بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
…سَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
“…Zalimler nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (Şuara: 227)
Bugün H. 9 Muharrem 1434/ Cuma
Kıymetli kardeşlerim!
Yeryüzünde İslam coğrafyası diye bilinen bölgelere baktığımızda her yerin zulüm altında, kan ve gözyaşları içinde olduğunu görüyoruz. Afganistan, Çeçenistan, Doğu Türkistan, Irak, Arakan, Suriye ve Filistin…
En son Gazze’de olup-bitenleri hepimiz gördük. İsrail’in saldırıları ile bir haftada Hamas’ın genel kurmay başkanı konumundaki Ahmed el-Cabiri başta olmak üzere içlerinde kadın, çocuk ve hatta bebeklerin de olduğu 160-170 kişi şehid edildi, 500’den fazla kişi de yaralandı. Biliyoruz ki İsrail bunu her zaman yapıyor. Çünkü hak ve hakkın mensuplarının olmadığı bir dünyada İsrail de, A.B.D. de, Rusya da, Myanmarlı Budistler de, Çinliler de, aklınıza gelen gelmeyen bütün zalimler de zulümlerini icra edeceklerdir. Ama hak ve hakkın mensupları geldiğinde bu batılın müntesibleri zalimler bir bir devrileceklerdir.
Görülüyor ki, zalimler şimdi de geçmişte de aynıdır. Zulüm ve küfrü, adalet ve imanla karşı karşıya getiren, Kur’an’ın zulmü ve zalimi mahkum eden mesajı, hangi gerekçeyle olursa olsun zulmü meşrulaştırmak isteyen herkesin suratına kıyamete kadar şaklayacak olan ilahi bir tokattı. Fitne bahanesiyle zulmün öteki yüzünü siyaset felsefesi haline getirip zulmü ve saltanatı meşrulaştıranlar ümmetin bugün düştüğü bu vahim zilletin boyutlarını görselerdi yaptıkları işin vebalinin ne denli büyük olduğunu anlarlardı.
Hılafet ve saltanat bahsinde bir yeri olan Hz. Hüseyin’in şehadeti hadisesi nübüvvet ve saltanat arasındaki mücadelenin bir devamı olarak ele almak gerek. Bu tarihi olaylar dün olduğu gibi değişik zaman ve mekanlarda farklı isimler arasında bugün de aynen yaşandığı gibi maalesef kıyamete kadar da yaşanacaktır. Önemli olan bu tarihi karşılaşmada kimin kimlerin safında yer aldığıdır.
Kerbela olayı aynı zamanda bir semboldür. Aynı inancın sahipleri arasında çıkan iki farklı çizginin ilk çarpıcı örneği. Bu çizgi, nübüvveti temsil eden Hüseyni çizgi ile saltanatı temsil eden Yezidi çizgi. Birincisinin özelliği mazlumiyeti, muhaceratı, fedakarlığı, adaleti, şehadeti, cesareti, izzeti, kıyamı temsil eder. İkincisi; saltanatı, zulmü, hileyi, zulme rızasıyla müstekbirliği temsil etmesidir.
Muaviye ve Yezid herkesi sindirmişti. Muhaliflerini öldürmüş, ortalığı süt liman etmişler ve bütün bunları da saltanat uğruna yapmışlardı. Bu zulümdür. Hz. Hüseyin bunca sessizlik ortamında hakkın ve halkın sesi olmak için gitmiş, zulme karşı olduğunu haykırmıştı. Bunu, sonucunu da az çok kestirerek yapmıştı. Sağ kalsa da öldürülse de zulmün ortaya konmasıydı bu. O, zalime zulmünü haykırmak için şehid oldu. Kerbela sahrasında bütün ehl-i imanın gözlerini yaşlar, kalplerini hüzünler içinde bırakan o pek dilsiz şehadet hadisesi vuku buldu. Kendisi şehid edildikten sonra elbiseleri soyuldu. Çıplak bedeni delik deşik edildi. Başı gövdesinden ayrılarak Yezid’e götürüldü.
Evet kardeşlerim bütün bunlar zulümdü. Zulüm; Kur’an’ın en önemli kavramlarından biri olarak değişik kalıplarda 300’e yakın yerde geçer ve küfür, şirk, kötülük, baskı, işkence, haksızlık anlamlarında kullanılır.
Kur’an-ı Kerim şu soruyu cevaplamaktadır: Allah zalimlere neden fırsat veriyor? Cevap şudur: Allah bundan habersiz değildir. Ancak insanın tekamülü için böyle bir fırsatın tanınması gerekiyor. Ayrıca Allah bütün bunların bir ihmal olmadığını sadece mühlet vermek olduğunu haber vermektedir.
Zulüm, hangi türden olursa olsun, göklerden öfke ve mutsuzluk inmesine yol açar. Zulmedenlere eğilim bile yaratıcı düzenin ateşine çarpılmaya sebep oluşturur. (Hud: 113)
Kur’an, tarihin tüm devirlerinde çöken bütün medeniyet ve ülkelerin zulüm yüzünden mahvolduğunu birçok ayetinde dile getirmektedir. Kur’an’ın savaşa müsaade gerekçesi de zulümden dolayıdır. Savaşmanı meşruluğu zulme uğramış olmakla gerçekleşir. Bu meşruluk doğunca da Allah, zalimlere karşı savaşanların başarısını da garantiliyor. (Hac: 39,40)
Zulme karşı mücadele etmek sadece zulmün muhatabı olanların görevi değildir. Kur’an, zulme uğrayanların yanında mücadele etmeyi bütün izzet sahiplerinden bir insanlık borcu olarak istemektedir. (Nisa: 75) İnsanlara zulmedenlere her türlü karşı çıkış haddi aşmamak şartıyla serbesttir.
Zulme rıza göstermek, zalime karşı çıkmamak da bir zulümdür. Nitekim Kur’an, mü’minlere zalimlerle oturup kalkmamayı bile emretmektedir. (En’am: 68)
Zulmü belirlenen kim olursa olsun, ona yardımcı, şefaatçi, destekçi olunamaz. Allah onları asla sevmez ve onlara asla yardım elini uzatmaz. Onların akıbeti çok kötü olacaktır. (Bakara: 270, Maide:72, Şura: 8, Hac: 71)
Zalimin dostu ancak zalim olur. (Casiye:19)
Zalimlerin hiçbir özürleri de kabul edilmeyecektir. (Mü’min: 52)
Allah, zalimleri sevmemekle kalmamış onları lanetlemiştir. (A’raf:44, Hud: 18, Mü’min: 52)
Zalimler asla felah bulamaz, asla kurtulamazlar. Zulmün sonu mutlak batış ve çöküştür. (En’am: 135, Yusuf: 23, Kasas: 37, İbrahim: 13)
23.11.2012
Emrullah AYAN