İLKAV'ın düzenlediği ve Haksöz Dergisi yazarlarından Hamza Türkmen'in konuşmacı olduğu “İlk Kur’an Nesli ve Günümüz Müslümanlarının İbadet Algısı” başlıklı konferansa yoğun ilgi gösterildi.
İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı'nın (İLKAV) düzenlemiş olduğu konferansların bu haftaki konuğu Haksöz Dergisi yazarlarından Hamza Türkmen idi.
İLKAV Konferans Salonu'nda Pazar günü gerçekleştirilen "İlk Kur'an Nesli ve Günümüz Müslümanlarının İbadet Algısı" başlığını taşıyan konferansta Yazar Hamza Türkmen, Kur'an'da bahsi geçen ve klasik müfessirlerin gece namazı olarak adlandırdığı olguya dikkat çekti. Bu olgunun ne anlama geldiği üzerinde durak başladığı konuşmasında muttaki kavramı ve cahiliyeden ayrılma ile Kur'an'ın hayatı nasıl dönüştürdüğü mevzuları üzerinde durdu.
İslam'dan öncede bozulmuş formda bir namaz vardı
Türkmen "Onların girdiği yerden sende gir" ayeti ekseninde ilk Müslümanlardan önce de bir gelenek olarak bulunan tavaf eyleminin nasıl dönüştürüldüğüne atıf yaptı. Maun Suresi'nde namaz kılanların durumuna ilişkin olarak tespitlerde bulunan Türkmen; "Bazı müfessirler bu ayeti iki bölümde ele almaktadır. Oysa bu ayet Mekki bir ayettir. Yani İslam'dan öncede namaz olgusu vardır. Ve Allah o namaz kılanların durumuna eleştiri getirmektedir, onların kıldığı namaza namaz kılma olarak bakmamakta ve onları sarsıcı şekilde uyarmaktadır." dedi.
Her insan takva ve fücura sahiptir
Allah'a yakınlaşmanın inzivaya çekilerek, bir lokma bir hırka ile olmayacağının altını çizen Türkmen; "Allah bizi tüm yaratılmışlardan ayıran bir emanet vermiştir. Bu akıldır. İnsan emaneti kabul edendir. Akletme, düşünme, muhasebe etme, Allah'la irtibat boyutunu kavrama gücü insana verilmiştir. Hayata bu güçle bakmalıyız. Her insan takva ve fücura sahiptir. İyilik ve kötülük olgusu insanda birlikte vardır. Benim şu anda kaliteli bir insan olmam, bir yıl sonra da aynı olacağım anlamı taşımamaktadır. Bu sebeple devamlı ayakta olmak, uyanık olmak zorundayız" dedi.
Din adına tek tartışılmazın Kur'an olduğuna dikkat çeken Türkmen; "Kur'an sonrasında oluşan her şey yorumdur. Kur'an'ı en iyi anlayan ve yorumlayan usvet-ül hasene olan Peygamber'dir. Allah da onu her yerde kontrol ediyor, gerektirdiğinde ayetle uyarıyor yada unutturuyordu. Peygamber yeni bir din getirmiyor, Kur'an'da olanı aktarıyor ve onu yorumluyordu. İlk Müslümanlar gecenin belirli saatlerinde ve günün diğer vakitlerinde, yaşamları boyunca sürekli Kur'an ile irtibat kuruyorlardı" dedi.
Akaid, siyaset, kültür dinin bütünüdür ve bunun tamamı Kur'an'dadır
Allah'ın ölçüsünün olmadığı yerde insanın sınırlı aklıyla ölçü koyduğunu ifade eden Türkmen; "Ölçü Allah'ın ilkeleridir. İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkaracak olan yanlış melek, yanlış ilah anlayışı değildir. Kur'an bunları bir bir düzeltiyordu. Bunun yanında hayatın sosyal alanlarına da girip yanlışları düzeltiyordu. Tartıyı düzeltiyor, yetimi itip kalkmayı engelliyordu. Tekelcileri eleştiriyordu. Akaid, siyaset, kültür dinin bütünüdür ve bunun tamamı Kur'an'dadır. Mekke'de bir oligarşi vardı. Mal tek elde toplanıyordu. Kızlar diri diri toprağa gömülüyordu. Bunlar eleştiriliyordu. Eleştirinin olduğu yerde düşmanların olmaması düşünülemez. Tepki mutlaka olacaktır. İnsanları tevhit ve adalete çağırırsan sapmışların tepkisi mutlaka olacaktır. Bunların yanında bir de dinle tanışmamış mustazaflar, ezilenler vardı. Bilmeyen ve itiraz edenlere yaklaşım ile bilip de gerçeğin üstünü örtenlere yaklaşım farklıdır. Tebliğ yöntemi bir kimliktir. Dalga geçmeden güzel bir üslup ile anlatmak, sabretmek, mühlet vermek bu kimliğin parçalarıdır. Allah sürekli "onlara mühlet ver" diyor. Öyle ise sizler neden kesip biçiyorsunuz" dedi.
Birileri şeyhini, birileri bayrakları kutsuyor
Egemenlere karşı vahyin siyasetinin nasıl olması gerektiğinin mutlaka konuşulması gereken bir mevzuu olduğunu belirten Türkmen; "Kulluk ve ibadet doğrudan insani ilişki ile alakalıdır. Nasıl yaratıldık sorusu önemlidir. Allah tahkik ederek iman edin, diyor. Resulü dinleyip sorgulattırıyor. Kâinatta bir denge var. Bu tesadüf müdür? Herkes bir yaratıcı var diyor. Peki, Yaratıcı insanı, kâinatı yarattı ve sonra onları başıboş mu bıraktı? Vahyi gönderdi ve ona tutunun dedi. İnsanın zorunlu ve içgüdüsel yani temel ihtiyaçları vardır. Zorunlu ihtiyaçlar mutlaka karşılanması gerekenlerdir. Yemek, içmek gibi. Temel ihtiyaçları ise üç başlıkta toplayabiliriz. Beka, kendi cinsine yönelik ilgi ve kutsama, tazim etme, yüceltme olgusudur. Bunlar karşılanmadığı takdirde insan ölmez ama bunalıma girebilir. Bugün toplumda birileri şeyhini, birileri bayrakları kutsuyor. Nefsimizi kendi hazcı anlayışımıza, modaya göre mi, insanların ortak kurallarına göre mi yönlendireceğiz? Yoksa tüm insanları bilen, vahyi gönderene göre mi düzenleyeceğiz? Bu Allah'ın ölçüsüne göre değil de kendi ölçümüze göre ise bu bir sapmadır. Diğeri vahiyle barışma, adım atmadır" dedi.
Irak'taki bombaları patlatanların akaid ölçüsü nedir?
İbadet kavramı üzerinde duran Türkmen; "İbadet; tevazu, sadakat, boyun eğmedir. Abd; kulluk, köleliktir. Her gün Fatiha'da sana kulluk ederiz diyoruz. Kime kulluk gösteriyorsak buna muabbed denir. Bizim için muabbed olan Allah mıdır, yoksa başka başka şeyler midir? Tevbe suresini hatırlayın. Allah'ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini Rab edinenleri hatırlayın. Sizler bugün kimin dinine iman ediyorsunuz? Dün birileri bilginlerine, rahiplerine, putlarına Allah'a bizi daha fazla yakınlaştırsın diye ibadet ediyordu. Sizler ne yapıyorsunuz? Tevhit olgusunun temel vurgusu kime tapıldığı idi. Namaz ise bir takviye aracı idi. İctima, taahhütte bulunma idi. Namaz hayattan koparan değil, hayata hazırlayan bir eylemdir. Oruç da böyledir. Her tür sapmaya karşı kendini tutmadır. Öncü nesil insanları basiret üzere Hakk'a çağırdılar. Onlar hakikatin şahitleri olan vasat bir ümmetti. Bugün biz Kur'an-i siyaseti yitirmiş ataların çocukları olarak yaşıyoruz. Toplumda bugün sayece duyarlılıklar vardır. Şahit olma boyutu nerededir? Kur'an'daki sünneti kim arıyor. Şunun bunun sünnetinin peşinden koşuluyor. Irak'taki bombaları patlatanların akaid ölçüsü nedir? Allah bize onun bunun akaidinden değil, Kur'an'dan soracaktır" dedi.
Açılımı sahiplenmek göğsünü suikastlere açık tutmaktır
Halkın yapılan dönüşümle adeta maymuna çevrildiğini ifade eden Türkmen konuşmasını şöyle sürdürdü: "Maymunlaşan bir halk ne kadar özgür olabilir. Bu toplum; İslam ümmeti mi, cami cemaati mi, Kur'an toplumu mudur? TC'nin kurucusu ümmetten millet yarattık diye övünüyordu. Zaaflı da olsa ümmet Osmanlı'da idi. Bugün ise insanlar kutsalı kendileri oluşturuyorlar. Sünnilerde hakikati Muhammedi var. Alevi de ise hakikati Ali var. Biri ney ile dönüyor, diğeri saz ile. Türkiye'de en büyük şefaat istenen mekân bu şehirdedir. Ulus devlet, sınırlar, nöbet, bayrak, yatırlar, şeyhler kutsal değildir. Kutsal olan Allah'dır. Şimdi bunlarla ilgili bir sürü hadis üretilmiştir. Bunlar zamanla iman ölçüsü olmuştur. Bu ülkede tahribat yapıldı. Dinin kökü kazındı. Halk her yerde direndi. On binlerce masumun kanı akıtıldı. Binlercesi sürgün edildi. Bu elbise bize Osmanlı'nın reddi ile giydirildi. Bugün çatışmanın ana kaynağı üst kimliğin ne olacağıdır. İslam mı olacak, yoksa ulus kimlikler mi? İslam devreden çıkarılınca biri Türk, diğeri Kürt kimliği üretmektedir. Mekke cahiliyesinin modern formu ulusçuluktur. Ortada bir açılım vardır. Bu açılım AKP'nindir. Böyle bir açılımı sahiplenmek göğsünü suikastlere açık tutmaktır. AKP İslami bir parti değildir. Bunu kendileri de söylemektedir. Tayyip Erdoğan "Dersim'de katliam oldu" demiştir. Bu sözü iyi düşünün. Ne demek istiyor. Anlamını iyi okuyun. Buradan çıkarak ülkenin banisine ne söylendiğini görün. Bunlar ciddi şeylerdir.
Hayata mağaralardan, romantik şekilde bakmayınız
Sizler Rum Suresi'ni hatırlamadan, anlamına vakıf olmadan bir şeylere düşman olmayın, taraf olmayın. Hayata mağaralardan, romantik şekilde bakmayınız. Sistem içi tartışmalarda adil olunuz. Bu kendi faaliyetimizi bırakıp onlara eklemlenmek demek değildir. Onların ordusuna asker yazılmayacağız ama göreceğiz, bileceğiz, adil olacağız. Peygamber sistem içi araçları kullanırken ayetlerin üstünü örtmedi. Örtmeyeceğiz. Başka bir dünya mümkündür. Taliban gibi bir direniş anlayışı olmaz. Bilgiyi güçlendireceğiz. Hayatı atlayıp da siyaset üretemeyiz. Allah hiçbir zaman hayattan kopartmıyor. Bu dünyayı kazanmadan ahireti kazanmanız mümkün değildir. Tasavvufçular yalan söylüyorlar. Hayattan koparak bir yere varamazsınız. Kur'an-i bilgiyi kuşanan kardeşler olmalıyız. Asırlardır kaybettiğimizi kısa sürede kazanamayız. Bizim işimiz uzun solukludur." diye konuştu.