Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   BASIN AÇIKLAMALARI  >  2007
 
Kütük’E Yönelik Zorbalık,Egemen İslam Karşıtı Zihniyetin Bir Parçasıdır.
Tarih: 27/11/2007
   


(İLKAV) İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı Başkanı Mehmet PAMAK: Tevhide Kütük’e yönelik zorbalığın ülkeye egemen İslam karşıtı zihniyetin bir parçası olduğunu söyledi.

(İLKAV) İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı Başkanı Mehmet PAMAK: Tevhide Kütük’e yönelik zorbalığın ülkeye egemen İslam karşıtı zihniyetin bir parçası olduğunu söyledi.

Pamak yaptığı basın açıklamasında, Kozan’daki komutan’ın başörtüsü karşıtı tutumunun ülkeye egemen İslam düşmanı zihniyetin bir parçası olduğunu ve bu zihniyetin de 1919’dan bugüne devam edegelen “halkı ve değerlerini düşman” sayan anlayışın doğal bir uzantısı olduğunu ifade etti.

Pamak açıklamasında aşağıdaki tespitleri yaparak bazı çelişkilere dikkat çekti:
“Tevhide Kütük adlı genç kızın onlarca davetli ve yaşıtının arasında muhatap kılındığı zorbalık, aslında ülkemizde egemen olan İslam düşmanı despot zihniyetin yeni bir tezahüründen başka bir şey değildir. İsmet İnönü’nün 1919 yılında Bursa’da İttihatçı Subaylara yönelik konuşmasında itiraf ettiği gibi, bu zihniyet açısından halk ve halkın İslami kimlik ve değerleri “düşman” olarak kabul edilmektedir. İşte bu sebeple, başından beri İslam ve hayata yansımaları bu zihniyet tarafından hep “irtica” olarak yaftalanıp, “birinci öncelikli tehdit ve düşman” ilan edilmiştir. Egemen asker bürokratların, ikinci tehdit olarak gördükleri ve “bölücü terör” diye nitelendirdikleri kesimin laik önderleriyle de İslam düşmanlığı ortak paydasında bütünleştikleri açıkça ifade edilmektedir.

DTP milletvekili Hasip Kaplan “Şunu herkes çok iyi bilmeli ki, biz olmasak Güneydoğu’da şeriat öne çıkar. Laikliğin gerçek kalesi bizleriz!.. TSK’nın laiklik söylemi ile bizim laiklik söylemimiz örtüşmektedir. Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde DTP laiklik konusunda bir sigorta görevi görmektedir. DTP kapatılırsa, etkisizleşirse bölgede dini radikalizm hakim olur. Bu da TSK’nın en fazla karşı olduğu şeydir.” “Öcalan’ın da laiklik konusundaki görüşleri bellidir. Bu görüşler, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesiyle ve cari uygulamalarla örtüşmektedir!.. Biz hem laikliğin hem de sosyal devletin teminatıyız!..” “AKP türban istismarı yapmaktadır. Bakın Anayasa hazırlıyorlar, türbanı da serbest bırakmak isteyecekler. Türban simge olarak kullanılmamalıdır. Başörtülü savcı, avukat olmaz!.. Başörtülü hakim olamaz!..” demiştir. DTP’li Kaplan TSK’nın mevcut yönetimiyle kendilerinin laiklik, türban gibi konulardaki görüşlerinin tamamen örtüştüğünü ifade etiği halde, bugüne kadar her konuda bildiri yayınlayan, siyasi görüş açıklayan TSK üst kadrolarından, Genelkurmay Başkanlığından herhangi bir itiraz gelmemiştir. Çünkü bu ifadeler, kimi TSK Generallerinin ve Genelkurmay Başkanlığının yıllardır ortaya koyduğu söylem ve eylemlerle örtüşmektedir.

Kozan’daki asker bürokratın, hak, hukuk, edep tanımayan ve insanlık onurunu ayaklar altına alan zorba eylemini, diğer il ve ilçelerdeki kimi asker bürokratların, başörtülüler var diye törenleri terk etmesinden ya da Cumhurbaşkanı’nın eşi başörtülü olduğu için yasal olarak görevli olduğu protokolden kaçarcasına uzaklaşmasından ya da Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının Cumhurbaşkanı ve Başbakanın eşleri örtülü oldukları için resmi davetli oldukları resepsiyonları protesto etme eyleminden ayırd etmek mümkün müdür? Kozan’daki düşük rütbeli komutanın üzerine gitmek, soruşturma açmak yeterli midir? TSK üst kadrosunun tamamının ve temsil ettikleri zihniyetin hesaba çekilmesi, aslında DTP’nin de savunduğu ve TSK ile de örtüştüklerini söyledikleri İslam düşmanı zihniyetin sorgulanması gerekmiyor mu? Diğer taraftan, asker bürokratların, bir taraftan İslam’ın emri olan Başörtüsüne böyle düşmanca tutum alırken, İslami kimliği “irtica” diye yaftalayıp düşman ilan ederken, aynı zamanda, laik devlet uğruna ölen müntesiplerini yine İslami bir kavram olan “şehid”likle nitelendirmek suretiyle din istismarı yapmak çelişkisini izah etmek zorunlulukları yok mu? Bir yandan oğlu çatışmalarda ölen askerlerin başörtülü yakınlarının elini öpüp, diğer yandan başörtülü küçük bir kızı düşman gibi görmenin, başörtülüleri okul ve garnizon kapılarından kovmanın izahı nasıl yapılacaktır? Asker bürokratlar bunca çelişki ve istismarı bu kadar yaygın bir biçimde ve cüretkarca gerçekleştirirken halkı aptal yerine mi koymaktadırlar?

Halka, Halkın İslami kimlik ve değerlerine bu kadar yabancılaşan ve DTP öncüsü laik kadrolarla da bu kadar örtüşen TSK üst kademesi ve asker bürokratlar şunu anlamak mecburiyetindedirler; halkın vergileriyle silahı alınan, maaşı ödenen askeri bürokrasi, halkın efendisi değil hizmetkârıdır. Bu sebeple, halkın İslami kimliğine ne kadar yabancılaşırlarsa yabancılaşsınlar, yine de mutlaka ona saygılı olmak zorundadırlar. Halkın dini olan İslama inanmasalar da ona düşmanlık yapamazlar. Halka kimlik ve ideoloji dayatmak hakları da yetkileri de yoktur. Yapılanlar, kendi yaptıkları darbe anayasasına ve mevcut yasalara da aykırı bir keyfilik, haksızlık ve zulümdür. Türkiye onların baskılarını keyfice uygulayacakları bir kışla olmadığı gibi, kışlada bile halkın çocuklarından oluşan TSK çoğunluğunun inancına, İslami kimliğine düşmanlık yapma yetkisine sahip değildirler.”

Bu içerik 4228 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon