Vakfımız tarafından gerçekleştirilen geleneksel“Ramazan ve Kur’an Paneli: "Kur’an Kıssaları Işığında Halimizi Sorgulamak” konulu başlığıyla Ankara Kocatepe Kültür Merkezinde düzenlendi.
Panele konuşmacı olarak Prof. Dr. M Sait Şimşek, Ahmet Kalkan, Hamza Türkmen ve İlkav Genel Başkanı Mehmet Pamak katıldı.
Salonu dolduran yüzlerce kişi tarafından ilgi ve dikkatle izlenen panel Emrullah Ayan’ın Kur’an-ı Kerim ve Türkçe mealini okumasıyla başladı. Ardından Şeyho Duman Hoca, Peygamber kıssalarının günümüz müslümanları için birer ilke ve ibret olması açısından değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.Kur'an kıssalarında bundan dolayı olayların geçtiği tarih ve yerlerden bahsedilmediğini söyleyen Şeyho duman, tarih boyunca tevhide karşı olumsuz tavır alan cahiliyenin temel özellikleri üzerinde durdu.
Konuşmasında Hz. İbrahim ve Ashabı Uhdud kıssalarına değinen Prof. Dr. Sait Şimşek, “ Hz, Hz. İbrahim’in kavminden ve babası ile taptıkları putlardan güzel bir ayrılışla ayrılmıştır. Aslında büyüklerin küçüklere merhamet göstermesi gerekir. Ancak Hz. İbrahim’in babası oğluna karşı merhametsiz davranmasına rağmen, Hz. İbrahim’in babasının hidayetine ermesi için dua etti ve merhametli davrandı. O zamanki müşrikler taptıkları putların duymadığını, görmediğini kabul ediyorlardı. Şimdiki putperesler ise bunu kabul etmeyip taptıkları şeylerin arkasındaki anlamı bizlerin bilmediğini iddia etmektedirler. ” dedi.
Hz. İbrahim kıssasından günümüze birçok dersler çıkarmamız gerektiğini söyleyen Prof. Şimşek; “Her şeyden önce Hz. İbrahim’in akletmesi gibi bir akletmeye ve bilgilenmeye ihtiyacımız var. Hz. İbrahim aynı zamanda seyyah bir peygamberdir. Bulunduğu ortamada Allah’ın tertemiz dinini yılmadan bıkmadan anlatma cehdi içerisine girmiştir. Bu çabayı günümüz müslümanları da göstermelidir. Hz. İbrahim’in adaması gibi bir adamayla hayatımızın her anını Allah için adamamız gerekir.” ifadelerine yer verdi.
Ashabı Uhdud konusuyla ilgili ise; günümüzde müslümanların etrafına bir çok ateş çukuru açıldı. Bunlardan korunmamız ve kurtulmamız için kardeşlik bilincini vahiy temelinde sabitleştirmemiz gerektiğini söyledi.
Ardından söz alan Ahmed Kalkan, yaptığı konuşmada, öncelikle peygamberlerin çok zor şartlarla sınandığını, çok büyük zahmetlere katlandıklarını ifade ederek, günümüzdeki bazı insanların sızlanmalarıyla mukayese etti. Günümüzdeki bazı Müslümancıkların kendi tembellik ve tavizlerine kılıf bulmak için “bizim konumumuz çok farklı, biz çok zor şartlar altındayız” gibi gerekçeler uydurarak “reel politik” tuzağına mazeret aramakta olduklarını belirtti. Halbuki tüm Kur’an’da kıssaları anlatılan tüm peygamberlerin ve onların izindeki çilekeş dâvâ eri Müslümanların günümüz insanıyla mukayese edilemeyecek zorluklarını Kur’an anlatarak, bizi çok daha zor şartlara hazırlamaktadır. “Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin başınıza da gelmeden cennete gideceğinizi mi sandınız?” âyetine atıfta bulundu.
“Şuayb (a.s.)’ın kavmindeki ekonomik problemlerine tavır almadan önce, kavmini tevhide davet ederek, onları şirk bataklığından sakındırarak işe başladı. “Ey kavmim, Allah’a kulluk ve ibâdet edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur.” (7/A’râf, 85). Mesajını sundu. Çünkü o biliyordu ki; tüm ahlâkî problemlerin temeli şirktir. Şirk, pisliktir, hastalıktır, her çeşit kötülüğün ve ahlâksızlığın kaynağıdır. O sebep yok edilmeden ahlâk ve ibâdetlerle ilgili sağlıklı çözüm mümkün değildir. Şirk tüm çeşitleri ve tüm uzantılarıyla insan zihninden ve gönlünden silinmedikçe ahlâkî öğütler, delik kaba su doldurmaya benzeyecektir” ifadeleriyle konuşmasını geliştiren Kalkan, “Ama Şuayb (a.s.), günlük hayatla, ibâdet ve ahlâkla bağlantısı olmayan felsefî ve soyut bir tevhid söylemi de çözüm getirmez. O yüzden diğer tüm peygamberler gibi, tevhid zihniyetini günlük problemlere çözüm getirecek şekilde, hayata müdahale edecek tarzda vurgu yaptı: Toplumun en önemli problemi olan ticarî ve ekonomik ahlâksızlığını net bir şekilde eleştirip “nehy-i ani’l-münker görevi olarak tevhidin zarûri bir izahı olarak gördü: “…Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir: Artık ölçüyü tartıyı tam yapın. İnsanların eşyalarını eksik vermeyin. Islah edildikten sonra yeryüzünde fesat çıkarmayın.” (7/A’râf, 85)
Bu âyetle günümüz kapitalist ticarî anlayışları kıyaslayan Ahmed Kalkan, günümüzde de benzer ekonomik hile ve aldatmaların, fesat ve ölçüsüzlüğün belki o kavimden daha çoğuna şahit olduğumuzu bildirdi. Aynı sebeplerin aynı sonuçları doğuracağını, sünnetullahta bir değişme olmayacağını hatırlatan Ahmed Hoca, günümüzün de Şuayb kavmi gibi helâkı farklı şekilde yaşadığımızı örnekleriyle açıkladı. Yaşanılan huzursuzluk ve kaosun, fitne ve sıkıntıların, ekonomik bereketsizlik ve zâlimlerin başımıza musallat olmasının da birer helâk olduğunu belirtti.
Aynı şekilde ölçüsüzlük ve yanlış ölçülerin günlük hayatı felâkete götüren ve âhireti mahveden neticelere götürdüğünü örnekler ışığında izah etti. Kur’an’ın “furkan” olduğunu, hakla bâtılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt eden bir ölçü olduğunu, bu ölçüye sahip olmayanların Şuayb kavminin durumundan daha iyi durumda olmadığını belirtti.
Ayrıca kavminin Şuayb (a.s.)’a: “Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı men eden senin namazın mıdır?” (11/Hûd, 87) O kavim, namazın topluma müdâhalesini anlamışlardı. Hakkıyla kılınan namazın insanın içindeki ve çevresindeki her çeşit münkere/kötülüğe engel olduğunu fark etmişlerdi. Elbette Şuayb (a.s.)’ın namazı böyle hakkıyla eda edilmiş ve namaz dışına namazın ruhunu taşımıştı.” gibi önemli konulara değindi.
Musa Aleyhiselam ile Lut Peygamber ve bulunduğu topluluktan bahseden Hamza Türkmen ise; “Musa’nın Firavun’a karşı mücadelesi bugünkü mücadelelere ışık olmalıdır. Kıssada anlatılan tiplemelerin tamamı bugün birebir muhatap olduğumuz tiplerdir” dedi.
Lut Peygamber’in ailesi ve kavmindeki sapkınlıklara da dikkat çeken Türkmen; yaşadığımız çağın en anemli meselelerinden birinin de bu tarz ilişkilerin yaygınlaşması ve medya aravılığıyla normal gibi sunulmasıdır’’ diye konuştu.
Bir fikir, düşünce ve duruşun taraftarlarının marjinal olması, azınlığı teşkil etmesi, onun yanlışlığının ve terk edilmesi gerektiğinin delili olarak ileri sürülemezyeceğine dikkat çeken İLKAV Başkanı Mehmet Pamak ise Hz. Nuh ve Yusuf kıssalarından ve Ashabı Keyf’ten bahsetti
Toplumlarda büyük değişim ve dönüşümlere sebep olan fikir ve çabaların başlangıçta hep marjinal konumda bulunduğuna dikkat çeken Pamak; ‘’Toplumlara hamle yaptıran, ileriye taşıyan köklü fikir ve düşüncelerin sahipleri de hep tek kişi olarak başlamışlar ve bu büyük dönüşümün yolundaki ilk adımları da ya tek başlarına yada birkaç kişiyle atmışlardır. Marjinallikten kurtulup bir an önce kitleleşmek ve aceleyle dünyevi sonuçlar elde etmek isteyenler; dönüştürmek istedikleri toplumdan farklarını oluşturan temel ilkelerini terk ederek, değiştirmek için yola çıktıkları statükoya ve toplumun cahili değerlerine savrulmaktan kurtulamazlar.
Hak ve adalet çizgisinde ısrarlı olmaktan kaynaklanan marjinallik şüphesiz ki şereftir. İnsanlığa hayırlı büyük değişim ve dönüşümlere sebep olan çabalar başlangıçta hep marjinal olmuşlardır. Önemli olan azınlıkta olup olmamak değil doğru konumda bulunup bulunmamaktır. Kur’an bir çok ayetinde “insanların çoğunun bilmeme” noktasında bulunduğunu, hakikate kendilerini kapatan konumları tercih ettiklerini vurguluyor. İblis ilk isyanı gerçekleştirip şeytanlık, saptırıcılık fonksiyonunu üstlendikten sonra, Rabb’imize hitaben, “onların çoğunu şükredici bulamayacaksın’’ diyor. Bir başka ayette ise, “iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır” hükmü yer alıyor. O halde anlamlı, değerli, itibarlı ya da doğru olmanın ölçüsü çoğunlukta olmak veya dünyada somut sonuçlar elde etmek değildir. Tek kişi bile kalınsa, hak, adalet ve tevhid çizgisinde bulunan kişilerin durduğu yer doğru, isabetli, değerli ve anlamlıdır. Hak istikametteki büyük değişimlerin yolunu açanlar da, hep marjinal kalma pahasına temel ilke ve değerlerinden taviz vermeden istikrarlı ve süreklilik arz eden onurlu ve şahsiyetli duruş ve çabaları ortaya koyanlar olmuştur.’’ dedi
Hz.Nuh un Daveti’nde. 950 yıl süren mücadele örnekliğinde, yılmak, bıkmak,vazgeçmek ve ertelemenin bulunmadığını belirten Pamak; ‘’Uzun soluklu süreklilik arzeden bir mücadelede ısrar vardır. Davet mücadelesindeki çok yönlülükte Hz.Nuh un davetinde ibret alınacak yönlerden bir tanesidir. Statükodan beslenen mal ve servetiyle öğünen azgın müstekbirlere, egemen şirke ve putperesliğe karşı açık, net, uyarılarını sürdürüp tevhit ve adalet mücadelesini ikame etmiştir’’ dedi
Öte yandan Pamak mağara ehlinin marjinal tavrının günümüz insanlarına nasıl örneklik teşkil etmesi gerektiğini çarpıcı önerme ve çıkarımlarla açıkladı. “Bu kıssa, şirk toplumunda yaşayan bir avuç imanlı gencin egemen şirk sistemine ve cahiliye toplumuna karşı tevhidi kıyamının övülerek tüm insanlığa örnek olarak sunulmasıdır. Şirk toplumundan ve Allah’atn başka taptıklarından Allah için ayrışılıp, tevhidi bir tebliğle kıyam edilerek, mağara saraya tercih edilince, Allah’ın lütfuyla mağara huzur ve mutluluk mekanı haline dönüşüvermiştir. Bu gençler, cahili topluma ve şirk yönetimine itiraz etmeden, ama inançlarını içlerinde taşıyarak, risksiz, tehlikesiz, sıkıntısız, rahat bir hayatı sürdürebilirlerdi. Sraylarda ve en üst mevkilerde hayat sürebilirlerdi. Ama onlar inançları uğruna mağarayı saray hayatına tercih ediyorlar ve bunun karşılığı kendilerine Rabbin rızası, lütufları ve övgüsü olarak tecelli ediyor.”
“Dış görünüşün ne değeri var? Dış görünüş olarak mağara olan bir mekan rabbin lütfuyla saraydan daha huzurlu ve müreffeh bir mekan haline dönüşüverir. Bulunduğu mekan neresi olursa olsun,İmanla dolup taşan, Rahman'la yakınlık kuran, mü'min kalplerin yaşadığı bir başka alem vardır. Bu alemi, rahmet, şefkat, huzur ve hoşnutluk kaplamıştır. Bu îman ve teslimiyetleri olmasaydı tıpkı öteki akranları gibi unutulup gideceklerdi. Kendilerinden sonra ve şuanda kimse onları hatırlarına bile getirmeyecek, kendilerini saygı ve dua ile anmayacaktı. Bakın hayatlarını Allah için yaşayan, Allah için hayatlarından vazgeçen insanların hayatları nasıl değerleniyor?” dedi.
Yusuf kıssasında ise saraydan zindana ve zindandan saraya ulaşan hak ve adalet mücadelesine dikkat çekti. Bu kıssadan çıkarılacak önemli ibretlerden bazılarını ise şöyle sıraladı: 1 – Sarayda dünyevileşmeye çağrıyı reddeden, haram olan dünyevi zevklere zindana atılmayı tercih eden onurlu bir duruş sergilemesi, bugünün dünyevi menfaatler uğruna İslami kimlik ve ilkelerini feda etmekten kaçınmayan Müslümanları için önemli ve uyarıcı bir örnektir.
2 – Zindanda davetçi sorumluluğu gereğince ilk fırsatı tevhidi tebliğ için değerlendirme hassasiyeti ve örnekliği de ders alınması gereken bir başka husustur.
3 – Kıralın davetine hemen icabet etmeyip, önce aklanmayı istemesi ve uğradığı iftiranın üzerinden kaldırılması için gerekenin yapılması şartını koşması da, hemen ikbal ve iktidar sahiplerinin ayağına koşmaması da, İslami şahsiyet ve ahlak için önemli bir örnekliktir.
4 – Allah’ın lütfuyla, İslami kimlik ve ilkelerinden taviz vermeksizin eline geçen iktidar imkanlarını kullanırken de, bu tür imkanları ilkeli ve ahlaklı bir biçimde kullanmanın adil örnekliğini oluşturmuştur. Dünyevileşmemiş, makam, mevki ve zenginlikleri ele geçirme adına İslami kimlik ve ilkelerden hiçbir taviz vermemiştir.
Panel konuşmacılara yöneltilen soruların cevaplanması ile son buldu.