Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   HABERLER  >  2009
 
Pamak’ın Darbe Karşıtı Konuşmasına Soruşturma
Tarih: 09/05/2009
   


İLKAV Başkanı Mehmet Pamak’a 28 Şubat darbesinin yıldönümünde gerçekleştirilen protesto eyleminde yaptığı konuşmadan Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün suç duyurusu ile TCK 214, 216, 217, 301 ile 5816 sayılı kanuna muhalefet etme suçlarından soruşturma açıldı.

İLKAV Başkanı Mehmet Pamak’a 28 Şubat darbesinin yıldönümünde gerçekleştirilen protesto eyleminde yaptığı konuşmadan Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün suç duyurusu ile TCK 214, 216, 217, 301 ile 5816 sayılı kanuna muhalefet etme suçlarından soruşturma açıldı.

 

 

 

 

28 Şubat post modern darbesi ve Ergenekon bağlantısı üzerinden, darbeleri ve çeteleri protesto için İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı'nın çağrısıyla 28 Şubat 2009 tarihinde Kızılay Güven Park'ta yüzlerce kişinin katılımıyla basın açıklaması düzenlenmişti. İşte bu protesto eyleminde İLKAV Başkanı Mehmet Pamak'ın yaptığı konuşma sebebiyle Ankara Emniyet Müdürlüğünün yaptığı ihbar / suç duyurusu üzerine Basın Savcılığı tarafından, TCK 214 "Suç işlemeye tahrik", TCK 216 "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama", TCK 217 "Kanunlara uymamaya tahrik", TCK 301 "Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama" ve 5816 sayılı Kanuna göre de "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret etme veya sövme" suçlarından soruşturma başlatıldı. Savcılık Pamak'tan, yaptığı konuşmada bütün bu maddelerin ihlal edilmiş olduğu iddiasına karşı ifade vermesini istedi.
 
Mehmet Pamak, suçlanan ve soruşturulan konuşmasında özetle şunları söylemişti:
 
"Darbecilik, çetecilik İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden bu yana süren kötü bir gelenektir. Cumhuriyet döneminin ilk çetesi ilk meclisin muhalif milletvekillerine suikast yapmıştı. İlk darbe Lozan'a razı olmayan muhalifleri de olan ilk meclisi tasfiye amacıyla yapıldı. Yeni sistemin karakteri ve Kemalist resmi ideolojinin ruhu olan çetecilik 1950'den sonra NATO ile bütünleşerek devam etti. Bu sebeple "Darbelere ve çetelere hayır" dediğimizde: aslında "Despot Kemalist sisteme, askeri vesayet rejimine hayır" demiş oluyoruz…. Yeni sistem laik ulusalcı, batıcı Kemalizm, Türk ulusalcılığını, resmi ideolojiyi dinleştirip bütün topluma dayatınca; başlangıçta İslami kimlik, İslam hukuku/şeriatı, ümmet bilinci ve Müslüman halk ötekileştirilip, düşmanlaştırıldı. Tehdit ve tehlike algısında 1. sıraya oturtuldu. Daha sonra bu tercihin kaçınılmaz sonucu olarak, Türk ulusalcısı resmi ideoloji önünde engel görülen Kürt kimliği, Kürt anadili de ötekileştirilip, düşman, tehdit algısının 2. sırasına yerleştirdi. Sistemin ömrü, sürekli bu iki kimliğe karşı "iç düşmanla" savaşmakla ve bu savaş üzerinden üretilen sorunlarla boğuşmakla geçti. Bu sebeple, sisteme ve devlete egemen oligarşi, kendisine iktidar, rant, çıkar sağlayan bu statükoyu değiştirme potansiyeli taşıyan bu iç düşmana karşı, statükoyu korumak refleksiyle, sürekli halkın özgürleşmesini engelleyici şiddete dayalı politikalar üretti. Darbe, çete, baskı yasak, sistemin süreklilik arz eden karakteri haline geldi.
 
"Emekli Genelkurmay Başkanları ve Kuvvet Komutanları, henüz İslami kimlikle savaşmaktan pişman değilseler de, Kürt kimliğine karşı savaşta hata yaptıklarını itiraf ediyorlar. "Kürtçeyi yasaklamakla hata ettik, Kürtlerin kart-kurt'dan gelen Türkler olduğuna inandırıldık, haksızlık ettik" itiraflarında bulunuyorlar. Halka büyük zulümler yapılıyor, on binlerce insan katlediliyor, 100 milyarlarca dolarlık kaynak telef ediliyor, onlar hata ettik diyerek sıyrılıyorlar. Ancak emekli olanlar bu itirafları yaparken, aynı hataları yenileri sürdürüyorlar. Halk görevdekilerin aynı hatalarda ısrarlarıyla yeni bedeller ödemeye devam ediyor. Bütün bu zulümlerin hesabı sorulmalı, sorumluları cezalandırılmalıdır.
 
"Gözümüzün önünde, hepimizle, aklımızla alay edercesine bir oyun oynanıyor. ABD'nin "bizim çocukları", darbecilerin "iyi çocukları" olan çete üyeleri, TSK'nın koruma kalkanı altına alınıyor, GATA'sıyla ve yargının asker ve resmi ideoloji yanlısı "bizden mahkemeleri" el ele vererek, bütün bir toplumla alay edercesine bu oyunun içinde, hem de cüretkarca yer alıyorlar. Encümen-i Danişler, Dostlar Meclisleri, Karadayı kasetleri, Eruygur kasetleri, GATA raporları, tutuklu tek general kalmamacasına yapılan tahliyelerle oyun sürdürülüyor ve Ergenekon da tıpkı Susurluk ve Şemdinli çetesi gibi örtülmeye çalışılıyor. Biz halkız ve bu ülkenin gerçek sahipleriyiz, bu oyunu biz bozmalıyız. Hesap sormak için meydanları doldurmalı, zalimleri geri adım atmaya zorlamalıyız.
"Siyasiler ne yapmalı? Sistem içi görece bir özgürleşme için bile, darbelere, çetelere karşı daha yürekli ve tavizsiz olmalıdırlar. Eğer yeni bir darbeyle muhatap olmak istemiyorlarsa, Ergenekon'da bunca belge ve delil ortaya çıkmışken artık sonuna kadar gidilmelidir. Bu pisliklere bulaşanlar, başkalarının ortaya çıkmaya cesaret edememeleri için hak ettikleri cezalara çarptırılmalıdır. Samimiyetle ve kalıcı bir biçimde darbelere, çetelere, keyfiliğe, hukuksuzluğa son verilmek isteniyorsa devlette köklü yapısal değişime gidilmelidir. Başta TSK ve yargı, sonra üniversiteler, sendikalar, işadamları ve medya alanında, hukuk ve insan hakları eksenli köklü bir yeniden yapılanmaya gidilmelidir. Askeri ve sivil eğitim, resmi ideoloji ve militarizmin tasallutundan arındırılıp özgürleştirilmelidir. Mevcut ideolojik kadrolar, hizmet içi hukuk ve insan hakları eğitimi ile rehabilite edilmelidir. Adalet, hukuk, özgürlük sürecine ayak uyduramayanlar ise tasfiye edilmelidir. TSK ve yargı içindeki iyi niyetli, hukuktan, insan haklarından ve halkın özgürleşmesinden yana olanlar, bu temizlenme, arınma ve yeniden yapılanma sürecine katkı için seferber olmalı, edilgenliği bırakmalıdırlar. Asker, yargı, üniversite, iş adamı ve medya içindeki darbeci ve çetecileri bizzat içerden ifşa edip dışlamalıdırlar. AKP hükümeti, bu konuda umut vermediğini ve Ergenekon'un da örtülmeye doğru gitmesine seyirci kaldığını fark edip, hukuk zemininde harekete geçmelidir. Ergenekon'da Şemdinli süreci yaşanıyor, bundan geri dönülmelidir. Başbakan genelkurmayla bu konuda uzlaşmamalıdır. Devlet Denetleme Kurulunu, Başbakanlık Teftiş Kurulunu, TBMM Araştırma ve Soruşturma yetkisini bu güne kadar neden kullanmadığını, darbecilere ve çeteleşmeye fidelik rolü oynayan eğitimi, resmi ideoloji ve militarizmin kuşatmasından kurtaracak tedbirleri bugüne kadar neden almadığını sorgulamalıdır.
 
"Bunları yapması gereken AKP, tam tersine adımlar atarak, darbelere, çetelere, Ergenekon'a karşı adalet ve özgürlük mücadelesi veren, eğitimde özgürlük talep eden ÖZGÜR-DER ve İLKAV'a idari tasarrufla kapatma davaları açıyor. Darbelere, çeteleşmeye fidelik rolü oynayan militarist-ideolojik eğitimi hala düzeltmemeleri, tam tersine eğitimde özgürlük isteyen, adalet isteyen İLKAV ve ÖZGÜR-DER'i kapatmaya çalışmaları, gerçekten AKP yönetimi için utandırıcı gelişmelerdir. ÖZGÜR-DER'i niye kapatıyorlar biliyor musunuz? Resmi törenleri boykot çağrısı yaptığı için. Biz de altına imza attık o bildirinin ve burada bir daha haykırıyoruz resmi törenleri boykot edeceğiz. Başörtülü anneler garnizonun yanına yaklaştıklarında törenlere katılmak için ne yapılıyor? Dışlanıyorlar, kovuluyorlar tel örgülerin arkasına. Aynı şekilde resmi törenlere başörtülüler gittiği zaman subaylar töreni terk ediyorlar. Yani başörtüsü ve İslami kimliği aşağılıyorlar. Bizim ne işimiz var, Kemalizm dinin ritüelerinde, putperestler gibi yapılan törenlerde bizim ne işimiz var? Biz Müslüman'ız, biz kendi camilerimize ibadethanelerimize gidelim. Resmi törenlere gitmeyelim. Hazrol-rahat komutlarıyla, askeri törenler gibi resmi ideolojinin putlarına, kutsallarına ibadet etmeye, tazimde bulunmaya zorlanmamalıyız. Biz Müslümanız, Müslümanca yaşamak istiyoruz.
 
"Bizler halk olarak, bütün bu çirkinliklere hukuksuzluklara, keyfiliklere, zulümlere sesiz kalmayacağımızı göstermeliyiz. Meydanları doldurup, bizi köleleştirip kendileri efendilik ve ilahlık taslayanlara hukuki haddini bildirecek itirazlar yükseltmeli hesap sormalıyız. Zulme rızanın zulüm olduğu bilinciyle zalimlere karşı hakkı haykırmalı, muhalefet bilincini yaygınlaştıracak örneklikler oluşturmalıyız. Bu adalet ve özgürlük taleplerimize ve ülkemizdeki bütün halkların, kesimlerinin barış içinde, özgür yaşama hakkını savunma mücadelemize süreklilik kazandırmalıyız. Devlet, TSK, yargı vb.ne, hiçbir kurumun nasıl düşüneceğimizi, neye inanacağımızı, nasıl yaşayacağımızı, nasıl giyineceğimizi belirleme hak ve yetkisinin olmadığını, hiçbirisinin kutsal olmadığını, üzerimizde efendi ve ilah olmadığını, tam tersine hepsinin vergilerimizle maaşlarını ödediğimizi hizmetkarlarımız olduğunu öğretmeliyiz. Halkın vergileriyle maaşları ödenenlerin, halkın emaneten verdiği silahı yine halka doğrultmalarının, güvenliğini sağlamakla görevli oldukları halkın güvenliğini tehdit etme konumuna sapmalarının hem hukuk ihlali, hem de ahlakilikten uzaklaşma ve görev ihaneti olduğunu ifşa etmeliyiz. Askeri, bürokratlar anayasal haddini bilmeli ve bir daha çıkmamak üzere kışlasına çekilmelidir. Yargı ve diğerleri de, varlık sebepleri olan adalete ve hukuka sırt çevirmekten artık vazgeçmeli ve hukuka geri dönmelidirler. Bu sonuçlar alınana, tam bir adalet ve özgürlük vasatı oluşana kadar, kitleler halinde meydanlarda hakkı haykırmaya devam etmeliyiz."
Bu içerik 4582 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon