297
Hutbe: Ramazan Allah’a adanmaktır
“Ramazan ayı ki onda, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği aydır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin.” (Bakara:185)
Kıymetli müminler, bugün Hicri Şaban ayının 27’si 1445/Cuma.
Rabbimiz yaklaşmakta olan Ramazan ayını ve diğer ayları da ömrümüzün tamamını da razı olacağı şekilde geçirmeyi bizlere lutfetsin.
Uzun yıllardır Müslümanlar olarak en buruk ve yürek yakan, en zor, zilletin zirve yaptığı, maddî-manevi en kötü günlerin hâkim olduğu bir Ramazan’a ulaşmak üzereyiz.
Buruk oluşumuz bunca zulme rağmen birey olarak bir şeyler yapamamanın verdiği vicdânî sorumluluk ve rahatsızlıktır. Ancak her şeye rağmen bizleri
kendisinde Kur’an’ın indirilmeye başlandığı ay olan Ramazan’a kavuşturan rabbimize ne kadar hamd etsek azdır. Zira okuduğum âyette Ramazan’ın ihyasının, ancak Kur’an’ı rabbimizin razı olduğu şekilde takdir etmekle yani anlamak ve yaşamak amaçlı okumakla mümkün olacağını beyan etmektedir.
Ramazan ayının mübarek oluşu kendisinden menkul bir durum değildir.
Rabbimiz, onun mübarek oluşunu; oruç ibadeti ile birlikte o ayda tüm insanlığın son kurtuluş reçetesi olan, hakkı batıldan ayıran, zalimleri haviye ile uyaran, müttakîlere kılavuz olup onları cennetle müjdeleyen, hidayetin yegâne kaynağı, mezarlık kitabı olarak değil, yaşayanlar için inzal olmuş, insanlığın en önemli hastalığı olan şirk hastalığına şifa, üzerinde derin derin düşünülmesi gereken, adaletin ancak kendisiyle sağlanacağı, şan ve şerefimiz olan, âhirette kendisinden hesaba çekileceğimiz tek kitap, “Kur’an-ı Kerim” Ramazan ayında inzal olmaya başlamıştır. Bu yüzden Ramazan mübarek bir aydır. Öyle ise Kitab’a bu ayda daha fazla önem vermeliyiz.
Rabbimiz Ramazan ile alâkalı bir başka âyette de, “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, (fenalıklardan) sakınırsınız diye oruç sizin üzerinize de farz kılındı.” (Bakara: 183) buyurmaktadır.
Bu âyette de orucun hikmetinin takvaya ulaşmak olduğu vurgulanmaktadır.
Takva; sorumluluk sahibi olmak, sakınmak ve her an rabbimizin bizleri görüp gözettiği bilinci ile yaşamaktır. Âyet bizlere oruç ile takva arasında böyle bir ilişkinin bulunduğunu îmâ etmektedir. Takva’ya dair Kur’an’da onlarca âyet
mevcuttur.
Ramazan bize Kur’an’ı işaret ederken, Kur’an’da takva üzere orucu ve yaşamı emir etmektedir. Ramazan, bölgemiz kültüründe olduğu gibi sahurda tıka-basa envai çeşit yiyeceklerle mideyi doldurup, namazları ikame etmeksizin,
Kur’an’dan bîhaber yatarak günü geçirmek, masada yer kalmayacak kadar bol çeşitli menülerle iftar yapmak değildir. Açlığın ve aç insanların, fakirliğin ve fakir insanların farkına varma ayıdır Ramazan.
Çevremizde uygulanan yüzünden ve yüzeysel olarak yapılan seslendirme faaliyetli, mukabele geleneği de ıslah edilmelidir. Bu mukabele geleneği yine
Kur’an’ın tavsiye ettiği şekilde tertil, kıraat ve tilavet üzere yani anlama ve yaşama amaçlı yerine getirilmelidir. Sahur öncesi ve sonrası arınmak için,
teheccüt ve tefekkür için zaman ayrılmalıdır. İftar sonrası akşam, yatsı ve teravih namazları ailece cemaat halinde eda edilmelidir. Hayatımızda eksiklik olarak gördüğümüz Kur’an’a uymayan en az birkaç hususu bu Ramazan
vesilesi ile giderme azmi gösterilmelidir.
Ramazan’ın faziletine dair, ihyasına dair Kur’an’da ve sünnette çok kıymetli uyarı ve işaretler bulunmaktadır. Rasul (S) konuya dair “Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” [Buhari, Savm, 8] buyurmuştur.
Okuduğum hadiste orucun sadece açlıktan ibaret olmadığına vurgu yapılarak hayatımızda yalana yer olmaması gerektiği hatırlatılmaktadır. Yanı sıra yalanın terk edilmesinden bahis edilmektedir. Bu yalan bilinen manasının yanında
Allah şöyle buyurdu, Rasul şöyle söyledi gibi Kur’an’da aslı esası olmayan şeyleri Allah’a izafe etmeyi de, Rasul’e yakıştırılması naklen ve aklen mümkün olmayan safsataları ona isnad etmeyi de kapsar.
Bir konunun sahih diye bilinen külliyatta mevcut olmasını araştırmadan nerede ise Kur’an mesabesinde sanki Rasul’ün ağzından çıkan kesin bir söz gibi görüp değerlendirmek de bu hadis kapsamına göre kişiyi sorumlu kılar.
Maalesef bu konularda sosyal medya ortamında bol miktarda yalan-yanlış bilgiler bulunmaktadır. O açıdan bu konularda çok dikkatli olmak gereklidir.
Hadiste orucun yalan ile ilişkisi üzerinden bir uyarı yapılmıştır. Buradan, tüm azaların Allah’ın kontrolünde hareket etmesinin önemi de çıkmaktadır.
İslâm coğrafyasında ise kan ve gözyaşı, başta Gazze olmak üzere her yerde devam etmektedir. Gazze’de 5 aydır devam eden katliam ve işgal diğer bölgelerdeki yapılanları unutturacak seviyelere ulaşmıştır. Artık Gazze’li
kardeşlerimiz en ufak bir yardım geleceğini duyduklarında büyük bir umutla ve izdihama yol açma pahasına oraya koşuştuklarını görüyoruz. Ancak bu tüm dünyanın umursamazca izledikleri “Şib-i Ebu Talip” muhasarasını andıran
açlıkla imtihana rağmen yaşadıkları yurtlarını terk etmediklerini görüyoruz.
Bu arada, Mısır firavunu Sisi’nin mahkemeleri 8 Müslüman’a idam kararı verdi.
Fakat bu zulme hiçbir dernek, vakıf ve STK’dan, Türkiye’deki sözüm ona İslâmcı iktidar da dâhil hiçbir İslâm ülkesinin yöneticilerinden ciddi hiçbir tepki
ve ses çıkmadı. Hani Müslümanlar mazlumdan yana idi. Ama o Müslümanlar izzetle ve şerefle zalimlere karşı dimdik ayaktalar.
Hâsılı; Gazze, Arakan, Doğu Türkistan, Suriye, Irak, Yemen vb. birçok bölgede Müslümanlar zulüm altında mücadele etmeye devam ediyorlar. Afrika, Güney Asya ve diğer yoksul ülkelerde de insanlar açlıkla mücadele etmekteler.
Rabbimiz tüm mazlumlara sahip çıkma kararlılığını ve gücünü bizlere lütfetsin.
08.03.2024
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU