Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   BASIN AÇIKLAMALARI  >  2007
 
28 Şubat, Devşirilen Mağdurların Eliyle Sürdürülüyor!
Tarih: 28/02/2007
   


İlkav’ın, 28 Şubat darbesinin 10. yıl dönümünü ve İlkav’a açılan kapatma davasını protesto etmek için Abdi İpekçi Parkında bir basın açıklaması yaptı.

İlkav’ın, 28 Şubat darbesinin 10. yıl dönümünü ve İlkav’a açılan kapatma davasını protesto etmek için Abdi İpekçi Parkında bir basın açıklaması yaptı.

Düzenlediği basın açıklamasında tevhid, adalet ve özgürlük için mücadele etmekten vazgeçilmeyeceği belirtildi.

İlkav adına basın açıklamasını okuyan İlkav Başkanı Mehmet Pamak, yaşanan süreci değerlendirerek, adalet ve özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyeceklerini hiçbir darbe sürecinin Müslümanları İslami söylemlerinden asla geri çevirmeyeceğini, İlkav’a açılan kapatma davasının da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek; “28 Şubat, andıçlarla insanların hedef gösterilip kurşunlatıldığı, spordan ticarete, bankalardan ihalelere kadar bütün alanlara darbeci generallerin müdahale ettiği, bu sebeple de suistimallerin, soygunların, hortumların zirveye çıktığı, kimi başbakanların, bakanların ve generallerin yolsuzlukla anılmalarının en yaygın olduğu süreçtir.


28 Şubat, kimi üst düzey askeri bürokratların başını çektiği ve büyük sermayenin de önemli unsurunu teşkil ettiği oligarşinin, on yıllardır ellerinde tuttukları iktidar ve rantı kaybetme telaşıyla başlattıkları iktidar ve rant kavgasının, devlet imkanlarını paylaşmanın bir başka ifadesidir.” diyerek tanımladığı 28 Şubat’ı ve bu darbeyi gerçekleştiren çete mantığını eleştirdi.

Konuşmasında 28 Şubat post-modern darbesinin bir süreç olduğunu ve bu sürecin 28 Şubat’ta mağdur olan kimi siyasi kadrolar tarafından devam ettirildiğini, İlkav’a açılan davanın da darbe sürecinde andıç mağduru olan Kanal D haber spikeri M. Ali Birand’ın İlkav’ı hedef göstermesi sonrasında 28 Şubat sürecinde mensubu olduğu iki partisi kapatılan Devlet Bakanı M. Ali Şahin’in talimatıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından açıldığını vurgulayan Pamak; “Bizleri İslami kimliğimizden dolayı kapatmak istiyorlar, bizleri tevhid, adalet ve özgürlük taleplerimizden dolayı kapatmak istiyorlar. Bizlerin kendilerinin yaptığı gibi sistem içi bir kuruluşu koruma adına, İslami kimlik ve ilkelerimizi kolayca feda edeceğimizi mi zannediyorlar? Bu şekilde düşünenlere cevabımız kısa ve net olacaktır: “Dilenenler değil direnenler kazanır”” dedi. Konuşması, üzerinde; “Bedeli Neyse Ödeyeceğiz Ama Özgürlüğü Fethedeceğiz”, 28 Şubat Zulmü Kimi Mağdurların Eliyle Sürdürülüyor” yazılı bez afişlerini ve “Resmi İdeolojiye Kul Olmayacağız, Ülkemizde Müslüman’ca Yaşayacağız” “İslami Kimlik Uğruna Binlerce İlkav Feda Olsun”, “28 Şubat Sürüyor Kesintisiz Direniş Sürüyor” dövizlerini taşıyan topluluğun attığı “Zulme Karşı Direneceğiz”, “İlkav’ı Kapatmak Susturamaz Bizleri” sloganlarıyla kesilen Pamak, konuşmasını; “Nice İLKAV’lar kurulur ve kapanır, ama bizim, ölüme kadar bağlı olmamız gereken bu değerler istikametindeki kulluk çabalarımız devam edecektir. Bu bağlamda ifade ediyoruz ki, ne yaparlarsa yapsınlar, Allah’ın izniyle, tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemiz, uzun soluklu bir yürüyüş olarak, bıkmadan, yılmadan ve kesintiye uğramadan sürecektir. Her şeye rağmen İslami kimliğimizi ve ilkelerimiz koruyarak bu onurlu yürüyüşümüze devam edeceğiz. Zalimler ve işbirlikçileri rahatsız olsa da, bugüne kadar, kimseye zulmetmeden, şiddete başvurmadan ve hakaret etmeden, adaleti, merhameti ve herkes için özgürlükleri savunarak yürüttüğümüz faaliyetlerimizi, aynı çizgide sürdüreceğiz ve zulme karşı direneceğiz.” sözleriyle bitirdi.

Sağanak yağış altında gerçekleştirilen basın açıklamasına olan ilginin yağışa rağmen yoğun olduğu görüldü.

Basın Açıklamasının Tam Metni

28 Şubat, devşirilen mağdurların eliyle sürdürülüyorİLKAV kapatılmak, susturulmak isteniyor.

Bugün buraya, 10. yıldönümünde 28 şubat zulmünü protesto etmek ve bu süreç devam ettiği müddetçe itiraz ve direnişin de süreceğini haykırmak için toplanmış bulunuyoruz.

Darbeci generallerin ifadesiyle “post modern bir darbe” olan 28 Şubat, halkın seçtiği hükümetin, darbeci generallerin yönlendirmesiyle düşürülmesi ve halkın iktidar yaptığı partilerin kapatılmasının adıdır. Yani halkın vergileriyle alınan silahların, kimi asker bürokratlarca halka çevrilmesinin ve Hürriyet Gazetesinin manşetinde yer alan ifadeyle halka, halkın İslami kimliğine açılan “Top Yekun Savaş”ın adıdır. 28 Şubat, kimi asker bürokratların öncülüğündeki oligarşik despotizmin baştan beri var olan zulmünü zirveye çıkarmasının adıdır.

Halkın kendi iradesini öne çıkarıp, oligarşinin çizdiği sınırların ötesinde bir özgürlük arayışına girdiği, jakoben modernleştirme projeleriyle yok edilen İslami kimliğini yeniden bulmak için harekete geçtiği her dönemde, darbeci generaller durumdan vazife çıkararak, halkı tekrar resmi ideoloji çizgisinde hizaya sokmak amacıyla sık sık darbeler yapmışlardır. İşte 28 Şubat, halkı terbiye etmek, oligarşinin ve arkasındaki emperyalist güçlerin arzularına uydurmak üzere yapılan bu darbelerin sonuncusudur. 28 Şubat, devletin ve ona sahip oligarşinin efendi, halkın ise itaat etmekten başka çaresi olmayan köle konumunda olduğunun yeniden hatırlatılmasıdır. 28 Şubat, halkın İslami kimlik ve değerlerinin “irtica” yaftasıyla damgalanıp birinci öncelikli tehdit ve düşman ilan edildiği süreçtir. 28 Şubat, İHL’nin, Kur’an Kurslarının, Başörtüsünün hedef yapıldığı, hukukun ayaklar altına alındığı bir süreçtir. Kendi yaptıkları anayasa ve yasalara da sadakatsizlik gösterenlerin, keyfi, ideolojik karar ve uygulamalarla, baskılar yapıp yasaklar koydukları, milyonlarca kişiyi BÇG’lerce fişledikleri, halkı dost ve düşman olarak kategorize edip böldükleri, böylece yaygın acılara, ıstıraplara yol açtıkları zulüm sürecinin adıdır.

28 Şubat, andıçlarla insanların hedef gösterilip kurşunlatıldığı, spordan ticarete, bankalardan ihalelere kadar bütün alanlara darbeci generallerin müdahale ettiği, bu sebeple de suistimallerin, soygunların, hortumların zirveye çıktığı, kimi başbakanların, bakanların ve generallerin yolsuzlukla anılmalarının en yaygın olduğu süreçtir. 28 Şubat, kimi üst düzey askeri bürokratların başını çektiği ve büyük sermayenin de önemli unsurunu teşkil ettiği oligarşinin, on yıllardır ellerinde tuttukları iktidar ve rantı kaybetme telaşıyla başlattıkları iktidar ve rant kavgasının, devlet imkanlarını paylaşmanın bir başka ifadesidir. Halkın parasının, yetimin hakkının talan edildiği, 100 milyar dolara yakın bir hortumlamanın gerçekleştirildiği ve 2001’e gelindiğinde ise ekonominin tamamen çökmesine yol açan tam bir talan sürecidir. Hortumlanan bütün bankaların yönetim kurullarında yer alan emekli generallerin hesap vermesinin ise engellendiği süreçtir 28 Şubat.

Yargısız infazların, faili meçhullerin TBMM araştırma komisyonlarınca ortaya çıkarılmasına rağmen, bu komisyonlara üst seviye generallerin hesap vermesinin önlendiği, komisyon raporlarının genel kurulda görüşülmesinin engellendiği, Susurluk’tan Şemdinli’ye devlet içi çeteleşmelerin üzerinin örtüldüğü, korunduğu bir süreçtir. Darbeci generallerin emriyle, yargıç ve savcıların brifing almak üzere kışlaya koştukları ve darbecileri, anayasa ve yasaları açıkça çiğneyenleri ayakta alkışladıkları bir süreçtir. Brifinglerle yönlendirilen kimi yargı mensuplarının ideolojik ve keyfi kararların, uygulamaların altına kolayca imza attıkları ve halkı oligarşi adına hizaya sokmakta kırbaç gibi kullanıldıkları bir süreçtir.

28 Şubat, Medyanın andıçlarla, yalan haberlerle alabildiğine kullanıldığı, medya yetkililerinin kendi mensuplarının andıçlanıp hedef gösterilmesine bile bile alet olacak kadar alçalıp darbecilerle bütünleştiği, medya mensuplarının bizzat Genelkurmay Başkanınca “sivil generaller” olarak nitelendirildiği bir süreçtir. Siyasi ve bürokratik kadroların, asker bürokratların brifingleriyle kuşatma altına alınıp keyfice güdüldüğü, üniversitelerin ve YÖK’ün aynı brifinglerle açıkça yönlendirilip kışla haline dönüştürüldüğü, STK’ların bile sivil olma vasfını kaybedip askerileştiği, en geniş anlamıyla tüm kamu alanının ve toplumsal pek çok alanın militarize edilip askeri vesayet altına alındığı, ahlaki ve insani değerleri çürüten, şahsiyetleri öğütüp dönüştüren bir süreçtir.

İşte bu kadar büyük zulümlerin, yaşanan büyük acıların ve yolsuzlukları zirveye çıkarmanın adıdır 28 Şubat. On binlerce insanın doğrudan zarar gördüğü, sadece İHL ve Kur’an kurslarına yönelik baskılar, yasaklar, engeller ve başörtüsü yasağı sebebiyle yaşanan ıstıraplar, aileleriyle birlikte düşünüldüğünde neredeyse toplumun yarısını aşan kitlelerin bu büyük zulmün etkisinde kalmasına yol açmış bir zulüm sürecin adıdır 28 Şubat.

Bu büyük zulmün bin yıl süreceği iddia edilmişti. Ve bugün hala yeni acılara yol açarak hükmünü sürdürüyor. Biz de bugün burada yaptığımız gibi, bu zulme itirazımızı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. 28 Şubat, adalete karşı zulmü, hakka karşı haksızlığı, ilme ve özgür düşünceye karşı ideolojik baskı, taassup, militarizm ve cehaleti, iyiliğe karşı kötülüğü, ıslah çabalarına karşı ifsadı temsil ediyor. Bu bakımdan, temsil ettiği bu çizgi itibariyle insanlık tarihi boyunca var olmaya da devam edecektir. Ancak, iyiyi, hakkı, adaleti, ilmi, özgürlüğü ve ıslah çabalarını temsil edenler sorumluluklarını yerine getirebilirlerse, kötülük çizgisi bu etkinliğini kaybedecektir. İşte biz, iyiliğin, maruf olanın küreselleşmesi, özgürlüklerin önünün açılması ve kötülüğün, faşizmin (28 Şubatların) geriye çekilmeye zorlanması için varız ve bugün de bunun için buradayız.

28 Şubat gibi zulüm süreçleri, bitecekleri zaman bile, daha önce ezdiklerinin içinden devşirip dönüştürdüklerinin eliyle aynı zulümleri devam ettirmeye çalışırlar. Köleler, ezilenler, ezilme süreçlerinde fıtratları bozularak ezenlerine benzemeye başlarlar. Ezenlerinin kendilerine uyguladığı baskı ve şiddeti defedemeyen, ezenlerine itiraz edip mücadele etmeyen ezilenler zamanla bu şiddeti içselleştirerek, eline yetki geçtiğinde onlar da başkalarının ezeni haline dönüşürler. İşte 28 Şubat sürecinde andıçlarla hedef yapılıp aşağılanan M. Ali Birand ile iki partisi kapatılıp zulme uğrayan M. Ali Şahin, bugün ezenlerinin yolunda ve onların ideolojileri uğrunda aslanlar gibi çalışıp 28 Şubat zulmünü sürdürüyorlar. Bu ikilinin tahrik ve yönlendirmesi sonucunda, İLKAV’a, sadece ilim ve düşünce adamlarına düşüncelerini özgürce açıklayabilecekleri bir zemin hazırlamış olmaktan dolayı kapatma davası açılmış bulunuyor. Düzenlediği eğitimle ilgili panelde yapılan konuşmalarda, Kemalist resmi ideoloji kıskacındaki eğitim sitemine, yol açtığı toplumsal sorunlar, kültürel yozlaşma ve ahlaki çürüme sebebiyle eleştiriler yöneltilip, özgür eğitim talep edilmiş olması suç sayılıyor.

28 Şubat sürecinde dönüştürülüp değiştirilen kimi AKP kadroları, kendilerinin de sürekli zarar gördükleri Kartel medyasının tahriki ve yönlendirmesiyle düşünce özgürlüğüne savaş açabiliyorlar. Üstelik kapatma talepli idari dava ile de yetinmeyen M. Ali Şahin’e bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü, kendi yetkisi dışında kalan cezai alanda da savcıları harekete geçirip dava açmaya tahrik etmek amacıyla, müfettiş raporunun bir örneğini de ihbar olarak savcılığa gönderecek bir işgüzarlığı da gerçekleştirebiliyor. Bir başka ilginç nokta da, Vakıflar Müfettişi ve idarenin, 28 Şubat sürecinde Milli Gençlik Vakfı için verilen bir kapatma kararını haklı bulması ve bu kararın İLKAV’ın kapatılması için emsal karar olarak dikkate alınmasını mahkemeden isteyebilmesidir.

AKP, halka adalet ve özgürlük vaat ederek iktidar oldu. Ancak bu vaadinin tam aksini yaptı. Halkın, 28 Şubat sürecinden kurtulmak için verdiği büyük desteğe rağmen, verilen hiçbir söz tutulmadığı gibi, bu sürecin bütün tahribatı korundu, İ. Hatip Liseleri ve Kur’an Kurslarına yönelik yasaklar, engeller ile Başörtüsü yasağı başta olmak üzere, bir çok alandaki zulümler aynen devam ettirildi. Hatta son TCK’da bunlara ilave yeni baskıların ve yasakların altına imza atıldı. İzinsiz Kur’an Kursu açanlara bir yıl hapis cezası getirildi. 312. madde 216. madde, 159. madde ise 301. madde haline getirilerek ve daha da sertleştirilerek sürdürüldü.

Hortumcuların, darbecilerin, devlet içi çetelerin üzerine gidemeyenler, faili meçhullerin, yargısız infazların hesabını soramayanlar, katillere bir kahraman gibi davranıp fotoğraf çektirme yarışına giren zihniyeti hesaba çekemeyenler, ülkenin her yanında “Ogün Samast üretim çiftlikleri” gibi katil yetiştirme faaliyeti gösteren ulusalcı militarist yapılanmaları kapatamayanlar, tam tersine bu derin çetelerin, katillerin üzerine gidebilme cesareti gösteren birkaç savcının suçlu konumuna oturtulup tasfiye edilişine destek sunanlar, düşünceyi suç sayarak İLKAV’ı kapatmak istiyorlar. AKP yetkililerinin, seküler eğitim sisteminin yol açtığı büyük yozlaşmayı, yaygın ahlaki çürümeyi önleyecek değişiklikleri yapacaklarına, bu çürümeye dikkat çekip uyarı görevini yapan İLKAV’ı kapatmaya kalkmaları, iktidarlarını koruma adına çürümeyi güvence altına almak, kralın çıplaklığının söylenmesini engellemek dışında bir anlamı olabilir mi?

İLKAV panelini sırf düşünce açıklaması sebebiyle “kim bunlar” diye hedef göstererek, savcıları ve Vakıflarla ilgili bakanı hukuksuzluk olarak nitelendirilebilecek bir tutuma yönlendiren M. Ali Birand; ölmeyi ve öldürmeyi esas alan yeminlerle şiddete yönelik açıklamalar yapan Kemalist ulusalcı “Kuvva-i Milliye” derneklerini “32. Gün” programına çıkarıp itibar göstermekten ve onları birleşerek daha güçlü olmaya teşvik eden açıklamalar yapmaktan çekinmemiştir. Bizim için “kim bunlar” diye soran Birand’a ve kartel medyasına cevap veriyoruz: Biz bu toprakların asıl sahibi Müslümanlarız. Biz, Allah’a iman edip, sizi çok rahatsız eden Kur’an’a uygun bir hayatı yaşamak isteyen mü’minleriz. Biz, tevhidi, adaleti ve merhameti temsil eden, herkese özgürlük isteyen ve herkesin özgürlüklerinin güvencesi olan Müslümanlarız.

Peki ya siz kimsiniz? Bu ülkenin Müslüman halklarına, emperyalist ülkelerin seküler kültürünü zorla, terör estirerek kabul ettirmek isteyen siz değil misiniz, savunduğunuz resmi ideoloji değil mi? “Topyekun savaş” naraları atarak halkımızın İslami kimliğine ve değerlerine savaş açan siz değil misiniz? Kur’an Kurslarını, İHL’ni ve başörtüsünü hedef yapıp saldıran siz değil misiniz? Din ve düşünce özgürlüğüne tahammül edemeyip faşist yöntemlerle Kemalizmi, resmi ideolojiyi bir din gibi dayatan siz ve savunduğunuz sistem değil mi? Bu ülke halklarını düşman kamplara bölenler ve bu kampları birbiriyle çatıştırarak, bu çatışmadan iktidar ve rant devşirenler, ülkenin kaynaklarını, yetimin hakkını talan edenler bu sistem ve onun savunucuları olan sizler değil misiniz?

Ey oligarşi ve ey kartel medyası, yargısız infazları, faili meçhulleri gerçekleştiren çeteleri kuran ve koruyanlar kim? Bu ülke halklarını tehdit ve düşman ilan edenler, medya ve eğitim sisteminde dogmatik materyalizmi dayatanlar, ahlakı ve insani erdemleri yok edip yozlaştıranlar, şahsiyetleri öğütenler, şiddet ve tecavüz eğilimlerini tahrik edenler, ekini ve nesli bozanlar kim? F tipi uygulaması ve güya sevgi operasyonları adı altında cezaevlerinde onlarca masum canı katledenler kim? Düşünce özgürlüğüne karşı ulusalcı faşizmi temsil edenleri ve çeteleri destekleyenler kim? Bütün bunların failini yakından tanımak isterseniz aynaya bakmanız yeterli olacaktır.

Silah ve bayrak üzerine, ölmeye, öldürmeye yönelik yeminlerle üye kaydı yapan ve binlerce kişiden oluşan hain listeleri hazırladığını, bunlara, kurdukları motorize silahlı birliklerle hesap soracaklarını cüretkarca açıklayan Kemalist ulusalcı dernekler, serbestçe faaliyetlerini sürdürüyorken, şiddet ve hakaret içermeyen ilmi tespit, eleştiri ve öneriler içeren düşünce açıklamalarına, şiddete değil sivil itirazlara çağrı yapanlara zemin hazırladığı için, İLKAV kapatılmak isteniyor. Daha doğru ifadeyle susturulmak isteniyor. AKP’li bakanın talimatıyla açılan davada, Panelin açılışında Kur’an okunması ve konuşmacılarca, seküler ideolojik kuşatma altındaki tektipleştirici zorunlu eğitim yerine özgür eğitimin önerilmesi, Müslüman çocukları için seçmeli İslami eğitim ile ana dilde eğitimin serbest bırakılması talebinin gündeme getirilmesi bile suç olarak gösterilebilmiştir.

İLKAV’ı kapatma baskısı altına alanlar, bizi susturmak ve sindirmek istiyorlar. Böylece, Ankara’da, ilmi çalışmaları ve halkın eğitimine katkılarıyla bilinç ve nitelik yükselmesine vesile olan, haksızlığa, hukuksuzluğa itiraz eden, sindirilmiş olan halka özgüven ve muhalefet bilinci kazandıran, egemen sistemi sorgulayan, en önemlisi de tüm bunları ilkeli ve tavizsiz bir İslami kimlikle gerçekleştiren tevhid, adalet ve özgürlük eksenli mücadelemizi engellemek istiyorlar. Kanunsuz, keyfi ve ideolojik davranarak İLKAV’ın kapatılmasını isteyenler bilsinler ki, kendi koydukları yasalara bile sadakat göstermeyerek İLKAV’ı kapatabilirler, ama Allah’ın izniyle bizi asla susturamazlar. AKP’liler bizim de kendileri gibi yapacağımızı ve sistem içi bir kuruluşu koruma adına, İslami kimlik ve ilkelerimizi kolayca feda edeceğimizi mi zannediyorlar? Bu şekilde düşünenlere cevabımız kısa ve net olacaktır: “Dilenenler değil direnenler kazanır”. Sizin elde ettiğiniz ve kaybetmemek için uğrunda ilkelerinizi kolayca feda ettiğiniz makamlar bize sizden çok önce teklif edildi ve biz Allah’ın lütfuyla reddedip İslami kimliği tercih ettik. Sizler de bunu bildiğiniz halde, nasıl olur da bir İLKAV’ı kapatma tehdidiyle bizim bu kimlik ve ilkelerimizden taviz verip geri döneceğimizi bekleyebiliyorsunuz? İktidarınız 28 Şubat zulmünü hem de yeni ilaveler yaparak sürdürecekse, korunmasının ne anlamı var? O zaman siz gidin 28 Şubatçılar gelsin, biz de zulmün esas sahipleriyle mücadele edelim.

Bizim başımıza gelen, eleştirel düşünce açıklamalarının yapıldığı bir panel düzenlemek sebebiyle kapatma davası açılması olayı, liberal ya da sol bir kuruluşun başına gelseydi, kendini İslam’a nispet eden medya başta olmak üzere bütün medya ayağa kalkar ve hep birlikte düşünce özgürlüğünü savunurlardı. Ki böyle haklı ve adil bir tutumu, herkes için özgürlük talebini biz de İLKAV olarak desteklerdik. Ama faaliyetlerinde İslami kimliği belirleyici kılan İLKAV aynı sebeple kapatılmak istenince, diğerleri hep birlikte susmayı ve zalimin safında yer almayı tercih ediyorlar. Kendilerinin razı olacağı liberal, sol yada “liberal, sekülerleşmiş İslam” anlayışını benimsemeyen, kendileri nezdinde akredite olmamış kesimlere, hele de ilkeli İslami kimlik sahiplerine özgürlüğü yakıştıramıyorlar. İşte bu sebeple, Haksöz Dergisi, Vakit Gazetesi, Hilal TV ve kısmen Milli Gazete haricindeki medya her zamanki gibi çirkin bir çifte standart uygulayarak, İLKAV’a yönelik haksızlığı, zulmü görmezden gelmeye, yok saymaya devam ediyorlar. Haber ahlakına da aykırı bir tutumla objektif bir haberciliği bile esirgiyorlar.

Yeni bir sınav sürecinden geçiyoruz. Her zamanki gibi biz, baskılara rağmen ve sistem içi bir aracı kaybetmek pahasına, İslami kimlik ve ilkelerimize sahip çıkıp çıkmayacağımızla, sahip olduğumuz bir vakfı koruma adına düşüncelerimizden geri adım atıp atmayacağımızla sınanıyoruz. Dışımızdaki herkes ve her kurum da, bu zulme, adaletsizliğe karşı, saldırıya uğrayan tarafı çifte standartsız bir biçimde destekleyip desteklemeyecekleriyle sınanıyorlar. Yine her zamanki gibi, büyük çoğunluk bu sınavı kaybetme eğiliminde ısrar ediyor. Bütün bu yok sayma ve çifte standartçı tutumlara rağmen biz, her zamanki gibi herkes için adalet ve herkes için özgürlük talep etmeye ve tavizsiz ilkeli İslami kimliği belirleyici kılmakta ısrar ederek, herkesin özgürlüklerinin güvencesi olan adil bir duruşu sergilemeye devam edeceğiz.

Biz eğitim sisteminin resmi ideoloji kıskacından kurtarılıp özgürleştirilmesini isterken, egemenler ve işbirlikçileri, bir sivil toplum kuruluşu olarak İLKAV’ı da resmi ideolojiye bağlı kılmak ve resmi ideolojiye tâzim eden bir konuma getirmek, resmi ideolojiden kaynaklanan zulümleri eleştirmekten vazgeçirmek istiyorlar. Bu düşünceye sahip olanlar bilsinler ki, böyle bir durumda anlamını kaybedecek olan İLKAV’ı bizzat biz kendimiz kapatırız. Çünkü o takdirde İLKAV sivil olma vasfını ve senedi gereğince faaliyetlerinde esas aldığı İslami kimliği kaybeder. Halbuki, İslami kimliğimiz ve ilkelerimiz asla tavize yanaşmayacağımız onurumuz, zulme karşı hakkı haykırmak en temel şiarımız, adalet ve özgürlük mücadelemiz ise büyük İslami ve insani sorumluluğumuzdur. İşte tüm bu değerlerimizi ve ilkelerimizi korumak ise, uğrunda binlerce İLKAV da feda olsa, asla vazgeçmeyeceğimiz istikametimizdir. Nice İLKAV’lar kurulur ve kapanır, ama bizim, ölüme kadar bağlı olmamız gereken bu değerler istikametindeki kulluk çabalarımız devam edecektir. Bu bağlamda ifade ediyoruz ki, ne yaparlarsa yapsınlar, Allah’ın izniyle, tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemiz, uzun soluklu bir yürüyüş olarak, bıkmadan, yılmadan ve kesintiye uğramadan sürecektir. Her şeye rağmen İslami kimliğimizi ve ilkelerimiz koruyarak bu onurlu yürüyüşümüze devam edeceğiz. Zalimler ve işbirlikçileri rahatsız olsa da, bugüne kadar, kimseye zulmetmeden, şiddete baş vurmadan ve hakaret etmeden, adaleti, merhameti ve herkes için özgürlükleri savunarak yürüttüğümüz faaliyetlerimizi, aynı çizgide sürdüreceğiz ve zulme karşı direneceğiz.

Mehmet PAMAKİlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı - İLKAV Başkanı

Bu içerik 1980 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon