyin muhakkak ki Allah bizimle beraberdir” diyen o sesi yılda bir kez de olsa hatırlamamızı istemediler. Davası uğrunda ölümü hiçe sayan onlarca mızrağın göğsünü hedeflediğini bile bile nebinin yatağında yatanı, bize, “bu yolda ölümü göze almadan dirilmenin mümkün olmadığını öğreteni, bize, Hz. Ali’yi, yılda bir kez dahi olsa hatırlatmamak için takvimimizi elimizden aldılar.
 
Çünkü onlar Faran dağından inen nuru, veda tepelerinden ümmetinin üzerine bir merhamet dolunayı olarak doğan o kutlu nebiyi, unutmak ve unutturmak istiyorlardı.
 
Ama bizim adımızı Müslüman kılana hamdolsun ki,
 
Aya bir yörünge tayin edene hamdolsun ki,
 
Hilali insanlar ve hac için bir vakit ölçüsü kılana hamdolsun ki,
 
Ne hicreti, ne de izzeti unuttuk.
 
Ve azda olsa bizler rabbimize ve onun emirlerine bedenen lisanen ve kalben hicret etme arzusundayız.
 
Rabbim cümlemizi bu arzuya nail olanlardan kılsın.
 
Rabbim hicretimizi izzet ve şerefimizle tamamlamayı bizlere ve ümmetimize nasip etsin.

Rabbim müşriklerden beraat günlerimizi mübarek kılsın …

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon