Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   HABERLER  >  2009
 
Taliban hakkında bilinmeyenler
Tarih: 03/08/2009
   


Katar’dan yayın yapan ünlü el-Cezire televizyonun Pakistan ve Afganistan uzmanı Ahmed Zeydan, 20 yıldır bölgede yaşıyor. Bölgedeki birçok değişime yakından tanıklık etmiş biri. El Cezire kanalı için hazırlamış olduğu Usame bin Ladin ve Taliban hakkındaki iki belgeselini daha sonra genişleterek kitap olarak yayımladı.

Katar’dan yayın yapan ünlü el-Cezire televizyonun Pakistan ve Afganistan uzmanı Ahmed Zeydan, 20 yıldır bölgede yaşıyor. Bölgedeki birçok değişime yakından tanıklık etmiş biri. El Cezire kanalı için hazırlamış olduğu Usame bin Ladin ve Taliban hakkındaki iki belgeselini daha sonra genişleterek kitap olarak yayımladı.

Ladin ve Molla Ömer ile yaptığı görüşmeler ilk elden edindiği bilgiler dezenformasyon çağında haklarında komplo teorileri üretilen bu iki kişilik hakkında daha sağlıklı bilgiler almamızı sağlıyor. Zeydan kahramanlaştırılan ya da şeytanlaştırılan tablolar yerine gerçek olanı anlatmaya çalışıyor. Elbette Zeydan'ın anlatımlarını da "şahsi görüşleri ve yorumları" olduğunu hatırdan çıkartmadan ancak bölge hakkındaki tecrübe ve gözlemlerine de güven duyarak sizlerle paylaşıyoruz.

Bölge hakkında birçok Arap televizyonu ve gazetesinin bizzat bilgisine başvurduğu Ahmed Zeydan ile Türkiye’ye yaptığı ziyaret esnasında www.timeturk.com ziyaretçileri için görüştük. Türkiye’yi çok sevdiğini söyleyen Zeydan, İstanbul’a ayrı bir sevgi duyduğunu söyledi. İşte, Ahmed Zeydan ile Pakistan’daki son olaylar ve Taliban üzerine yaptığımız sıra dışı bir röportaj;

OLUMSUZ PROPAGANDALARA RAĞMEN HALK İSLAMİ YÖNETİM İSTİYOR

-İlk olarak şu anda dünya gündemini işgal eden Swat bölgesinden başlamak istiyoruz. Swat sorununun bu denli öne çıkmasını neye bağlıyorsunuz?

Aslında Veziristan bölgesinde sorunlar daha büyük. Pakistan kendi otoritesinin fiilen olmadığı bu kabile bölgelerinin artık kendi faydasına olmadığını düşünüyor. Buraları bir başbelası olarak görüyor. Son saldırının psikolojik arka planını böyle özetleyebiliriz. Pakistan’da yaşayan biri olarak söz konusu bölgelere bireysel geziler yaptım. Gözlemlerim sonucunda diyebilirim ki Pakistan yönetimiyle kabileler arasındaki sorunun çözülmesi çok zor. Hele Pakistan Ordusunun bu sorunu çözebilme ihtimali hiç yok. Çünkü artık ne Veziristan’da ne de Swat vb. kabile bölgelerinde Pakistan devletinden hiçbir iz göremiyorsunuz. Özellikle bölge halkı Pakistan devletine yönelik büyük bir öfke duyuyor. Örnek vermek gerekirse eskiden insanlar sorunlarını Şer’i mahkemelerinde çok kısa zamanda çözebilirken modern mahkemeler’in gelmesiyle rüşvet dahi verilse davalar uzun yıllar sürüyor. Bu sebeple Şeriat’ı sadece Taliban istemiyor. Tüm bölge halkının genel eğilimi şeriat hukukun yeniden tesisi yönünde. Bölgeye yönelik saldırılarda ikinci etken ise Butto’nun dul eşi Asıf Zerdari’nin lideri olduğu Halk Partisi’nin iktidara gelmesiydi. Hatta Amerikan çıkarlarından çok Halk Partisinin çıkarlarına daha fazla uyuyor bölgede savaşın olması. Halk partisi bölgedeki çatışmadan beslenmeye çalışıyor. ABD ile Halk Partisinin çıkarlarının bu noktada uyuşması bölgedeki saldırıların alevlenmesine sebep oluyor. Ayrıca Swat Başkent İslamabad’a çok yakın bir yerde bulunuyor. Swat’ta var olabilecek İslami bir yönetimin gelecekte Pakistan merkezi’ne yayılabileceğinden de korkuluyor.

Pakistan Ordusu, kadim tehdit ve baş düşman Hindistan ile mücadele etmek üzere kurulmuş bir ordudur. Ordu bu mantık üzere tesis edildiği için tamamen meydan muharebesine göre eğitim almaktadır. Bu sebeple Kabile bölgelerindeki gerilla savaşına hazırlıksız durumda. Bu sebeple de yenilgiye baştan mahkûm olmuş durumdadır.

-Swat bölgesinde ya da Veziristan gibi kabile bölgelerinde ayrı bir devlet kurulma ihtimali var mı?

-Ayrı devlet kurulması mümkün. Şuan açıktan dillendirilmese de Pakistan tarafında böyle bir korku da var. Söz konusu bölgelerde çok verimli tarım arazileri ve su kaynakları var. Şu an itibariyle bölge halkının böyle ayrılıkçı bir talebi yok ancak tarihte Veziristan zaten ayrı bir emirlik olarak varolmuş. Yani böyle bir potansiyel mevcut. Ancak hatırlatmak gerekir ki Swat kabile bölgelerinden sayılmamaktadır.

-ABD’nin Pakistan politikasının geniş vadede ne gibi eğilimleri var?

Dünya’da ABD’nin çok stratejik düşündüğüne ve uzun vadeli planlar yaptığına dair yaygın bir kanat var. Ben şahsen bu kanaate katılmıyorum. Bence bugün ABD dış politikasının en büyük sorununu da bu gün be gün değişen politikasıdır. Günü birlik değişen stratejilerinde ABD’nin uzman olduğu konu taktiksel değişimlerdeki ustalığıdır. Temmuz ayının sonunda ABD makamları Afganistan’da öldürülen asker sayısını toplam 50 olarak açıkladı. Oysa bende olan bilgiler bu sayının çok çok üstünde ABD askerinin öldürüldüğünü gösteriyor.

Ayrıca altını çizmemiz gerekir ki ABD hiçbir zaman Pakistan’a yatırım yapmamıştır. Örneğin Pakistan’ın bugün en büyük sorunlardan birisi elektrik sorunudur. Şayet bir darbe olursa bu darbenin etkenlerinde birisi de elektriksizlik olacaktır. Pakistan ekonomisi iflas eşiğinde gelmiş durumda. Fabrikalar’da üretim hacmi gittikçe düşüyor.

-Tüm olumsuzluklara rağmen Pakistan’ın elinde atom bulunmasını nasıl açıklıyorsunuz? ABD ve Pakistan’ın arasında Atom enerjisi konusunda nasıl bir ilişki var?

-ABD’nin Pakistan siyasetinin bugünkü taktiği, Pakistan’ın gittikçe derinleşen bir kaosa sürüklenmesidir. ABD aynı şeyi Irak’ta da denemeye çalışmıştı. Pakistan’da ne kadar kaos çıkarsa ABD’nin Pakistan hükümeti bir şey yapamıyor dolayısıyla Pakistan’ı işgal etme hakkımız doğar söylemi güçlenir. Bu sebeple ABD Pakistan’daki kargaşayı besleyerek bölgeyi kontrol etme zeminini de oluşturuyor.

KABİLE BÖLGELERİNDE KONTROL KİMDE?


-ABD kabile bölgelerine hemen her hafta düzenli olarak saldırılar düzenliyor. Pakistan hükümeti kendi topraklarında bu saldırılara neden izin veriyor?

Söz konusu bölgeler Uluslararası camia nezdinde Pakistan sınırları içinde görülmekle beraber aslında fiilen zaten bağımsız bölgelerdir. Pakistan merkezi yönetimi ise kısmen ve zaman zaman bu bölgelerde etkin olabilmektedir. Özellikle Keşmir sorununda Uluslararası camiadan Pakistan’a bir eleştiri yöneltildiğinde Pakistan bu bölgelerin kendi kontrolünde olmadığını ileri sürerek savunma yapardı oysa söz konusu bölgelerde o dönemlerde kısmi kontrolü vardı. Pakistan rejimi Veziristan ve Keşmir bölgelerine hep iç siyasetle ilgili değil ama dış siyasette bir kart olarak görmüştür. Ancak bugün bu kart Pakistan rejiminin başına iş açmaya başladı. Örneğin bugün ABD Pakistan’a diyor ki, Üsame b. Ladin’i yakala çünkü o senin topraklarında saklanıyor. Pakistan’ın bu talebe cevabı ise; Veziristan’ın kontrolünün kendilerinde olmadığı ve o bölgeye giremeyecekleri oldu. Bunun üzerine ABD de bölgeye kendi başına saldırmaya başladı. Çünkü ABD’de şöyle düşünüyor o bölgeler senin kontrolünde değil ise benim de saldırı hakkım vardır demeye getiriyor…

AFGANİSTAN’DAKİ DİRENİŞ ÇOK FARKLI

-Gerek Pakistan’da gerekse de Afganistan’da ABD’ye karşı savaşan Taliban ve destekçisi yerel güçler diğer süper güçlerden destek alıyorlar mı? Bölgede Amerika’ya karşı Çin ve Rusya var. Finans ve Silah konusunda dünyadaki güç dengeleriyle ilişki içinde mi Taliban?

-Tarihe baktığımızda görüyoruz ki, dünyadaki pek çok direniş hareketi savaştığı güce karşılık o gücün rakiplerinden yardım alır. Ancak tarih gelecekte yazacaktır ki, Taliban direnişi hiçbir dünya gücünden destek almamaktadır. Taliban tamamen yerel dinamiklerden beslenmektedir. Başka bir örnek vereyim. Saddam Hüseyin kendi ülkesinin lideri olmasına rağmen kendi ülkesinde yeterince saklananamıştır. Ancak Üsame b. Ladin ve Eymen ez-Zevahiri başka bir kültürde dilini ve yolunu bilmedikleri bir toplumda halen saklanıyorlar. Amerika’nın ilah olduğuna inanıyorsak ya da Allah’ın Müslümanlara yardım etmediğini düşünüyorsak başka mesele! Ayrıca sosyolojik açıdan da Afganistan’daki direniş diğer ülkelerdeki direnişlerden çok farklı bir yapıya sahip. Taliban hareketi halkla bütünleşmiş durumda. Ne kendilerini halktan ayrı gören bir grup üst yetkili ne de kendilerini halk desteğinin arkasında gören insanlar bilakis Taliban halkla iç içe geçmiş bir direniş özelliğini gösteriyor. Bu desteğin yanı sıra, Afganistan’ın her yerine yayılmış durumda. Bu desteğe Rusya’ya karşı gösterilen direniş tecrübesini de eklemek gerek.

TALİBAN’IN SİLAH FABRİKALARI

Silah konusuna gelince. Pakistan’daki kabile bölgesiyle Afganistan içlerine uzanan Peştun bölgesinde 250 yıldan bu yana silah fabrikaları mevcut. Bu silah endüstrisinde helikopter ve uçak hariç her türlü silahı üretiyor. Hatta 19. yüzyılda İngilizler bölgeye geldiğinde kendi silah ihtiyaçlarını bu silah sanayinden karşılaşmışlardır. Şimdi söyleyeceğim şeye çok şaşırabilirsiniz, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Peştun bölgesinde Fakir İddi adında bir lider var idi. Sultan 2. Abdülhamid, Mekke Valisine Fakir İddi’ye ekonomik ve askeri açıdan destek olması emrini vererek Osmanlı’nın Peştun bölge sorumluluğunu verdi. Amacı bölgedeki İngiliz nüfuzunu kırmaktı. Bölgedeki silah sanayi halkın geçimini sağladığı köklü bir geçim kaynağı durumda. Hatta Pakistan Ordusu da tank yapımından silah alımına kadar ihtiyacını bu fabrikalardan gideriyor. Ordu silah elemanı olarak ta bu fabrikalarda yetişmiş elemanları işe alıyor.

Silah ham maddesini nerden buluyorlar?

-Bu insanlar yüzyılı aşkın süredir savaşıyorlar. Özellikle de Rus savaşı ve iç savaş sonrası halkta olan silahlar ve silah parçaları, hurda metaller silah sanayinin ham maddelerini teşkil ediyor. Hurdaları satın alan fabrikalar, bunlarla yeni silahlar imal ediyor. Bölge insanı silahsız yaşamaz. Her evde mutlaka silah vardır. Hatta bölgedeki silah üretimi o kadar çok ki komşu ülkelere dahi bu fabrikalardan silah satılıyor. Özbekistan, Tacikistan ve İran bile bu silahlardan alıyor. Ben bizzat bu silah fabrikalarını ziyaret ettim. Hatta konuyla ilgili el-Cezire TV’de yayınlanan bir belgesel de hazırladım.

İSLAMCILAR AFGANİSTAN VE PAKİSTAN’I TANIMIYOR

-Taliban hakkında Dünya kamuoyunda çizilen bir imaj var. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Taliban hareketi düşmanları tarafından bize tanıtılıyor. Onları medeniyet kaçkını vahşi insanlar oldukları propaganda yapılıyor. Emin olun ki ben bir Arap olarak tek başıma Taliban kontrolündeki bölgelere gittiğimde duyduğum huzuru İslamabad’da bulamıyorum. Oradaki insanlar size o kadar ihtiram gösterir ki şaşa kalırsınız… Dünyadaki İslami hareketler dahi Taliban’ı hatta Pakistan ve Afganistan’ı yeterli tanımıyor. Bir kısım İslamcılar hala 80’lerin kafasıyla bölgeyi okumaya çalışıyor. Bölgede olup bitenleri anlamakta zorlanıyor. Çünkü Müslüman toplumlar dahi kendi coğrafyalarını ya batılı ajanslardan ya da bölge hakkında birkaç kırıntıya sahip insan devşiriyor. Bunun sonuçları da hakikaten çok vahim.

ABD TARİHTEN DERS ÇIKARMIYOR

-Afganistan’daki işgal kuvvetlerinin başarılı olabilme ihtimali var mı?

Aslında ABD ve müttefiklerinin Afganistan’a gelmeleri büyük bir mucize. Çünkü günümüzün işgalciler tarihi okumuyorlar ve ondan ders almıyorlar. Onlar çılgınca bir karar alarak Afganistan’a geldiler. Sanki belalarını ararcasına… Bir örnekle konuyu açıklayayım; Rusya Afganistan’a girmeden 1 gün önceden Reuters muhabiri, ajansa geçtiği bir haberde Rusya başarılı olamayacağını yazdı. Ona ajansın genel merkezinden tepki gelmişti. Ancak tarih, muhabiri haklı çıkarttı.

EL KAİDE ABD’Yİ AFGANİSTAN’A ÇEKTİ

12 Ekim 2000 yılında Yemen açıklarında USS Cole adlı ABD savaş gemisine yapılan saldırı hakkında El Kaide liderleri ile röportaj yapmam için El Cezire merkezi beni görevlendirdi. Röportajı yapmak için Üsame b. Ladin ve Ebu’l Hafs el-Mısri ile görüşmek için Afganistan’a gittim. Oturduk konuştuk. Kendisine saldırıyı neden yaptıklarını sorduğumda Ebu’l Hafs oturumumuzda dedi ki, Biz ABD’yi vurduk ki o da gelsin Afganistan’da bizi vursun. Onlara Afganistan’da öyle bir darbe indireceğiz ki afallayacaklar. Hatta, “Onlara öyle bir saldırıda bulunacağız ki ABD Afganistan’a gelmek zorunda kalacaklar” demişti. Mısri devamla dedi ki “bizim ABD ile savaşabileceğimiz üç ülke var. Afganistan, Irak ve Somali. Bu üç ülkede de kaybedecek bir şeyimiz yok. ABD’lileri çok rahat biçimde bu üç bölgede yenilgiye uğratabiliriz.” Ebu Hafs daha sonra ABD’nin nerelere saldıracağını teker teker haritada gösterdi. Bana dedi ki bu süreç içinde Taliban’ın iktidardan düşeceğini de biliyoruz ama Allah’ın izniyle bu savaş Amerikalıların sonu olacak. Dikkatinizi çekerim, tüm bu olanlar 2000 yılında yaşandı. Bu tarihi emaneti Ladin’in insani yönünü ele aldığım “Maskesiz Bin Ladin” kitabımda da okuyucularımla paylaşmıştım. Bu kitabım Ladin’le yaptığım daha önce yayınlanmamış röportajlarımdan oluşuyor. Bu röportajlarda Ladin de benzeri ifadeler kullandı. (Not: Bu kitap yakında Türkçe’ye tercüme edilecek.)

TALİBAN NEDEN “İMARAT” SÖZCÜĞÜNÜ KULLANIYOR?

-NATO yetkilileri, “Ilımlı Taliban” ile görüşebileceklerini belirtiyorlar. NATO’nun geleceğini nasıl görüyorsunuz? Gerçekten Ilımlı Taliban diye bir şey var mı? Uzlaşı olabilir mi iki taraf arasında?

-Ilımlı Taliban diye ne bir grup ne de böyle bir eğilim var. Taliban’ın tamamı işgale karşı direniş içindedir. Bu tip tanımlamalar, Batılıların İslam’ın yönetim mantığını anlayamamalarının sonucudur. Taliban hareketi bugün Molla Ömer’e bağlıdır. Molla Ömer Afganistan’da “Emiru’l Mü’minin /Mü’minlerin Emiri”dir. Onun sözleri ona bağlı herkesi bağlayıcıdır. Batılılar bu kavramların önemini anlamakta zorlanıyor. Taliban dışında ABD’lilere karşı savaşan başka bir hareket olmadığına göre ve Taliban da ABD ile Batılılar oradaki yönetimi sıradan batılı bir yönetim gibi algılıyorlar. Görünen o ki NATO güçleri Afganistan’da büyük bir hezimete doğru sürükleniyorlar. Bölgede ulus devletler dönemi bu hezimetlerle sona erecektir. Dikkat ederseniz Taliban, İslam cumhuriyeti, Vatan, Ulus devlet ya da Demokrasi gibi kavramları kullanmıyor. Devletlerini kurduklarında “İmarat” (Emirlikler) sözcüğünü kullandılar. Bu kavram batıyı dehşete düşürdü. Şimdi de ABD’ye karşı büyük bir taaruza geçmeye hazırlanıyorlar. Onların hesabı ABD’nin yeni işgallere kalkışamayacak derecede büyük darbe yemesi.

Bakın İngiltere, sadece Helmand bölgesinde her ay 12 milyar pound harcama yapıyor. Hiçbir devlet bu kadar harcamayı uzun süre yapamaz. Bugün İngiltere’deki ekonomik krizin arkasındaki nedenlerin başında bu geliyor. Ancak bu gizleniyor. Bir de bir devlet, bu kadar büyük harcamayla nasıl bu işgali uzun sürdürülebilir ki?

MOLLA ÖMER, HANEFİLİĞİ ÖNEMSİYOR

- Molla Ömer hakkında yaygın bir kanaat mevcut. Kendisinin katı düşüncelere ve dini yorumlara sahip olduğu, dini taassuplarının olduğu iddia ediliyor. Siz kendisiyle görüştünüz bu iki şahsın fikir yapıları hakkındaki izlenimleriniz neler?

-Molla Ömer’in yanı sıra Üsame bin Ladin ile de görüşme imkânı buldum. Ancak Arap olması itibariyle daha rahat konuşabildiğim ve uzun vakit geçirdiğim kişi Üsame b. Ladin’dir. Molla Ömer’den bahsedecek olursak. Molla Ömer Hanefidir ve Hanefiliği ciddi manada önemserler. Hanefiler İslam düşüncesinde vakıa ile uyumu temsil ederler. Bu sebeple uzun yıllar iktidarların resmi mezhebi olmuşlardır. Örneğin Abbassiler ve Osmanlılar Hanefi idiler. Taassup konusuna gelince. Açıkça ifade edebilirim ki Ezher’de ya da Suud’da tanıştığım pek çok insan Taliban’dan daha mutaassıp kişiliğe sahip. Örneğin, Ben Molla Ömer’in yanındayken bir Arap namaz kılıyordu. Mezhebi gereği namazda her Allahu Ekber deyişindee ellerini kaldırıyordu. Orada bulunan bir Taliban üyesi bu adama müdahale etti. Molla Ömer Taliban üyesine bu müdahalesi sebebiyle kızdı ve dedi ki sen cahil bir adamsın namazdaki bu farklılık âlimlerin ihtilaf ettiği bir konudur, bir cahil olarak neden âlimlerin işine karışıyorsun!

Ben Hikmetyar, Sayyaf ve Rabbani gibi eski Afgan lideriyle de tanışmama rağmen, onlardan böyle bir laf duymadım. Taliban döneminde Afgan etnik grupları içinde bir çatışma olmaması bile tek başına yeterlidir. Hatta oraya gelen Araplar Selefi olmasına rağmen hiçbir sorun yaşanmadı.

DOĞU TÜRKİSTANLILAR ÇİN’E TESLİM EDİLMEDİ

Biliyorsunuz Doğu Türkistan Afganistan’la sınırdır. Çin zulmünden kaçan 150 Uygur Türkü Afganistan’a sığınmıştı. Çin bu 150 Uygur’u kendilerine vermeleri durumunda Afganistan’ın tüm anayollarını modern tarzda yeniden yapacağına söz verdi. Ki Çin ile Taliban’ı o dönemde arası çok iyiydi. Taliban, Çin ile arasının bozulması pahasına bu 150 Müslümanı Çin’e teslim etmedi. Çünkü bu kişiler idam edileceklerdi. Yani Taliban iktidara geldiği günden beri pragmatist davranmak yerine dini kitaplarda okuduklarını birebir uygulamaya çalışıyordu. Bundan dolayı sadece ABD ve batılı ülkelerin değil Rusya, Hindistan, Çin, Özbekistan ve Tacikistan dâhil herkesin korkusu olmuştu.

TALİBAN NEDEN LADİN’İ ABD’YE TESLİM ETMEDİ?



Peki, Molla Ömer koltuğunu neden dolayı kaybetti? Bir Müslümanı yani bin Ladin’i ABD’ye vermediği için… Eğer, Molla Ömer Ladin’i ABD vermiş olsaydı, bugün hala iktidarda olacaktı. Hatta ABD’li onlarca yetkili Kabil’e saldırı öncesi Taliban yetkilileri ile onlarca kez görüşme yaptı. Pakistan dahi Taliban’a baskı yaptı. Ancak Taliban bunu reddetti. Molla Ömer’in o dönemde kullandığı ve hiç unutmadığım bir sözünü sizlere nakledeyim: “Ben ileride tarihin şöyle bir şey yazmasını istemem: Amerika’nın kanunları bu adamın yanında Kur’an’ın emirlerine galip geldi.” Bu tavır bana Sultan Abdülhamid’in Filistin’i para karşılığı Yahudilere vermemesini hatırlatıyor.

BURKA, KIZ OKULLARI VE DEĞİŞİM

-Taliban’ın kadınların eğitimine karşı olduğu, kız okullarını kapattığı iddia ediliyor. Ayrıca Taliban iktidarında halka zorla bazı uygulamaların dayatıldığı pek çok şeyin de yasaklandığı söyleniyor. Siz nasıl bir Taliban’la karşılaştınız?

-Siz ülkenizde başörtüsünün serbest kalmasını istiyorsunuz. Afganistan halkı da genel olarak örflerinde yaygın olduğu için peçe takmak istiyor. ABD işgali sonrasında burka giyenlerin sayısı daha da arttı. Örneğin Ahmed Şah Mesud’un eşi işgalden sonra Burka giymeye başladı. Benim amacım Taliban’ı temize çıkarmak değil ama bu gibi konularda gerçek dışı şeylerle bir harekete iftira atılıyor. Ben gerçekleri anlatmaya çalışıyorum. Başka bir husus ta şu ki; İşgal öncesi Taliban yönetiminde aşırı eylemlere imza atan ve katılık yanlısı bazı Taliban liderleri şimdi Kabil’de Amerikayla beraber işbirliği yapıyor. Kadınların okuması konusunda da gerçek dışı bilgiler aktarılıyor. Taliban iki şey söylüyor bu konuda: Taliban yönetimi döneminde kadınların eğitimi için İslami vakıf ve dernekleri ülkeye çağırıyor ve kadın eğitiminde okullar açmalarını istiyordu. Sadece Kuveytli bir İslami Davet derneği Afganistan’da 150 medreseyi finanse ediyordu. Taliban ayrıca şunu da söylüyordu: Afganistan’da erkeklerimiz de okuyamıyor çünkü imkansızlıklardan dolayı okulsuzluk sorunu var, neden sadece kadın okulları konusunda diretiyorsunuz!? İslami kurumların açacağı özel kız okullarına karşı çıkmıyordu ancak Taliban’ın engellediği okullar Batılılar’ın Afgan örfüne aykırı eğitim veren okullarıydı. Maalesef batı bu konuda dahi Müslümanların düşüncelerini iğdiş etti. Örneğin; Afgan toplumu geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir toplumdur. Rus işgali sırasında Kabil Üniversitesi’ne alınan kızların mezun olduklarında büyük çoğunluğu bakire değildi ve halk bu sebeple Üniversiteye karşı çıktı, kızlarını yollamamaya başladı. Üniversiteli kızlarla kimse evlenmiyordu. Şunu da belirtmeliyim ki, Taliban dediğimiz hareket tek bir anlayıştan ibaret ve hiç değişmeyen bir parti değil. Taliban kadrosu da fikirsel değişim içinde. Helmad’da ve pek çok Afgan şehrinde halkın arasına karıştım. El Cezire’ye hazırladığım son belgesel için yaptığım röportajlardan çıkan sonuç şu ki dindar olmayan insanlar bile Taliban’ı istiyor. Başları açık hemşire ve bayan doktorlar Taliban’ın geri dönmesini bekliyor. Taliban dahi şimdi geçmişte yaptığı hatanın farkında. Değiştiklerini söylüyorlar. Dini kuralları kimseye dayatmayacaklarını söylüyor. Eskiden fotoğraf çekilmesine karşı çıkıyorlardı. Şimdi bunu cevaz veriyorlar. Kısacası Taliban da işgal sürecinde yeni bir anlayışa sahip oldu. Artık halkın değerleriyle örfleriyle çatışmamaya çalışıyor.

AFYON ÜRETİMİ TALİBAN SONRASI YİNE ARTTI

-Şu an Afganistan’da Uyuşturucu sorunu ne boyutta?

Taliban yönetiminde uyuşturucu üretimine büyük darbe vurdu. Ancak ABD işgali sonrasında “özgürleşen” Afganistan uyuşturucu üretiminde de özgürleşti uyuşturucudan ölen tüm dünya gençliğine hayırlı olsun… BM raporları dahi Taliban döneminde afyon üretiminin ülkede yüzde sıfıra indiğini kaydetti. Ancak şimdi yine batılı raporlara göre Afganistan dünya afyon üretiminin yüzde 90’ını karşılıyor. Afgan yöneticilerinin ve kabile baronlarının çoğu afyon ticareti ile uğraşıyor. Karzai’nin kardeşi bu işin başını çekiyor. Dünya istihbaratları da bu işi destekliyor.

TALİBAN’IN İÇİNDE ÖZBEK LİDERLER VAR

-Taliban hareketinin Peştun milliyetçisi olduğu da iddia ediliyor. Sizin gördüğünüz Taliban sadece Peştunlardan mı oluşuyor?

Belki de Türkiye için de önemli bilgi olabilecek bir bilgi vermek istiyorum. Taliban’ın bugün çok önemli iki bölgesinde Özbek asıllılar liderlik yapıyor. İçlerinde Tacik unsurlar da var. Türkiye’nin Afganistan’da Özbekler arasında bile nefretle anılan Raşid Dostum gibi bir suçluyu halen koruyor olması üzüntü vericidir. Türkiye gibi demokratik olduğunu çağdaş ve insan haklarına saygılı olduğunu beyan eden bir devletin bir savaş suçlusunu koruyor olması utanç vericidir.

ÖLÜ LİDERLERİ DİRİLTMEK BOŞUNA

-Diğer İslami hareketlerle Taliban’ın bir ilişkisi var mı?

Taliban’ın dünyadaki diğer İslami hareketlerle doğrudan hiçbir ilişkisi bulunmamakta ve tamamen yerel bir cemaat olarak hareket etmektedir. Ona fikirsel yakınlık duyan kimi cemaatler de okları üzerine çekmemek için bu yaklaşımlarını açık açık beyan etmiyorlar. Taliban konusunda pek çok İslami hareketin de kafası karışık. Bu hareketler halen Taliban’ın olumlu ve olumsuz yönlerini hakkıyla anlayabilmiş değiller. Bazı İslami oluşumlar da halen Rabbani ve Hikmetyar gibi kimi eski Afgan liderlerine bugün saygı gösterip onları ağırlıyorlar. Ben buna da şaşıyorum. Bugün Afgan halkı nezdinde hiçbir itibarları olmayan bu isimlerin geçmişlerinden dolayı Afgan liderleriymiş gibi ağırlanması bir ölüyü diriymiş gibi sanmaya benziyor.

TALİBAN’I İKTİDARA KİM GETİRDİ?

-Son olarak şunu sormak istiyoruz; Taliban’ın Amerika’nın ve Pakistan’ın desteğiyle iktidara getirildiği söyleniyor? Sizce bu iddialar doğru mu?

Bazı harici şartlar bazı hareketlerin gelişmesine etki edebilir. Bu o hareketlerin illa birileri tarafından kurulduğu ya da desteklediği anlamına gelmez. Dünya dengelerinin uyumlu olması Taliban hareketinin hızla gelişmesine olanak sağladı. Ama Taliban Ladin’i teslim etmeyerek kendi iktidarını da tehlikeye soktu ve birilerinin adamı olmadığını gösterdi. Taliban’ın kolayca Afganistan’ı ele geçirmesine olanak sağlayan dâhili etken de Afganistan’da yaşanan iç savaştır. İç savaşta yorulan halk Taliban’ı kurtarıcı olarak algıladı. Daha önce hiç siyasete bu denli karışmamış olan Medreselerin iç savaşı sonlandırmak için sahneye çıkmaları onlara eğilimi çoğalttı. Afganistan’daki iç savaş döneminde hırsızlık, katliam, tecavüz vb. suçlar o kadar sıradanlaşmıştı ki Medrese öğrencileri tarafından çok sevilen bir âlim olan Molla Ömer kendi bulunduğu eyalette bu sorunları çözünce ortaya kendiliğinden bir hareket çıktı. Molla Ömer’in öğrenci ayaklanması ve güvenliği sağlaması halk arasında bir umut doğurdu. Daha sonra Afganistan’ın diğer eyaletleri de Molla Ömer’e biat etti. Taliban’ın getirdiği sükunet halk tarafından benimsendi. ABD, kendiliğinden ortaya çıkan bu harekete göz yumarak gelecekte kontrol altına alabileceğini hesap etti. Hatta Afgan Kralı Zahir şahı geri getirmeye ve Talibanla Kralın uyumlu ve ABD’ye bağımlı bir yönetim kurulmasına umut bağlamıştı.

ABD Taliban iktidarı ele geçirdikten sonra Zahir Şahı kral yapacak, Taliban mollalarına ise medreselerde ve dini mahkemelerde imkan tanıyacaktı. Tıpkı 19. Yüzyılda Afganistan’da olduğu gibi. Hatta eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Zahir şahın Afganistan’a dönmesi ve Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi sonucu siyasete fazla müdahale etmeyeceği konusunda söz almıştı. Albright, Taliban’ın Kabil’i ele geçirmeden önce batı basınına yaptığı açıklamalarda Taliban konusunda fazla endişeye kapılmaması gerekildiğini ve işlerin kontrolünde olduğu söylüyordu. Ancak ne zamanki Taliban Kabil’de iktidarı geçirdi hem ABD’ye hem de Zahir Şah’a “bay… bay…” dedi. Bu durum ABD’li yetkilileri çok kızdırdı öyle ki Albright Taliban iktidarı ele geçirdikten sonra yaptığı açıklamalarda adeta ateş püskürdü. Bu olayların ardından yaşanan tüm gelişmeleri dünya biliyor…

- Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.

Bu içerik 2395 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon