Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   ALTERNATİF EĞİTİM KONFERANSLARI  >  2009
 
Kur’an Toplumunun Oluşum Süreci ve Nitelikleri
Tarih: 23/02/2009
   


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenen Alternatif Eğitim Konferansları devam ediyor.

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenen Alternatif Eğitim Konferansları devam ediyor. Her zaman olduğu gibi İlkav konferans salonunda düzenlenen “Kur’an Toplumunun Oluşum Süreci ve Nitelikleri” konulu konferansı Erdal Ardıç sundu. Sunumuna insanın sorumluluğunu vurgulayarak başlayan ile başlayan Erdal Ardıç şunları söyledi: “Allah Teala yarattığı ilk insanı aynı zamanda risaletle görevlendirmiş ve yeryüzünde halife kılmıştır. (Bakara, 2/30),Böylelikle ilk insan topluluğu Hz Âdem’in öncülüğünde vahy esaslı olarak teşekkül etmiştir. Allah Tela her ümmete Resuller göndermiştir. Rabbimiz yalnızca kendisine Kulluk eksenli hayatı inşa etmede insanlığı başıboş bırakmamış bu imtihanın nasıl verileceğini insanlara öğretmek ve örneklendirmek üzere Resuller göndermiştir. Rasuller Allah tarafından seçilmiş, kendilerine vahyedilmiş ve bu vahyi insanlara tebliğle görevlendirilmiş kişilerdir. Tüm toplumların vahiy merkezli tevhidi yapılanması peygamberlerin öncülüğünde olmuştur. Toplumların şeriat ve menhecleri farklı olsa da tüm toplumların ortak kelimesi tevhit olmuştur. Tüm elçiler kendi toplumlarını işte bu istikamette Allah Teala nın benim dosdoğru yolum dediği sıratı müstakim denilen bu istikamette tutmaya çalışmışlardır. Allah Teala nın kendisine eş koşulmasını bağışlamayacağını belirtmişlerdir.”

 
Ardıç konuşmasında, Hz. Peygamber (s) tarafından ortaya konmuş vahyin ilk şahitliğinden/Müslümanların ilki olmaktan hareketle insanlara şahitlik / örneklik yapacak cemaat/ümmet” olma sorumluğumuz olduğunu söyleyerek Müslümanların ilki olmanın önemine vurgu yaptı. Aynı zamanda, Cemaat/ümmet’in önce tek başına da olsa hak üzere olmak zorunda olduğunu, vahyin karşısında bir birey olarak dahi teslimiyet göstermek gerektiğini ve bu noktada ilklerden olmayı, ilklerden olmanın birey olarak önce kendini inşa etmekten geçtiğini belirterek, ancak kendini vahiyle inşa edebilenlerin vahiy merkezli toplum oluşturma mücadelesinde diri kalabileceklerini, dinamik cemaati ve ümmeti bu yaklaşımın oluşturabileceğini ifade etti. Ardıç, sözlerine şöyle devam etti: “Ümmet ‘in özelliği, Allah’ın ipine sımsıkı yapışmak, Allah’ın boyasıyla boyanmayı şiar edinmek, Resulün örnekliğinde O’nun sünnetine bağlı kalarak vahyi yaşamlaştırmak, İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, kendinden önce geçen güzel örneklere katılmayı hedeflemek, kendinden sonrakilere güzel miraslar bırakmaya çalışarak Allah’ı razı etmeye çalışmak ve iman kardeşliği bağıyla birbirine bağlı olmaktır muhacir ve ensar bunu başarmıştır şimdi de bu sorumluluğunun muhatabı ve yaşatıcısı bu ümmettir.”
 
Konuşmada ayrıca; Kur’an ın Arapça olarak indirildiğine ve icaz yönüyle belağat ve sorunlara çözüm üretmesi yönüyle müşriklerin benzerini getiremeyeceklerine, müşrikleri aciz bıraktığına vurgu yapılarak, Yunus 38,Hud 13,isra 88,Bakara 23,24.ayetlerinden örnekler verildi. Öncelikle Kuran’ın anlaşılmak için indirildiği, kavimle aynı dili konuşmanın önemli olduğunu Rasululah’ın Mekke toplumuna Kur’an ın mesajını açıklaması ve örneklendirmesi gibi bugün de vahyin bu toplumun anlama ve algı düzeyine uygun olarak sunulup vahyin anlamının bulandırılmasına karşı olan sorumluluğumuz hatırlatarak mesajı net olarak topluma ulaştırmamız gerektiği vurgulandı. İnen ilk vahyin emir şeklinde gelmesi, “oku” emrinin inecek ayetlerin tebliği için ve Peygamberimiz için yaşadığı topluma ve insanlığa karşı olan sorumluluğuna yönelik hazırlayıcı bir emir niteliği taşıdığı belirterek, Neml 92 nci ayette peygamberimizin ‘Kur’an okumakla emrolundum’ ayeti ve Hz. İbrahim’in duası üzerinde duruldu ve bu duaya muvafık olarak gelen Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik. Bakara 151 ayeti hem peygamberlerin misyonunu ifade etmekte hem de oku emrinin tüm Rasüller için ortak bir emir olduğunu göstermektedir dedi.
 
Konferansın ilerleyen bölümlerinde vahyin mesajını taşıyacak kişilerin eğitim süreçlerinin önemine dikkat çeken Ardıç şunları söyledi: “‘Vahyin mesajını topluma taşıyacak olanlar ciddi bir eğitimden geçmek durumundadırlar. Vahyin istikametinde toplumun değişim ve dönüşümünde rol alacak Müslümanlar toplumu inşaya katkı sunmadan önce içe dönük inşalarını tamamlamak ve kendilerini donanımlı ve iman bakımından güçlü bir hale getirmek durumundadırlar. İslami kimliği taşıma sorumluluğu ve mücadele azmi önce kendini tezkiye etmek ve inşa etmek noktasında çaba göstermekle mümkün hale gelecektir. İman bakımından güçlü bireyler öncü misyonlarıyla bu yapıyı oluşturabilir, Sorumluluklarını yerine getirebilirler. Tüm insanlığa örnek olacak toplum iman ve amel bütünlüğünü sağlamış bireylerden oluşur. Cahili toplum içerisinde erimemek, dik durabilmek iman amel bütünlüğüyle sağlanabilir. Bu çerçevede ilk adım Rabbimizin emriyle gece kalkışı ve tertil üzere ağır ağır tefekkür ederek Kur’an ı okuyarak vahyi içselleştirmektir. Allah ile rabıta kurulabilecek ve anlamaya açık en dingin zaman dilimi gecedir. Zordur, bununla beraber zorluklara alışmanın da ilk adımıdır. Gündüz alıkoyucu çok meşguliyetler vardır. Aynı zamanda Allah için mücadele vardır. Gece birikimi gündüz etkisini gösterecektir. Bu nedenle geceler ihya edilmelidir. Rabbimiz ile bağı güçlendirmek ve bunu kesintisiz hale getirmek İslami mücadelede Allah’ın yardımını da celbetmek demektir. Ancak bu çabalarla Allah’ın Rasülüne vahyettiği ağır sözün sorumluluğu yerine getirilebilir.”
 
Konuşmasına peygamberin davet ve tebliği konusuyla devam eden Ardıç şunları söyledi: “Vahyi tanıma, algılama ve içselleştirme sürecinin ardından akraba ve aşiretini uyar emriyle Mekke halkına davet başladı,Ebu Kubeys tepesinde yapılan çağrı peygamberimizin yemek toplantılarıyla yaptığı davetler artık her mekan ve ortamda yapılmaya başlandı.Davetin özü La ilahe İllallah deyin kurtulun idi.Artık Müslümanlar için sıkıntılı dönem başlamıştı.Bu dönemde peygamberimize sabır ayetleri indi.Geçmiş peygamberlerden örnekler verilerek müşriklerin söylediklerine ve ezalarına işkencelerine karşı Müslümanlardan sabır ve direnme bekleniyordu.Bu dönemde Yasir ailesine,Hz Bilal’e ,Habbab b.Eret’e ve eza gören diğer sahabelere peygamber tarafında söylenen tek şey sabır ve cennet idi.
 
Tüm peygamberler yalanlanmayla karşılaşmışlar ve kavimlerinden sözlü ve fiili eziyet, işkence görmüşler hatta Onlardan şehit edilenler olmuştu. Ahiretin sabreden muttakilerin olacağı bilinciyle Allah yolunda verilen mücadelede karşılaşılan sıkıntı ve işkencelere sabır emredilmektedir. Tebliğ esnasında alaya alınmalara ve hakaretlere de sabır ve davette israrlı tutum ve süreklilik istenmektedir. Geçmiş peygamberlerden İbrahim, Davud ve birçok peygamberler örnek verilerek bu konuda peygamberlerin sünneti güzel örnek olarak verilmiş ama Yunus a.s bundan istisna edilmişti.
 
Bu ortamda müşriklerin peygamberimizin davetten vazgeçmesi için Ebu Talip e gelmeleri kabile bağlarının Mekke’deki etkisini anlama bakımından, Peygamberimizin amcasına vermiş olduğu cevap ise kararlık göstergesi açısından oldukça önemlidir.
Peygamberimizin amcası dâhil tüm Mekke müşriklerinin islamı kabul etmeleri için yoğun bir çaba ve hassasiyet gösterdiğini görüyoruz. Vahyi alma esnasındaki tavrına yönelik dilini kımıldatma vahiy ininceye kadar dinle O’nu belletmek ve öğretmek bize aittir mealindeki duruma parelel buradada davet hassasiyetine karşın kendini heder edercesine kendini yıpratma sen sevdiklerine hidayet edemezsin sana düşen davettir sonucu halketmek ise bize aittir mealinde peygamberimize uyarılar gelmiştir. (Kehf 6 Yunus 99 Nahl 37 Kasas 56)
 
Peygamberimizin davetinin sonuç vermesini istiyor adeta kendini helak edercesine uğraşıyordu. Rasule düşen tebliğ sonucu halk etmek ise Allah’a mahsustur. Dolayısıyla beşer fevkinde sonuç beklemek yanlıştır. Sorumluluğu yerine getirmek önemlidir. Hassasiyet önem vermek sonuca ulaşmak önemlidir ama sonuca ulaşmaya endekslenince yanılma payı da olabilmektedir. Müşrik öncülerine yapılan bir tebliğ esnasında Ama sahabenin peygamberimizin tebliğini kesmesi peygamberimizin hoşuna gitmemişti. Henüz sözü de bitmemişti bu nedenle yüzünü astı. Rabbimiz önceliğin koşarak gelen arınmak isteyen mü’minlerin olduğunu vahyiyle belirtmiş oldu. En’am 52 nci ayette bu parelelde ele alınabilir.
 
Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam Rab'lerine dua edenleri huzurundan kovma. Onların hesabından sen sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından sorumlu değiller. Onları yanından kovduğun takdirde zalimlerden olursun. En’am 52’
 
Konferansta müşriklerin Allah resulünün davasını pasifize etme çabaları üzerinde durulduktan sonra müdahane konusuna değinildi. Karşılıklı taviz ve uzlaşı anlamına gelen bu yaklaşımın tevhidi çizgiyi bozmak ve hareketin seyrini değiştirmek amaçlı olduğu, İslami yapılanmayı kontrol altına almak amaçlı yapıldığı bu nedenle dinde pazarlık yapma anlamına gelen bu tekliflerin reddedildiği belirtildi. Bu durumla Medine’deki münafıkların dırar mescidi oluşturmaları arasında Müslümanlara zarar vermek ve yapıyı bölmek bakımından da benzerlik gösterdiğine dikkat çekildi. Müşriklerin mal ve evlat çokluğunun kabilevi güçlerinin üstünlük sebebi olarak gördüklerini ve bu durumun kendilerinde müstağniliğe yol açtığı ifade edildi. Müstağniliğin Müslüman bireyler için de bir tehlike olduğu belirtilerek Mülkün Allah’tan olduğu dilediğine verip dilediğinden alacağını bunun bir imtihan vesilesi olarak görülüp kazanırken ve harcarken Allah’ın ölçülerinin dikkate alınması gerektiğini ve kardeşlik gereği malın infaka ve hayra dönüşmesi gerektiği söylendi. Bu konuda Kur’an da ilk anlatılan kıssa olan bahçe sahipleri kıssasına vurgu yaparak ahiret’in bu durumdan daha vahim olduğunu bahçeler geri gelebilir ama şirkle ahirete gidenler için geri dönüşün artık olmayacağı vurgulandı. Müşriklerin Müslümanlara yönelik en büyük baskısının ekonomik ve sosyal içerikli boykot olduğunu Müslümanların 3 yıllık bu süreçte ağır imtihanlar verip ölümle yüzleştiklerini ama bu durumun onları davalarından vazgeçirmediğinin belirtildiği konuşmada; Bu boykotun Gazze’de yaşananlarla benzer olduğu ve kararlılığın ve direnmenin bazı müşriklerin vicdanlarını harekete geçirerek 5 kişilik bir gurubun girişimiyle boykota son verildiği söylendi.

Konferansın son bölümünde tevbe suresinin içeriğinden bahsederek, Allah resülünün hicret arkadaşına söylediği "Üzülme, Allah bizimledir" sözü hatırlatıldı ve katılımcılara Allah’ın yardımını hak edecek bir mücadele yi birlikte verme duasıyla konferans sona erdi.











 

Bu içerik 4586 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon