Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   BASIN AÇIKLAMALARI  >  2006
 
Vakit Gazetesi Ve Müslümanlara Yönelik Baskıları Kınıyoruz
Tarih: 18/05/2006
   


Mehmet Pamak’ın, Danıştay 2. Dairesi yargıçlarına yönelik saldırı sebebiyle Vakit Gazetesine ve Müslüman halkımıza yöneltilen baskı ve saldırılara dair basın açıklaması:

Mehmet Pamak’ın, Danıştay 2. Dairesi yargıçlarına yönelik saldırı sebebiyle Vakit Gazetesine ve Müslüman halkımıza yöneltilen baskı ve saldırılara dair basın açıklaması:

Halkımızın İslami kimliğini, değerlerini ve bu bağlamda başörtüsünü aşağılayan, “kötü örnek” olarak niteleyen ve bu hukuksuz, kanunsuz yasağı sokağa da yaygınlaştırmaya yönelik ideolojik kararlar veren bazı yargıçların bu tür keyfi kararlarının şiddete başvurmadan eleştirilmesi en temel hakkımız, hatta halkımızın özgürleşmesi ve adaletin ikamesi adına en büyük sorumluluğumuzdur. Bu bağlamda Vakit Gazetesinin hukuki dayanaktan yoksun ideolojik kararlar veren bir Danıştay dairesini zikrederek haber yapmış olması da, doğrudan basın özgürlüğü alanına giren bu tür bir sorumluluğun yerine getirilmesinden ibarettir. Böyle olduğu halde, bu haberi hedef gösterme olarak niteleyip vakit gazetesine yönelik haksız bir biçimde saldırıya geçilmiş olması, oligarşinin ve yardakçısı hortumcu-andıççı medyanın karakter haline gelmiş ahlaksızlığının tekrarından başka bir şey değildir. Kendileri yıllardır gerçek anlamda ve üstelik yalan haberlerle, andıçlarla darbecilere payandalık yapıp bir çok masum insanı hedef yaparak kanına girmişken, bugün normal ve doğru bir haberleştirmeyi hedef gösterme olarak niteleyebiliyorlar.

Kimin ve ne amaçla yaptığı bile henüz belirsizliğini koruduğu saatlerde, bazı yargıçlara yönelik saldırının hemen İslami çevrelerle ve haksız, hukuksuz ve keyfi kararı eleştirmiş olan kesimlerle bağlantılı olduğunu iddia ederek saldırıya geçilmiş olması her zaman tekrarlanan senaryoların ciddi bir değişiklik bile yapılmadan uygulamaya konduğunu gösteriyor. Bu sebeple de, bu tür çevrelerin derin güçlerini kullanarak defalarca yapa geldikleri gibi, bu sefer de böylesine bir provokasyonun oluşumunu bir şekilde beklediklerine dair zanları besleyecek son derece açık tutumlar sergileniyor. Olay sanki bekleniyormuş gibi davranışlar dikkat çekiyor, henüz yetkili savcılık ve emniyet güçleri bile sonuca varmadan, hep bir ağızdan aynı kesimleri ve aynı tarzda suçlamaya başlamaları gerçekten ibret verici bir görüntü oluşturuyor. Tarih tekerrür ediyor, eski filmler yeniden vizyona sokuluyor.
Aslında bu tür saldırıların ve yaygaraların arkasında, gerçekleştirilmek istenen kimi senaryolara uygun zemini hazırlama amacı yatmaktadır. En temel hak ve özgürlükleri tırpanlamak üzere çıkartılmak istenen TMK tasarısının bir an önce kanunlaşmasını sağlamak ve halkımızın kaderine istedikleri biçimde yön verebilmek için ihtiyaç duyulan kaos ortamı bilinçli ve planlı bir uygulamayla oluşturulmaktadır. Böylece, özgürlükler alanında büyük geriye gidişe sebep olacak bu zulüm tasarısına itiraz eden hukuk ve adalet yanlısı çevreler baskı altına alınıp susturulmak istenmektedir.
Haksız ve ideolojik yaygaraların, abartılı, maniple edici, yönlendirici, niteliksiz ve seviyesiz beyanların medyada uçuştuğu bu süreçte, cepheleşmeye ve darbeye yönelik tahrikçi çağrılarla, TCK’nın bir çok maddesi, “nasılsa kimse hesap sormaz” rahatlığı içinde kolayca ve cüretkarca ihlal edilebilmektedir. Böylece yeni yeni muhalefet bilincini yakalamaya ve meydanlarda hak ve özgürlük talep edip zalimleri sorgulamaya yönelen halkımızın bu uyanış ve özgüven kazanma süreci durdurulmaya, halkımız yeniden hizaya sokulup sindirilmeye, zulüm ve sömürü çarkının işleyişini sorgulaması engellenmeye çalışılmaktadır. İktidarı ve rantı ele geçirenler, on yıllardır gasp ettikleri bu imkanları halka kaptırmaktan korkmakta, kendilerine çıkar sağlayan zulme ve sömürüye dayalı statükoyu ayakta tutmak, tükenmiş, dibe vurmuş zulüm sistemini her şeye rağmen yaşatmak için sürekli kaos üretmekte, sürekli şiddet ve terör estirerek halkın iradesi baskı altına alınmak istenmektedir. Bu amaçla, düşünceyi ifade suç sayılırken, darbeciler ve çeteler korunup kollanmakta, hatta taltif edilmekte, İslam’a ve Müslüman halkımızın değerlerine yönelik her türlü hakaret ve saldırı haklı bulunurken, zulmedenlere ve zulüm sistemine yönelik eleştiriler, hak, özgürlük ve adalet talepli sorgulamalar bile hemen suçlanıp mahkum edilmektedir. Bu yüzden, düşünce ve din özgürlüğünün yok edildiği çeteleşmenin ve hortumculuğun teşvik ve koruma altında tutulduğu ülkemizde her gün biraz daha batağa saplanmak, daha fazla hukuksuzluk ve keyfilik kaçınılmaz bir sonuç olmaktadır.
Ülkeyi zulüm bataklığına çeviren oligarşinin ve yönlendirdiği kimi yargıçların keyfi, hukuksuz ve ideolojik karar ve uygulamalarla, tahkir ve tahriklerle halkımızı kin ve düşmanlık ortamına sürükledikleri vakıasının ve bu olumsuz sonucu doğuran karar ve uygulamaların altına imza atanların sorgulanması yerine, zulmü, hukuksuzluğu ifşa edip, halkın yok edilmek istenen haklarına ve değerlerine sahip çıkma mücadelesi verenlerin hedef gösterilip saldırıya geçilmiş olması egemen güçler ve hortumcu medya adına utandırıcı bir tutumdur. Bireysel bir saldırının henüz netliğe kavuşmadığı bir süreç yaşanırken, böyle bir olumsuz sonucun doğmasına yol açan haksızlıkların, keyfiliklerin halkı ne kadar bunalttığının dikkate alınması ve ibretler çıkarılması, bu sonuca yol açan sistemin sorgulanması ve ıslah edilmesinin gündemleştirilmesi yerine, olayla alakasız kesimlerin suçlu ilan edilmesi tam bir “yavuz hırsız” çığırtkanlığını yansıtmaktadır. Gerçek suçluların, halk kesimlerini düşman konumlara oturtup, kin ve düşmanlığa tahrik edenlerin, şiddet ve çatışmadan beslenenlerin, buna rağmen ellerindeki silah, sermaye ve medya gücüne dayanarak, mağdur ve mazlumları suçlu sandalyesine oturtup utanmazca yargısız infazlara muhatap kılmaları, insanlık onuru adına utanç verici boyutlarda cereyan etmektedir. Amaç, halkımızın barış, adalet ve özgülük vasatına kavuşmasını engellemek, sürekli gerginlik ve çatışma ortamında tutularak, egemen zulüm sistemini sorgulamasının önüne geçmektir.
Her türlü zulme, haksızlığa ve keyfiliğe itiraz ederek, hak, özgürlük ve adalet talep eden çevrelerin bu tür şirretliklere, azgınlıklara ve kuru gürültülere pabuç bırakmadan, hakkı haykırmayı, halkımızın özgürleşmesine, kendi ülkesinde baskı ve yasaklardan uzak bir biçimde insanca ve Müslüman’ca yaşama özgürlüğüne kavuşturulmasına yönelik onurlu mücadeleyi sürdürmeleri gerektiğine inanıyoruz. Halkımızın İslami kimliğine, değerlerine düşman olan azgın bir azınlığın, yapa geldikleri bunca zulüm, sömürü ve istismara rağmen bu kadar cüretkar ve ahlaksız tutumlar sergiledikleri bir süreçte sinme, susma ve geri çekilmenin, zalimlerin kötü amaçlarına hizmet etmekten ve onların daha da azgınlaşmasına yol açmaktan başka bir işe yaramayacağı unutulmamalı, hemen hemen aynı senaryoların uygulandığı geçmiş tecrübeler ışığında aynı delikten bir daha ısırılmama feraseti gösterilmelidir.
Ancak maalesef hükümet ve AKP cenahında durum çok vahim görünüyor, halktan aldıkları temsil yetkisini dirayetle kullanamadıkları ve bu kafayla, bu yüreksizlikle ve bu teslimiyetçi tutumla bundan sonra da kullanamayacakları anlaşılıyor. Halka yaptıkları hiçbir vadi yerine getirmedikleri ve sürekli geri adım atarak oligarşik güçlerin giderek daha da azgınlaşmasına yol açmak gibi edilgen bir konumdan bir türlü çıkamadıkları görülüyor. Bu sebeple, RP tecrübesine rağmen aynı delikten bir kere daha ısırılmaya doğru süratle sürüklendiklerini görerek, oldukça geç kalmış ve ipin ucunu büyük ölçüde kaçırmış olmalarına rağmen yine de bir an önce harekete geçmeli ve halka karşı sorumluluklarının gereğini yerine getirmelidirler. Hiç olmazsa mevcut darbe anayasasını uygulayacak kadar yüreklilik göstererek, darbecilerden, çetelerden ve halkın değerlerine savaş açanlardan hesap sorma sürecini dirayetle başlatmalıdırlar. Bir yandan askeri vesayete son vererek temel hak ve özgürlüklerin önünü sonuna kadar açmalı, TMK’yı ve yeni versiyonunu ortadan kaldırarak resmi ideoloji tahakkümüne son verecek tedbirleri almalı, diğer yandan da köklü bir yargı reformu ile yargıyı oligarşinin ve resmi ideolojinin kıskacından kurtararak hiç olmazsa mevcut yasalara uyma anlamında keyfilikten uzak bir objektifliğe ulaştırarak bağımsızlaştırmalıdırlar.
Aslında ne kadar büyük çoğunluğa sahip olurlarsa olsunlar, mevcut sistem içinde parti yoluyla hükümet olanların aslında pek de fazla bir şey yapamayacakları gerçeği AKP uygulamasıyla bir kez daha ortaya çıkmış bulunuyor. Yıllardır vahyin ölçülerine dayanarak söyleye geldiğimiz hakikat bir kez daha ve çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmış bulunuyor. “Bir toplum özündekini değiştirmedikçe Allah da o toplumun durumunu değiştirmeyeceğini” Kur’an’da açıkça beyan ettiği halde, hâlâ sistem içi laik Kemalist ilkeler çerçevesinde bir parti hareketi içinde kalarak sistemin değişeceğini ve gerçek anlamda özgürlük geleceğini beklemenin, beyhude bir bekleyiş olduğunu artık herkesin anlaması gerekmektedir. Bu sebeple enerji, imkân ve potansiyellerin bu yanlış yollarda harcanıp heba olmasına artık son verilmeli ve toplumun özündekini değiştirmeye yönelik tebliğ, davet, eğitim projeleri öne çıkarılmalıdır. Vahye şahidlik yapacak, Kur’an’ın aydınlatıcı mesajını hayatında örnekleyerek kitlelere ulaştıracak örnek Müslümanların sayısını çoğaltmak, Kur’an neslini oluşturmak, ümmeti vahiyle yeniden inşa etmek çabası yaygınlaştırılmalıdır. Aksi taktirde, toplum aynı kaldıkça, kimi duyarlı insanlar da bu yanlış yöntemlerin içinde savrulup dönüştükçe, daha adil ve daha özgürlükçü bir sisteme geçiş hayal olmaktan çıkamayacaktır.
Bizler adaleti ve merhameti temsil eden, hikmetli davranışı esas alan Müslümanlarız. Bizim değerlerimize hakaret edenlerin, bize zulmedenlerin bile kurtuluşuna vesile olacak, karanlıklardakileri aydınlığa çıkaracak bir mesajın adil şahitleri olmak en büyük sorumluluğumuzdur. Kimseye hakaret ve zulüm yapmamalı, ancak kendimize zulüm yapılmasına da asla müsaade etmemeliyiz. Yapılan zulümlere karşı suskun ve zelil bir konumda bulunmaktan kaçınmalıyız. Bilmeliyiz ki, gasp edilen haklarımızı ve özgürlüklerimizi, kimse bize hediye olarak vermez. Onları ancak onurlu bir direniş ve mücadele sonucunda, bedelini ödeyerek geri alabiliriz. Fethedilmeyi bekleyen hak ve özgürlüklerimizi elde etmek ve Allah’ın rızasını kazandıracak bir hayatı yaşamak için İslami mücadelemizi tavizsiz ve ilkeli bir biçimde, yılmak, yorulmak, bıkmak bilmeyen bir azim ve sebatla sürdürmeli ve hiçbir sebeple adaletten sapmamalıyız. Bize zulmedenlerle, hakaret edenlerle bile İslam’ın adil ve hikmetli diliyle konuşmayı ısrarla sürdürmeli ve şiddete bulaşmadan hak, adalet ve özgürlük mücadelesi vermeliyiz. Ve elhamdülillah biz Müslümanlar bu konuda oldukça dikkatliyiz.
Bir yandan tevhidi mesajın yaygınlaşması ve adaletin ikamesi için çaba sarf ederken, diğer taraftan, egemen zorbaların zulümlerini, adaletsizliklerini ve haksızlıklarını, asla kanıksamamalı, mutlaka itiraz etmeli, hesap sormalı, sivil tepkiler göstermeliyiz. Keyfilikleri, zulümleri, haksızlıkları protesto ve ifşa edip, zalimlerin tarih ve toplum nezdinde layık oldukları utançla anılmalarını, körelmemiş, katılaşmamış vicdanlarda mahkum olmalarını sağlamalıyız. Hiçbir provokasyon, tahrik yada baskıyla, “yavuz hırsız” misali baskı altına almaya, sindirmeye yönelik yaygaralarla bizi hak, özgürlük ve adalet mücadelemizden vazgeçirmelerine razı olmamalı, yılgınlığa düşmemeliyiz.

Bu içerik 2222 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon