835
Hutbe: Kur’ân Terkedilmiş Bulunmaktadır
“Peygamber, ‘Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’ân’ı terkedilmiş bir şey haline getirdi’ dedi” (Furkan: 30)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Ramazan ayının 21’i 1443/Cuma
Her Ramazan ayında aynı içi burukluğunu yaşıyoruz. Yüreklerimiz kan ağlıyor. İslâm coğrafyasının pek çok bölgesi, İslâm düşmanlarının azgın saldırı ve sömürüsüne muhatap bulunmaktadır. Her tarafta kan ve gözyaşı var. Müslüman halklar, işgaller, istilâlar, darbeler, işkenceler, tecavüzler, katliâm ve soykırımlarla yok edilmeye, zora ya da gönüllülüğe dayalı değişik adlardaki projelerle dönüştürülmeye, kendisi olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor.
Arakan’da Budist azgınlarca Müslümanlara katliamlar uygulanırken Doğu Türkistan’da zalim Çin yönetimi tarafından Uygur Müslümanlarının İslâm’a yönelişlerini engellemek ve onları asimile etmek için bütün zulüm ve baskı çeşitlerini üzerlerinde uyguluyor. Yine Gazze’de Müslüman Filistinli kardeşlerimiz, siyonist İsrail tarafından işgal ve ambargo ile baskı altında tutuluyor, katlediliyorlar. Katil İsrâil, her fırsatta Filistinli kardeşlerimize katliâm uyguluyor. Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da, Yemen’de olanlar aynı minval üzere sürüyor. Maalesef konuya dâir örnekleri çoğaltmamız mümkün…
İslâm ümmeti olarak içinde bulunduğumuz bu zillete sürüklenmemizin arka planında, şüphesiz ki, Kur’an’dan ve Rasulullah (S)’in güzel örnekliğinden kopuşumuz yatmaktadır. Bu halimizin sebeplerinin en başında Kitap eksenli din anlayışımızı ve kulluk merkezli hayat tasavvurumuzu yitirerek yolumuzu ve istikâmetimizi kaybetmemiz vardır. Dinimizin din, ibadetlerimizin ibadet, Ramazanlarımızın Ramazan, oruçlarımızın oruç olmaktan çıkışı, içerikten, ihlastan, derinlikten uzaklaşıp sığlaşması, anlam ve istikamet kaybına uğrayarak şekle indirgenmesi vardır. Bizi biz yapan, bize anlam, değer ve şahsiyet kazandıran vahye dayalı özgün bakış açımızdan, modelimizden ve “Muhammedü’l-Emin” kimliğinden kopup, dünyevîleşmeye doğru zelilce savruluşumuz vardır.
Hutbemin başında okuduğum âyette geçen "mehcur" kelimesi çok çeşitli anlamlara gelebilir. Bunlara göre âyetin anlamı şöyledir: "Kavmim Kur'an'ı dikkate değer görmedi. Kabul etmedikleri gibi, ardından da gitmedi. Onu anlamsız ve deli saçması bir şey yerine koydular. Onu eğlenme ve alay konusu haline getirdiler."
Rasul (a.s.) bu şekilde kavminin duyarsızlığını, muarızlığını şikâyet konusu ederken bugün de kendisine bağlı olduğunu iddia eden ümmetinin durumu da bu şikâyetteki hâlin benzerini oluşturuyor. Yani, dünyevî istek ve tutkularına aykırı buldukları için ya da zamanın değişen şartları karşısında “geçerliliğini yitirmiş” bir öğreti olarak gördükleri için şikâyet ediyor.
Bu şikâyetin muhatapları, özne olan Kur’an’ı nesneleştirip hayattan dışlayanlardır. Kur’an’ın nesneleştirilmesi birbirine bağlı dört aşamalı bir süreçte gerçekleşti:
1- Anlam üretilmeyince tüketildi.
2- Tüketilen anlamdan doğan açık form yüceltilerek kapatıldı.
3- Yüceltilen form anlamanın konusu olmaktan çıkıp nesneleşti.
4- Nesneleşen forma ise “mukaddes ölü metin” muamelesi yapıldı.
Evet, ümmet de bu Kur’an’dan hicret etti. Ümmet bu Kuran’ı kendilerinden hicret ettirdiler. Kendileri değil, onu kendilerinden hicret ettirdiler. Bu Kur’an’ı sosyal hayatlarından uzaklaştırdılar. Bu Kur’an’ı mekteplerinden, hukuklarından, eğitimlerinden uzaklaştırdılar. Bu Kur’an’ı âile hayatlarından, evlerinden, mutfaklarından, kazanma harcama anlayışlarından uzaklaştırdılar. Bu Kur’an’ı terkedilmiş olarak, metruk olarak, kendisine başvurulmaz olarak bıraktılar. Bu Kur’an’ı dikkate değer görmediler. Bu kitapla amel etmeyi terk ettiler. Hayatlarını bu kitaba göre yaşamaktan vaz geçtiler. Hayat problemlerini bu kitaba sormaz oldular. Bu kitabın önüne başkalarının kitaplarını, başkalarının yasalarını geçirdiler ve mevcut gelinen noktayı kendi elleriyle hazırlamış oldular vesselam…
22.04.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN