Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ 10.01.2014 CUMA HUTBESİ

10.01.2014 CUMA HUTBESİ

by İlkav Editor
2,6K 👁
A+A-
Reset

 

 

وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ

 

Ekitap için tıklayın

Aziz ve muhterem din kardeşlerim! Bugünkü hutbemizin mevzuu “ÜMMET VE DEVLET “ kavramları üzerine olacaktır inşallah. Ümmet kelimesi; Ana, yol, din, cemaat, nesil, boy, zaman gibi manalara geldiği gibi sözlüklerde: Hz. Muhammed’e (sav) inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümüne ümmet denilir şeklinde yazılmıştır.

Esasında ümmet; Arapça bir kelime olup, “Emme” fiilinden isim olarak “İmam” kelimesi ile aynı kökten gelmektedir. Çoğulu “Umem” ile birlikte Kur’an-ı Kerim’de altmış küsur yerde geçmekte ve birçok hadis-i şerif’te de konu edilmektedir. İslam âlimlerinin çoğunluğu, ümmet kelimesini aynı dine tabii olanlar için, genelliklede Müslümanlar için kullanmışlardır

 Ülkemizde Cumhuriyete geçişle birlikte ümmet kelimesinin içerdiği kimlik geride bırakılıp, ulus-devlet kavramının ayrılmaz bir parçası olan halk kimliğine geçilmiştir. Buna paralel olarak da, Allah (cc)’a kulluktan cumhuriyet devletine vatandaş olmaya geçiş yapılarak devlet adeta putlaştırılmıştır. Böylece Kimliksiz bırakılan ümmetin düşüncesine pranga vurularak, tevhid inancı yerine tasavvufi anlayış ve “Devlet fetişizmi” yani devleti putlaştırma gibi, yanlış inançlar kutsal saydırılmıştır. 

Dolayısıyla bu Mustaz’af ümmet kırılma noktalarını fark etmeden, var olan düzen lehine, İslam dininin kıyısından, köşesinden hafif hafif kırpılmasına, dini mekanizmaların cumhurî devlet adına ve birtakım kullar adına kurban edilmesine rıza göstermiştir. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki; Tasavvufi anlayışta ibadet; Hayattan el etek çekip, inziva ve riyazet yoluyla, (Haşa) Allah (cc)’la birleşmek şeklinde tanımlanmaktadır. Bu anlayışa göre bireylerin toplumsal sorunları ihmal edilerek, hatta inkâr edilerek, nefsi arındırma öne çıkarılmaktadır. 

Aynı zamanda ümmet, yine bu zaman zarfında, güdümlü bir siyaset içine çekilerek, hoşgörülü, uzlaşıcı, liderine duacı ve yalınızca “ılımlı olmak” kendisine benimsettirilmiştir. Hayra ve dolayısıyla İslam devletine giden yolda “Fren olma” konumunda tutulmuş, “duayı fiiliyatta arayınız” çağrısına muhatap olamadığından, boynu bükük, yalınız, garip ve yetim kalmıştır. 

 

Dolayısıyla İslam dininde birçok farz terk edilirken, nafile hatta uydurma ibadetler ön plana çıkmış, insanlarımız yönetimi ortaklaşa üstlenerek şirk bataklığından kurtulamamışlardır

Oysa bakınız! Kuran’ı Kerim’de hiçbir Nebi’nin, hiçbir Rasulün (sav.ec) şirk rejimleriyle ortaklaşa yönetimi üstlendiği gösterilemez. Zaten Hak hâkim olsaydı, hevanın iktidar olması düşünülemezdi. Öyleyse şirk rejimlerinin tamamı, kurum, kural ve kanunlarıyla hevadan başka bir şey değildir. Allah’u (cc) Teâlâ peygamber efendimiz (sav)’e Şura suresi 45. ayet-i celilede: “Bunun için davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve onların hevalarına uyma!” buyurmuştur. Allah Celle Celalühü, hevayı bize böyle tanıtırken, iktidar olmuş bir hevaya ve destekçisi konumundaki kurum ve kuruluşların müntesiplerini ashabın imani dereceleriyle kaşılaştırarak, değerlendirmek külliyen yanlıştır. 

Evet, Muhterem din kardeşlerim; Haramların hâkim olduğu alanlara müminler maslahat ve hizmet bahanesiyle giremezler! Zira Kuran’da şirk ve isyan olarak tanımlanan şeyler, hizmet, maslahat veya rızk adına meşrulaştırılamaz. “Yaratıcıya isyan etme konusunda yaratılana, asla itaat edilemez” Allah (cc)’a inandığını söyleyen insanlar böyle bir yola saptıklarında, onlar hem dünyada hem de ahirette acı bir neticeyle karşılaşacaklardır. Çünkü cehenneme devlet değil, devlet adamları, payandacıları, hoşgörücüleri girecektir. Bakınız! İnsanın fıtratı; Her zaman kendi inancı doğrultusunda adam aramaya ve onlarla kader birliği içinde olmaya özen gösterir. Hiç çakal ile ceylanın, karga ile kanaryanın, domuz ile devenin bir uyum içinde dostluk kurdukları görülmüş şey midir? Biri leşe diğeri güle, çimene süzülür. 

Açıkçası; İnsanlar, “Allah (cc) dünyayı yönetir mi? yönetemez mi?” diye ikiye ayrılır. Hiç Allah (cc)’ın velayetini kabul edenlerle, kabul etmeyip, şirk düzeninin velayetini kabul edenler nasıl bir arada, bir hizmet anlayışı içinde olabilirler? Esasında mesele bu kadar basittir. İşte fırtınanın yakaladığı açık kapıda burasıdır. 

Allah (cc)’u Teala A’raf suresi 181. Ayet-i celilesinde “Yarattıklarımızdan (öyle) bir ümmet var ki, hakka iletirler ve hak ile adalet yaparlar” şeklinde beyan buyurmaktadır. Dolayısıyla Müslümanların “Kur’an ve sünnet” imametinde bir “Devlet” tasavvurları mutlaka, ama mutlaka olmalıdır. Çünkü devletsiz İslam, toplumsal yaşamın uygulama alanlarında ve yönetim biçiminde, kırılma noktalarını giderek çoğaltır. İslam; Sadece mistik hayata indirgenmiş, ruhani bir kutsiyet, zikir meclislerinin duvarları arasına sıkıştırılmış kuru ayinler, türbe ve mezarlıkları ziyaret adap ve erkânı, ahlak ya da nevzuhur “Etik” kurallarından ibaret bir din haline gelir. 

Bu açıdan bakıldığında, hem vahiyle gelen hükümlerin uygulanabilmesi, hem de Müslümanların hukuksal ortamlarda, İslami hükümleri uygulama alanlarına taşımaları bakımından, “İslam Devletini” oluşturmak Müslümanlar üzerine farz olur. İslam Devleti hiçbir zaman insanların inançlarından dolayı, güdülmesine, sürülmesine ve süründürülmesine izin vermez. Çünkü Kul; Allah (cc)’ın hükümlerinin imani yönden tespiti ve ibadet yönüyle de uyguladığı sonucu bir değer taşıyacağından, İslam Şeriatı hükümlerine göre yönetilecek ümmetin oluşturduğu “İslam Devleti”nde, bu çok daha rahat gerçekleşir.

Sonuç olarak geliniz; Bizlerde; Allah (cc)’u Teala bu ümmete izan ve nizam versin ve Müslümanların yar ve yardımcısı olsun diyerek dua edelim. “ÜMMETİN OLDUĞUMUZ DEVLET YETER” amin, amin velhamdulillahi Rabbil alemin…

                                                                                                                                                                   ŞAHİN ÖZDAŞ

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon