611
Hutbe: Okumak ama kim için?
“Yaratan Rabbin adıyla oku!” (Alâk: 1)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Safer ayının 20’si 1444/Cuma
“İkra’!-Oku!” Rabbimizin son elçisine ilk vahyidir. Acaba neden Rabbimiz ilk vahyini “İkra’!” ile başlattı? Bu bize neyi anlatır? Bunun üzerinde düşünmek ve sebebini anlamaya çalışmak zorundayız.
Şimdi Rasulullah (S)’in o dönemki toplumunu düşünelim. Öyle bir toplum ki alabildiğine vahşî, alabildiğine cahil, âdeta cehaletin zirvesinde bir toplum… İnsanlar kulluk ve rubûbiyette şirk içindeler.
O kadar Rabb taslakları var ki toplumda, kim kul, kim Rabb belli değil. Tanrılar ve kullar sarmaş dolaş yaşamaktadır. Hiç kimse kulluğundan veya yaratılışından haberdar değil. Nasıl var oldular? Kim yarattı? Niçin yarattı? Bu dünya, bu kâinat, bu varlıklar nasıl meydana geldi? kimse düşünmüyor.
İşte böyle bir topluma, hem de uzun bir süre kendilerine vahiy gelmeyen bir bölgeye ilk gelen vahiy ”İkra’!-Oku!” diye başlıyor. Elbette bu, vahyin bir parçasıydı. Rabbimiz Kitabının başında, ilk vahyinde Peygamberine ve onun şahsında bizlere “Oku!” diyordu.
Eğer Allah’ın Resûlü o gün toplumuna veya bugün bizler toplumumuza sadece “okuyun” deseydik, diyeceklerdi ki: “yahu biz zaten okuyoruz! Biz sürekli okuyoruz! Hayrola, bu da nereden çıktı?” Okuyorlardı çünkü. Okumayı teşvik ediyorlardı, okuma seferberliği düzenliyorlardı. Panayırlar, yarışmalar düzenliyorlardı. Hep okuyorlardı ama şirk ve şirke dayalı hayatları da hiç değişmeden aynen devam ediyordu.
Ama Rabbimizin “Oku!” emri bununla kalmadı da, devamında Rabbimiz buyurdu ki: “Rabbin adıyla, Rabbin adına oku!” Bakın iş değişti değil mi? Rabb adına okunacak, yani her okuma, okuma sayılmayacaktı böylece, sadece Rabbin adıyla, Rabb namına okunanlar okuma sayılacaktı. Rabb adına, Rabb namına olmayanlar Rabbin istediği bir okuma sayılmayacaktı.
Eğer âyet bu kadarla kalsaydı yine pek problem çıkmayacaktı. Yani Allah’ın Resûlü: “Ey insanlar Rabbiniz adına okuyun!” deseydi iş yine kolay olacaktı. Neden? Çünkü herkesin farklı Rableri vardı toplumda ve herkes Rabb olarak kimi kabul etmişse onun adına okur, onun adına iş yapar, kimi Rabb olarak kabul etmişse onun bilgisiyle bilgilenir, onun istediği gibi yaşar ve olur biterdi.
Derlerdi ki; “Tamam ey Peygamber! Bizim Rabb olarak Lat’ımız var, Menat’ımız var, Uzza’mız var, filan siyasî liderimiz, falan ekonomi uzmanımız, falan sosyologumuz, falan profesörümüz, falan efendimiz, şeyhimiz var, biz onu okur, ondan geleni okur, onun eserini okur, onun adına okur, onun namına okur, onun adına iş yaparız” diyeceklerdi ve Peygamberle toplum arasında yine herhangi bir kavga, herhangi bir sürtüşme olmayacaktı.
Ama âyetini, emrini bu kadarıyla bırakmayarak buyurdu ki Allah: Hayır hayır! Her Rabb taslakları adına değil, her türlü Rabbtan geleni değil, her türlü Rabbin hatırına, her türlü Rabbin rızasına götürücü olanı değil. Ya ne adına?
“Yaratan Rabbin adına oku!” Yaratan Rabb adına, yaratıcı Rabb’dan geleni oku!
İşte şimdi mesele açıklığa kavuşmuş oldu. Yaratan Rab ifâdesi kullanılınca iş anlaşılmış oldu. Böylece Rabbimiz öteki sahte Rablerden kendisini ayırıverdi.
Demek ki okuma buymuş. Demek ki yaratıcı Rab adına, yaratıcı Rabb’dan geleni okuyacakmışız. Yani yaratıcı Rabbin rızasına götürücü olanı okuyacakmışız. Okunacak şey yaratıcı Rabb’dan gelen olacak öncelikle, bir de yaratıcı Rabbin rızasına götürücü olarak okunacak.
İşte gerçek okuma budur. Öyleyse yaratıcı Rabbin dışında, O’nun berisinde sahte Rablerden bilgilenmek bâtıldır. Zaten onlarınkine bilgi denmez, zandır onların tamamı. Okunacak olan şey, yaratan Rabb’dan gelecek ve okuyanı yaratan Rabbin rızasına götürecek. Bu çok önemlidir.
Yaratan Rabden değil de başka Rablerden gelen zanları okumak, onların kitaplarına yönelmek yaratan Rabbin istediği bir okuma olmadığı gibi, yaratan Rabden geldiği halde O’nun rızasına götürücü olmayan, yani yaratan Rab adına olmayan bir okuma da okuma değildir.
Allah’tan gelmeyen, vahye dayanmayan, hayatta bir işe yaramayan, hayatta uygulanma imkânı ve alanı olmayan, yani okuyandan salih amel istemeyen, okuyucusunu salih amele, ıslaha sevk etmeyen bir okuma, okuma değildir. Allah’ın rızasına götürücü olarak yarın mizana konulacak cinsten olmayan bilgileri okumak Allah’ın istediği bir okuma değildir.
Evet, Allah’tan gelmeyen ve sadece zanna dayanan bilgilere yönelmek nasıl boşsa, Allah’tan gelen bilgileri Allah adına, Allah’a götürücü bir niyetle değil de başka maksatlarla okumak da boştur.
Meselâ; adam âyet okuyor, TV programı adına, akademik kariyer adına, Kur’an okuyor, hadis okuyor diploma adına, Kur’an öğreniyor sosyal bir statü adına, tefsir okuyor bilir desinler adına, ferâiz öğreniyor miras paylaşımı konusunda bana müracaat etsinler adına. Onunla yeryüzünde Allah’ın ferâiz yasalarını hâkim kılmak adına değil, okuduklarını amele dönüştürmek adına değilse bu da Allah’ın istediği bir okuma değildir.
Demek ki, Müslüman olmak için okunur. Okumadaki temel hedef iyi bir Müslümanlık olmalıdır. Bu niyetle okuyan kişinin bu ameli salih bir ameldir, ıslah edici bir ameldir ve Allah tarafından değerlendirilmeye tabi tutulacak olan bir ameldir. Öyleyse okumadaki temel hedef sadece Allah için olmalıdır, kesinlikle başka şeyler araya karıştırılmamalıdır vesselâm…
16.09.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN