Hutbe: Atalarla olan ilişkilerimiz
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. (Hücurat 13)
Muhterem kardeşlerim,bugün Hicri 1445 safer ayının 30’u Cuma. Rabbimiz bizleri hayatını hayır üzere geçirenlerden eylesin.
Kitap her konuda iman edenler için ölçüdür, mikyastır. Kitap zannedildiği ve genellikle uygulandığı üzere hastalara şifa versin diye, ölenlere faydası olsun için mezarlıkta telaffuz edilsin diye inzal olmamıştır. Yada her türlü gayri meşru eğlenceyi yaptıktan sonra Allah’ın ve Rasulü’nün razı olmayacağı bir organizasyon sonrasında garnitür kabilinden seslendirilip, dua etmek içinde indirilmemiştir. Kitabın böyle bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Kitap her konuda ve her olayda ne yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı ortaya koymak için inzal olmuştur. “Şüphesiz biz, sana kitabı insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hüküm veresin diye hak olarak indirdik, hainlerin savunucusu olma.” Nisa:105 Bu ayet bugün bizlere hitap ediyor. Kitabın gerçek fonksiyonu budur. Büyük halk kitleleri hayatlarını diledikleri gibi yaşamayıp, Kitabı hayatın dışına iterek, hem de Müslümanlıklarını devam ettirmenin, huzuru ile avunmaktadırlar. Onların bu hallerinin Kur’an’a uygun olmadığını Rasul’ün böyle bir İslam anlayışına onay vermediğini ve böyle bir din vaz etmediğini bu kitlelere merhametle iletmek gerekmektedir. Ama maalesef kitleler dil ile Müslümanlık iddiasında bulunduktan sonra hiçbir salih amel yapmaksızın da cenneti kazanacaklarını zannetmektedirler. Ya da nasıl olsa bizler gerçek İslam’ı yaşayamayız, öyleyse dünyadan keyif almanın tadını çıkaralım diyerek Ku’ran’dan uzak bir hayatı tercih etmektedirler.
Oysa ki; Rabbimiz Rasül’ü aracılığı ile her konudaki ölçüyü vaz etmişti. Gerçek imanın nasıl olması gerektiği, cennetin nasıl kazanılacağı tüm detayları ile bildirilmişti. Bu ölçünün içerisinde kimi sevip sevmeyeceğimizden, atalarımızla olan ilişkilerimize kadar, kimleri yüceltip, kendilerini dost edineceğimiz veya kimleri veli edinemeyeceğimiz bildirilmiştir. Birçok ayet,sübhaneke ve kunut duaları bizlere Rabbimizi sevip yüceltmeyi, O’nu yüceltenleri sevmeyi tavsiye ediyor. (60/4,9/24, 58/22) Bizler Allah’ın müminleri olarak gerek beraber yaşadığımız insanları eğer Allah’ı övüp yüceltiyorlarsa, bizlerde onları överiz. Aynı şekilde geçmiş ab-ı ecdadımız da yaşar iken Allah’ı övmüşler ve yüceltmişler ise bizlerde onları över gıpta ile rahmet ile anarız. Değilse onları yüceltip, onlarla gurur duymayız, onları Allah’a havale ederiz. Ne yazık ki çevremizde ölen bazı insanlar, yöneticileralenen İslam düşmanı oldukları konusunda bilgi ve belge olmasına rağmen hayırla ve rahmetle anılmaktadırlar.Müslüman olmayan atalarla övünmek cehalettir. Aynı minvalde “Biz, ilhamımızı gökten ve gâipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” diyerek pozitivist bir düşünce ortaya koymuş olan, yaptığı devrimlerle vahyin öngörülerini arkaya atarak sözde aklı ve ilmi her şeyin önüne geçirerek beşeri düşünceyi ilahlaştırmak sureti ile vahyin hayata müdahalesini dışlayanlar için övgüler, methiyeler düzülebilmektedir. Özellikle siyasiler bir takım törenler vesilesi ile de tarihimizi 1000 yıllık,2200 yıllık diye vasıf etmektedirler. Halbuki bizler İslam ümmetinin bir mensubu olarakAdem’in torunlarıyız. Atalarımız ta Adem nesline dayanmaktadır. Şit, Nuh, İdris, İbrahim, Musa, İsahepsi de bizim atalarımız iken İslami olmayan devletler ve devlet başkanları da bizim için sadece biyilojik olarak ata hükmündedir. Ancak bizim övüp yüceltebileceğimiz, kendilerini örnek alabileceğimiz ve gururla övünebileceğimiz atalarımız değildirler. “Nuh, Rabbine yalvararak şöyle dedi:-Rabbim, Şüphesiz oğlum benim ailemdendir ve şüphesiz senin vaadin de gerçektir. Sen hüküm verenlerin en doğru karar verenisin! Allah:-Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildi, çünkü doğru olmayanı yaptı. Öyleyse, bilmediğin şeyi benden isteme. Cahillerden olma diye sana öğüt veriyorum, dedi. Rabbim, bilmediğim şeyi senden dilemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum, dedi.” Hud:45-47
Evet rabbimiz Nuh (a) örneği üzerinden bizleri uyarıyor. Bu ve benzer durumlarda sizlerde Nuh nebi gibi davranıp yanlış yapmayın deniliyor.
Bir ırka mensup olmak İslam olmak anlamına gelmemektedir. Arap olduğu halde hatta peygamber soyundan olduğu halde kafir olanlar olabildiği gibi nitekim Ebu Lehep, Ebu TalipRasul’ün amcaları idiler. Ama Rasül’ün getirdiği vahyi kabul etmediler. Atalarının yolunu terk etmediler. Yahudi veya ermeni olduğu halde iyi bir mümin de olunabilir. Yani hiçbir ırk İslam anlamına gelmemektedir. İslam’ı temsil etmemektedir. Yani üstünlük de zaten iman ile amel ile mümkündür.” Allah, katında en şerefliniz, ondan en çok sakınanınızdır.” Hucurat 13Yani üstünlük ve şeref Türk veya Arap ırkından olmakla olmadığı gibi zillette Kürt, Çerkez veya Farisi olmakta değildir. Ten rengi ile övünmek tam da cayiliye anlayışıdır. Şeytan’ın da zaten ırkçılık düşüncesinin ilk atası olduğunu Kur’an haber vermektedir. Bu açıdan ten ile övünmeyi Allah’ın elçisi lanetlemektedir.
Allah’ın övdüklerini övüp yüceltmek Allah’ın övdüğü anlayışı, eğitimi, O’nun övdüğü ticareti, onun övdüğü aileyi, yönetimi, ahlakı ve insanı yüceltmek demektir.
O’nun övdüklerinden olmak sorumluluk çağından son nefesini verene kadar hayatını O’nun belirlediği esaslara göre adamakla mümkün olur. Ailesini, toplumunu ve yönetimi altında bulunanları Allah’ın razı olacağı şekilde yetiştirmekle mümkün olur. Kısacası yalnız Allah’a kulu olmak ve gayrısına boyun eğmemekle mümkün olur.
Selam O’nun övdüklerinden olanlara.
Hayati İSAOĞLU
15.09.2023