Hrant Dink'i katledenler İnsanlık onurunun ve özgürlüklerin düşmanı olan
Hrant Dink bu topraklarda doğmuş, ama kendi yurdunda özgürce yaşamasına müsaade edilmemiş bir düşünce adamı, bir hak ve özgürlük savunucusu idi. Fikir namusuna sahip, düşüncelerinin ardında adam gibi durmasını bilen erdemli bir insandı.
Adalet ve özgürlüğü herkes için isteyen, insani erdemleri öne çıkaran bir düşünce adamı olan Hrant Dink, bir televizyon programında sunucunun kendisine yönelttiği "Bu AB sürecinde bu ülkedeki bir azınlık cemaati olarak yeni hak talepleriniz var mı?" mealindeki bir soruya, "bu ülkede çoğunluluğu teşkil eden Müslüman halkın hakları alanında yaşanan baskı, yasak ve haksızlıkları dikkate aldığımda kendimiz için ilave haklar talep etmekten utanıyorum" diyebilecek kadar adil ve dürüst bir şahsiyetti.
Onun bu dürüst, adil, özgürlük yanlısı ve erdemli duruşunu hazmedemeyen, ulusalcı, Kemalist, faşist kimi çevreler ve özgürlüklere düşman resmi ideoloji yanlısı bağnaz medya, onu sürekli hedef yaptılar ve sürekli baskı ve tehdit altına aldılar, sürekli hedef gösterdiler, ta ki katledilmesini sağlayana kadar. Ondan sonra da utanmadan timsah gözyaşları dökmeye ve tutarsız kınama açıklamaları yapmaya, onun ne kadar yiğit bir düşünce adamı olduğuna dair programlar yapmaya yöneldiler.
Bu iğrenç cinayetin tetiğini kim çekmiş olursa olsun, insanlık onuruna yöneltilmiş bu katil silahın kabzasını hangi alçaklar tutmuş olursa olsun, sadece fikirlerini açıklaması sebebiyle ona karşı şiddete dayalı söz ve fiillerde bulunanların tamamı bu cinayetin iştirakçisi konumundadırlar. Evet, onu sırf düşüncelerinden ve son derece insani özgürlük taleplerinden dolayı sürekli medyada hedef yapanlar, şiddeti içeren sloganlarla ve yumurtalarla saldırıp mahkeme önlerinde linç etmeye, asla hakaret içermeyen düşünce açıklaması sebebiyle keyfi ve ideolojik kararlarla mahkum etmeye çalışanlar ve bu tür saldırgan, hukuk tanımaz hastalıklı kişilikleri yetiştirip sokağa salan resmi ideoloji kıskacındaki militarist eğitim sitemini sürdürmekte ısrar edenler, düşünce adamlarının böylesine saçma sebeplerle takibine yol açan 301. madde misali keyfi uygulamalara açık yasa maddelerini kaldırmamakta ısrar edenler, düşüncelerini açıklayan insanlar hakkında "vatan haini", "arkamızdan hançerleyenler" suçlamalarını kolayca yapabilen devlet yöneticileri, tehdit edildiği ve bir tehdit mektubunu yetkililere ulaştırdığı ve köşesinde de yazdığı halde hiçbir şey yapmadan göz göre göre cinayete doğru giden süreci seyreden tüm yetkililer bu cinayetten bir şekilde sorumludurlar.
Hiç kimse ah vah edip timsah gözyaşı dökme ikiyüzlülüğüne sığınmamalı, tüm bu süreçte rol oynamış herkes sorumluluğunu üstlenip, eğer hala utanma duyguları kaldıysa, hiç değilse utanç içinde başlarını yere eğmelidirler. Bir insanı haksız yere öldürmenin tüm insanlığı katletmekten farksız olduğunun bilincine uzak olanlar, hiç değilse insani, fıtri erdemlerin gerektirdiği bir adalet anlayışını dikkate alarak bu tür haksızlıklara ve vahşi cinayetlere samimi bir karşı çıkışı ortaya koymalıdırlar.
Hükümetteki kimi yetkililerin bir takım komplo teorilerine sığınıp, daha baştan itibaren bu cinayeti dış mihrakların işi gibi göstermeye çalışmaları ve bu tür cinayetlerin işlenmesini sağlayan ruh yapısını da besleyen ulusalcı tepkiler vermeleri ise, kendi sorumluluklarını başkalarının üzerine yıkmaya çalışma telaşından kaynaklanan utandırıcı ve yönlendirici bir tutum olmuştur. AKP yönetiminin yapması gereken şey, devlet içinde ve ulusalcı Kemalist çevrelerde oluşan hak, hukuk tanımaz, özgürlük ve insan hakları düşmanı yapılanmaları ne pahasına olursa olsun ortaya çıkarıp, çetelerin köklerini kazımaktır. Yapılması gereken, Savcıları düşünce adamlarının peşinde koşturmaktan uzaklaştırıp çetelerin, katillerin peşine salmaktır.
Bu ülkede takınılması gereken tavır, on yıllardan bu yana, siyasi katillerin ve faili meçhulleri işleyen canilerin, çetecilerin özgürce dolaştığı, hatta ülke yönetiminde bir biçimde söz sahibi kılındığı, düşünce adamlarının ise mahkemelerde süründürülüp mahkum edildiği çirkin gerçeğini, artık tersine çevirmeye yönelmek olmalıdır. Aslında hem Türkiye halklarının hem de AKP hükümetinin de geleceği için son derece önemli olan böyle bir çete tasfiyesi yapılmadan, eğitim sitemi ideolojik ve militarist kuşatmadan arındırılmadan, bu ülke insanlarının özgürleşmesinin, kendi ülkelerinde özgürce ve insanca yaşamaları imkânının asla sağlanamayacağı bilinmelidir. Bu bakımdan, Susurluktan sonra büyük bir imkan olarak ele geçen Şemdinli olayı maalesef ferasetsiz ve yüreksiz tutumlarla heba edilmiştir. Daha sonraki bir çok çeteleşme olayı da aynı şekilde örtülme sürecine girmiştir. Bu sebeple, bu tür cinayetlere yenileri ilave olundukça gerekli tedbirleri almayan ve bu tür yapılanmaları ortaya çıkarıp tasfiye etme dirayetini göstermeyenler de bunlardan sorumlu olmaktan kurtulamayacaklardır.
Hrant Dink'in katledilmesini nefretle kınıyor ve Hükümeti, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki tüm engel ve tehditleri kaldırmak ve çeteleşmeleri tasfiye etmek üzere harekete geçmeye çağırıyoruz.