Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   BASIN AÇIKLAMALARI  >  2008
 
İlkav : ´Sadece Mazlum Ermeni Halkından Özür Dilemek Yetmez´
Tarih: 22/12/2008
   


“Faşist batıcıların katliamlarının özrünü dilemek, haklı olarak günümüzün liberal-sol-demokrat batıcılarına düşüyor. Kanaatimizce, faşist batıcı dedelerinin zulümlerini kınayıp mağdurlardan özür dileyenler, ancak zulmedenleri ve yandaşlarını rahatsız edebilecek doğru ve erdemli bir iş yapmış oldular”

İLKAV Başkanı Mehmet Pamak, 1915’de yaşanan acılar ve katliama yol açan Ermeni tehciri dolayısıyla, mazlum Ermeni halkından özür dilenmesi hakkında yaptığı açıklamada; “Faşist batıcıların katliamlarının özrünü dilemek, haklı olarak günümüzün liberal-sol-demokrat batıcılarına düşüyor. Kanaatimizce, faşist batıcı dedelerinin zulümlerini kınayıp mağdurlardan özür dileyenler, ancak zulmedenleri ve yandaşlarını rahatsız edebilecek doğru ve erdemli bir iş yapmış oldular” dedi.

AÇIKLAMANIN TAM METNİ
 
Bilindiği üzere, 1800’lü yılların son çeyreğinde ve 1900’lü yılların başlarında, Batının seküler değerleri ve ulusalcılık, ırkçılık anlayışı İslam coğrafyasına da Batı işbirlikçisi kadrolarca taşındı. Sosyolojik olarak da olsa ümmete dayalı ve Allah’ın gayrimüslim kullarına da adaletle muamele edilen Osmanlı ülkesinde Türkçülüğü ve ilk bölücülüğü başlatanlar batıcı ulusalcılardı. Bunlar, Avrupa’da eğitimini gerçekleştirmiş ve modern paradigmanın üretimi pozitivizmi içselleştirerek İslam inancına ve ümmet bilincine düşman olarak ülkesine dönmüş ve Türkçülüğü ideolojileştirmeye çalışan “Jön Türkler”di. Bizzat Osmanlı yönetiminin eğitim alanında gerçekleştirdiği Batı değerleri eksenli eğitim reformu ve tercüme pozitivist eserlerin sağladığı akıdevi ve kültürel kirlenme de, bu tür İslam karşıtı Batıcı, laik ve ulusalcı akımların yeşermesi ve gelişmesi için gerekli mümbit ortamı sağlamıştı. İşte böylece, asırlarca farklı ırk ve dinden insanları, iyi komşuluk ilişkileri ve adalet zemininde, huzur içinde ve insanca bir arada yaşatan İslam hukuku, ahlakı ve kültürü dışlandıkça, ulusalcı seküler Batıcı anlayışlar siyasi, bürokratik kadroları ve aydınları kuşattıkça, bölgemizde ve ülkemizde, ırk ve din ayrımcılığına dayalı anlayışlar çeteler halinde ortaya çıkmaya ve hâkimiyet mücadelesi vermeye başladılar.
 
İşte bu süreçte, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) önce Türkçü bir çete olarak organize oldu. İşte bu Türkçü Batıcı çete içinde ise, Osmanlı ve İslam karşıtı Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklardan batıcılar da yer aldılar. (Nedense, Yahudi ve Ermeni kökenliler de ilk Türkçülerin arasında yer aldılar) Türk ulusalcısı İttihat ve Terakki (İT) çetesinin mensupları, günümüzün Susurluk, Şemdinli ve Ergenekon çetelerinin öncüsü olarak, provokasyonlar, suikastlar ve darbeler gerçekleştirerek ülke yönetimine el koydular. Aynı süreçte Batının seküler paradigmasının ürettiği ulusalcılık virüsü, gayrimüslim azınlıkların içine de yine aynı yollardan Batı kanalı ve desteğinde sızmaya başladı. Özellikle Ermeni halkı arasında, Batı zihniyetinin bir başka versiyonu olan Rusya’nın da desteğiyle bu virüs yer edinerek, çeteler oluşturdu. İşte Rusya ile işbirliği halinde ve Batı desteğinde hareket eden bu Batıcı ulusalcı Ermeni çeteleri, Ermeni halkının çoğunluğunun da tasvip etmemesine rağmen Müslüman halka yönelik katliamlar gerçekleştirdiler. Aynı şekilde İttihat Terakki çeteleri de darbelerle devleti ele geçirdikten sonra, 1915 yılında aynı Batı paradigmasının yönlendirdiği ulusalcı yaklaşımlarla ve Batı desteğinde, Ermeni çetelerle hiçbir alakası olmayan mazlum ve masum Ermeni halkını yaşlı, kadın, çocuk topluca ve kış şartlarında tehcire zorlamışlar ve yüz binlercesinin telef olmasına, büyük bir katliamın yaşanmasına sebep olmuşlardır. Ermeni katiller, devlet olamadan çete boyutunda kaldılar ve bu sebeple adalet ve hukuk vaat etmeleri söz konusu değildi. İT’çiler ise devleti ele geçirdikleri, devlet adına hareket ettikleri için, devlet olmaktan kaynaklanan adalet ve hukuk vaadleri söz konusudur. Bu sebeple, iki tarafın katliamları da haksız, hukuksuz ve insanlık dışı olmak bakımından eşit olsalar da, İT’çilerin katliamının, vatandaşlarına hukuk, adalet ve güvenlik sağlamakla mükellef devlet adına işlendiği için daha büyük ve daha çirkin olduğunu ve bu sebeple de daha derin izler bıraktığını adaletle tespit etmemiz gerekir.
 
Sonuçta, hem Ermeni çetelerinin hem de Türk ulusalcısı İT çetesinin arkasında aynı Batılı devletler ve aynı batı paradigmasının ürettiği ulusalcılık ve seküler Batı kültürü yer almaktadır. Aynı kadrolar, Batı işbirliğiyle Osmanlı devletini de, batının iç çatışması olarak başlayan 1. Dünya savaşına sokmuşlar ve batı yanlısı ulusalcı politikalarla koca imparatorluğu yaklaşık 10 yıl içinde tasfiye etmişlerdir. İşte bu süreçte ülkenin Arap, Kürt, Türk vd Müslüman halklarının, milyonlarcasının telef olmasına, kalanların ise büyük acılar yaşamasına, maddi, manevi büyük kayıplara uğramasına sebep olmuşlardır. Bu sebeple, bütün Batı devletlerinin ve batı kültürünü temsil edenlerin ve aynı kültürün yerli temsilcilerinin hep birlikte hem Ermeni halkından hem de Kürd’üyle, Arab’ıyla, Türk’üyle tüm Müslüman halklardan özür dilemeleri gerekmektedir. Aslında, Ermeni çeteleri de Batıcı ve seküler Batı kültürünün temsilcisi olduklarına göre, onların Batı desteğinde gerçekleştirdikleri Müslüman halka yönelik katliamlar sebebiyle de, Batılı devletler ve günümüzün liberal-sol-demokrat batıcıları özür dilemelidirler.
 
İT’nin devamı olan bir başka Batıcı grup ise, yine Batı desteğinde ve Batının seküler değerlerine dayalı olarak, TC laik ulus devletini kurmuşlardır. İşte bu İT kültürünün, zihniyetinin sürdürücüsü Batıcı kadro da, Kemalizm adı altında Batı kültürüne dayalı Türk ulusalcılığını dinleştirerek, jakoben, şiddete dayalı, militarist politikalarla bu ülkenin Kürt, Arap, Türk vd bütün halklarına zorla kabul ettirmeye çalışmışlardır. Toplum mühendisliğine dayalı bu zorla modernleştirme, batılılaştırma projesini tutturabilmek için büyük zulümlerin, baskı, yasak ve katliamların altına imza atmışlardır. Müslüman halkları asimile etmek, kök kimlik ve değerlerinden koparmak için uygulamaya koydukları projeleri başarıya ulaştırmak için, öncelikle eğitim ve kültür politikalarını ideolojik dönüştürme projelerinin aracı olarak kullandılar, zihinleri baskıyla işgal edip tek tip itaatkâr vatandaşlar yetiştirmeye çalıştılar. Sonuç alabilmek için, bir yandan İstiklal Mahkemelerinden DGM’lere kadar yargıyı terbiye edici, hizaya sokucu bir kırbaç gibi kullanırken, diğer yandan da darbeleri, çeteleri sürekli araç olarak kullanmaya devam ettiler. Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Başbağlar vb illerde gerçekleştirilen derin çete provokasyonlarına dayalı katliamlar, Susurluk, Şemdinli, Ergenekon vb devletin en üst kademelerinden sahiplenilerek desteklenen, devlet içinde kadrolaşan çetelerin faaliyetleri de aydınlatılamadan ve hiç kesilmeden sürüyor.
 
Bu sebeple de, bir yandan mübadele ve 6-7 Eylül misali derin çete provokasyonlarıyla gayrimüslimlerden hâlâ var olanları, ulus devletin ideolojisi ve homojen bir ulus oluşturma projesi istikametinde şekillendirmeye çalıştılar. Diğer yandan da, çoğunluk Müslüman halkları şiddete dayalı politikalarla, baskı, yasak ve çok boyutlu hukuksuzluklarla Batıcı resmi ideoloji istikametinde hizaya sokmaya çalıştılar. Türk ulusalcılığına dayalı seküler modernleştirme projesi önünde engel olarak gördükleri İslami kimliği, İslam şeriatını ve Kürt kimliğini ötekileştirip, tehdit ve düşman ilan ederek, inkâr ve asimilasyon politikalarıyla yok etmeye çalıştılar. Bu sebeplerle, hem çoğunluk Müslüman halklara, hem de azınlık gayrimüslimlere büyük acılar ve ıstıraplar yaşattılar. Bugün hâlâ çözülmesi engellenen bu sorunlar da, tıpkı Ermeni ve İT çetelerinin ikisi de batının seküler değerleri adına şiddeti tırmandırıp, hakimiyet kurma amacıyla şiddetten ve mazlum halkların kanını akıtmaktan beslendikleri gibi, aynı çatışma ortamı da ısrarla sürdürülüyor. Bu bağlamda, Batıcı Türk ulusalcısı çetelerin, yine Batıcı ve ulusalcı PKK ile de işbirliği halinde Türk ve Kürt halklarını birbirine kırdırma, şiddeti tırmandırarak kaos oluşturma ve böylece hakimiyetlerini ve çıkarlarını sürdürme mücadelesi ve kan dökücü zulümleri acımasızca devam ettiriliyor. Yani, ikisi de batıcı, laik ve ulusalcı olan ve ikisi de İslam şeriatına düşman olduklarını ve bu amaçta örtüştüklerini açıklayan Türk ve Kürt Kemalistlerinin Müslüman halkların kanını dökücü çabaları devam ediyor. Bütün bunların özrü de ileriki tarihlerde mi dilenecek?
 
Yerli Batıcı seküler ulusalcı kadroların yol açtıkları bütün bu ıstırapların, acıların arka planında hem Batılı emperyalist devletler var ve hem de Batının modern paradigmasının ürünü ideolojiler, düşünceler var. Hem Ermeni, hem de Türk ve Kürt ulusalcısı çete ve kadrolarının destekçisi, teşvikçisi ve fikir babası hep Batı ve Batlılardır. Bu sebeple katliamları yapan iki tarafın eline de hem fikir, hem şiddet silahını tutuşturan ve tarafları birbirine karşı tetikçi olarak kullanan aynı Batı ve seküler paradigmasıdır. Ermeni, Kürt, Türk ve Arap halkları ise, Batının ve tetikçisi konumundaki seküler ulusalcı işbirlikçilerinin bu kanlı ideolojik, siyasi oyununun mağdurları konumundadırlar.
 
Tehcir ve mübadeleyle gayrimüslim halklara, şiddete dayalı jakoben modernleştirme projesi ve ulusalcı-laik asimilasyon politikalarıyla, hukuk dışı İstiklal mahkemeleriyle, devlet içi çeteler eliyle gerçekleştirilen provokasyonlarla Müslüman Kürt, Arap ve Türk halklarına farklı boyutlarda zulümler yapan kadrolar, Avrupa’nın faşist dönemini taklit eden batıcılardı. Bugünün liberal-sol-demokrat batıcıları da, bugünün görece özgürlükçü Batı değerleri adına da olsa, netice de aynı Batı kültürü adına, bizim de insani/fıtri ve İslami değerler zaviyesinden adaletle değerlendirdiğimizde, doğru ve erdemli bulduğumuz bir tavır ortaya koyarak mazlum Ermeni halkından özür diliyorlar. Dünün faşist batıcılarının gerçekleştirdikleri 1915 tehcir zulmünde yüz binlerce Ermeni’nin katledilmiş olması sebebiyle, Batının aynı modern paradigmasının bir başka versiyonu olan bugünün liberal-sol-demokrat aydınlarının özür dileme kampanyası başlatmaları gerçekten de çok yerinde ve çok anlamlı bir davranıştır. Çünkü dün zulmedenlerle, o zulümden dolayı bugün özür dileyenler aynı Batı kültürünün ve seküler düşüncesinin farklı türevlerini temsil etmektedirler. Gerek Ermenilere ve Müslüman halklara Türk ulusalcılığı, gerekse Müslümanlara Ermeni çeteciliği adına yapılan katliamlardan, kesinlikle genel anlamda bu halklar sorumlu değildir. Ve bu sebeple özür dilemek de, bu halklar adına değil, ancak zulmü gerçekleştiren seküler ulusalcılıkları üretip, yüzyıllarca bir arada insanca yaşamış halkların arasına çeteler halinde sokan seküler batı kültürü adına olmalıdır.
 
Bugün, bizce doğru ve anlamlı ama yetersiz olan bu özür dilemeye karşı çıkanlar ise, daha çok, bugünün zulümlerinin de altında imzası olan ve İT zihniyetini sürdüren ulusalcı Kemalist kesimler, günümüzün faşist batıcıları ya da ulusalcılarıdır. Özür dilemeye tepki gösterenlerin bir kısmı da, devlete süreklilik ve kutsallık izafe eden “millici” ve Türkiyeci hislerle böyle davranmakta, aslında onlar da yine aynı liberal-demokrat düşünceye kendilerini nispet edip, AB ile entegrasyonu savunmaktadırlar. İslami kimliğin ve tevhid akıdesinin bilincini taşıyan hiçbir Müslüman, mazlum bir halktan zalim dedelerinin yaptığı zulmün özrünü dileyenlerden rahatsız olmaz. Ama maalesef kendisini İslam’a nispet ettiği halde, ulusalcı, sağcı, devletçi, “milliyetçi-muhafazakâr” kirliliklerden arınamamış olan kimi kesimler de, mazlum Ermeni halkına yönelik özür beyanında bulunanlara, çok çirkin bir üslupla ve İslam’ın asla kabul etmeyeceği bir adaletsizlik örneği sergileyerek saldırıyorlar. Şurası bilinmelidir ki, bu tür yanlışları yapanlar asla İslam’ı temsil etmedikleri gibi, İslam’ın adil şahitler olma emrini de, sağcı, “milliyetçi” ve devletçi kirliliklerin yönlendirmesiyle açıkça çiğnemektedirler.
 
Evet, fikir kökü itibariyle faşist batıcı dedelerinin zulmünden dolayı, liberal-sol-demokrat torunların özür dilemesi anlamlı ve doğrudur. Ancak yalnız gayrimüslim halka yapılan zulümlerin özrünü dilemenin yeterli olmadığını, aynı dedelerinin yaklaşık 100 yıldır yapa geldikleri Müslüman halklara yönelik zulümlerden dolayı da özür dilemeleri gerektiğini unutmamalıdırlar. Hani “tekil özgürlük talebi yanlış”tı ve “bütün özgürlükler birlikte verilmeli” idi ya, işte tıpkı onun gibi, dedelerinin yaptıkları zulmün sadece birisi için özür dilemelerinin de yeterli olmadığını, bütün zulümlerin özrünü hep birlikte dilemelerinin asgari tutarlılık gereği olduğunu bilmeleri gerekiyor.
 
Kürd’üyle, Arab’ıyla, Türk’üyle biz Müslümanlar ise, mazlum Ermeni halkının yanında, Ermeni ve Türk ulusalcı Batıcı çetelerinin ortak mağduru, yani özür dilemesi gereken değil de özür dilenmesi gereken konumunda bulunuyoruz. Biz Müslümanlar, tarih boyu gayrimüslimlerle dillere destan güzel ilişkiler, iyi komşuluklar gerçekleştirerek geldik. Ta ki, İslami kimlik ile gerçek adaleti ve insanlık onurunu temsil eden İslam şeriatı tehdit ve düşman ilan edilip, onun yerine insani/fıtri değerleri de çürüten, batının seküler ulusalcılığının ikame edilmesine kadar. Yani Müslüman halklara da, gayrimüslim halklara da zulmeden aynı batıcı beyaz Türklerdir. Gayrimüslimlerin mallarına el koyan da, Müslümanların Türkiye bütçesini defalarca katlayacak İslami vakıflarının mallarını gasp eden de aynı zihniyettir. Halkın kaynaklarını transfer ederek, hortumculuk kültürünü, “Devletin malı deniz yemeyen domuz”, “bal tutan parmağını yalar”, “kalkınmak için öncelikle din ve namus anlayışını kaldırmalıyız” diyerek meşrulaştırıp, halkın sırtından çalınanlarla statükocu bir kapitalist sınıf oluşturan da, hep aynı batıcı ulusalcı laik kadrolardır. Bu duruma göre, sadece Ermenilerden değil Kürdüyle, Arabıyla, Türküyle tüm Müslüman halklardan özür dilemek üzere faşistiyle, sosyalistiyle, liberaliyle ve devletiyle tüm batıcıların kapımızda kuyruğa girmesi gerekiyor, ama bu ahlaka henüz çok uzakta bulunuyorlar.
 
Bugünün özür dileme eylemcisi liberal-sol/sağ-demokratlar, temsil ettikleri düşüncenin, aynı modern paradigmanın ürünü komünist ideolojinin çöktüğü iddiasıyla daha da şımararak, “tarihin sonu”, “medeniyetler çatışması” vb iddialarla dünya insanlığına, özür dilenmesi gereken yeni acılar yaşatmaya devam ettiğinide düşünmelidirler.Yani daha sonraki zamanlarda da bugünün zulümlerinin özrünü kendi çocukları dilemesin istiyorlarsa, daha fazla geç kalmadan, aslında sadece komünizmin değil, kapitalizmi, liberalizmi, piyasa ilahını da üreten modern paradigmanın çöktüğünü görmeli ve dünya insanlığına acıdan, ıstıraptan ve sömürüden başka bir şey veremeyen bu yanlış yoldan dönmelidirler.
 
Özrü dilenen geçmişte de, henüz özrü dilenmeyen bugünde de, fıtratları bozup, insani değerleri çürüterek, insanlık onurunu ayaklar altına alarak, insanı kendine ve Rabbine yabancılaştırarak, insanlığı birbirinin kurdu haline getirenin, Batının seküler, paganist kültürü olduğunu fark etmelidirler. Bütün bu kokuşmuşluğun, zulmün, sömürünün, ahlaksızlığın, adaletsizliğin, hukuksuzluğun müsebbibinin, modern paradigmanın ürettiği, ayrımcılığa, sömürüye, yozlaşmaya dayalı ve “insandışılaşma”yı hızlandıran materyalist seküler ideolojiler olduğunu idrak ederek, insani/fıtri olanı aramaya yönelmelidirler. İnsanın, liberalizmi de, sosyalizmi vb de, sınırlı akıl kapasitesi ve tarihsel önyargılarla, taassuplarla kirlenmiş aklıyla heva ve zanna dayanarak ürettiği unutulmamalıdır. Bu sebeple bütün adalet ve özgürlük yanlılarını, üretenlerinin çıkarları ve bencillikleriyle malül adalet, hak ve hukuk anlayışı sebebiyle adil olmaları da asla mümkün olmayan ve fıtratın yolundan uzaklaştıran tüm düşünce ve ideolojileri terk ederek, evrensel vahyi ölçülerde, hiç değilse insani/fıtri değerlerde buluşmaya ve insanlığı birbirini kırmaktan kurtaracak fıtri bir adalet ve özgürlük mücadelesini birlikte sürdürmeye çağırıyoruz.
 

Sonuç olarak, İslami kimliğin gerektirdiği adaletle ifade ediyoruz ki, Batı menşeli seküler ulusalcılık adına tarihte yapılan büyük zulüm sebebiyle mazlum Ermeni halkından, Batı kültürünün bugünkü liberal-sol-demokrat özgürlükçü temsilcileri tarafından, özür dilenmesini doğru, anlamlı ve erdemli bir tavır olarak değerlendirip takdir ediyoruz. Bununla beraber, bu çabayı yetersiz bulduğumuzu da ifade etmek isteriz. İnşallah, aynı Batı paradigması adına yapılan ve halen yapılmaya devam edilen bütün zulümler dolayısıyla da özür dilenir ve en önemlisi de özür dilemeye yol açacak yeni zulümlerin işlenmesi engellenir.

Harput 25 Mayis 1911 Surp Hagop Ermeni ilk okulu

Bu içerik 2079 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon