1,1K
Hutbe: Hayatın Tekrarı veya Provası Yok
“(O zaman insan): ‘Ah, keşke ben bu hayatım için (iyi işler yapıp) gönderseydim!’ der.” (Fecr :89/24)
(2/67, 6/27, 26/102, 33/66, 18/42, 25/27-28, 69/25, 78/40)
Kıymetli Müslümanlar, bugün hicrî Cemaziye’l-Âhir ay’ının 25’i 1443/Cuma
Rabbimiz bizlere Kur’an’ın rehberliğinde, pişman olmayacağımız, iyi ki yapmışım diyebileceğimiz bir hayatı yaşamamızı lütfetsin, ayaklarımızı dini üzere kaim eylesin. Hutbemiz “Hayatın tekrarı veya provası yok” başlığını taşımaktadır.
Rabbimiz teâlâ bizleri dilediği bir zaman diliminde ve dilediği bir coğrafyada, dilediği bir süre ile mukayyet olarak şu yaşamakta olduğumuz yeryüzünde yaratmıştır. Fıtratımıza yerleştirdiği fıtrî duygularla, vahyin ve selim aklın da desteği ile sırat-ı müstakiymi bulma yani hidayeti elde etme bahtiyarlığına bizleri kavuşturmuştur. Yanı sıra, hem tabiatla ve içerisinde var olan diğer varlıklarla hem de diğer hemcinslerimizle beraber yaşamanın imtihanın bir parçası olduğu gerçeğini bizlere fark ettirmiştir. Yani tüm insanların hem kendilerine hem tabiata hem de yaratana karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Yani kendilerine verilen hayatlarını sorumsuzca ve hesapsızca harcayamazlar:
“Sonra o gün, (size verilen) ni'metten sorulacaksınız.” (Tekâsur:102/8)
Yani bize verilen her şey emanettir ve hesabı vardır. Herkes sahip olduğu şeyler konusunda imkânları oranında hesap vermek durumunda olacaktır. Hayat benim hayatım, beden benim bedenim diyemez.
Yeryüzünde insan olarak var olmak büyük bir lütuf ve nimettir. Zira Rabbimiz insanoğlunu yarattıklarının birçoğundan üstün kıldığını ve diğer yaratılmışların emrimize verildiğini bildirmektedir:
“Andolsun ki Âdemoğullarını şereflendirdik. Onları karada ve denizde taşıdık. Onları temiz rızıklarla rızıklandırdık. Yarattığımız şeylerin çoğuna onları üstün kıldık.” (İsra:17/70)
Elbette ki bu üstünlük ve âmirlik tabiata ve hem cinslerimize karşı hoyratça ve haydutça davranmamızı meşru kılmaz. Tam aksine daha mütevâzı ve şefkatli davranmayı gerekli kılar. Bunlara dair örneklemeler gerek Kur’an’da gerekse Rasulün güzel hayatında bol miktarda bulunmaktadır:
“(Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler emretmek, kötülük yapmasını önlemek, sorana yol göstermek, sokaktaki pis ve zararlı şeyleri temizlemek, birer sadakadır.)” [Tirmizi]
Günümüzde rant amaçlı enerji santralleri, maden ocakları vb. yapmak adına tabiatı hoyratça katleden gözü dönmüş insanlıktan nasip almamış haydutlara dair birçok örneği hem bu coğrafyada hem de tüm dünyada çokça görmekteyiz. Bu Kur’an’ın “bel hüm adal” dediği zümreler doymayan aşağılık kişiler ne tabiatı ne de diğer insanları düşünmektedirler. Oysaki insanlar tabiata ve içerisindekilere ve de diğer insanlara da zarar vermeden rızkını arayıp, yeryüzünü yaşanır kılmak adına imarla ve ıslahla görevli idiler.
Değerli Kardeşlerim,
Bazı yüzlerin ağaracağı ve bazı yüzlerin kararacağı o gün gelmezden önce bizlere bahşedilen nimetlerin ve imkânların farkında olmalıyız. Bu hayatın ve bu günün tekrarı yoktur. Geçmiş ya da gelecek olan zamanla ilgili yapacak bir şey yoktur. An şu ânımızdır, bunun kıymetini bilmeliyiz. Yaşar iken bazı hataların ve yanlışların telafisi ve tekrarı mümkündür. Ancak hayatın tekrarı veya provası yoktur. Gelin en azından şu andan sonraki kalan hayatımız için daha gayretli, daha duyarlı, daha fedakâr işler yapalım. İnsan bu günü bir kez yaşar ya kazanır ya kaybeder. İşte kazananlardan olabilmek için birçok insanın inancı haline gelmiş dil ile Müslüman olduğumuzu ifade ettikten sonra amel etmesek de nasıl olsa cehennem bize en fazla birkaç gün dokunur. Sonra cennet nimetlerine kavuşuruz inancının Kur’ânî bir temelinin olmadığını bilmeliyiz. Ne pahasına olursa olsun mutlaka âhireti kazandıracak yatırımlar yapmalıyız. Yani dönüşü olmayan “O gün” gelmeden, sermayemiz tükenmeden, hiçbir şefaat, hiçbir alış-veriş, hiçbir yardımlaşmanın ve torpilin olmayacağı gün gelmeden önce Allah Müminlerden mallarını ve canlarını cennet mukabili satın almıştır, hakikati gerçeğinin gereğini yerine getirmek için önümüzde Allah’ın takdir ettiği âna kadar bir fırsat bulunmaktadır. Öyle ise bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirelim. Rabbimizin çağrısına koşalım:
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın merhametinden ümit kesmeyin! Şüphesiz ki Allah bütün günahları bağışlayabilir. Şüphesiz ki O çok bağışlayandır, çok merhametlidir. Size azap gelip çatmadan Rabbinize dönün, O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Azap size, farkında olmadığınız bir anda ansızın gelmeden önce Rabbinizden indirilenin en güzeline uyun. (O gün günahkâr) nefsin şöyle demesinden sakının: ‘Allah'ın yanında (O'na kullukta) kusur edişimden dolayı vah (bana). Gerçekten ben alay edenlerdendim.’ Veya keşke Allah bana doğru yolu gösterseydi de korunanlardan olsaydım demesi… Yahut azabı gördüğü zaman: ‘Keşke benim için bir kez daha (dünyaya dönüş) olsaydı da güzel hareket edenlerden olsaydım!’ demesinden. Allah şöyle buyurur): ‘Hayır, sana âyetlerim geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve nankörlerden oldun!’ " (Zümer: 39/54-60)
Bu ayetlerin ve diğer Kur'an ayetlerinin işaret ettiği gibi katıksız bir şekilde Allah’a kul olalım, kulluğu sadece ama sadece O’na hasredelim, duayı, yakarışı, ilticayı, yardımı sadece O’ndan dileyelim. O’nun hükümlerinden başkasını reddedip, kanun ve kural koyma, helal ve haram belirleme, hak ve yetkisini sadece O’na verelim. Azgınlıktan ve azgınlara destek olmaktan uzak duralım. Elçisine itaat edelim, O’nu sıradanlaştırmayalım, ilahlaştırıp, Allah’a denk tutmayalım. Şirkin geleneksel olanından da modern olanından da kaçınalım. Rabbimizin velî edinin dediklerini velî edinelim. Dünyayı amaç haline getirmekten uzak duralım. Boş şeylerle uğraşmaktan vazgeçelim. Bilelim ki yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan da yapmamamız gerekirken yaptıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. Kısacası hayatı Allah merkezli yaşayıp, yapacağımız her işi O’na danışarak yani Kitap rehberliğinde gerçekleştirelim. Ve topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp, keşkeleri olmayan ve Allah’a adanan bir hayatı yaşayıp huzura kavuşanlardan olalım. Bu uğurda yaşayıp gidenlere selam olsun.
“Ey huzura kavuşan kişi! Sen (Allah’tan) memnun, (Allah da) senden razı olarak Rabbine dön! (İyi) kullarım(ın) arasına katıl. Cennetime gir!” (Fecr: 89/27-30)
Kitap’ta müjdelenen salihlerden olmak ümit ve duasıyla…
28.01.2022
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU