Cumartesi, Şubat 1, 2025
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Ey iman edenler! Siz kendinize bakın!

Hutbe: Ey iman edenler! Siz kendinize bakın!

by İlkav Editor
14 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Ey iman edenler! Siz kendinize bakın!
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın! Siz hidayet üzere olduktan sonra sapıtmış kimseler size zarar veremez…” (Mâide: 105)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Şaban ayının 1’i 1446/Cuma
Bu âyet, her insanda görülen zayıflığa karşı bir uyarıdır. Bazıları başkalarında bir hata görsek de eleştirsek diye bakar. Burada bu kişiler böylesi kötülüğe karşı uyarılmakta ve kendilerinden başkasının inanç ve davranışlarını araştırıp eleştirmek yerine, kendi amellerine, ahlâk ve inançlarına dikkat etmeleri istenmektedir. Eğer bir insan Allah’a itaat ediyor, Allah’a ve insanlara karşı yükümlülüklerini yerine getiriyor ve faziletin, hayrın yerleştirilip, şerrin yok edilmesini de içeren hak ve takva yolunda gidiyorsa, o zaman bir başkasının sapkınlığı ve yanlışta oluşu hiç kuşkusuz kendisine zarar vermez. Bu âyetin anlamı, kişi yalnızca kendi kurtuluşunu düşünsün ve başkalarını düzeltmeyi bir yana bıraksın demek değildir.
Bu, mü’minler ile diğer insanlar arasındaki farklılıktır. Bu bir tek ümmet olmaları nedeniyle aralarındaki dayanışma ve birliğin ifadesidir. “Ey mü’minler, siz kendinizden sorumlusunuz, eğer siz doğru yoldaysanız dalâlette olanlar size zarar veremez.” Öyleyse siz kendinizden sorumlusunuz, kendinizi temizleyip arındırın. Kendi ümmetinize bakın, ona bağlanıp gereklerini yerine getirin. Siz kendi aranızda dayanışma içinde bir ümmetsiniz. Siz birbirinizin velîlerisiniz. Sizin başkaları ile bir velâyetiniz ve bağlılığınız yoktur.
Bu âyet, İslâm ümmetinin karakterini ve diğer topluluklar ile ilişkilerindeki ana ilkeleri belirliyor. İslâm ümmeti, Allah’ın taraftarı olan bir topluluktur. Onun dışındakiler ise şeytanın taraftarlarıdır. Bu nedenle İslâm ümmeti ile diğerleri arasında herhangi bir velâyet ve dayanışma söz konusu olamaz. Zira akîdelerinde bir beraberlik yoktur. Dolayısıyla herhangi bir hedef, yöntem ve sorumlulukta bir beraberlik söz konusu değildir. İslâm ümmetinin kendi arasında bir dayanışmaya girmesi, birbirine tavsiye ve öğütlerle destek olması gerekir. Allah’ın gösterdiği doğru yolu izleyerek diğerlerinden bağımsız ve ayrı ümmet olması lazımdır. Bundan sonra kendisi doğru yolu izlediği müddetçe çevresindeki insanların sapıklığı ona asla bir zarar veremez.
Yalnız bu, İslâm ümmeti tüm insanları doğru yola davet yükümlülüğünü ihmal etsin demek değildir. Çünkü doğru yol Allah’ın dini, yasası ve düzenidir. İslâm ümmeti, yeryüzünde kendi düzenini kurduktan sonra, tüm insanları bu sisteme davet etmek ve onların doğru yolu bulmaları için çalışmak zorundadır. İnsanlar üzerinde İslâm’ın hâkimiyetini kurup aralarında adaleti hâkim kılarak insanlığı kendi ürettiği cahiliye ve sapıklık bataklığından uzaklaştırmalıdır.
İslâm ümmetinin Allah katında yalnız kendisinden sorumlu olması, doğru yolu izledikten sonra sapıklığa düşenlerin ona zarar verememesi, öncelikle kendi aralarında, sonra yeryüzünde iyiliği yaygınlaştırıp kötülüğü ortadan kaldırma görevinde kusur yaptığında hesaba çekilmeyeceği anlamına gelmez. Onun en başta gelen özelliği Allah’a teslim olup yasasını yürürlüğe koymaktır. Münkerin başı cahiliyedir, o da Allah’ın hâkimiyet ve yasasına karşı haddi aşmaktır.
İslâm ümmeti, önce kendine sonra da insanlığa önder olmak zorundadır. Âyet, mü’minlerin fert olarak iyiliği yaymak, kötülüğü engellemek göreviyle mükellef olmadığı anlamına gelmez. İslâm ümmeti doğru yolda olduktan sonra, etrafındaki insanların sapıklığa düşmesi ona zarar vermez. O, yeryüzünde Allah’ın yasasını hâkim kılmak zorunda değildir, denemez. Bu âyet, ferdin ve ümmetin kötülüğe karşı koyarak sapıklığa direnmesi ve azgınlarla savaşması hakkındaki sorumluluğunu kaldırmamaktadır. Bütün zulümlerin en büyüğü hiç kuşkusuz Allah’ın ilahlığına karşı haddini aşmak, hâkimiyeti gasp etmek ve insanları Allah’ın yasaları dışında başka yasalara boyun eğdirmektir. Bu çok büyük bir kötülük ve zulümdür.
Bir rivayete göre; “Hz. Ebu Bekir bir gün ayağa kalkmış, Allah’a hamdettikten sonra şöyle demişti: ‘Ey mü’minler! Siz bu âyeti okuyor ve yanlış anlıyorsunuz. Ben Rasul (S)’den şunu işittim: ‘İnsanlar münkeri görüp de ortadan kaldırmadıkları, zalimin zulmünü görüp de bunu önlemediklerinde Allah’ın onları cezalandırması yakındır. Allah’a yemin ederim ki, ma’rufu emredip münkerden nehyetmek üzerinize borçtur. Bunu ihmal ederseniz Allah en kötü insanları üzerinize salar ve onlar da size zarar verirler. Sonra iyileriniz dua eder de, Allah dualarınızı kabul etmez.’ ” (Tirmizî, “Tefsîr”, 6).   
Böylece Hz. Ebu Bekir, zamanındaki bu yanlış anlamaları düzeltmiştir. Bugün böyle bir düzeltmeye biz daha da muhtacız. Zira kötülükleri engellemeye yönelik yükümlülükleri yerine getirmek o kadar zorlaşmıştır ki, zayıf iradeli insanlar bu âyeti kendilerini cihadın zorluk ve yorgunluklarından kurtaracak, rahat bir hayata imkân verecek yorumlara rahatlıkla kayabiliyorlar!
Hayır! Bu din ancak gayret ve cihad ile ayakta durur. Bu dinin, insanları tekrar kendine getirip kullara kulluktan yalnız Allah’ın kulluğuna ulaştıracak fedâîlere ihtiyacı vardır. Allah’ın ilahlığını yeryüzünde egemen kılacak, Allah’ın yasasını insanların hayatında yürürlüğe koyacak ve insanları buna göre yönlendirecek çalışmalara kendini adayıp var gücüyle çalışan mü’minlere ve insanların teker teker sapıklığa yuvarlanıp yol gösterilerek aydınlatılmaya muhtaç olduklarında, güzellikle onlara ulaşabilecek çalışmalara ihtiyaç vardır.
31.01.2025
Hazırlayan: Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon