Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   BASIN AÇIKLAMALARI  >  2006
 
İlkav Basınaçıklaması: Çetelere Özgürlük,Düşünceye Baskı
Tarih: 22/04/2006
   


Askeri Vesayet Rejiminin Sonucu: Çetelere Özgürlük, Düşünceye Baskı

Askeri Vesayet Rejiminin Sonucu:
Çetelere Özgürlük, Düşünceye Baskı

TMK Tasarısı, AB’ye Uyumla Sağlanan Görece Özgürleşmeden Geriye Gidiş Anlamında Tam Bir “İrtica”dır ve TMK’nın Daha Baskıcı Dönemini Geri İsteyenler ise “Mürteci”lerdir

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) Başkanı Mehmet Pamak, Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı hakkında verilen ihraç kararıyla ilgili bir basın açıklaması yaptı.

Düşünce özgürlüğü alanında
yaptığı açıklamada, “Askeri vesayet rejimi devam ediyor ve oligarşik despotizm emir komutaya dayalı tahakkümünü cüretkârca sürdürüyor. Darbecilere ve çetelere dokunan yanıyor ve bu tür iddianameler hazırlayan savcıların ihraç edilmesi (Sacit Kayasu, Ali Karcı, Doğan Öz örneklerinde görüldüğü üzere) kalıcı bir gelenek haline dönüştürülüyor. Sonuçta çetelere, darbecilere tam bir özgürlük sağlanırken, hatta kahramanlık payesi verilirken, düşünce ve inanca amansız bir baskı, ısrarlı bir takip reva görülüyor. Düşüncenin mahkum edildiği, çeteciliğin, hukuksuzluğun en üst seviyede korunduğu bir ülkede, faili meçhuller, yargısız infazlar, işkenceler, soygunlar, hortumlar yaygınlaşıyor. İktidarı ve rantı çetelere, darbecilere teslim eden statükodan beslenenler sömürüyle Firavun misali bir hayatı yaşarken, onların çöplerinden geçinenlerin, sokak çocuklarının, tinercilerin sayısı sürekli artıyor, varoşlar kan ağlıyor, yoksulluk ve sefalet, haksızlık ve zulüm geniş halk kitlelerinin değişmez, değiştirilemez ve hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez kaderi haline getiriliyor” dedi.

Askeri Vesayet Rejiminin Sonucu:
Çetelere Özgürlük, Düşünceye Baskı

TMK Tasarısı, AB’ye Uyumla Sağlanan Görece Özgürleşmeden Geriye Gidiş Anlamında Tam Bir “İrtica”dır ve TMK’nın Daha Baskıcı Dönemini Geri İsteyenler ise “Mürteci”lerdir

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) Başkanı Mehmet Pamak, Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı hakkında verilen ihraç kararıyla ilgili bir basın açıklaması yaptı.

Pamak yaptığı açıklamada, “Askeri vesayet rejimi devam ediyor ve oligarşik despotizm emir komutaya dayalı tahakkümünü cüretkârca sürdürüyor. Darbecilere ve çetelere dokunan yanıyor ve bu tür iddianameler hazırlayan savcıların ihraç edilmesi (Sacit Kayasu, Ali Karcı, Doğan Öz örneklerinde görüldüğü üzere) kalıcı bir gelenek haline dönüştürülüyor. Sonuçta çetelere, darbecilere tam bir özgürlük sağlanırken, hatta kahramanlık payesi verilirken, düşünce ve inanca amansız bir baskı, ısrarlı bir takip reva görülüyor. Düşüncenin mahkum edildiği, çeteciliğin, hukuksuzluğun en üst seviyede korunduğu bir ülkede, faili meçhuller, yargısız infazlar, işkenceler, soygunlar, hortumlar yaygınlaşıyor. İktidarı ve rantı çetelere, darbecilere teslim eden statükodan beslenenler sömürüyle Firavun misali bir hayatı yaşarken, onların çöplerinden geçinenlerin, sokak çocuklarının, tinercilerin sayısı sürekli artıyor, varoşlar kan ağlıyor, yoksulluk ve sefalet, haksızlık ve zulüm geniş halk kitlelerinin değişmez, değiştirilemez ve hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez kaderi haline getiriliyor” dedi.

“İddianame öncesinde kime dokunursa dokunsun bu olayın soruşturmasının sonuna kadar sürdürülmesi gerektiğini ifade etmelerine rağmen, iddianame ortaya çıkınca Genelkurmay Başkanı’ndan Cumhurbaşkanına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna, Danıştay Başkanından Yargıtay Başkanına, Yargı Bakanından Anamuhalefet liderine ve statükodan beslenen kartelci medyaya kadar pek çok kesim Şemdinli iddianamesi ve savcısına yönelik tam bir saldırıya geçtiler, oluşturdukları büyük baskı ortamında, yargıya yönelik tarihin kaydettiği en bariz, en cüretkâr ve en yönlendirici müdahaleyi gerçekleştirerek savcının kellesini aldırdılar” diyen Pamak, bu olayın, bütün değişim iddialarına rağmen, aslında özgürlükler ve sivilleşme alanında bir arpa boyu bile mesafe alınamadığının en çarpıcı kanıtı olduğuna dikkat çekti. Askeri bürokrasi başta olmak üzere sistemin bütün önemli kurumlarıyla iç içe geçmiş bulunan illegal, hukuk dışı devlet içi yapılanmaların kuruluş safhasından itibaren varlığına dikkat çeken Pamak, “işte sistemle arz ettikleri bu bütünlük sebebiyle, bir türlü çetelerin ve darbecilerin üzerine gidilemediğini, yapa geldikleri hukuksuzlukların, provokasyonların ve soygunların hesabının da sorulamadığını” ifade etti. “Böylece Susurluk, Yüksekova vb çete davalarından sonra, Şemdinli davasının da bütün pislikleri ve ihanetleriyle tarihe gömüldüğünü şimdiden söylemek mümkündür” diyen Pamak, “hat safhaya ulaşmış ve ülkeyi baştanbaşa haksızlık, sömürü ve zulüm bataklığına döndürmüş bulunan devlet içi çeteleşmenin, çürümenin, hukuksuzluğun giderilmesinin bir büyük fırsatı daha hükümetin, muhalefetin ve büyük çapta medyanın oligarşiye teslimiyetiyle heba edilmiş oldu” dedi.

“Şemdinli iddianamesi, devlet içi çeteleşmeye dair ilk defa bu kadar kapsamlı ve ciddi tespitler yapan ve bu bataklığın kurutulmasıyla ilgili çözümlerin önünü açabilecek muhteva taşıyan son derece önemli bir belge olarak ortaya konmuştu. Bu belgeden ve tespitlerden yola çıkarak yargı sürecini ciddi, tavizsiz, korkusuz ve objektif bir biçimde işleterek hukuk dışılıkları ayıklamak, keyfiliklere son vermek, adaleti tesis ederek devlet içi çeteleşmeleri tasfiye etmek mümkün iken, bu imkân maalesef yine devlet kurumlarının ve yetkililerinin elbirliğiyle yok edildi. Halbuki, bizlerle birlikte pek çok aydın ve düşünce adamları yılardır Şemdinli iddianamesiyle mukayese bile edilemeyecek kadar geri, niteliksiz, hukuki olmaktan uzak ve keyfi iddianamelerle suçlanıp hem de haksız mahkumiyetlere uğratılırken tasvip edip alkışlayanlar, şimdi askeri personele yönelik çok daha ciddi ve nitelikli bir iddianame hakkında ağır suçlamalar yöneltebiliyorlar. Neden böyle yapılıyor, yasalar ve yargı sadece siviller için midir, askerler yargılanamaz mı? Bizim hakkımızda, pek çok düşünce adamının hakkında son derece keyfi ve ideolojik iddianameler hazırlayan savcılar hakkında neden soruşturma açılmadı? Çünkü biz resmi ideolojiyi benimsemiyoruz, üstelik bizim elimizde silahımız, omuzlarımızda rütbelerimiz yok, öyle değil mi?”

İLKAV Başkanı Pamak, yeni provokasyonlarla tırmandırılan gerginlik ve şiddet ortamını bahane ederek meclise sevk edilen TMK tasarısının da AB’ye uyum yasaları ile sağlanan görece özgürleşmeden geriye dönüşü temsil ettiğini ve bu anlamda gerçek bir “irtica” olduğunu, özgürlüklerden geri adım atılarak eski baskıcı döneme dönmeyi talep edenlerin de bu anlamda gerçek “mürteci”ler olduklarını ifade etti. Pamak açıklamasında, “tasarının, çeteleşmenin, işkenceciliğin ve hukuk dışılığın önünü daha da açacak, düşüncenin ifade edilmesinin önünü ise daha fazla kısacak hükümler taşıdığını” adalet ve özgürlük vadiyle parlamentoda çok büyük ekseriyeti elde edip iktidar olanların, oligarşiye teslim olup her seferinde geri adım atmayı alışkanlık haline getirmekle sonlarını hazırladıklarına ve aynı delikten bir daha ısırılmaya doğru hızla yol aldıklarına” dikkat çekti.

Yargının ideolojik bir bağımlılıkla malul olduğuna dikkat çekerek, AKP hükümetine, “Zaten askeri bürokrasi ve resmi ideolojiden bağımsızlaşamamış bulunan, brifinglerle yönlendirilmeye müsait, resmi ideoloji ilahlarının istemesi halinde, haksız yere aşırı bir ceza uygulayıp bir meslektaşlarının kafasını koparıp ilahların önüne atmaktan bile çekinmeyen ideolojik kişilerin çoğunlukta olduğu yargının eline, bir de “Propaganda suçu” diye suçlar icad edip düşünce açıklamalarını da “Terörle Mücadele” kapsamına alarak ve yoruma açık, aşırı inisiyatife fırsat veren hükümlerle dolu bir yasa verilince halka en büyük zulmün yapılacağı nasıl fark edilmez?” sorusunu sordu.

Pamak açıklamasının sonunda sistem değerlendirmesi yaptı: “Seküler ve laik bir anlayış ve konumu tercih eden Devlet ve Ordu’nun, buna rağmen büyük bir çelişkiyle kendilerini kutsal olarak niteleyip ilahlaştırmalarının doğal sonucu olarak, kul, köle ve hizmetkar konumunda gördükleri halkı terbiye etmek ve resmi ideoloji dininin kural ve ilkeleri istikametinde hizaya sokmak amacıyla bu tür baskıcı düzenlemeleri başından beri sistemin ana karakteri haline getirmişlerdir. Tepeden dayatılan ve kan dökülerek benimsetilmeye çalışılan emperyalist batı kültüründen yani karanlıklardan bunalan halkın, kökteki özgün kültüre, Kur’an’ın aydınlığına ve İslami kimliğe yönelebileceği, özlem duyabileceği, Türk kimliğinin ve Türk ulusalcığının dayatılmasıyla diğer kavmi kimliklerin yok edilmesi, asimle edilmesi zulmüne tepki göstererek yeniden ümmet bilincine ve İslam kardeşliğine doğru bir dönüş yaşayabileceği korkusu sistemin en büyük paranoyasını oluşturmuştur. Bu sebeple sürekli halkını düşman konumuna oturtmuş, halka karşı sürekli bir teyakkuz içinde bulunmuş ve halkın özgürleşmesini engelleyecek tedbirler almayı temel bir strateji olarak benimsemiştir. İşte son TMK tasarısı ile mevcut TMK’nın daha da sertleştirilmesi ve AB Basksıyla verilen kısmi özgürlüklerin de yeniden geri alınması ve halka “haddini bil, bir esir kampında yaşadığını unutma, ülkenin efendisi konumundaki askeri bürokrat öncülüğündeki oligarşinin çizdiği sınırları aşma, aşarsan işte böyle tekrar hizaya sokarız” mesajı verilmek istenmektedir” dedi.

Pamak çözüm önerisi olarak da şunları ifade etti: “Bu hukuksuzluktan ve despot oligarşinin acımasız tahakkümünden kurtulabilmek, ülkeyi koca bir esir kampı, açık bir cezaevi olmaktan çıkarabilmek için, ülkenin efendisinin sadece halk olduğunun, devletin ve onun sahibi olduğunu iddia eden Ordunun ise asla kutsal ve efendi olmadığının ısrarla haykırılması, devlet ve kurumlarının ancak halkın hizmetkarı olabileceklerinin hatırlatılması gerekiyor. Bu sebeple kurulu sisteme ve bu çarpık yapılanmaya asla teslim olunmaması, zalimlerden asla korkulmaması, hak ve özgürlüklerimize ısrarla sahip çıkılıp taviz verilmemesi gerekiyor. Hak ve özgürlüklerin, ancak bedeli ödenerek ve fethedilerek gerçek anlamda elde edilebileceğinin unutulmaması gerekiyor. Bu gidişe ne pahasına olursa olsun rıza göstermemek, karşı durmak, en gür ve en yoğun itirazları gündemleştirmek ve bu itiraza, onurlu direnişe süreklilik kazandırmak gerekiyor.”

 

 

 

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) Basın Bürosu

Bu içerik 2118 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon