İLKAV’da Ramazan ve Kur’an Paneli Yapıldı: Tağutlara ta’zim de orucu bozar…
İlmî ve Kültürel Araştırmalar Vakfı-İLKAV dönemin son panelini vakıf konferans salonunda gerçekleştirdi. “Kur’an Toplumunda Ramazan’ın Anlamı ve İhyâsı” konulu panel ilgi ile takip edildi
Panelde Orucun ve Ramazan’ın anlam bütünlüğü, Kur’an’ın belirleyiciliği, peygamberimiz ve sahabesinin Ramazan anlayışı, günümüz toplumunda saptırılan Ramazan algısı , müslüman görünümlü muhafazakar demokrat kitlenin akın akın şirk ritüellerine koşmasının normalleştiği vasatta mü’minlerin tevhîdî hassasiyetlerinin ibadet bütünlüğü içinde korunmasının önemi vurgulandı.
Panelin konuşmacıları Rıdvan Dinçer, Şükrü Hüseyinoğlu ve Ahmet Turgut Ulucak idi.
Furkan AK’ın ilgili Kur’an âyetlerini ve meallerini okumasıyla başlayan panelin yöneticiliğini Osman Yıldız yaptı.
Yıldız, açış konuşmasında kısaca şu değerlendirmelerde bulundu:
- İLKAV olarak toplumumuzda İslâmî bir bilinç oluşturmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz ve bu amaçla çalışıyoruz.
- İslâm dünyasına ve kendimize baktığımızda cevabını aradığım 3 soru var:
- Kur’an hayata nasıl müdahil olacak?
- Hz. Muhammed’i (s.a.v) nasıl hayatımıza taşıyacağız?
- İslam dünyası ve müslümanlar olarak içinde yaşadığımız bu buhranlardan nasıl kurtulacağız?
Bu sorulara kendi cevabım: İlk Kur’an nesli nasıl anlayıp hareket etti ise biz de öyle anlayıp harekete geçtiğimizde bu soruların cevabını bulacağımızı belirterek sözü konuşmacılara bıraktı.
Panelin ilk konuşmacısı Rıdvan Dinçer,“Kur’an Toplumunda Ramazan ve İhyâsı”başlıklı konuşmasında özetle şu hususlara yer verdi:
- Oruç tutma eylemine 2 farklı bakış açısı getirilebilir:
- Oruç emri inmeden önce tutulan oruçlar.
- Oruç emri indikten sonra tutulan oruçlar.
- Ramazan emri inmeden önce Ramazan diye bir tanım yok. Risalet öncesi oruç tutuluyor fakat Ramazan ismi kullanılmıyordu. Oruç Hicrî 2. yılda farz kılındıktan sonra Ramazan diye bir kavramdan bahsedebiliriz.
- Ramazan’da inen Kur’an insanlığın vahye ihtiyaç duyduğu bir dönemde insanlığı vahiy ile şereflendiriyor. Vahyin inişi ilk inen 5 ayet ile başlıyor.
- Bakara 183-184: ”Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı. İçinizden hasta veya yolcu olan, başka günlerden sayısınca tutar. Orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye yeterlidir. Bir iyiliği mecbur olmadan yapan için bu (yaptığı) iyidir. Ama orucu tutmanız -bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.”
Bakara 185: “O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır. Artık sizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor güçlük çekmenizi istemiyor. Sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola iletmesine karşı Allah’ın ululuğunu dile getirmeniz ve umulur ki şükredersiniz diye (uygun hükümler gönderiyor).”
Âyette oruç, siyam olarak ifade ediliyor. Oruç burada farz kılınmadan önce âyetten anladığımız kadarı ile daha önceki toplumlarda da bulunuyor ve onlara da farz kılınmış durumda. Vahyin indiği Mekke toplumunda oruç ritüel olarak Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından uygulanıyor.
Âyetler yolcular için kolaylık getiren Seferilik’i bize öğretiyor.
Oruç ile ilgili âyetler inerken vahiy bize ibadette öncelik kavramını da öğretiyor. Nitekim Resûlullah (s.a.v) savaşa giderlerken iftar ediyordu. Kur’an’da Ramazan ile ilgili kavramlardan birisi de Kadir Gecesi’dir. Kur’an’ın indirilmeye başlandığı geceye vurgu yapılıyor.
İkinci konuşmacıAhmet Turgut Ulucak, “Resûlullah’ın Hayatında Ramazan” başlıklı konuşmasında şu konulara değindi:
- Allah âyetleri vahyeder, kulları arasından birini elçi/rasul seçer, o rasul de bize bu vahyi öğretir. Bize ibadeti öğreten Resûlullah’tır (s.a.v). Resûlullah (s.a.v) “Sünnetimden yüz çeviren bizden değildir” buyurur. Dolayısı ile ibadeti nasıl yapmamız gerektiğini bizler Resûlullah’tan (s.a.v) öğreneceğiz.
- Âyette Resûlullah’ın ağzından Nisâ sûresi 31. âyette “Allah’ı seviyorsanız bana ittiba edin” buyuruluyor. Bu âyet bize Resul’e itaat etmemizi emrediyor.
- Sadece Ramazan için değil, vahye, peygamberimize karşı bakış açımızı da güncellemeliyiz. Değerlendirmelerimizi yaparken şu soruları kendimize sormalıyız: “Beni daha iyi bir müslüman yapıyor mu ?”, “Acaba imanımı arttırıyor mu?”
- İbadetler ictihat alanı değildir.
- İndirilmiş olan Bakara 183’te başta vurgu Takvâ’yadır. Çünkü takvâ olmayınca ne namaz, ne de oruç ibadet olur.
- Bu aya, oruca değer katan vahyin bu ayda indirilmiş olmasıdır. Vahiy bu ayda indiği için bu ay kutsal kabul edilmiştir.
- Her düzen kendi kutsallarını belirler, kendi kutsalları vardır. Bizim kutsallarımızı ise ancak Allah belirler. Bir şeye kutsallık veren yalnızca Allah’tır.
- Allah Rasûl’ü Ramazan’a hazırlanırken önce Allah ile bağ kurmaya çalışıyor.
- Resûlullah’ın hayatında “itikaf” hayattan kopma, inzivâ değildir. İnzivâ, eski doğu dinlerinden İslam’a girmiş bir kavramdır. Allah Rasûl’ünün hayatında itikaf, bir yılın ya da o ana kadar yaşadığı hayatın muhasebesi şeklinde gerçekleşiyor.
- Sünnet olan itikaf bize geçmişe ait kayıt tutmayı öğretiyor. Fakat bugün biz geçmişe ait kayıt tutup muhasebe yapamıyoruz. Oysa Rabbimiz Kur’an’da bize önceki kavimlerden bahsederek örnek ve ibret vermeye çalışır. Buradan da geçmişimiz ile muhasebeyi öğrenmemiz gerekir.
- Ramazan’ın hayatımızdaki yerini Ramazan bittikten sonra anlayacağız.
- Oruç Allah’a iman etmenin en güzel örneğidir. Allah’ın emriyle helalleri belli bir süre erteleme ve O’nun devamlı murakebesi altında olmak demektir.
Ulucakkonuşmasına şunları da ekledi;
Orucu bozan durumlar.!
Şirk koşmak.
Vahiysiz ve sünnete ittiba etmeden hayat sürmek.
Zalimlerle iş tutmak.
Yalancı olmak.
Mazlum ölümlere sessiz kalmak.
Kâfirleri sevmek.
Yetim malını haksızca yemek.
Faizle iş yapmak.
İşçinin hakkını sömürmek.
Rüşvet almak.
Kurşun yemek .!
Bel’amlardan din öğrenmek.
Zina etmek.Sanıyorum bilerek yemek ,içmek ve cinsi münasebet dışında olanları ilmihal kitaplarında bulamayacaksınız.
Üçüncü konuşmacı ise Şükrü Hüseyinoğlu idi.Hüseyinoğlu’nun konusu “Orucun İslâmî Bağlamından ve Kulluk Bütünlüğünden Koparılması” idi.
“Ramazan ayı, içerisinde insanlar için hidayet rehberi, doğruyu gösteren açık belgeleri kapsayan ve hak ile bâtılı birbirinden ayıran Kur'an'ın indirilmiş olduğu aydır…” (Bakara, 185) âyet-i kerîmesini hatırlatan Hüseyinoğlu, şöyle devam etti:
“Kur’an’ın bildirdiği ve Allah Rasulü (a.s.) e ilk neslin yaşadığı Ramazan, bugünkü cahiliye ortamlarındaki gibi mahkûm değil hâkim bir Ramazan’dı, belirlenen değil belirleyen, cahiliyenin eğlence-festival ve ziyafet kültürüyle kuşatılan değil hayatı Rabbânî ölçülerle kuşatan ve inşâ eden bir Ramazan’dı. Bugün olduğu gibi hak ile bâtılın birbirine bulandığı değil, âyette bildirildiği üzere hak ile bâtılı kesin hatlarla ayrıştıran Kur’an’ın inkılâbî mesajlarının gündem edildiği, Allah’tan başka herhangi bir mercinin yol göstericilik/hidayet iddiasının tuğyan olarak bilinip reddedildiği ve yalnız Rabbânî yol göstericiliğin/hidayetin benimsendiği bir tevhid ayı idi.”
Tevhidin; hayatı/kulluğu Allah’a has kılmak ve hayatla ilgili ölçüleri bir bütün olarak Allah’ın dininden almak, şirkin ise; hayatı ve hayatla ilgili ölçüleri kompartımanlara ayırmak, bazı ölçüleri Allah’ın dininden, bazılarını ise hevâya dayalı beşerî ideolojilerden almak demek olduğunu kaydeden konuşmacı tesbitlerini şöyle sürdürdü:
“Ne yazık ki ta Emevî sultasından bugüne kadar tarihsel süreçte, İslâm’ın bütüncül bir hayat nizamı olmak yerine, bir mabed dini (religion) olarak anlaşılmasına ve ibadetiyle siyasetiyle bütüncül bir kulluk öğretisi olan İslâm’ın belli bir vakit ve forma sahip olan namaz, oruç, hac gibi dar anlamdaki ibadetlerinin (menasik), hayatı Allah için yaşamayı ifade eden geniş anlamdaki ibadet/kulluk bütünlüğünden koparılıp ritüelleştirilmesine yol açan saptırıcı çabalar olagelmiştir.
İslam’ın namaz, oruç, hac gibi menasikinin birbirleriyle ve tüm bunların hayatı Allah için yaşamak ve Allah’ın ölçülerini yeryüzünde hâkim kılma çabası demek olan kulluk bütünlüğüyle irtibatının koparılmasıyla İslâm’ın diriltici, inşâ edici bu ibadetleri maalesef ritüelleştirilmiş, hayattan bağı koparılan hâkim değil mahkûm eylemler haline getirilmiştir. Bizler, İslâm’ın menasikinin ve özelde konumuz olan orucun, Rabbimizin Kitab’ında öğretildiği üzere hayatı ibadete dönüştürmek ve Rabbânî ölçüler çerçevesinde inşâ etmek gayesine matuf sembolik değerleri yüksek birer hayat öğretim ve eğitimi olduğunu insanlara anlatmalıyız. Hayatla, hayatı Allah’a has kılmak demek olan kulluk bilinciyle bağları koparılan ibadetlerimizin hayatla tevhîdî bağlarını yeniden inşâ etmeli ve böylece onları aslî hüviyetleriyle ihyâ etmeliyiz.”
Anlamı Altüst Edilen Kur’an Ayı Ramazan
Ramazan ve orucun, hayatı Allah’a has kılmak demek olan ibadet bütünlüğünden koparıldığı gibi, anlamının da altüst edildiğini ifade eden konuşmacı, şöyle devam etti:
“Her Ramazan öncesi ve sırasında ‘Ramazan fırsatçıları’ diye haberler yayınlanır medyada. İnsanlar, bir kanaat öğretisi olan orucu, sahur ve iftardaki kuş sütü eksik sofralarla ziyafete çevirdiği için kıtlıktan çıkmış gibi marketlere üşüşünce, fırsatçıların peydahlanması kaçınılmaz olmaktadır. Arz-talep meselesi kısaca. Oysa evet ‘Ramazan fırsatçıları’ diye bir gündemimiz olmalı, fakat mevcut köşe dönmeciler ve onların habis ve müfsid fırsatçılığı değil tabi. Kur'an'la, namazla, zekat-infakla, dâvet çalışmalarıyla, i'tikafla bu ayı hem fert olarak Rabbimize yakınlaşma, hem de toplumsal açıdan dayanışma ve İslam'ın yeryüzüne hâkim kılınması mücadelesini yükseltme noktasında bir fırsata dönüştürmeliyiz.
Henüz yeni, bu Ramazan’da yapılan bir alan araştırması, Ramazan ve orucun maruz kaldığı altüst oluşu maalesef çok acı şekilde gözler önüne sermektedir. Üç büyükşehirde yapılan araştırmaya göre, yüzde 33’lük bir kesimin zihninde Ramazan ayıyla en çok bütünleşen marka Amerikan emperyalizminin kanlı siyah sütü Coca Cola olarak tesbit edilmiş. Bu durum, İslâm’ın namazının, orucunun, haccının insanlarda inşa etmek istediği siyâsî bilinç ile bu ibadetler arasındaki bağın koparılmış olmasının neticesi olduğu gibi, bu toplumun geneli açısından Ramazan'ın, nefislerin azgınlığını gemleyen değil daha da besleyen ziyafet eksenli bir sofra kültürü olarak algılanıp yaşandığının da acı göstergelerindendir.
Tüm bunlar, İslâm'la bağı koparılmış, tamamen kültürel bir Ramazan algı ve pratiği demektir ki bunun ne dünyada ne de âhirette kimseye faydası olmayacağı açıktır. Dâvetçi mü’minler olarak, Ramazan’ın toplum nezdinde halihazırdaki gibi eğlence-festival, ziyafet gibi cahilî kültürlerle kuşatılmış mahkûm bir ritüel ayı değil, Kur’ânî/Nebevî saflık ve sahihlikte hâkim bir İslâmî inşâ ayı olarak algılanıp yaşanması için bu konuları yaygın şekilde gündemleştirmekle mükellefiz.”
Panel, konuşmacılara yöneltilen soruların cevaplandırılması ile sona erdi.
Panelin videosu aşağıda istifadenize sunulmuştur…
İLKAV’da Ramazan ve Kur’an Paneli Yapıldı: Tağutlara ta’zim de orucu bozar
2,9K