Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2016
 
Hutbe: Ramazan ve Oruç
Tarih: 17/06/2016
   


“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, korunmanız/sakınmanız için size de farz kılınmıştır.” (Bakara: 183)

Hutbe: Ramazan ve Oruç
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, korunmanız/sakınmanız için size de farz kılınmıştır.” (Bakara: 183)
Yaşadığımız bozulma ve Kur’an’dan kopuş süreci sonunda bugün gelinen noktada pek çok ibadetin içinin boşaltılması ve anlamını yitirmesi gibi oruç da böylesine bir eksen kaymasına ve anlam kaybına uğramıştır. Muhafaza edilen form ise, yanlış zeminlerde, yanlış istikametlerde, yanlış tezahürlerle ve kulluk bütününden soyutlanan bağımsızlıkla ortaya konulmaya başlanmıştır. Halbuki oruç; Kur’an’ın ortaya koyduğu hayat tarzının içinde, ibadetler bütünün parçası olarak bir yer işgal etmekte ve böyle anlam kazanmaktadır. Ancak bu muhteşem kulluk bütününün içinde insanı arındırma, tekamül ettirme, olgunlaştırma ve Allah’ın rızasını kazandırma fonksiyonunu ifa edebilmektedir. Kur’an’la ilişki doğru ve sağlam değilse oruç dahil bütün ibadetler, insanın tekamülüne katkısı olmayan formel uygulamalardan öte geçemeyecektir. Kur’an’la bağını sürdüren ve ibadetler içindeki anlamlı yerini koruyan oruç, insana kendini ve Rabbini bilmenin, sorumluluklarının farkına varmanın önünü ve imkanlarını açar. İbadetler bütününden ve Kur’an’dan soyutlanmış oruç ise, anlamını ve işlevini yitirerek içi boş bir forma dönüşmektedir.
İşte bu sebeple oruç; ibadet, itikaf, arınma ve infakı da içine alan sosyal boyutunu giderek kaybetmiş, nefsî, siyasî, ticarî gösteri ve reklam aracı haline getirilerek lüks otellerde gösterişe dayalı iftarlar yaygınlaşmıştır. Fakir ve muhtaçlar yerine kalburüstü tabakaya verilen iftarlar, kimileri açısından güç ve gövde gösterisine dönüşmüş bulunuyor. İftar çadırları da çoğu kez bir politik istismar ve siyasî propaganda vesilesi kılınmakta, halkın sefilliğini giderecek projeler üretmesi gerekenler, iftar çadırlarıyla sanki suçlarını örtmeye çalışmaktadırlar. Halbuki, sadaka ve infakta gözetilmesi gereken incelikle bağdaşmayan kaba bir yöntemle, halka açıktan, medyatik ortamlarda propaganda ederek verilen iftarlar ve dağıtılan yardımlar, hem gösterişe imkan verdiği için Ramazan ve Kur’an’ın ruh ve manasına aykırı düşmekte hem de fakir insanların rencide edilmesi bakımından da ahlakîlik boyutunda zaafa yol açmakta ve faziletli davranış olmaktan uzaklaşmaktadır.
Sonuçta, dinî bir vecibe ve ibadet boyutu ikinci plana atılan oruç, folklorlaştırma ve eğlence eğilimli bid’atlarla dejenere edilmektedir. Ramazan ayında kurulan sergiler, çadırlarda icra edilen eğlence programları, havaî fişek gösterileri ve müzik programları gibi pek çok oyun ve eğlence ağırlıklı etkinlikler, Ramazan ayını giderek temel ekseninden daha fazla uzaklaştırmaktadır. Böylece, Kur’an, ibadet, rahmet ve arınma ayı olan Ramazan, tıpkı taklit edilen Batı’nın paskalya ve karnavallarını andıran bir festival boyutuna sürüklenmektedir. Bu durum, birey ve toplumun giderek daha fazla çürüyüp çözülmesine, dünyevîleşip yaratılış gayesinden uzaklaşmasına yol açmaktadır. Sonuçta bu dünyevîleşme, fert ve toplumun, fıtrî değerlerini koruyup vahiyle bütünleştirerek yüceltmesine ve kendini olumlu istikamette tekâmül ettirmesine engel olmaktadır.
Aslında gerçek oruç; yemek, içmek, cinsellik vb. nefsî arzularımıza, temel ve vazgeçilmez ihtiyaçlarımıza karşı, Allah’a teslimiyetimizin bir gereği olarak ve sadece O’nun emri sebebiyle, kendi irademizle mukavemet etme eylemidir. Evet oruç; yaratıcımızla, insanlarla ve kendi kendimizle olan ilişkilerimizde ortaya çıkan olumsuzluklardan arınma, duygularımızı ve çabalarımızı güçlendiren, sorumluluklarımızı hatırlatıp yeniden kuşanmamıza vesile olan tevhidî bir eylemdir. Özümüzde tevhidî bir inkılabı gerçekleştirmenin, birey ve toplumun öz dönüşümüne ivme kazandırmanın güçlü bir vesilesidir. Zaaflardan arınmanın, Rabbimiz için mahrumiyetleri ve güçlükleri göğüsleyebilmenin ve zorluklara mukavemet gösterebilmenin eğitimidir. O yüzden Rasul (A.S) da “Oruç bir kalkandır” buyurmuyor mu? Tevhidî hayatın, kulluk bütünü içindeki anlamlı ve doğru yerinde duran oruç; şüphesiz ki, arınmaya yönelen kimseleri; derunî bir tefekkürle, özlerindekini tevhid istikametinde değiştirmesinin, itikaf sırrıyla kendini sorgulayıp, iç dünyasını yeniden dizayn etmesinin zeminine ve tezkiye, tekamül, olgunlaşma atmosferine kavuşturur. İnsanın bedenine ve duygularına bir takım yasaklar getiren oruç, değerlendirmesini bilenler açısından da, akleden kalbi devreye sokmanın imkanlarını oluşturan, tefekkür, tekamül ve derinleşmenin kapılarını ardına kadar açan bir fonksiyona sahiptir. Ancak Ramazan’ın bu fonksiyonlarını icra edip bizi arındırabilmesi ve iç tekamülümüze katkıda bulunabilmesinin ancak onu vahyin öngördüğü yere oturtmakla mümkün olabilecek bir sonuç olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Rasulullah (S)’in örnekliğinde ve Kur’an’ın bütünlüğü içinde sunulan bu doğru Ramazan ve oruç algısından sapılarak ortaya çıkmış ve salt aç kalmaya indirgenmiş yanlış Ramazan ve oruç algı ve anlayışı ise bu olumlulukları sağlamak ve toplumun çürümesini durdurup, ıslah edici bir fonksiyon görmek bir yana çürüme ve çözülmeyi artırıcı katkılarda bulunmaktadır. Böyle yanlış bir Ramazan anlayışı, imanlarda ortaya çıkan büyük zaafları giderememekte, ahlakta ve şahsiyetlerde meydana gelen bozulmayı tedavi etme fonksiyonunu ifa edememektedir. Çünkü Kur’an’dan soyutlanmış bir Ramazan’ın ya da ibadetin” insanı doğru istikamette arındırıp inşa etmesi imkansızdır.
Orucun, insanın iradesini güçlendirerek, nefsin arzu ve isteklerini Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde denetim altına almasına katkı sunarak, insanın tekamülüne yardımcı olmak gibi önemli bir işlevini yerine getirmesi ancak Kur’an’a dayalı bir ibadet anlayışıyla mümkün olabilir. İbadetlerimiz, tabir-i caizse ahiret hayatımıza yönelik en önemli yatırımlarımız olup, bu imtihan dünyasında arınarak, korunarak, tekâmül ederek ve yücelerek Rabbimize dönüşümüze vesile olmaktadırlar. Yani, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın, ibadetlerimize de bu minval üzere orucumuza da ihtiyacı yoktur. Tüm bunlara gerçekten ihtiyacı olan biz insanlarız. Çünkü sürekli kirlenmeye açık olan bir nefsimiz ve arınmaya muhtaç olan bir ruhumuz var. Oruç da dahil bütün ibadetlerimiz, bir yandan imanımızın davranışlarımız ve ahlakımız üzerindeki tezahürleri, ürünleri olarak ortaya çıkarken diğer yandan da imanımızı besleyen, güçlendiren bir fonksiyon ifa etmektedirler. Oruç da bu anlamdaki katkılarıyla iman ve iradeyi güçlendirici, Allah’a, insanlara ve kendimize karşı sorumluluk bilincini temin edici bir işleve sahip bulunmaktadır.   
                                                                                                                                    17.06.2016
                                                                                                                     Hazırlayan: Emrullah AYAN

Bu içerik 2076 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

Emrullah AYAN
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon