Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   HABERLER  >  2008
 
Medya Tetikçileri Ve Chp´den İlkav´a Saldırı
Tarih: 26/06/2008
   


Resmi ideolojinin banisi ve halkımızın zorla Batılılaştırılmasına dair jakoben politikaların uygulayıcısı CHP’nin İzmir milletvekili Abdurrezzak Erten, İLKAV’ın Anayasa Mahkemesi önündeki ve Abdi İpekçi Parkındaki basın açıklamaları sebebiyle İçişleri Bakanının cevaplaması talebiyle TBMM Başkanlığına soru önergesi verdi. Kartel medyasının “amiral gemisi” olarak tanınan Hürriyet’te Mehmet Y. Yılmaz da, 11. 06. 2008 tarihli yazısında daha önce Kanal D tetikçisi M. Ali Birant gibi İLKAV’ı hedef gösterip muhbirlik yapmaya soyundu.

Kartel medyasının tetikçileri ve resmi ideoloji partisi CHP’den İLKAV’a saldırı

Resmi ideolojinin banisi ve halkımızın zorla Batılılaştırılmasına dair jakoben politikaların uygulayıcısı CHP’nin İzmir milletvekili Abdurrezzak Erten, İLKAV’ın Anayasa Mahkemesi önündeki ve Abdi İpekçi Parkındaki basın açıklamaları sebebiyle İçişleri Bakanının cevaplaması talebiyle TBMM Başkanlığına soru önergesi verdi. Kartel medyasının “amiral gemisi” olarak tanınan Hürriyet’te Mehmet Y. Yılmaz da, 11. 06. 2008 tarihli yazısında daha önce Kanal D tetikçisi M. Ali Birant gibi İLKAV’ı hedef gösterip muhbirlik yapmaya soyundu.

İLKAV Başkanı Mehmet Pamak yaptığı açıklamada; “Aslında sistemin ilah kurumlarının kararlarının, haklı ve hukuki eleştirilere tabi tutulmasına bile tahammül edilemediğini gösteren, düşünce özgürlüğüne düşman bir tutumla, bu tür eleştirileri yapanlara top yekun savaş açılmış bulunmaktadır. Bir yandan bu konuda açık, net ve haklı eleştiriler yapan Vakit gazetesi yazarları, diğer yandan Kanal 1 de sorulan bir soruya ikiyüzlülük yapmadan açık kalplilikle cevap veren Nuray Canan Bezirgan hakkında medya linçi ve tahriki sonucunda soruşturma açılması sağlanmıştır. Ayrıca hükümete bağlı polis gücü harekete geçirilip Van’daki başörtüsü platformu üyeleri hukuksuz ve keyfi bir gece yarısı operasyonuyla göz altına alınmışlardır. Bütün bu gelişmeler, hukuksuz, keyfi ve ideolojik mahkeme kararına yönelik itirazları susturmaya, haksızlığa karşı özgürlük talepli çabaları terör estirerek sindirmeye yönelik yeni hukuksuzluklardır. Bu zulüm, ancak onurlu bir duruş ve özgürlük eksenli bir direnişle geriletilebilirBu direniş de, ancak bütün mü’minlerin iman ortak paydasında bütünleşip, sevgi ve fedakarlıkları paylaşarak, bir duvarın tuğlaları, bir vücudun uzuvları gibi kenetlenip şirke, zulme ve ifsada karşı Allah yolunda birlikte yürümeyi başarmaları ile gerçekleştirilebilir” dedi.

 


CHP Milletvekili soru önergesinde aşağıya alıntılanan tespitlerden sonra
İçişleri Bakanına yönelttiği sorularda neden müdahale edip engel olunmadığını sordu:

“Anayasa Mahkemesi önünde ve Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda yapılan eylemlere katılanların şeriat yeminleri ettiği ve türbanı ‘Allah’ın emri’ olarak değerlendirerek, ‘Bu emri ortadan kaldırabilmeye güç yetirebilecek hiçbir otorite bulunmadığını’ savunduğu da haberlerin ayrıntılarında yer aldı. Açıklamada, ‘ne yaparlarsa yapsınlar, hangi kararları alırlarsa alsınlar, ne çeşit darbe yaparlarsa yapsınlar, her şeye rağmen biz bu ülkede Müslümanlar olarak varız ve var olmaya da devam edeceğiz. Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a bağlılığımızdan ve İslamı hayata hakim kılma mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz’ denildi. Sık sık ‘Kur’an ve İslamı hakim kılma’ vurgusu yapılan açıklamada, ‘Müslümanca yaşayabilme şartlarını Allah’ın izniyle bir gün mutlaka sağlayacağız. Anayasa Mahkemesi kararları ve cübbeli-cübbesiz darbelerin bu süreci devre dışı bırakmaya güç yetiremeyeceğini ilan ediyoruz.’ denildi. Bu eylemlerde küçük çocuklara türban ve çarşaf giydirilerek, şeriat yeminleri ettirildi.”

Mehmet Y. Yılmaz ise, “Provokasyon Örgütleri Yine Devrede” başlığını koyduğu söz konusu yazıda şunları yazmış:

“Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından siyasal İslamcı kesimde sayıları bir hayli fazla olan meczupları “harekete geçirmek için” özel bir provokasyon kampanyası da yürürlüğe sokuldu… Diğer yandan da “Sivil Toplum kuruluşu” kılığına sokulmuş provokasyon odakları faaliyette. Bu konuda dikkat çeken bir örgüt var. Danıştay saldırısından önce, Danıştay’ın türban ile ilgili kararı için protesto gösterileri yapan İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) yine sahneye çıktı örneğin. Anayasa Mahkemesi önünde izinsiz gösteri yapmalarına polisin seyirci kaldığı bu örgüt, Danıştay bahçesinin parmaklıklarına astığı siyah türbanı bu kez Anayasa Mahkemesi’nin önüne bıraktı. Örgüt, Internet sitesinde de şöyle sesleniyor. “Yargı İslamı Yargılayamaz, Cübbeli Darbeye Direneceğiz” Sitede Anayasa Mahkemesi, İslama ve İslami Değerlere saldırmakla da suçlanıyor ve üyeleri hedef gösteriliyor. Bu örgüt vakıf statüsünü nasıl kazandı, izaha muhtaç bir durum. Anayasa Mahkemesi üyelerini hedef göstermeleri ve izinsiz gösteri yapmaları ile ilgili nasıl bir takibata maruz kaldılar, bunu merak ettim. İçişleri Bakanı ve Vakıflardan sorumlu bakandan bir yanıt gelirse, sizlere de iletirim.”

CHP ve Hürriyet Gazetesinden gelen bu saldırı ve hedef göstermeler üzerine, İLKAV Başkanı Mehmet PAMAK ikisine de birer açıklama gönderdi.

Mehmet PAMAK, aşağıda tam metni yer alan söz konusu yazılarında özetle şu hususlara değindi:

CHP Milletvekili Abdurrezzak Erten’e gönderilen yazıda;

“Sizler, bu ülkede zorbalıkla uygulana gelen modernleştirme, batılılaştırma projelerinin mimarı ve uygulayıcısı olarak, halkın kaybettirilen İslami kimlik ve değerlerine tekrar döneceği, zorla dayattığınız seküler Batı kültüründen uzaklaşacağı korkusuyla, yıllarca yapageldiğiniz gibi, halka rağmen jakoben politikalar sürsün ve halk özgürleşmesin istediğiniz için, baskıcı ve yasakçı, özgürlük karşıtı tutumunuzu ısrarla sürdürmek istiyorsunuz. Biz de, her şeye rağmen sizin ve yandaşlarınız darbecilerin baskı ve yasaklarına rağmen, bu ülkenin bütün halklarının, bütün insanların adalet zemininde ve özgürce yaşamalarının mücadelesini veriyoruz ve inşallah size rağmen de bu özgürlük ve adalet mücadelemizi sürdüreceğiz.

“Yaptığımız basın açıklamalarında ifade ettiğimiz tüm söz ve taşıdığımız pankartlar ile attığımız sloganların sonuna kadar arkasındayız. Biz bunları bugün söylemiş kişiler de değiliz. Bunu her platformda ifade etmekten dün ve bugün çekinmediğimiz gibi yarın da çekinmeyeceğiz. Ancak çocuklara “şeriat yemini” ettirme gibi uydurma ifadelerinizi yalan haber kurbanı olmanıza bağlıyoruz. Belki de, Halkımızın İslami kimliğine yabancılaşmanın kaçınılmaz sonucu olarak, ne anlama geldiğini bilmediğiniz tekbir ve tevhid kelimelerinin söylenmesini yemin zannetmiş olabilirsiniz. Ancak şunu da ifade etmek isteriz ki, küçük çocuklara yemin ettirmek sizin resmi ideolojinizin baskıcı uygulamalarının bir eseri olarak bu ülkede yıllardır milyonlarca çocuğa dayatılmaktadır. İşte siz hep böylesiniz, hep kendi yaptıklarınızı başkaları da yapıyor zannıyla hareket edip iftira ediyorsunuz. Bizim çocuklarımızla birlikte, hepimizin yaratıcısı olan Allah’ın ismini anmamız, O’nun ismini yüceltmemiz çocuklarımızın fıtratına uygun, müspet bir durumdur. Ancak çocuklarımıza bizim iznimiz dışında, anasınıfından itibaren fıtrata aykırı, heva ve zanna dayalı ideolojik kalıplarının ezberletilmesi ve ideolojik ilkelere bağlılık andı içirilmesi, körpe zihinlerin ideolojik dogmatizmle işgal edilmesi anlamına gelir ki, bu en temel hakların ihlali demektir.

“Önergenizde suçmuş gibi şikayet ettiğiniz ifadelerimizin, senedi gereğince İslami ilimler alanında faaliyet gösteren vakıfımızın ve çevremizdeki Müslümanların adına basın açıklamamızda yer verdiğimiz İslami söylemlerimizin tümüne sahip çıkıp arkasında duruyoruz. Ne yani İslami kimliğimizi ve Kur’an’a bağlılığımızı terk edip sizin dayattığınız resmi ideolojiyi mi benimsememizi bekliyordunuz? Sizden korkan sizin gibi olsun diyor, tehdit ve ihbarlarınızdan korkmadığımızı bilmenizi istiyoruz. Geri çekilmesi gerekenler adalet ve özgürlük isteyenler değil, hak, hukuk, özgürlük ve adaleti yok eden baskıcı ve yasakçı despotlardır.

“Basın açıklamasında ifade etmekten onur duyduğumuz sözlerimizin sizi rahatsız eden bölümünün tamamını bir daha ve bize ait ifadelerle aşağıya alıntılıyoruz. Bu sözlerimizin arkasında durmaktan onur duyduğumuzu da bir daha ifade ediyoruz. Eğer kendinize ve ideolojinize güveniyorsanız sizinle istediğiniz TV’da ya da başka bir ortamda halkımızın önünde, eşit şartlarda bütün bu konuları tartışmaya açık olduğumuzu ifade ediyoruz. Baskılarla, yasaklarla bir yere varılamayacağını anlamalısınız. Bu ülkenin insanları olarak şiddete başvurmadan, hakaret etmeden, bağnazlığa düşmeden insanca konuşabilmeyi başarmalıyız. İdeolojik taassuplardan, önyargıların bağnazlığından, dogmatik yaklaşımların aklı devre dışı bırakan ya da kirleten kuşatmasından arınarak, tabii ki fikri ve fikir namusu olanlarla özgürce yapılacak tartışmalarda birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.

Sizi rahatsız eden, bizim ise onur duyduğumuz ifadelerimiz:

“Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi kararları alırlarsa alsınlar, ne çeşit darbe yaparlarsa yapsınlar, her şeye rağmen, biz bu ülkede Müslümanlar olarak varız ve var olmaya da devam edeceğiz. Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a bağlılığımızdan ve İslamı hayata hakim kılma mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Başörtüsünün de Allah’ın bir emri ve Kur’an’ın bir ayeti olduğu ve bu emri ortadan kaldırabilmeye güç yetirebilecek hiçbir otorite bulunmadığı ve bizim de bunları asla tanımadığımız bilinmelidir.”

Mehmet Y. Yılmaz’a gönderilen yazıda;

“Beslendiğiniz, size iktidar ve rant sağlayan statükoyu korumak uğruna, nice ihbarlar yapıp, nice tahriklerde bulunup, nice masum insanı suçlu olarak ilan edip yalan haberlerinizle nice insanın canını yakarak gerçekleştirdiğiniz medya tetikçiliği artık sınır tanımaz boyutlara ulaşmıştır. Buna rağmen, utanmadan sizin de desteğinizle gasp edilen hak ve özgürlüklerini talep etmekten başka hiçbirşey yapmayan Müslüman kesimleri hedef gösteriyor, devletin kurumlarını da bu kesimlere karşı hukusuzluğa tahrik ediyorsunuz. Üstelik, bir de ahlaki olmayan yönlendirmelerle, “yavuz hırsız misali” ya da “kavgayı başlatıp, sonra da adam dövüyorlar diye yaygara koparan adam” misali kendi yaptıklarınızı başkalarına yamamaya kalkan bir gürültü çıkarıyorsunuz. Kendinize yakışan ve sürekli yaptığınız iş olan “provakatörlüğü”, ömrü sizin gibi provakotörlere karşı adalet ve özgürlük mücadelesiyle geçmiş insanların üstüne yıkmaktan utanmayacak kadar vicdanlarınızın çürümüş olduğu anlaşılıyor.

“Size zulmedilsin, haklarınız gasp edilsin, özgürlükleriniz hukuksuz bir biçimde sınırlansın, ama siz buna rıza gösterin, itiraz etmeyin. Eğer siz haksızlığa, hukusuzluğa itiraz edip eleştirirseniz, bu haksızlığı yapanları hedef göstemiş olursunuz” demek ise başlıbaşına yeni bir zulüm olduğu gibi, aynı zamanda ancak zalimlere yakışacak büyük bir ahlaksızlıktır.

“Siz bu ülkenin egemen azınlığı olarak, bu ülkenin büyük kitlelerinin hak ve özgürlüklerini yok edeceksiniz, her türlü baskı ve yasağı savunup destekleyerek, cübbeli – cübbesiz darbelere arka çıkacaksınız, devlet içi çetelerin üzerine gitmeyeceksiniz, tam tersine bu tür çetelere dolaylı da olsa arka çıkan yayınlar yapacaksınız ve tüm bunları kendiniz için hak olarak telakki edip hak kavramını yozlaştıracaksınız. Bizler ise, bu tür haksızlıkları, hukuksuzlukları, darbeleri, çeteleri, insan hakları ihlallerini eleştirip, zulme itiraz edip, ayrım gözetmeksizin bütün kesimlerin hak ve özgürlüklerini savunan çalışmalar yaptığımızda, basın ahlak kurallarını çiğneyen yalan haberlerle ve tetikçi yönlendirmelerle hedef gösterecek, karalamaya kalkacaksınız. Bu yaptığınız, hiç değilse sizin sayfalarınızda yayınladığınız basın ahlak kurallarına aykırı büyük bir ahlaksızlık değil mi?

İslami kesim içinde “bir hayli fazla meczup” olduğu iddianızı, sizin gibi halkın İslami kimlik ve değerlerine karşı Batının seküler değerlerini savunan ve bununla da yetinmeyip herkese böyle olmayı dayatarak zulmeden, üstelik zulmettiğinin bile farkına varmayıp bunu kendisi için hak sayan, insani erdemler alanında bile zaaflı olan, hak ve özgürlük düşmanlarına iade ediyoruz. İLKAV’a ve İslami camianın diğer oluşumlarına yönelik “provokasyon odağı” nitelemeniz tam da sizin ve gazetenizin üzerine oturmaktadır. Sürekli kaos manşetleri atan, sürekli halkın İslami değerlerine ve İslami yaşam tarzına karşı “topyekun savaş” manşetleriyle saldırıda bulunan, hatta kendi meslektaşlarını bile darbecilerden gelen talimatlarla haberlerle andıçlayan, karalayan, askeri brifinglere koşarak gidip darbecileri alkışlayan, haksızlığı, hukuksuzluğu, yalan haberlerle halkı rahatsız etmeyi, pornografik yayınlarla toplumsal ahlakı yozlaştırmayı hedefleyen ve bunu karakter haline getirmiş olan sizler değil misiniz?

“Sizler beyaz azınlık olarak, zenci konumuna oturttuğunuz halkın ıstırapları üzerine inşa ettiğiniz rantiyelerinizde, lüks plazalarınızda, yalılarınızda, köşklerinizde hortumlara dayalı lüks yaşam tarzınızı sürdürmek için, halkın köle konumu devam etsin istiyorsunuz.

“Biz gerekli oldukça sahneye çıkan bir çete değil, açık, legal bir biçimde 18 yıldır Ankara’da faaliyet gösteren bir kuruluş olarak, sizin üzerine gitmemeye büyük özen gösterdiğiniz çeteler gibi ne gizleniyoruz, ne de şiddete başvuruyoruz. Yaptığımız bütün faaliyetlerimiz, oluşumu bize rağmen olan ve bizim benimsemediğimiz, çoğu da hukuka aykırı olan mevcut yasalar çerçevesinde sürmektedir. Bu sebeple izinsiz gösteri iddianız da diğer iddialarınız gibi, yalan, çarpıtma ve hedef gösterme mantığı üzerine oturmaktadır. Bir gazeteci olarak bilmeniz gerekir ki, gerek Anayasa, gerekse de yasalar çerçevesinde belirtildiği üzere basın açıklamaları için hiçbir merciden önceden izin almak gerekmemektedir.”

“Ele geçirdiğiniz sermaye ve medya gücü ve oligarşiyle ilişkileriniz sebebiyle, döndürdüğünüz çarkın hesabını size soramayanları, adalet ve özgürlük talep eden bizim üzerimize tahrik edip, yeni bir hukuksuzluğun fitilini mi ateşlemek istiyorsunuz ? Bilin ki biz, Allah’ın huzurunda verilecek hesap dışında başka hiçbir hesaptan korkmuyoruz. Sizin de bizim de yaratıcımız ve sizi de bizi de öldürecek olan Rabbimize teslim oluyor, yalnız O’na kulluk ve itaat edeceğimize söz vermiş bulunuyoruz. Bu sebeple sadece Allah’ı razı edecek şeyler yapmaya çalışıyoruz. Yaptıklarımızdan Allah razı olduktan sonra, siz ve yandaşlarınız ne yaparsanız yapın bizi tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemizden döndüremeyeceksiniz. Daha önceki ihbar ve tahrikinizle Vakfımız hakkında açılan hukuksuz kapatma davası sürüyor. Yeni tahriklerinizle belki yeni hukuksuzluklara yol açabilir, belki Vakfımızı da kapattırabilirsiniz, ama bizi asla susturamazsınız ve hakkı haykırmaktan asla vazgeçiremezsiniz.

“Sizin genel yayın yönetmeniniz, bir köşe yazısında ileride muhayyel bir zamanda kendi hayat tarzına bir müdahale gerçekleşirse “dağa çıkmaktan” bile bahsetmişti ve silahlanıp dağa çıkma tehdidinin hesabını soran da olmamıştı. Biz ise, bu ülkede 80 yıldır İslami hayat tarzına müdahale edilegelmiş ve halen de bu baskı ve yasakların acımasızca sürdürüldüğü, ülkenin en mağdur, en fazla zulme maruz kesimini oluşturuyoruz. Buna rağmen bir gün dahi şiddete başvurmaktan, dağa çıkmaktan bahsetmedik. Henüz gerçekleşmemiş muhtemel müdahaleler için dağa çıkmaktan bahsedenler, bizim, yapılan haksızlıkları, hukuksuzlukları protesto etmek için Anayasa mahkemesi önüne ve Abdi İpekçi Parkına çıkışımıza bile tahammül edemiyorlarsa, bu tutarsızlık üzerine düşünmeye ve henüz fıtri erdemlerinizi tamamen tüketmemişseniz, utanma duygunuzu tamamen yitirmemişseniz utanmaya çağırıyoruz.”

Yazıların tam metinleri:


Abdurrezzak Erten
CHP İzmir Milletvekili
TBMM / ANKARA


Anayasa Mahkemesi’nin; TBMM’nin Anayasanın 10 ve 42. maddelerinde, eğitim özgürlüğünü genişletme amacıyla yaptığı anayasa değişikliğine ilişkin olarak, ülkedeki tüm hukuk otoritelerince Anayasaya aykırılığı açıkça eleştirilen ideolojik kararına ilişkin olarak gerek Anayasa Mahkemesi, gerekse de Abdi İpekçi Parkı’nda yapmış olduğumuz basın açıklamalarına ilişkin olarak İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’ın cevaplandırması istemiyle bir yazılı soru önergesi verdiğinizi basın yayın kuruluşlarındaki haberlerden öğrenmiş bulunmaktayız.

Soru önergenizde aşağıya alıntılanan tespitlerden sonra
İçişleri Bakanına bazı sorular yöneltmişsiniz:

“Anayasa Mahkemesi önünde ve Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda yapılan eylemlere katılanların şeriat yeminleri ettiği ve türbanı ‘Allah’ın emri’ olarak değerlendirerek, ‘Bu emri ortadan kaldırabilmeye güç yetirebilecek hiçbir otorite bulunmadığını’ savunduğu da haberlerin ayrıntılarında yer aldı. Açıklamada, ‘ne yaparlarsa yapsınlar, hangi kararları alırlarsa alsınlar, ne çeşit darbe yaparlarsa yapsınlar, her şeye rağmen biz bu ülkede Müslümanlar olarak varız ve var olmaya da devam edeceğiz. Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a bağlılığımızdan ve İslamı hayata hakim kılma mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz’ denildi. Sık sık ‘Kur’an ve İslamı hakim kılma’ vurgusu yapılan açıklamada, ‘Müslümanca yaşayabilme şartlarını Allah’ın izniyle bir gün mutlaka sağlayacağız. Anayasa Mahkemesi kararları ve cübbeli-cübbesiz darbelerin bu süreci devre dışı bırakmaya güç yetiremeyeceğini ilan ediyoruz.’ denildi. Bu eylemlerde küçük çocuklara türban ve çarşaf giydirilerek, şeriat yeminleri ettirildi.”

Adaletsiz yaklaşımınıza ve hukuka aykırı sorularınıza
yönelik açıklamalarımız:

Öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin kendi anayasalarına bile sadakatsiz ve hukuksuz kararına karşı yapılan basın açıklamasının içeriğinde hiçbir şekilde türban lafının kullanılmadığını ve türbana dönük olarak bir eylem yapmadığınızı, böyle bir tanımlamayı hiçbir şekilde kabul etmediğimizi bilmenizi isteriz. Biz resmi ideoloji taraftarlarının taktığı “türban” adını da, bu ad altında Allah’ın emri olan Başörtüsüne yönelik her türlü baskı ve yasağı da reddederek yıllardır adalet ve özgürlük mücadelesi veriyoruz. Herkes sizin partiniz gibi yasakçılıktan medet uman, halkın İslami kimlik ve değerlerine yabancı ve karşı duruş sahibi dogmatik despotları da tanıyor ve biliyor, ayrım gözetmeksizin bu ülkenin bütün insanlarının kendi ülkesinde özgürce yaşamasını savunan bizim gibi adalet, insan hakları ve özgürlük savunucularını da yakından tanıyor ve biliyor.

Sizler, bu ülkede zorbalıklı uygulana gelen modernleştirme, batılılaştırma projelerinin mimarı ve uygulayıcısı olarak, halkın kaybettirilen İslami kimlik ve değerlerine tekrar döneceği, zorla dayattığınız seküler Batı kültüründen uzaklaşacağı korkusuyla, yıllarca yapageldiğiniz gibi, halka rağmen jakoben politikalar sürsün ve halk özgürleşmesin istediğiniz için, baskıcı ve yasakçı, özgürlük karşıtı tutumunuzu ısrarla sürdürmek istiyorsunuz. Biz de, her şeye rağmen sizin ve yandaşlarınız darbecilerin baskı ve yasaklarına rağmen, bu ülkenin bütün halklarının, bütün insanların adalet zemininde ve özgürce yaşamalarının mücadelesini veriyoruz ve inşallah size rağmen de bu özgürlük ve adalet mücadelemizi sürdüreceğiz.

İkinci husus da, bir milletvekili olarak bilmeniz gerekir ki, gerek Anayasa, gerekse de yasalar çerçevesinde belirtildiği üzere basın açıklamaları için hiçbir merciden önceden izin almak gerekmemektedir. Bu konudaki düzenlemeler sizin de mensubu bulunduğunuz Meclis’ten çıkmıştır. Meclis’ten çıkartılmış olan bu yasaların daha yakından takip edilmesi ile verilecek olan soru önergeleri de daha anlam kazanacaktır diye düşünüyoruz. Yoksa CHP ve yandaşı bürokratları, tıpkı aynı ideolojiyi paylaştığınız kimi yargıçların siyasi kararlarında olduğu gibi, anayasa ve yasalar bağlamaz mı demek istiyorsunuz? Yasalardaki basın açıklamaları izin almaksızın yapılır hükmüne rağmen, bu ülkede CHP yönetiminde ya da onun denetiminde on yıllardır yapılageldiği gibi, Müslümanlara ayrı ve baskıcı bir gizli yasa mı uygulanmalıdır diyorsunuz?

Eğer sizin için anayasa ve yasalar bir anlam ifade ediyorsa, basın açıklamalarının yapılacağı alanlarla ilgili olarak da yasalarda herhangi bir sınırlandırma yoktur. Güvenlik birimleri yapılan basın açıklamasının sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesini ve basın açıklamasını yapan kişi, kurum ve grupların güvenliklerinin sağlanmasını temin etmek zorundadır. Hukuktan ve özgürlüklerden yana hiçbir kişi ve kuruluş da bundan rahatsız olamaz. Tabii ki CHP hariç. Çünkü sadece siz, yıllarca yapageldiğiniz gibi, güvenlik güçleri yasaları rafa kaldırıp resmi ideolojiyle, CHP ilkeleriyle bağdaşmayan görüş ve düşüncelerin kendilerini ifade etmesine fırsat vermemeli, hukuka ve yasalara aykırı bir zorbalıkla bu hukuki faaliyete müdahale edip engellemeliydiler demek istiyorsunuz. Soru önergenizde, basın açıklamalarının engellenmemesinden dolayı açıklama yapılan illerin Vali ve Emniyet Müdürleri hakkında soruşturma açılıp açılmadığını soruyorsunuz. Bu sorunuz da gerçekten düşündürücü ve bir o kadar da traji komiktir. Halkın konuşmasının neden engellenmediğini, yasaları uygulayan Vali yada Emniyet Müdürleri hakkında yasaları uyguladıkları için neden soruşturma açılmadığına dair bu çelişkili sorunuzu, vekili oldğunuzu iddia ettiğiniz halkın vicdanına iletiyoruz.

Yaptığımız basın açıklamalarının 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları ve Taksim Meydanı’nda yaşanan çirkinliklerle karşılaştırarak, hak ihlaline muhatap kılınmış insanların mağduru oldukları uygulamaların neden bizlere karşı da yapılmadığını soruyorsunuz. Böyle bir soruyu size sorduranın hangi vicdani kanaat ve düşünce tarzı olduğunu çok merak ediyoruz. 1 Mayıs 2008 tarihinde Taksim Meydanı’nda yaşananlar, emekçi yada başka kesimden insanlara, sendikalara, siyasi partilere karşı devletin tutumu bizler tarafından o zaman yapılan açıklamalarda da defaaten kınanmış ve eleştirilmiştir. Böyle bir hak ve hukuk ihlalinin, halktan yana olanlar tarafından değil, tutucu, despot devlet rejimi savunucuları ve kollayıcıları tarafından yapılabileceğini bir kez daha ifade ediyoruz. 1 Mayıs’da taksimin emekçi kesimlere açılması gerektiğini, bu alanın ve bütün meydanların, her kesimden insanların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ve bu bağlamda sizin ilkelerinizi dayatan ideolojik despotizmin zulmüne karşı da hakkın haykırıldığı, şiddetin, zorbalığın ve dayatmaların değil özgürlüklerin alanı haline gelmesini her platformda ifade ettiğimiz gibi burada bir daha ifade ediyoruz. İdeolojik tassuplarınızı aşıp akletmeyi başardığınızda anlayacaksınız ki, hakimleri, savcıları, polisleri, valileri, İçişleri Bakanı’nı muhafaza ve kollamaya davet ettiğiniz sistem “derin çeteleriyle” 1 Mayıs’ı kana bulayan sistemdir. Bu sistem kendisine muhalif gördüğü kesimleri sürekli sindirerek ayakta kalma üzerine geliştirdiği felsefesini, “sol” olduğunu ifade eden sizlere de kanıksatmıştır. Ama pardon siz solcu, sosyal demokrat da değilsiniz ki? Taklitçisi olup, seküler değerlerini ülkemiz haklarına zorla dayattığınız Batı bile sizi sol ve sosyal demokrat kabul etmiyor artık. CHP olarak, tam tersine bu ülkede devlet iktidarı denilen oligarşik güçle ideolojik dayanışma içinde, darbecileri ve Ergenekon misali despotizmin tetikçisi derin çeteleri bile açıkça eleştirmekten kaçındığınız, hatta sergilediğiniz duruşla dolaylı da olsa sahiplendiğiniz dikkate alınırsa, 1 Mayıs’ı kana bulayanlardan sizin şikayetçi olmanızı beklemek anlamsızdır.

İstanbul Valisi Muammer Güler, 1 Mayıs’tan birkaç gün önce yaptığı açıklamada kabus yaşatmak istemediğini ifade etmiştir. Neticede 1 Mayıs günü görülmüştür ki, gerçek kabus yasaklayarak yaşatılmıştır. Böyle bir yasağı ne biz, ne de bizim Dinimizin adalet ölçüleri kabul etmektedir. Bizler Dinimizin emirleri doğrultusunda yaşamayı kendine şiar edinmiş Müslümanlar olarak bu ülkede kendi kimliğimizle varolma mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu kimliğimizi, sinerek, geri çekilerek, takiyye yaparak, soru önergelerine, mahkeme kararlarına, işkencelere, hak ihlallerine muhatap kılınmaktan korkup gizleyeceğimizi düşünenler ve bizim itirazlarımızı şikayet ederek, yasaklayarak bir yerlere varacağını sananlar aldanacaklardır.

Görüyoruz ki, yazılı soru önergeniz de kurduğunuz mantıkla (!) aldananlardan biri de siz olmuşsunuz. Siz özgürlükleri mi, yoksa yasakları mı savunuyorsunuz öncelikle buna karar vermelisiniz. Yoksa bu ülkenin sahibi benim ve ben ne kadar istersem diğerleri ancak o kadar beyaz olabilir mi diyorsunuz? Eğer ki, bunu söylüyorsanız – ki soru önergenizden bu anlaşılıyor ve felsefenizdeki mantıkta açıkça görülüyor – bilin ki, bu ülkede bizler sahiplik tartışmasına girmeden, bütün insanların, grupların, toplulukların ve halkların kendi kimlikleri ile yaşamalarının gerektiğine inanıyor ve bunun sağlanması için verilecek adalet ve özgürlük mücadelesinin de ne kadar değerli bir mücadele olduğunun bilincini taşıyoruz.

Yaptığımız basın açıklamalarında ifade ettiğimiz tüm söz ve taşıdığımız pankartlar ile attığımız sloganların sonuna kadar arkasındayız. Biz bunları bugün söylemiş kişiler de değiliz. Bunu her platformda ifade etmekten dün ve bugün çekinmediğimiz gibi yarın da çekinmeyeceğiz. Ancak çocuklara “şeriat yemini” ettirme gibi uydurma ifadelerinizi yalan haber kurbanı olmanıza bağlıyoruz. Belki de, Halkımızın İslami kimliğine yabancılaşmanın kaçınılmaz sonucu olarak, ne anlama geldiğini bilmediğiniz tekbir ve tevhid kelimelerinin söylenmesini yemin zannetmiş olabilirsiniz. Ancak şunu da ifade etmek isteriz ki, küçük çocuklara yemin ettirmek sizin resmi ideolojinizin baskıcı uygulamalarının bir eseri olarak bu ülkede yıllardır milyonlarca çocuğa dayatılmaktadır. İşte siz hep böylesiniz, hep kendi yaptıklarınızı başkaları da yapıyor zannıyla hareket edip iftira ediyorsunuz. Bizim çocuklarımızla birlikte, hepimizin yaratıcısı olan Allah’ın ismini anmamız, O’nun ismini yüceltmemiz çocuklarımızın fıtratına uygun, müspet bir durumdur. Ancak çocuklarımıza bizim iznimiz dışında, anasınıfından itibaren fıtrata aykırı, heva ve zanna dayalı ideolojik kalıplarının ezberletilmesi ve ideolojik ilkelere bağlılık andı içirilmesi, körpe zihinlerin ideolojik dogmatizmle işgal edilmesi anlamına gelir ki, bu en temel hakların ihlali demektir.

Önergenizde suçmuş gibi şikayet ettiğiniz ifadelerimizin, senedi gereğince İslami ilimler alanında faaliyet gösteren vakıfımızın, ve çevremizdeki Müslümanların adına basın açıklamamızda yer verdiğimiz İslami söylemlerimizin tümüne sahip çıkıp arkasında duruyoruz. Yoksa, İslami kimliğimizi ve Kur’an’a bağlılığımızı terk edip sizin dayattığınız resmi ideolojiyi mi benimsememizi bekliyordunuz? Sizin insan haklarına ve özgürlüklere ne kadar uzak olduğunuzu biliyorduk da, farklı inanç ve düşüncelere müntesip olmamızı ve bunları açıkça ifade etmemizi bile hazmedemeyecek boyutta olduğunu böylece ortaya koymuş oldunuz. Sizden korkan sizin gibi olsun diyor, tehdit ve ihbarlarınızdan korkmadığımızı bilmenizi istiyoruz. Geri çekilmesi gerekenler adalet ve özgürlük isteyenler değil, hak, hukuk, özgürlük ve adaleti yok eden baskıcı ve yasakçı despotlardır.

Basın açıklamasında ifade etmekten onur duyduğumuz sözlerimizin sizi rahatsız eden bölümünün tamamını bir daha ve bize ait ifadelerle aşağıya alıntılıyoruz. Bu sözlerimizin arkasında durmaktan onur duyduğumuzu da bir daha ifade ediyoruz. Eğer kendinize ve ideolojinize güveniyorsanız sizinle istediğiniz TV’da ya da başka bir ortamda halkımızın önünde, eşit şartlarda bütün bu konuları tartışmaya açık olduğumuzu ifade ediyoruz. Baskılarla, yasaklarla bir yere varılamayacağını anlamalısınız. Bu ülkenin insanları olarak şiddete başvurmadan, hakaret etmeden, bağnazlığa düşmeden insanca konuşabilmeyi başarmalıyız. İdeolojik taassuplardan, önyargıların bağnazlığından, dogmatik yaklaşımların aklı devre dışı bırakan ya da kirleten kuşatmasından arınarak, tabii ki fikri ve fikir namusu olanlarla özgürce yapılacak tartışmalarda birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.

Sizi rahatsız eden, bizim ise onur duyduğumuz ifadelerimiz:

“Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi kararları alırlarsa alsınlar, ne çeşit darbe yaparlarsa yapsınlar, her şeye rağmen, biz bu ülkede Müslümanlar olarak varız ve var olmaya da devam edeceğiz. Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a bağlılığımızdan ve İslamı hayata hakim kılma mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.

Başörtüsünün de Allah’ın bir emri ve Kur’an’ın bir ayeti olduğu ve bu emri ortadan kaldırabilmeye güç yetirebilecek hiçbir otorite bulunmadığı ve bizim de bunları asla tanımadığımız bilinmelidir. Tağutları reddedip, Allah’ın tarafında yer alarak izzete ve kurtuluşa ereceğimizin bilinciyle, bıkmadan, yılmadan ve asla geri çekilmeden Allah yolunda yürüyeceğimizi bir daha ifade ediyoruz.

Biz kimseye zulmetmiyor, kimseye baskı ve hakaret yapmıyor ve şiddete başvurmuyoruz. Muhataplarımız ise, bize karşı tüm bunları yapıyorlar. Şurası bilinmelidir ki, bu ülkede yaşayan her kesimin temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan, adaleti, merhameti ve gerçek anlamıyla barışı temsil eden biz Müslümanlar, bütün halkımızın insanca, özgürce ve Müslümanca yaşayabilmesinin adil şartlarını Allah’ın izniyle bir gün mutlaka sağlayacağız. Anayasa mahkemesi kararlarının ve cübbeli-cübbesiz darbelerin de bu süreci tamamen devre dışı bırakmaya gücünün yetmeyeceğini bugün bir daha ilan ediyoruz. Her yönüyle çürümüş olan bu sistemi adaletsizlik ve zulümlerle ayakta tutma çabasının beyhude olduğu anlaşılmalıdır.

İslami kimlik ve değerlerimizi her şeye ve oligarşinin despotizmine rağmen sahiplenmeyi sürdüreceğimizi, Kur’an’ı hayatımıza hakim kılma mücadelemizden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimizi bir daha ilan ediyoruz...”


Mehmet PAMAK
İlmi ve Külürel Araştırmalar Vakfı Başkanı

 


Mehmet Y. Yılmaz
Hürriyet Gazetesi

12. 06. 2008 tarihli yazınızda, haber ahlakı olan bir gazeteciye yakışmayacak çirkin bir muhbirlik ve medya tetikçiliği yaparak büyük bir hukuksuzluğun, iftiranın ve tam bir hedef göstermenin altına imza atmış bulunuyorzunuz.

“Provokasyon Örgütleri Yine Devrede” başlığını koyduğunuz söz konusu yazınızda şunları yazmışsınız:

“Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından siyasal İslamcı kesimde sayıları bir hayli fazla olan meczupları “harekete geçirmek için” özel bir provokasyon kampanyası da yürürlüğe sokuldu. Malum gazeteler, yargıçlara gözdağı vermek için elbirliğiyle bu kampanyayı yürütüyorlar.

Diğer yandan da “Sivil Toplum kuruluşu” kılığına sokulmuş provokasyon odakları faaliyette. Bu konuda dikkat çeken bir örgüt var. Danıştay saldırısından önce, Danıştay’ın türban ile ilgili kararı için protesto gösterileri yapan İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) yine sahneye çıktı örneğin.

Anayasa Mahkemesi önünde izinsiz gösteri yapmalarına polisin seyirci kaldığı bu örgüt, Danıştay bahçesinin parmaklıklarına astığı siyah türbanı bu kez Anayasa Mahkemesi’nin önüne bıraktı. Örgüt, Internet sitesinde de şöyle sesleniyor . “Yargı İslamı Yargılayamaz, Cübbeli Darbeye Direneceğiz” Sitede Anayasa Mahkemesi, İslama ve İslami Değerlere saldırmakla da suçlanıyor ve üyeleri hedef gösteriliyor.

Bu örgüt vakıf statüsünü nasıl kazandı, izaha muhtaç bir durum. Anayasa Mahkemesi üyelerini hedef göstermeleri ve izinsiz gösteri yapmaları ile ilgili nasıl bir takibata maruz kaldılar, bunu merak ettim. İçişleri Bakanı ve Vakıflardan sorumlu bakandan bir yanıt gelirse, sizlere de iletirim.”

Bu muhbirliğiniz ve hedef göstermeniz sebebiyle size, Hürriyet Gezetesine, tüm kartel medyasına ve Emperyalist sermayenin işbirlikçisi patronunuza seslenmek istiyoruz:

Bu ülkede, halkın kaynaklarını çalıp, ülke insanının ıstırapları üzerine kendilerine saltanat kuranların, halkın İslami kimliğine ve değerlerine karşı düşmanca yayınlar yapıp, “irtica” yaftasıyla karalayarak ülke çapında sürekli Müslüman avına çıkanların kim olduğunu siz çok iyi bilirsiniz. Bu ülkenin Müslüman halkının kendi ülkesinde insanca, Müslümanca ve özgürce yaşamasının önündeki en büyük engelin asker ve sivil bürokrasi ve kartel medyasına da sahip sömürücü büyük sermayedarların oluşturduğu oligarşi olduğunu herkesten daha iyi siz bilmektesiniz. Beslendiğiniz, size iktidar ve rant sağlayan statükoyu korumak uğruna, nice ihbarlar yapıp, nice tahriklerde bulunup, nice masum insanı suçlu olarak ilan edip yalan haberlerinizle nice insanın canını yakarak gerçekleştirdiğiniz medya tetikçiliği artık sınır tanımaz boyutlara ulaşmıştır. Buna rağmen, utanmadan sizin de desteğinizle gasp edilen hak ve özgürlüklerini talep etmekten başka hiçbirşey yapmayan Müslüman kesimleri hedef gösteriyor, devletin kurumlarını da bu kesimlere karşı hukusuzluğa tahrik ediyorsunuz. Üstelik, bir de ahlaki olmayan yönlendirmelerle, “yavuz hırsız misali” ya da “kavgayı başlatıp, sonra da adam dövüyorlar diye yaygara koparan adam” misali kendi yaptıklarınızı başkalarına yamamaya kalkan bir gürültü çıkarıyorsunuz. Anlaşılıyor ki, kendinize yakışan ve sürekli yaptığınız iş olan “provakatörlüğü” ömrü sizin gibi provakotörlere karşı adalet ve özgürlük mücadelesiyle geçmiş insanların üstüne yıkmaktan utanmayacak kadar vicdanlarınızı çürütmüşsünüz.

Siz bu ülkede yaşanan tüm sorunların merkezinde duran oligarşinin vazgeçilmez bir parçası değil misiniz? Çıkarlarınız için, bu ülkenin insanlarına yaşattığınız büyük acıların hesabı sorulmasın, ne yaparsanız yanınıza kâr kalsın, yaptığınız haksızlıklara itiraz edilmesin mi istiyorsunuz?

Siz bu ülkenin egemen azınlığı olarak, bu ülkenin büyük kitlelerinin hak ve özgürlüklerini yok edeceksiniz, her türlü baskı ve yasağı savunup destekleyerek, cübbeli – cübbesiz darbelere arka çıkacaksınız, devlet içi çetelerin üzerine gitmeyeceksiniz, tam tersine bu tür çetelere dolaylı da olsa arka çıkan yayınlar yapacaksınız ve tüm bunları kendiniz için hak olarak telakki edip hak kavramını yozlaştıracaksınız. Bizler ise, bu tür haksızlıkları, hukuksuzlukları, darbeleri, çeteleri, insan hakları ihlallerini eleştirip, zulme itiraz edip, ayrım gözetmeksizin bütün kesimlerin hak ve özgürlüklerini savunan çalışmalar yaptığımızda, basın ahlak kurallarını çiğneyen yalan haberlerle ve tetikçi yönlendirmelerle hedef gösterecek, karalamaya kalkacaksınız. Bu yaptığınız, hiç değilse sizin sayfalarınızda yayınladığınız basın ahlak kurallarına aykırı büyük bir ahlaksızlık değil mi?

İslami kesim içinde “bir hayli fazla meczup” olduğu iddianızı, sizin gibi halkın İslami kimlik ve değerlerine karşı Batının seküler değerlerini savunan ve bununla da yetinmeyip herkese böyle olmayı dayatarak zulmeden, üstelik zulmettiğinin bile farkına varmayıp bunu kendisi için hak sayan, insani erdemler alanında bile zaaflı olan, hak ve özgürlük düşmanlarına iade ediyoruz. İLKAV’a ve İslami camianın diğer oluşumlarına yönelik “provokasyon odağı” nitelemeniz tam da sizin ve gazetenizin üzerine oturmaktadır. Sürekli kaos manşetleri atan, sürekli halkın İslami değerlerine ve İslami yaşam tarzına karşı “topyekun savaş” manşetleriyle saldırıda bulunan, hatta kendi meslektaşlarını bile darbecilerden gelen talimatlarla haberlerle andıçlayan, karalayan, askeri brifinglere koşarak gidip darbecileri alkışlayan, haksızlığı, hukuksuzluğu, yalan haberlerle halkı rahatsız etmeyi, pornografik yayınlarla toplumsal ahlakı yozlaştırmayı hedefleyen ve bunu karakter haline getirmiş olan sizler değil misiniz?

Öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin kendi anayasalarına bile sadakatsiz ve hukuksuz kararına karşı yapılan basın açıklamasının içeriğinde hiçbir şekilde hiç kimse hedef gösterilmemiş, sadece hukuka aykırı ve kendi ülkemizde insanca, Müslümanca yaşama hakkımıza müdahale edip yasak koyan ideolojik karar eleştirilip itiraz edilmiştir. Bu da hiç kimsenin engel olamayacağı en doğal hakkımızdır. “Size zulmedilsin, haklarınız gasp edilsin, özgürlükleriniz hukuksuz bir biçimde sınırlansın, ama siz buna rıza gösterin, itiraz etmeyin. Eğer siz haksızlığa, hukusuzluğa itiraz edip eleştirirseniz, bu haksızlığı yapanları hedef göstemiş olursunuz” demek ise başlıbaşına yeni bir zulüm olduğu gibi, aynı zamanda ancak zalimlere yakışacak büyük bir ahlaksızlıktır.

Sizler, bu ülkede zorbalıkla uygulana gelen modernleştirme, batılılaştırma projelerinin mimarı ve uygulayıcısı olarak, halkın tekrar kaybettirilen İslami kimlik ve değerlerine döneceği, zorla dayattığınız seküler Batı kültüründen uzaklaşacağı korkusuyla, yıllarca yapageldiğiniz gibi, halka rağmen jakoben politikalar sürsün ve halk özgürleşmesin istediğiniz için, baskıcı ve yasakçı, özgürlük karşıtı tutumunuzu ısrarla sürdürmek istiyorsunuz. Sizler beyaz azınlık olarak, zenci konumuna oturttuğunuz halkın ıstırapları üzerine inşa ettiğiniz rantiyelerinizde, lüks plazalarınızda, yalılarınızda, köşklerinizde hortumlara dayalı lüks yaşam tarzınızı sürdürmek için, halkın köle konumu devam etsin istiyorsunuz. Biz de, her şeye rağmen sizin ve yandaşlarınız darbecilerin baskı ve yasaklarına rağmen, bu ülkenin bütün halklarının, bütün insanlarının adalet zemininde ve özgürce yaşamalarının mücadelesini veriyoruz ve inşallah size rağmen de bu özgürlük ve adalet mücadelemizi sürdüreceğiz.

Biz gerekli oldukça sahneye çıkan bir çete değil, açık, legal bir biçimde 18 yıldır Ankara’da faaliyet gösteren bir kuruluş olarak, sizin üzerine gitmemeye büyük özen gösterdiğiniz çeteler gibi ne gizleniyoruz, ne de şiddete başvuruyoruz. Yaptığımız bütün faaliyetlerimiz, oluşumu bize rağmen olan ve bizim benimsemediğimiz, çoğu da hukuka aykırı olan mevcut yasalar çerçevesinde sürmektedir. Bu sebeple izinsiz gösteri iddianız da diğer iddialarınız gibi, yalan, çarpıtma ve hedef gösterme mantığı üzerine oturmaktadır. Bir gazeteci olarak bilmeniz gerekir ki, gerek Anayasa, gerekse de yasalar çerçevesinde belirtildiği üzere basın açıklamaları için hiçbir merciden önceden izin almak gerekmemektedir.

Eğer sizin için anayasa ve yasalar bir anlam ifade ediyorsa, basın açıklamalarının yapılacağı alanlarla ilgili olarak da yasalarda herhangi bir sınırlandırma yoktur. Güvenlik birimleri yapılan basın açıklamasının sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesini ve basın açıklamasını yapan kişi, kurum ve grupların güvenliklerinin sağlanmasını temin etmek zorundadır. Hukuktan ve özgürlüklerden yana hiçbir kişi ve kuruluş da bundan rahatsız olmaz. Yıllarca yapageldiğiniz gibi, güvenlik güçleri yasaları rafa kaldırıp resmi ideolojiyle, CHP ilkeleriyle bağdaşmayan görüş ve düşüncelerin kendilerini ifade etmesine fırsat vermemeli, hukuka ve yasalara aykırı bir zorbalıkla bu hukuki faaliyete müdahale edip engellemeliydiler demek istiyorsunuz.

Bizim Vakıf statüsünü nasıl kazandığımızı sorguluyorsunuz. Biz de sizin bu despot oligarşi içinde üstlendiğiniz rolü, anayasa ve yasalara rağmen nasıl sürdürüyorsunuz, hangi ilişkilerle hangi çıkarları devşiriyor ve kimlere ne gibi menfaatler temin ederek bu çarkı döndürüyorsunuz diye merak ediyoruz. Genel yayın yönetmeninizin Bakanlarla kurduğu iş takibine yönelik ilişkilerde nasıl bir üslup kullandığı ve işlerinizi nasıl bir yöntemle sonuçlandırdığı herkes tarafında biliniyorken, yerli oligarşi ve siyasilerle ve emperyal sermayeyle kurduğunuz karanlık ilişkiler üzerine makaleler, kitaplar yazılmışken, nasıl oluyor da üste çıkıyorsunuz. Bütün çalışmalarıyla apaçık ortada olan ve hiç kimseye zararı olmayan, hiç kimsenin hakkını gasp etmeyen, sadece İslamın kurtarıcı mesajını yaymaya ve bu ülke halklarının ayrım gözetmeden hepsinin adalet ve özgürlük vasatına ulaşması için çaba gösteren bir Vakıf için bu şekilde istifhamlar oluşturmaya kalkmaktan utanmıyor musunuz?

Ele geçirdiğiniz sermaye ve medya gücü ve oligarşiyle ilişkileriniz sebebiyle, döndürdüğünüz çarkın hesabını size soramayanları, adalet ve özgürlük talep eden bizim üzerimize tahrik edip, yeni bir hukuksuzluğun fitilini mi ateşlemek istiyorsunuz ? Bilin ki biz, Allah’ın huzurunda verilecek hesap dışında başka hiçbir hesaptan korkmuyoruz. Sizin de bizim de yaratıcımız ve sizi de bizi de öldürecek olan Rabbimize teslim oluyor, yalnız O’na kulluk ve itaat edeceğimize söz vermiş bulunuyoruz. Bu sebeple sadece Allah’ı razı edecek şeyler yapmaya çalışıyoruz. Yaptıklarımızdan Allah razı olduktan sonra, siz ve yandaşlarınız ne yaparsanız yapın bizi tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemizden döndüremeyeceksiniz. Daha önceki ihbar ve tahrikinizle Vakfımız hakkında açılan hukuksuz kapatma davası sürüyor. Yeni tahriklerinizle belki yeni hukuksuzluklara yol açabilir, belki Vakfımızı da kapattırabilirsiniz, ama bizi asla susturamazsınız ve hakkı haykırmaktan asla vazgeçiremezsiniz.

Biz sizin gibi yapmayız, hiç kimseyi hedef gösterip birilerini ona karşı tahrik etmeyiz, çünkü biz adaleti, merhameti ve barışı temsil ediyoruz. Ancak siz hoşlanmasanız da bize zulmedenlerin, kim olursa olsun zulmünü ifşa etmeye devam edeceğiz. Üstelik sizin genel yayın yönetmeniniz, bir köşe yazısında muhayyel bir zamanda kendi hayat tarzına bir müdahale gerçekleşirse “dağa çıkmaktan” bile bahsetmişti. Hiç kimse üzerine gitmedi, “nasıl böyle söylersin, hayat tarzına ileride bir müdahale gerçekleşse bile hukuki yollardan hakkını ararsın, dağa çıkmak da ne oluyor” diyen olmadı, silahlanıp dağa çıkma tehdidinin hesabını soran da olmadı. Biz ise, bu ülkede 80 yıldır İslami hayat tarzına müdahale edilegelmiş ve halen de bu baskı ve yasakların acımasızca sürdürüldüğü, ülkenin en mağdur, en fazla zulme maruz kesimini oluşturuyoruz. Buna rağmen bir gün dahi şiddete başvurmaktan, dağa çıkmaktan bahsetmedik. Henüz gerçekleşmemiş muhtemel müdahaleler için dağa çıkmaktan bahsedenler, bizim, yapılan haksızlıkları, hukuksuzlukları protesto etmek için Anayasa mahkemesi önüne ve Abdi İpekçi Parkına çıkışımıza bile tahammül edemiyorlarsa, bu tutarsızlık üzerine düşünmeye ve henüz fıtri erdemlerinizi tamamen tüketmemişseniz, utanma duygunuzu tamamen yitirmemişseniz utanmaya çağırıyoruz.

 

Mehmet Pamak
İLKAV Başkanı


Bu yazımızın tekzip metni olarak kabul edilip, diğer hukuki haklarımız saklı kalmak üzere, yayınlanmasını talep ediyoruz.
 

Bu içerik 1981 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon