İLKAV’da Kurban Bayramı namazı eda edildi ve mü’minler birbirleriyle bayramlaştı.
İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı-İLKAV Konferans Salonunda sabahın erken saatlerinde Kurban Bayramı namazını kılmak için mü’minler bir araya geldi.
Mü’minlerin Bayram namazını kılmalarının ardından bayramlaşma merasimi çok samimi görüntülere sahne oldu. Bayramlaşmadan sonra her bayramda mutad haline gelen çocuklara hediye dağıtımı da gerçekleştirildi.
İLKAV Kurban Bayramı vaazında konuşan Mehmet Pamak’ın konuşmasının tam metnini sunuyoruz:
Euzü billâhi mineşşeytânirracîm
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kurban ve Bayramı, Allah’a Adanma ve Takvayı Kuşanma Zemini Olduğunda Anlamını Bulur
Kurban Bayramının, sizlere ve ümmetin istikametini koruyan muvahhidlerine hayırlar getirmesini ve istikametinden sapmış kesimlerin de hidayetine vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum.
Maide 5.27 –Onlara Âdem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak azabından korkup sakınanlardan kabul eder."
Allah, ancak muttaki olanın, yani azabından sakınarak emir ve yasaklarına uyma sorumluluk bilincini kuşanıp takvalı olanın kurbanını kabul eder.
Hacc 22.37 –Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat O'na sizin takvanız (Allah'ın emir ve yasaklarına uyma sorumluluk bilinciyle O’na karşı gelmekten ve azabından sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.
Enam 155:Bu Kur'ân da bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyunuz, vetteku (Takvayı kuşanıp Allah’ın azabından sakınınız) ki size rahmet edilsin.
Kurban dahil bütün ibadetler, Allah’ın indirdiği mübarek kitaba uyarak ve takvayı kuşanarak tam bir teslimiyetle yerine getirildiği zaman Allah’ın rahmet ve merhametine müstahak olunur.
Â’raf, 7/26:Ey Âdem oğulları! Size avret yerlerinizi örten giysi ve giyinip süsleneceğiniz elbise indirdik (var ettik). Takva elbisesi ise en hayırlı olandır. İşte bunlar Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alırlar.
Tesettür ibadetinde de aynı durum geçerlidir. Şeklen örtünmek asla yetmemekte, öncelikle takva elbisesine bürünüldüğünde şeklî örtünme makbul olmakta ve Allah’ın rızasını kazandıran bir amel haline dönüşmektedir.
Ankebut 29/69:Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. (Hayatın bütün alanlarında Allah zikredilecek ve asla unutulmayacak, Allah yokmuş gibi davranılmayacaktır- ) Allah yaptıklarınızı bilir.”
Bu âyetten de anlaşılacağı üzere, Allah kitabı okumayı ve namazı kılmayı emretmektedir. Böylece yapılan ibadetin hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyacağını bildirmektedir.Namazda olduğu gibi, aslında bütün ibadetler, eğer içi boş formdan ibaret değilse, huşu içinde, ihlasla ve Kur’ani içerikle yapılıyorsa, mümini kötülükten alıkoyma, günahlardan arındırma ve iyiliğe sevk etme fonksiyonu göreceklerdir.
Rabbimiz bir başka ayetinde de şöyle buyurmaktadır:
Hud Suresi 11/114.“Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl; (hasenât) iyi ameller kötülükleri giderirler.Bu hatırlatmalar öğüt alacak yetenekte olanlar için birer öğüttür.”
Bu ayette de, namaz kılmak (ikame etmek) -eksiksiz ve dosdoğru bir şekilde- emredildikten sonra iyi amellerin kötülükleri giderdiği vurgulanıyor. Bu ifade geneldir ve tüm iyilikleri (salih amelleri) kapsamaktadır. Namaz da en büyük iyiliklerden (salih amellerden) biridir. Bu sınıflandırmaya öncelikle dahildir. Yoksa bazı tefsircilerin anladığı gibi kötülükleri gideren iyilik namazla sınırlı değildir.Bu ayette kötülüğü dünyadan kazımanın yolu gösterilmekte ve “Salih ameller işleyin ve onlarla kötülüğü yenin” denilmektedir. (Seyyid Kutub, Fi Zilal’il Kur’an, Hud 114. ayetin tefsiri).
Faziletli olmanın en iyi yolu namazı ikame etmektir. Namaz size tekrar tekrar Allah’ı hatırlatacak, hakikatin tebliğine karşı teşkil edilmiş, birleşik ve sistemli kötülük cephesine karşı başarıyla savaşmanız için gerekli nitelikleri size kazandıracaktır. Ayrıca size hayır ve ıslah sistemine işlerlik kazandırma gücü verecektir.(Mevdudi, Tefhim-ul Kur’an, Hud 114. ayetin tefsiri).
Bu konuda, Hz. Peygamber’den (s), bazı sahabe ve tabiinden de sözler nakledilmiştir. İmran bin Huseyn, Hz. Peygamber’in (s) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Namazı kendisini kötü ve iğrenç şeylerden alıkoymayan kimse, aslında hiç namaz kılmamış demektir.”İbn Ebi Hâtim.
İbn Abbas (ra) Hz. peygamber’in (sa) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Kişiyi kötü ve iğrenç davranışlardan alıkoymayan namaz, onu Allah yolundan daha da uzaklaştırır.”İbn Cerir, İbn Ebi Hatim.
İbn Mesud’dan (ra) rivayet edilen başka bir hadis de şöyledir:“Namaza itaat etmeyen namaz kılmamış gibidir ve namaza itaat de kişinin kötü ve iğrenç davranışlardan kaçınmasıdır.” İbn Cerir, İbn Ebi Hatim.
Allah bir diğer ayetinde ise, tövbe ve iman edip salih ameller işleyenlerin kötülüklerini iyiliklere çevireceğini bildirmektedir:
Furkan Suresi 25/70. “Ancak tövbe ve iman edip salih amellerde bulunanlar başkadır;Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”
Burada iki anlam söz konusudur: Birincisi; içten tevbe ettiği zaman, iman ve Allah’a itaat hayatına başlar ve Allah’ın rahmet ve yardımıyla, küfür halindeki kötülüklerin yerine iyi ameller işlemeye koyulur ve kötülüklerinin yerini iyilikleri alır. İkincisi; yalnızca geçmişteki kötülükleri silinmekle kalmaz, ayrıca amel defterine, rabbine isyanı bırakıp O’na itaat yolunu benimseyen bir kul olarak yazılır. Sonra, geçmiş günahlarına üzülüp tevbe ettikçe, hanesine daha çok sâlih ameller kaydolunur. Çünkü günahtan tevbe etmek ve af dilemek bizatihi sâlih bir ameldir. Böylece, amel defterinde iyilikleri bütün kötülüklerini bastırır ve böyle bir kişi yalnızca ahirette cezadan kurtulmakla kalmaz, aynı zamanda Allah’ın büyük nimetlerine de kavuşur.32 Tevbe etmenin kuralı ve şartı da şu şekilde belirleniyor:
“Kim tevbe eder de arkasından iyi amel işlerse o kimse kararlı bir pişmanlıkla Allah’a yönelmiş olur.”
Tevbe etmek; pişman olmakla, günahtan vazgeçmekle başlar; tevbenin gerçek olduğunu, içten olduğunu kanıtlayan sâlih amelle sonuçlanır. Sâlih amel, aynı zamanda günahtan vazgeçmekle ruhta meydana gelen boşluğu dolduran pozitif bir karşılıktır. Çünkü günah bir ameldir, bir harekettir. Bu yüzden ondan boşalan yeri karşıt bir hareketle, yani sâlih amelle doldurmak gerekir. (Seyyid Kutub, Fi Zilal’il Kur’an, Furkan 70. ayetin tefsiri.)
Aynı şekilde, bir ibadet olarak sadaka vermenin de, mü’minleri günahlardan temizleyeceği, onları arındırıp yücelteceği ifade edilmektedir:Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.” (Tevbe, 9/103)
Aslında Bir Alandaki İhlaslı ve takvalı İbadet Bir Başka Alanda da Allah’a İtaat ve İbadete Sevk Eder ve Böylece İbadetler Hayatı Kuşatıp Günahları Defeder
Bir alanda Allah’a itaat ederek gerçekleştirdiğimiz ibadetimiz, hayatı kuşatan bu kavramın yönlendiriciliğinde başka alanlarda da Allah’a itaat etmeye ve başka ibadetleri de yerine getirmeye sevk eden ve bizleri arındırıp yücelten bir fonksiyon görür. Tabii ki ancak, Kur’anî bir anlam ve içerikle, ihlaslı bir teslimiyetle yapılan ve kulluk (ubudiyet) bütünü içindeki yerinde duran ibadetler bu fonksiyonu görebilmektedir. Mesela kavminin müşrikleri, vahye dayanarak kendilerinden yapmalarını istediği şeyleri, (şirkten uzaklaşma, zekât verme, ticaret alanında ölçüyü tartıyı doğru yapma, birbirinin mallarını haksızlıkla yememe) konusundaki emirleri tebliğ ettiğinde, Şuayb’a (as); “Sana bunları namazın mı emrediyor?” diye soruyorlardı. Onlar bunu alay etmek amacıyla söylemiş olsalar da, bu tespit aynı zamanda onların namazın böyle bir işlevini fark ettiklerini de göstermektedir.
“Dediler ki: “Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!” 37
İşte namaz bu yüzden inkârcıların hedefi haline gelmektedir. Ve bir kimse namazı gerçekten kılıyorsa hakikatleri tebliğe başlar ve onların kötü yollarını eleştirir. Nitekim korktukları da budur ve bu yüzden sanki tüm belaların nedeni namazmış gibi onu giderek artan bir şiddetle yuhalarlar. “Ey Şuayb, atalarımızın taptıkları ilahlara tapmayı bırakmamızı ve mallarımız konusunda dilediğimiz tasarrufları yapmaktan kaçınmamızı emreden, empoze eden faktör, şu kıldığın namaz mıdır?” diyorlar.
Ancak Bozulma Sürecinde İbadetler İçi Boş Formlara Dönüşmüştür
Türkiye’de yaşayan halklar da ümmetin yaşadığı cahilleştirici süreci -hem de fazlasıyla- yaşayarak, Müslümanım diyenler Kur’an’dan ve Rasûl’ün (s) güzel örnekliğinden uzaklaşmış, böyle olunca da yapılan ibadetler, çoğunlukla içi boşalmış, anlamını ve istikametini yitirmiş ameller haline dönüşmüştür. Saltanat döneminde oluşmuş muharref geleneğin, özellikle de tasavvufun sağladığı kirlenme ve kaynaktan kopuşun sonucunda Kur’an; anlamadan tecvidle okunup hatim indirilen, ya da ölülere okunan ve hayatı belirleme özelliği kaybettirilerek, belirlenen bir kitap haline dönüştürülmüştür. Kur’an’a uygun olmayan ve Rasûl’ün güzel örnekliği ile mutabakatını kaybetmiş “geleneksel İslam”; tevarüsen atalardan alınıp yaşanan bir “atalar dini” ve “geleneksel cahiliye” hüviyetini kazanmış bulunmaktadır.
Tıpkı İbrahim’den (as) yüzyıllar sonra, Mekke cahiliye toplumunun, İbrahim’den (as) tevarüsen intikal eden, hacc, kurban vb. ibadetlerin, içini boşaltarak, dejenere ederek oluşturdukları şirk dinini, “atamız İbrahim’in dini” diye nitelendirmeleri gibi, bu gün de İslam adına yaşanan “geleneksel din”; Kur’an’dan ve Rasûl’ün güzel örnekliğinden uzaklaştırılarak, bozulmuş, bağlamından koparılıp içi boşaltılmış bazı ibadet ve İslamî motiflerden, bid’at ve hurafelerden oluşmaktadır. Mekke müşriklerinin hac ve Kurbanları nasıl içi boş ve saptırılmış haliyle onlara bir şey kazandırmıyor ve Allah’a yaklaştırmıyorsa, aynı şekilde bugün kendisini İslam’a nispet eden ve “Ehl-i Kitap Müslümanlar” olarak nitelenebilecek kesimlerin ibadet ve kurbanları içi boş formlara dönüşmüş olup onları arındırıp Allah’a yakınlaştırma fonksiyonu görmekten uzak düşmüş bulunmaktadır.
İşte Kurban ibadeti de İbrahimî bir adanmışlık ve takva ile gerçekleştirilirse diğer ibadetler ve Salih ameller gibi, kişiyi arındırıp yüceltecek ve Rabbine yakınlaştıracaktır. Aksi takdirde diğer içi boş ibadetler misali manevi bir arınma ve yücelme yerine maddi bir et kesip kavurma yaparak yeme merasinize dönüşecektir.
Hacc 22.28 – Kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.
Hacc 22.34 – Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye (bir mensek kıldık) kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O'na teslim olun. Alçak gönüllüleri (mütevazı olanları) müjdele!
Hacc 22.37 – Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat O'na sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.
Saffat 37.99 – İbrahim dedi ki: -Ben, Rabbi'me yöneliyorum. O bana doğru yolu gösterecektir.
Saffat 37.100 –"Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla." 37.101 – Biz de ona yumuşak kalpli (halim) bir erkek çocuk müjdesi verdik. 37.102 – Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın."
37.103 –Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. 37.104 – Biz ona: "Ey İbrahim" diye seslendik. 37.105 – "Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz ihsanda bulunanları (iyilik yapanları) böyle mükâfatlandırırız."
37.106– Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. 37.107 – Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
İbrahim as çok ileri yaşlara kadar hiç evladı olmamış ve Allah’a dua edip bir evlat dilemiş ve büyüdüğünde de o evladını, yani en sevdiğini Allah’a kurban etmekle imtihan olunmuştur. O ise müthiş bir teslimiyetle hiç tereddüt etmeden Rabbinin emrine itaat ederek bıçağı alıp oğlunu bıçağın altına yatırıveriyor. Oğul da aynı teslimiyetle “babacığım görevini yap inşaAllah beni sabredenlerden bulacaksın” diyebiliyor.
Şu imtihanı ve bu imtihanda İbrahim ve İsmail as’ın ortaya koydukları büyük teslimiyet ve adanmışlık ruhunu, takvalı olmanın zirvesi denilecek bu kulluk bilincini anlamamız ve bütün ibadetlerimizde iştebu biçimde bir teslimiyet ve takva ile Rabbimiz yaklaşmak için çaba göstermemiz, bu zirveye ulaşamasak da en azından ona yaklaşmaya çalışmamız imani sorumluluğumuzdur. Ancak böylesine bir ibadet bilinci ve teslimiyet haliyle gerçekleştirdiğimiz ibadetlerimiz, kurbanlarımız ve salih amellerimiz günahlara karşı galebe çalıp arınarak Rabbimize yakınlaşmamıza ve O’nun mübarek rızasını kazanarak yüz akıyla huzuruna dönmemize vesile olabilecektir.
Ümmet coğrafyasında genel olarak Kurban ve Bayramı bu bilinç ve teslimiyetten çok uzak bir mecrada konumlanmakta ve Müslümanım deyip kendini Kur’an’a nispet eden Ehl-i Kitap Müslümanlar, içi boş ritüeller, İslami ve Kur’anî anlamını kaybetmiş kültürel merasimler biçiminde bu günleri geçirmektedirler.
Özellikle hükümetin de tatil süresini uzatması sonucu, bu önemli günler Allah’a teslimiyet ve adanmışlığın ruhunu dirilteceğimiz, vahiyle arınma ve inşa olma günleri olarak değerlendirip akrabalarımızla da yakınlaşma, buluşma ve Kur’an ve Rasûllerin örnekliğini gündemleştirip sohbet etme, fakir fukaraya yardım etme günleri olmaktan çıkarak tatil beldelerinde malayani ile seküler oyun ve eğlence günleri haline dönüştürülmüştür.
Hepimiz günümüzdeki İsmaillerimizi doğru tespit edip onları Allah yolunda feda etme adanmışlığını kazanmalıyız. Kendimizi sorgulayalım:
– Hayatımızın bütününü Allah’a boyun eğdirip secde ve rüku ettirebiliyor muyuz?
– İman ettim demekle kurtulamayacağımızın ve imtihan olduğumuzun bilinciyle imanımızı ispat edecek salih amellerle hayatımızı ibadet kılabiliyor muyuz?
– Rasûlullah (s) bize şahid kılındığı gibi bizim de insanlara şahid kılındığımızın bilinciyle Kur’an ile ahlaklanıp vahyin şahidliğini yapan bir örneklik oluşturabiliyor muyuz?
– Rasûllah (s)’in daha vahiy almadan önce fıtrî ahlakıyla en güzel ahlak üzere olması, müşriklerin nezdinde bile “Muhammedü’l Emin” vasfını kazanması gibi güzel bir örneğe rağmen biz günümüz Müslümanları olarak vahiyle şereflendikten sonra dahi aynı vasfı toplum içinde kazanamıyorsak, bunun sebebi nedir?
– Dünyevi gaileler, ve hesaplar, nefsani arzular, şöhret, şehvet ve kapitalistçe kazanma ve bol harcama hırsları bizi kuşatıp Allah yoluna adanmamıza engel oluyor mu?
– Hududullah’a uyarak yaşıyor ve helal yoldan kazanıp yine helal ve hak olan yolda harcayabiliyor muyuz?
– Yoksa “kabre girene dek biriktirme tutkusu” bizi de kuşatıyor mu?
– Ömrümüzü, vaktimizi ve naktimizi Allah’a kurban edebiliyor muyuz?
– Allah’ı hakkıyla takdir edip Kur’an’ı (anlamak, öğüt alıp yaşamak amacıyla) hakkıyla okumak, takvayı hakkıyla kuşanıp Allah yolunda hakkıyla cihad ve Kur’an ile büyük cihad gibi en temel imanî sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz?
İbadetler ve Günahlar Birbirini Hayattan Kovmaya Çalışır
Kur’an ve sünnete göre doğru konumdaki ibadetler, mü’minleri günahlardan arındıracak, sahih bir imana ve Kur’an’a dayalı ibadetler kötülüklerden alıkoyacak, günah işlemeye engel olacak ve insana onur kazandıracaktı. Çünkü daha önce tespit ettiğimiz gibi İbadetler hayata hâkim olup kuşattıkça, günah ve kötülükleri hayattan kovma fonksiyonu görmektedirler. Bilmeliyiz ki, günahlar hayatı kuşatır hale gelirse, o zaman da günahlar ibadetleri hayattan kovmakta, giderek azalmasına ve içinin boşalmasına yol açmaktadır. Hayata hangisi hâkim hale gelirse, diğerine hayat hakkı tanımamakta, biri diğerini sürekli hayattan kovmaya çalışmaktadır.
Günahın ve kötülüklerin bir insanı tamamen kuşatması hali ise, artık imanı da yok eden bir işlev görmektedir ki, Rabbimiz bu konuda bizleri uyarmaktadır:
“Hayır! Kim bir kötülük (günah) eder de kötülüğü (günahı) kendisini çepeçevre kuşatırsa, işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara, 2/81).
Bir başka ayette ise, Kur’an’ın hükümlerini çiğneyip günaha dalanların, onu yalanlayanların, bu suretle kazandıklarının, onların kalpleri üzerinde pas tutup kararttığı, Allah’ın böyle kalpleri perdelediği ifade edilmektedir. (Mutaffifin, 83/12-16).
Evet, isyankârlıkta direnen kalp kararır ve körelir. Üzerini kalın bir perde örter. Vahyin aydınlığının oraya girmesine engel olur. Onu bu aydınlıktan mahrum eder. Yavaş yavaş duyarlılığını kaybettirir. Zayıflamasına ve ölümüne yol açar. Rasûlullah (s) kalbin paslanmasını şöyle izah etmektedir:
“Bir kul günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul tevbe ederse, bu siyah leke kaybolur. Şayet tevbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, bu leke onun tüm kalbini sarar.” (Müsned-i Ahmet, Tirmizi, İbn Mâce, Neseî, İbn Cerir, Hâkim, İbn Ebi Hatim, İbn Hibban).
Kur’an-ı Kerim’in “Hayır! Aksine kazandıkları kalplerini karartmıştır.” ayetinde geçen karartma işte budur. Bu sonuç, insanların üst üste günah işleyerek kalbin körelmesine ve ölmesine kadar bu tür hareketlerini ısrarla sürdürmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, iman edenlerin imanları bile, böyle günahta ısrarcı süreçlerin sonunda yok olabilmekte, imana şirk bulaştırılabilmekte, zulüm giydirilebilmektedir. (En’am, 6/82).
Rabbimiz bizleri bu duruma düşmekten muhafaza eylesin. Hayatımızın bütün alanlarında zikrini hakim kılma mücadelesi vermeyi, yakîn bir ahiret ve hesap bilicini sürekli diri tutarak ömrümüzü kendisine adamayı, vaktimizi, naktimizi, sevdiklerimizi ve dünyamızı, dünyevi çıkar ve hesaplarımızı kendisine kurban ederek rızasını kazanmamızı nasip etsin.
Rabbimiz Bayramları ve tüm hayatımızı, tatil beldelerinde seküler oyun ve eğlenceler ve malayani ile oyalanarak geçirmekten kaçınıp rızasına uygun olarak değerlendirmeyi, ibadetlerimizi tam bir teslimiyet ve adanmışlıkla takvayı kuşanarak geçirmeyi, Müslim olarak yaşayıp Müslim olarak ölmeyi lutfetsin inşaAllah.
Bayram namazının kılınmasının ardından da Emrullah AYAN, aşağıda tam metnini verdiğimiz hutbesini irad etti.
Hutbe: Gerçek büyük bayrama…
“Melekler, onların canlarını tayyibîn/iyi kimseler olarak alırken, ‘Selâm size! Yaptıklarınıza karşılık girin cennete’ derler.” (Nahl: 32)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Zilhicce ayının 10’u 1444
Âyetimizdeki “tayyibîn” olarak isimlendirilenler öyle kimselerdir ki, şirk ve masiyet kirlerinden temizlenmiş iyi ve Allah’a kavuşmaktan hoşlanmış kimseler olarak melekler onların canlarını alır. Melekler onlara selâm verir ve onları cennetle müjdelerler. Melekler Allah’tan onlara selâm iletirler ve amel defterleri sağından verilen mutlu kişiler olduklarını kendilerine bildirirler. Cennete girin, dünyada sunduğunuz iyi ve salih amellerden dolayı cennet size âfiyet olsun.
Bu âyette mü’minlere hitaben meleklerin ağzından ifade edilen, “Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” hitabından ve başka âyetlerle hadislerden de anlaşıldığı gibi mü’minlerin cennete girmelerinde ve böylece onlar hakkında, “âhiret yurdunun daha hayırlı olması”nda amellerinin de rolü olacağı muhakkaktır.
Bu dünyada iyi işleri en güzel yapanların hakkı olan “güzellikler”den maksat, “Müslüman olmanın kazandırdığı izzet, şeref, inkârcılara karşı elde edilen başarılar, İslâm’ın gerektirdiği şekilde yaşanan dînî ve ahlâkî hayatın ruhlarda meydana getireceği huzur, mutluluk, gönül ve zihin aydınlığı gibi dünyevî güzelliklerdir” diye düşünülebilir.
İslâm’ı doğru anlayıp imanıyla, ameliyle gerektiği şekilde uygulayan birey ve toplumların dünya hayatlarının da güzel, mutlu ve başarılı olacağı, onların zaman zaman yaşadıkları sıkıntıların ya kendi kusurlarından kaynaklandığı veya geçici bir imtihan olduğu muhakkaktır. Allah’ın mü’minlere âhiretteki ikramı dünyadakine göre her bakımdan üstün ve eşsizdir.
Melekler tayyibîn olarak, tertemiz olarak onların canlarını alırlar. Böyle temiz bir şekilde Rablerinin istediği bir hayatı yaşayan insanların, hayatları güzel olan insanların ölümleri de elbette güzel olacaktır. Allah’ın melekleri tertemiz bir şekilde canlarını alacaktır onların. Çünkü onlar abdestleriyle, gusülleriyle, namazlarıyla, ahlâklarıyla, iffetleriyle, âile hayatlarıyla temizlikten yana bir tavır alıyorlardı. Temizlikleriyle tanınıyorlardı dünyada. Melekler de onların canlarını küfürden, şirkten, zulümden, azaptan uzak bir şekilde alırlarken de şöyle derler: Selâm size! Allah’ın selâmı, selâmeti, esenlik, güven ve emniyeti sizin üzerinize olsun! Yaptıklarınıza karşılık girin cennete!
Ne güzel bir sonuç, ne güzel bir karşılama değil mi? Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyerek, Allah’ın selâmı, Allah’ın rahmeti sizin üzerinize olsun diyerek karşılıyorlar onları. İşte temiz bir hayatın temiz karşılaması böyle olacaktır.
Bu âyetler bizim karşımıza iki insan tipi çıkarıyor. Bir grup insan, Allah’ın kendilerine mahza rahmet olarak indirdiği kitabına, vahyine “esâtîru'l evvelîn” diyen, Allah’ın istediği bir hayatı yaşamayan, ölüp giderken meleklere teslim olan, meleklere teslimiyetini bildiren, ama bu teslimiyetleri kendilerine hiçbir fayda sağlamadığı için cehenneme yuvarlanıp giden bir kâfir insan tipi.
Beri tarafta ise, hayatı boyunca Allah’a teslim olmuş, hayatını Allah için yaşamış, hayrı, doğruyu, güzeli Allah’ın vahyinde görmüş, vahye teslim olmuş ve sonunda melekler canlarını alırken böyle güzel bir karşılama ile karşılanmış cennetlik mü’minler.
Buyurun hangi grubun içinde yer almak istiyorsanız onu seçin. Şu anda bu yetki bir anlamda sizin elinizdedir. Bu hayat bitmeden önce kararınızı verin. Cennete mi gitmek istiyorsunuz, yoksa cehennemi mi tercih ediyorsunuz? Şu anda karar verip ona göre bir hayat yaşayın.
Değerli kardeşlerim! Dünya hayatını Allah’ın istediği gibi yaşayıp sekînet içinde dengeli bir hayatın sonunda âhirette böyle bir karşılama ve cennet mükâfaatı ile karşılık bulmak en büyük bayramdır. İşte gerçek bayram budur ve ne mutlu bu bayrama nâil olanlara…
28.06.2023
Hazırlayan: Emrullah AYAN
Kurban Bayramı proğramının fotoğrafları aşağıda sunulmuştur.