554
Hutbe: Onlarla Kur’an ile Büyük Cihad edin!
“Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara karşı (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.” (Furkan: 52)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Safer ayının 13’ü 1444/Cuma
Hutbemin başında okuduğum âyetteki Rabbimizin uyarı ve emirlerini şöyle açabiliriz:
Kesinlikle inkârcılara, kâfirlere itaat etme! Ve onlarla gerçekten cihad-ı kebirle, büyük bir cihadla cihad et! Bu mesajı onlara duyurma konusunda elinden ne geliyorsa onu yap! Onların bu Allah âyetleriyle dirilişleri için, onların hidâyetleri ve Cennetleri için tüm imkân ve kaynaklarını kullan! Bütün gücünle duyur onlara Kur’an’ı! Duyur onlara Allah’ın âyetlerini ki; bilsinler onlar Rablerini, âhireti, Cenneti, Cehennemi!
Sakın bu bilgisizlere boyun eğmeye de kalkma! Onlar bu âyetlerin bilincine ermedikleri için yanlış yoldalar. Onlar Rablerini bilmiyorlar. Eğer sen bu cahillere tabi olursan insanlar hepten kaybetmiş olacaklar. Artık Cehenneme giden insanları dosdoğru uyaracak hiç kimse kalmamış demektir. Ama sen yamulmadan, onların hevâ ve heveslerine tâbi olmadan onları uyarmaya devam edersen, yanlışları karşısında hak üzere direnirsen işte o zaman onların, yanlışlarından kurtularak Cehenneme gitmekten kurtulup, Cennete ulaşmaları mümkün olacaktır.
Kardeşlerim, kuşkusuz bu Kur'an’da bir güç ve insanların duygularına egemen olma özelliği vardır. Kur'an insan üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Karşı konulmaz bir cazibesi vardır Kur'an’ın. O'nun bu cazibesi insanların kalplerinde büyük bir sarsıntı meydana getirir. Onların ruhlarını şiddetle sarsar. Bu yüzden uzun süre onun etkisinde kalırlar ve kendilerini bundan alamazlar.
Kureyş kabilesinin önde gelenleri, kitlelere "Bu Kur'an’ı dinlemeyin; gürültü yapın, belki böylece onu bastırırsınız" (Fussilet: 26) derlerdi. Bu sözler, hem onların hem de onlara uyanların bu Kur'an’ın etkisinden dolayı içlerinde oluşan derin endişenin ifadesidir. Çünkü Kureyş'in seçkinleri halk kitlelerinin gece ile sabah arasında Muhammed b. Abdullah'ın okuduğu bir-iki âyetin veya bir-iki surenin etkisinde kalarak âdeta büyülendiklerini görüyorlardı. Ruhların ona doğru aktığının, kalplerin ona eğilimli olduğunun farkındaydılar.
Kureyş kabilesinin ileri gelenleri, bağlılarına, taraftarlarına bunları söylerken, kendileri bu Kur'an’ın etkisinden kurtulabilmiş değildiler. Eğer onlar ruhlarının derinliklerinde bu korkunun neden olduğu sarsıntıyı hissetmiş olmasaydılar bu emri vermezlerdi, bu uyarıyı toplum içinde bu kadar yaygınlaştırmazlardı. Hiç kuşkusuz onların bu sözleri, Kur'an’ın üzerindeki derin etkisini en güzel şekilde ifade etmektedir.
İbn-i İshak der ki; Ebu Süfyan, Ebu Cehil ve Zühreoğullarının müttefiki Ahnes b. Şüreyk bir gece evinde namaz kılan Resulullah'ı dinlemeye gittiler. Her biri peygamberimizi dinleyebileceği bir yere oturdular. Birbirlerinin oturduğundan da habersizdiler. Sabah olup oradan ayrılana kadar onu dinlediler.
Yolda birbirleri ile karşılaştılar ve bu yaptıklarından dolayı birbirlerini kınadılar ve birbirlerine bir daha böyle bir şey yapmamaları "eğer insanlardan biri, bizi görecek olursa içine kuşku düşer" uyarısında bulundular. Sonra da dağıldılar.
Tabi bu durum birkaç kere daha tekrarladı ve sonunda birbirlerine "Bir daha dönmemek üzere sözleşmeyinceye kadar ayrılmayalım" dediler. Bir daha gelip onu dinlemek üzere birbirlerine söz vererek dağıldılar.
Güneş doğduktan sonra Ahnes b. Şüreyk, bastonunu alarak Ebu Cehil'in yanına gitti. Onun evine girerek "Ya Ebu’l-Hakem, Muhammed'den duydukların hakkında ne düşünüyorsun?" dedi. Ebu Cehil "Ne duydum ki?" Biz ve Abdulmenafoğulları şeref konusunda çekişiyorduk. Onlar yemek yedirdiler biz de yedirdik. Onlar bir sorumluluk aldılar biz de aldık. Onlar yoksullara bir şeyler verdiler, biz de verdik. Bu durum diz dize oturup eşit düzeye gelene kadar sürdü. Bizle onlar iki yarış atı gibi çekişiyorduk. Sonra kalkıp `Bizim bir peygamberimiz var, ona gökten vahiy geliyor' dediler.
Peki biz ne zaman böyle bir imkân elde edeceğiz? Allah'a andolsun ki, hiçbir zaman ona inanmayacağız, onu doğrulamayacağız" dedi. `Bunun üzerine Ahnes yanından kalkıp gitti.
İşte böyle, ruhları Kur'an’a doğru kayıp ona yenik düşmesin diye, içlerinden gelen derin isteği bastırmaya çalışıyorlardı. İnsanlar onları büyülenmiş gibi görecek olurlarsa liderlik fonksiyonları sarsılacaktı. Bu endişe sebebiyle bir daha Kur'an’ı dinlememek üzere sözleşmemiş olsalardı, her gün gelip bu Kur'an’ı dinlemekten kendilerini alamazlardı.
Hiç şüphesiz Kur'an yalın ve fıtrî gerçeği içermektedir. Bu da insan kalbini doğrudan asıl kaynağa bağlar. Çünkü insan kalbinin bu coşkun kaynağa karşı durması, tazyikli akıntısına engel olması çok zordur. Öte yandan Kur'an bazı kıyamet sahnelerini, geçmiş milletlere ilişkin kimi hikâyeleri, somut gerçekleri ifade eden evrensel sahneleri, geçmiş milletlerin harap olmuş yurtlarında bazı manzaraları, son derece güçlü ve etkili teşhis ve temsil örneklerini içermektedir. Bütün bunlar kalpleri derinden sarsıyorlar. Bir kalbin bunlara karşı duyarsız kalması imkânsızdır.
Bazen Kur'an’ın bir tek suresi bile insanın ruhî ve bedenî yapısını derinden sarsar. İnsan ruhunu tam teçhizatlı bir ordunun bile başaramayacağı şekilde her yönüyle kontrolüne alır.
Şu halde yüce Allah'ın peygamberine kâfirlerin isteklerine uymamasını, onların uzlaşma önerilerini kabul etmemesini, davetini gevşetmemesini, bu Kur'an’a dayanarak mücadeleye girişmesini emretmesinde şaşılacak bir şey yok. Çünkü Hz. Peygamber kâfirlerle mücadele ederken insan bünyesinin karşı koyamadığı, karşısında hiçbir tartışma ve mantık oyunlarının tutunamadığı bir güce dayanmaktadır.
09.09.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN