İLKAV’da Akıl-Vahiy Konferansı yapıldı
Hülya Alper: Kurtuluşun yolu = Akıl + Vahiy
İLKAV konferansları devam ediyor. Bu haftaki konferansta, Marmara İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Hülya Alper, “Akıl-Vahiy İlişkisi” konusunu işledi. Emrullah Ayan’ın Kur’an okumasını müteakip, Hülya Alper Konuşmasına, “Akıl ve Vahiy konusunun çetrefilli bir konu”, bu konunun en önemli alt başlığının da; “Aklın önceliği ve vahyin gerekliliği” olduğunu ifade ederek başladı.
Alper, konuşmasında özetle şu hususlara değindi:
“Bu konuda İmam Maturidi’ye yer vermemin sebebi orta noktada durmuş olmasındandır. Zira bu noktada iki uç noktayı Mutezile ve Selefiye oluşturur. Akıl ile Vahiy arasındaki ilişkiden bahsederken insan ile akıl ilişkisinden bahsetmiş oluruz. Ama, her insan aklını kullanmadığından / kullanamadığından, bu ilişkiyi herkes için düşünemeyiz. Vahiy aklı işlevsel hale getirir.
Nüzul sırasına göre Kur’an okuduğumuzda; Öncelikle sadece Allah’a kulluk yapılması vurgulanır. Sonra da toplumdaki haksızlık ve adaletsizliklere vurgu yapılır. Kıyamet ve ahiret sahneleriyle uyarı yapılır. İnsana kendisi ve geleceği hakkında düşünmeye yol açacak sorular yöneltilir. Akıl-vahiy ilişkisinde vahyin Amacı: Duygusal dünyaya hitap ederek, aklı kullanmanın önünü kesen engelleri kırmak, onu önyargı ve şartlanmışlıklardan arındırmak, selim bir akıl ile düşünmeyi sağlamak ve düşündürmektir.
Vahiy Akıl İlişkisi: Vahiy aklın alanını yok etmez, akıl üzerinde hükümranlık kurmaz, akla kendi içinde bir alan açar. Hz. Peygamber Dönemi, Sükunet Dönemidir. Kur’an sorunlara ve sorulara cevap verir. Hz. Peygamber tefsir ve içtihad yapar, içtihad yapılmasını onaylar. “Resûlullah Muâz’ı Yemen’e göndermek istediğinde ona şöyle sordu: “Sana bir dava geldiğinde nasıl hüküm verirsin?” Muâz: “Allah’ın kitabıyla hükmederim” dedi. Peygamber “Eğer Allah’ın kitabında bulamazsan” deyince, Muâz Resûlullah’ın sünnetiyle hükmedeceği cevabını verdi. Hz. Peygamber “Ne Resûlullah’ın sünnetinde ne de Allah’ın kitabında bulamazsan” diye tekrar sorunca, bu sefer Muâz “Re’yimle ictihad ederim, elimden geleni yaparım” şeklinde cevap verdi. Bu cevap üzerine Hz. Peygamber onun göğsüne vurmuş ve “Resûlullah’ın elçisini Resûlullah’ın hoşnud olacağı hale getiren Allah’a hamd olsun” buyurmuştur.” (Ebû Dâvûd, “Akdiye”, 11; Tirmizî, “Ahkâm”, 3.)
Mutezile Ve Selef’in her ikisi de akla karşı değildir. Selef akla karşı gibi gösterilir aslında böyle bir şey yoktur. İslam ümmeti içinde Mutezileden Selefe kadar akla karşı çıkan hiçbir hareket yoktur. Selef akla değil, Mutezilenin kullandığı akla karşı çıkmıştır. Bu noktada bütün gruplar zaten aklı kullanmışlardır. Akıl Nedir? Gazali: 1.İnsanın diğer canlılardan ayrılmasını, nazarî ilimleri ve gizli sanatları öğrenmesini sağlayan nitelik. 2.İkinin birden çok olması, mümkünün imkânı ve muhalin imkânsızlığı gibi bir kısım zaruri bilgiler. 3.Tecrübelerden elde edilen bilgiler. Akıllı kişi. 4. İnsandaki akıl garîzesinin, işlerin sonucunu anlayacak ve şehveti yenecek bir seviyeye gelmesi. İlk iki kısmı garîzî akıl. Son iki kısmı mükteseb akıldır. Maturidi: Akıllar akılların keyfiyetini ve mahiyetini idrak etmede acizdir ve cahildir. Ontolojik varlığı vardır. Âlemin bir parçasıdır ve salt zihnî bir kavram değildir.
Kur’an-ı Kerim’de Akıl yalın olarak kullanılmaz. İsim olarak geçmez. Akletmek, düşünmek, tefekkür etmekten bahseder. Maturidi, akılla diğer akıllara hakimiyet kurduğumuzu söyler.
Kavramları oluşturan akıldır. Kuranda akıl aynı zamanda kalp olarak geçer. Kalp= Akıl ve anlayış. “ulû’l-elbâb” = zü’l-fehm ve’l-akl. “Kalpleri perdeli olanlar” “tefekkür ve tedebbürü terk edenlerdir.
Kur’an’da aklın fonksiyonları: Akıl nitelikleri ve fonksiyonlarıyla tanınır. “Birleşebilenleri bir araya getirme ve ayrılması gerekenleri de ayırabilme”. Kavramları oluşturması ve kendisiyle diğer canlılar üzerinde hâkimiyet kurulmasıdır. Gerçek akılla idrak edilir. Akıl dünya menfaatleri (el-menâfi‘ fi dünyâ)ve âkıbetler (‘avâkıb) hakkında bilgi edinir. 49 âyette akletme fiil halinde geçer. İsim olarak AKIL Kur'ân’da geçmez. “Akletmezler”, “akıllarından faydalanmazlar” anlamındadır. Önemli olan akıl sahibi olmak değil AKLI KULLANMAKTIR. Aklı kullanmamak cehenneme gitme sebebidir. Akıl yemek içmek için var kılınmış değil. Akıl kıyas ve nazar için yaratılmıştır.
Akıl Neyi Bilebilir: İyi (mehâsin) ve kötü (mesâvî) olanı bilir. Metafizik alanda söz sahibidir. Akıl Allah’ın varlığı bilgisine ulaşabilir. Ulaşmakla da sorumludur. Şirk akıl açısından haramdır. Tevhid akıl açısından vaciptir. Haber ve duyuları değerlendirir. Dini bilir. Hukuku bilmez. İslam’da akla rağmen iman yoktur. Aklınızı bırakın ve iman edin yoktur. Akıl Tevhidi, akıllada bulmakla mükelleftir. Bu çabayla olacaktır ve çabalamaya da mecburdur. En büyük kötülük şirktir. Akıl bunu bilmekle mükelleftir. Akıl iyi ve kötüyü ayırabilir, ancak iyi ve kötünün ölçü ve sınırlarını vahiy belirler.
Aklın Önceliği: Zaruri ve aynı zamanda sosyolojik realite olmasıdır. Vahiyin vahiy olduğunu değerlendirecek olan akıldır. Akıl sorumluluğun kaynağıdır. Aklın varlığı yeterli değildir. Vahye ihtiyaç hisseder (Alak Suresi: İnsana Bilmediğini Öğretti). Vahyin Gerekliliği: İbadetler (Nasıl şükredeceğini Vahiy öğretir), Allah’ı tanımak (Allah’ın niteliklerinin bir kısmını akılla bilebiliriz bir kısmını bilmeyiz). İnsanlar arası ilişkileri düzenlemek ve adaleti ikame etmek ancak vahyin bilgisiyle mümkündür. İnsanın doğasının aklı yanıltmasına engel olur. Hevanın saptırmalarına karşı vahyin uyarıları gereklidir. Menfaatin değil iyi ve güzelin hakim olduğu sosyal bir hayat kurmada vahiy gereklidir ve belirleyicidir.
Akıl Vahiy İlişkisi: Akıl vahyi onayladıktan sonra işi bitmez. Akıl vahyi onayladığı gibi vahiy akla alan açıyor, hürmet ediyor, değer veriyor. Akıl vahyi kabul ettikten sonra detayları sorgulama hakkı yoktur. “Allah’ın eli, Allah’ın yüzü, Allah oturdu” gibi cümleleri akıl kurmaz. Bunları vahiy bildirir. Aynı zamanda vahyin “hiçbir şey O’nun dengi benzeri değildir” der. Akla düşen görev, iman ettikten sonra vahye teslim olmak ve onu anlayıp hayata hakim kılmada fonksiyonel olmaktır. (Ahzap 36 Allah ve Rasulü bir şey hakkında hükmettiğinde, mü’min bir kadın ve erkeğin farklı bir tercih özgürlüğü yoktur…) Akıl- vahiy konusunda kesinlikle çatışma yoktur. Çatışma gibi görünen şeylerde, sorun insanın vahyi anlamamasıdır.
İlahi İmtihanı Kazanma Yolu: Akıl+Vahiy
Rağıb: Akıl tembeldir. Vahiy inşa eder. Her ikisi de Allah’ın nimetidir. İkisi de birlikte olursa ilahi imtihanı kazanabiliriz. Akıl- vahiy birlikteliği esastır. 1- Teorik/ İtikadi boyut: İman, Aklın vahyi anlaması, Tefsir ve te’vil. 2- Pratik /Ameli boyut: İyiyi kötüyü belirleme, İbadetin gereği ve yapılış şekli, toplumsal düzende adaletin yerleşmesi için Aklın vahye ihtiyacı vardır. Akılcı İslam filozofları bile, sosyal hayatın düzenlenmesinde adaletin ikamesi vahiy olmaksızın, salt akılla mümkün olmadığını ifade ederler.
Kurtuluş için akıl ve vahiy: Cehennemdeki insanlar, “Eğer dinleseydik/ akletseydik ateş halkından olmazdık” (Mülk 10) diyorlar. Modern toplumda insanlar artık düşünmüyorlar, yani akletmiyorlar. İnsanlar dışa- imaja değer veriyor, içe değer vermiyorlar. Devir imaj devri. Kendisini dindar olarak tanımlayanlar bile, aynı dünyevileşmiş-seküler hayat tarzını kanıksayarak yaşıyorlar. Dünya maalesef kültürel emperyalizmi içselleştirmiş durumda. Bundan kurtuluş insanın insanlaşmasıyla, yani düşünmeyle sağlanabilir.”
Oldukça verimli geçen konferans sonunda, dinleyicilerden gelen sorulara verilen cevabı müteakip, İLKAV’ın geleneksel simit ve çay ikramı yapıldı.