Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   HABERLER  >  2009
 
Vakıflar Genel Müdürlüğü, İLKAV’ın Kapatılmasını Reddeden Mahkeme Kararını, Kapatılmasında Israr Ederek Yargıtay´a Götürdü
Tarih: 29/09/2009
   


İLKAV Başkanı Mehmet Pamak yaptığı açıklamada : “Evet, şimdi bir daha ve açıkça söylüyorum, bu keyfi, siyasi amaçlı ve hukuka açıkça aykırı davanın Yargıtay nezdinde temyiz edilmesi ve Vakfımızın kapatılmasında ısrar edilmesi AKP ve hükümet açısından açık bir hukuk ve özgürlük düşmanlığıdır” dedi.

 

 

 

İLKAV Başkanı Mehmet Pamak yaptığı açıklamada : “Evet, şimdi bir daha ve açıkça söylüyorum, bu keyfi, siyasi amaçlı ve hukuka açıkça aykırı davanın Yargıtay nezdinde temyiz edilmesi ve Vakfımızın kapatılmasında ısrar edilmesi AKP ve hükümet açısından açık bir hukuk ve özgürlük düşmanlığıdır”dedi.

 

 

Vakıflar genel Müdürlüğü vekili Av. Fatma Oflas, temyiz dilekçesinde şu hususları ifade etti:

 

“Vakıf Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Pamak’ın da konuşmacı olarak katıldığı ve Vakıfça 03.12.2006 tarihinde Ankara/Kocatepe Kültür Merkezi Konferans Salonunda düzenlenen "Resmi İdeoloji Kıskacında Eğitim Sistemi ve Din Eğitimi Paneline" ilişkin olarak, "Kur'an okunarak panelin başladığı,…,panele katılanların Atatürk'ü ve Ulus Devleti eleştirdikleri, Askerler, YÖK, üyeleri İle Cumhurbaşkanı ve diğer yetkililerin de eleştiri kapsamında olduğu, uyuşturucu ve fuhuş’un sebebinin Kemalist eğitim olduğu şeklinde görüşlerini beyan ettikleri yönündeki iddiaların incelenmesi sonucunda; Mevcut panel kayıtlarının idari yönüyle incelenmesinde; Vakıf tarafından düzenlenen söz konusu panelde Vakıf Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Pamak ile Öğretmen-Sen Genel başkanı Yusuf Tanrıverdi'nin konuşmalarında; resmi ideoloji olarak tanımlanan Atatürk ilke ve inkılâpları ile getirilen laik eğitim sistemi, Anayasanın 42. maddesi ve diğer mevzuatta tanımlı bulunan "eğitim ana dilinin Türkçe olması" ve "zorunlu eğitim" karşıtı görüşlerin ön plana çıkartıldığı, bu kapsamda laik eğitim sistemine, eleştiriyi aşan ve zaman zaman hakarete varan düzeyde ağır ithamlarda bulunarak Atatürk'ün getirdiği laik eğitim sisteminin değiştirilmesi için neler yapılması gerektiği yönünde tavsiye, direniş ve eylem planlan açıklandığı, burada önerilen sivil itaatsizlik ve benzeri şiddet içermeyen, ancak tanımı gereği yasal olmayacağı da anlaşılan eylemlerin hayata geçirilmesinin önerilmesi,…”

 

Bu nedenle de, davalı İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı'nın Anayasaya ve Cumhuriyetin laik niteliklerine aykırı yöndeki faaliyetleri nedeniyle, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 101.maddesinin son fıkrasında yer alan; "Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, milli birliğe ye milli menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz" hükmüne ve 116. maddenin ikinci fıkrasında yer alan;* Yasak amaç güttüğü veya yasak faaliyetlerde bulunduğu sonradan anlaşılan vakıf denetim makamının ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılır hükmü ve Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün 31 ve 33. maddeleri uyarınca dağıtılması, mal varlığının tespiti ve devri talep edilmiştir.”

 

“Davanın yargılaması sırasında Yerel Mahkemece re'sen seçilen Bilirkişilerce düzenlenen raporda; "dava konusu paneldeki konuşmacıların suç teşkil etmeyen eleştiri ve öneri niteliğindeki konuşmaları" şeklinde bir değerlendirme yapılarak davanın reddi gerektiği belirtilmiştir. Yerel Mahkeme ise Bilirkişi raporuna karşı yaptığımız itirazı göz ardı ederek ve rapora dayanarak davanın reddine karar vermiştir. Yerel Mahkeme kararının bozulması gerekmektedir. Zira kararın dayanağını oluşturan bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin hiçbir hukuki dayanağı bulunmamakta, Bilirkişilerin şahsi yorumlarından öteye gitmemektedir.” “Davanın yargılaması sürecinde. Yerel Mahkeme aynı konuyla ilgili olarak davalılardan Mehmet Pamak aleyhine Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/809 E sayılı dosyasıyla açılan ceza davasının sonucunu beklemiştir. Söz konusu dava sürerken yapılan kanuni değişiklik nedeniyle Adalet Bakanlığının soruşturma iznine bağlanması ve bu iznin de Bakanlıkça verilmemesi nedeniyle dava düşmüştür. Yani, davalı Mehmet Pamak'ın TCK 301. maddesi uyarınca yargılanamaması nedeniyle anılan suçu işleyip işlemediği hususunda bir karar verilmesi mümkün olmamıştır. Yerel mahkemenin kararında ceza davasının düşmesi etkili olmuştur. Oysa davalı vakıf yöneticilerinin Türk Ceza Kanunu açısından suç işleyip işlemedikleri onların cezai sorumluluğu açısından önemlidir. Yerel Mahkemeye bu konuda yaptığımız itirazımızda da belirttiğimiz üzere; davamız bir hukuk davası olup davalıların hukuki sorumluluklarının bulunup bulunmadığı araştırılmaktadır.”

 

Bir akademisyen ile Vakıflar alanında ehil bir uzmandan oluşan bilirkişi heyetinin hazırladığı 12 sayfalık raporun “sonuç ve kanaat” bölümünde şu tespitler yapılmış bulunmaktadır:

“1 - Davalı vakfın 03.12.2006 tarihinde Ankara Kocatepe Kültür Merkezi konferans salonunda düzenlediği “Resmi İdeoloji Kıskacında Eğitim Sistemi ve Din Eğitimi” konulu paneldeki konuşmaların düşünce özgürlüğü kapsamında eleştiri ve öneriler olduğu; bu sebeple, Mütevelli üyesi Mehmet Pamak, Şeyho Duman, Abdullah Başaran, Hayati İsaoğlu, Ali Bıyık, Erdal Ardıç, Hasan Altın ve Bilal Akın’ın görevden alınmalarına “azillerine” gerek olmadığı;

2 - Dava konusu Paneldeki konuşmacıların suç teşkil etmeyen eleştiri ve öneri niteliğindeki konuşmaları sebebiyle, İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın yasak amaç güden veya yasak faaliyetlerde bulunduğu sonradan anlaşılan veya amacı sonradan yasaklanan bir vakıf olarak kabul edilemeyeceği; bu nedenle davacı idarenin vakfın dağıtılması (vakfın tüzel kişiliğinin idam edilmesi manasına gelen) hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığı; dolayısıyla,Davalı Vakfı’n dağıtılmaması gerektiği;

3 - Vakfın dağıtılmaması mahkemece de uygun görülmesi halinde;vakfın mal varlığının tespitine ve devrine de gerek bulunmadığı; yönündeki kanaatimizi havi üç nüsha olarak düzenlenen BİLİRKİŞİ KURULU RAPORUNU, takdiri yüce mahkemenize ait olmak üzere, bilgilerinize arz ederiz.”

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü avukatı, bilirkişi raporuna yönelik itirazında yasalardaki değişikliklerin davalı lehinde olanlarının geriye yürüyebileceği ilkesinden habersiz bir kişinin söyleyebileceği şu ifadelere yer verdi: “Bilirkişi heyetince düzenlenen raporda yapılan değerlendirmeler, genellikle 27.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren Vakıflar kanunundaki hükümlere dayandırılmıştır. Oysa davamız anılan kanunun yürürlüğünden bir yıl önce 05.02.2007 tarihinde açılmıştır. Dava açıldığı tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerinin uygulanması ilkesi göz önüne alındığında 27.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren yasanın davamıza uygulanma olanağı bulunmamaktadır.”

 

Vakıflar avukatının temyiz dilekçesinde, “Yerel Mahkeme aynı konuyla ilgili olarak davalılardan Mehmet Pamak aleyhine Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/809 E sayılı dosyasıyla açılan ceza davasının sonucunu beklemiştir. Söz konusu dava sürerken yapılan kanuni değişiklik nedeniyle Adalet Bakanlığının soruşturma iznine bağlanması ve bu iznin de Bakanlıkça verilmemesi nedeniyle dava düşmüştür. Yani, davalı Mehmet Pamak'ın TCK 301. maddesi uyarınca yargılanamaması nedeniyle anılan suçu işleyip işlemediği hususunda bir karar verilmesi mümkün olmamıştır” denerek iki ciddi hukuk ihlali gerçekleştirilmiştir. 1. olarak yargılanma imkânı olmayan ve yargılanıp suçlu olduğu ispat edilmemiş bulunan kişilerin suçsuzluğu, masumiyeti karinesi yok sayılarak, yargılama olanakları ortadan kalktığı için bilirkişi raporundaki, konuşmaların suç teşkil etmeyen eleştiri ve öneri niteliğinde oldukları değerlendirmesine karşı “yargılanma imkânı olsaydı suçlu çıkabilirlerdi” gibi hukuk dışı, hukuk mantığıyla bağdaşmayan siyasi bir tutum sergilemekten çekinilmemiştir. 2. olarak da, idarenin bütünlüğü ihlal edilmiş, Adalet Bakanının panelde yapılan konuşmaları hakimlere inceleterek vardığı kanaate göre, paneldeki konuşmaların, Anayasa gereği Türkiye’yi de bağlayan AİHM kararları ve uluslar arası sözleşmelerle korumaya alınmış düşünce özgürlüğü çerçevesini aşmadığı sonucuna ulaşılmış ve bu gerekçeyle dava açılmasına izin verilmemişti. İdarenin bir cüz’ü olan Vakıflar Genel Müdürlüğü avukatı ise, hukuki mesnetleriyle ortaya konan bu idari kanaat ve kararı da yok sayarak, hala mesnetsiz ve keyfi bir tutumla yapılan paneldeki konuşmalarda suç olduğu iddiasıyla, İLKAV hakkında kapatma kararı verilmesini talep etmekte ısrar etmektedir.

 

Vakıflar genel Müdürlüğü’nün, İLKAV’ı kapatmakta ısrarcı davranıp temyiz için Yargıtay’a başvurması üzerine bir açıklama yapan İLKAV Başkanı Mehmet Pamak şunları söyledi:

 

“Mahkeme kararı sebebiyle daha önce yaptığım açıklamada dört hukuki gerekçeyle bu davanın temyiz edilmemesi gerektiğini ifade ederek şunları söylemiştim: ‘“Şimdi idare (hükümet-Vakıflar Genel Müdürlüğü) için yeni bir tutarlılık, hukukilik ve özgürlüklerden yana olup olmama sınavı başladı. Eğer, AKP ve hükümet gerçekten insan haklarından, hukuktan, adaletten ve özgürlüklerden yana iseler, bir tahrike kapılarak ve bugüne kadar yanlış yaparak sürdürdükleri bu hukuksuzluğu artık terk edip, hukuka aykırı bu siyasi davayı temyize götürmeden bitirmeleri gerekir. Çünkü bugün verilen hukuka uygun objektif mahkeme kararını temyiz etmenin hiçbir hukuki mesnedi bulunmamaktadır. 1. Öncelikle Vakıflar Genel Müdürlüğü, özgürlük ve hak düşmanı kartel medyasının tahrikiyle, hukuki mesnetten yoksun bir biçimde bu davayı açmıştır. 2. Diğer taraftan, yaklaşık iki buçuk yıllık dava süreci sonunda, ortaya konan belgeler, deliller, bilirkişi heyeti raporu bu davanın hukuka aykırı olduğunu, açık bir biçimde tespit etmiştir. 3. Adalet Bakanlığı da, bu davanın mesnedi olan paneldeki konuşmaların düşünce özgürlüğü sınırlarını aşmayan eleştirilerden ibaret olduğunu yerel ve uluslar arası hukuktan delillere dayandırarak ortaya koymuştur. 4. Nihayet Mahkeme de, bu davanın haksızlığına, hukuki mesnetten yoksun olduğuna hükmederek, davanın reddine karar vermiştir. Bunca ortak tespitle hukuka ve insan haklarına aykırı bulunan bu davayı hala temyiz ederek Yargıtay’a götürmek, hukuksuzlukta ve özgürlük düşmanlığında ısrar etmekten başka bir anlam taşımayacaktır.”

 

“Evet, şimdi bir daha ve açıkça söylüyorum, bu keyfi ve siyasi amaçlı hukuka açıkça aykırı davanın Yargıtay nezdinde temyiz edilmesi ve Vakfımızın kapatılmasında ısrar edilmesi AKP ve hükümet açısından açık bir hukuk ve özgürlük düşmanlığıdır. Vakıflar Genel Müdürü, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyük Belediyesinde Daire Başkanı yaptığı güvendiği mesai arkadaşı olduğu için bu makama getirilmiştir. Bu sebeple Erdoğan onun bütün icraatından hem bu sebeple hem de Başbakan olarak doğrudan sorumludur. Üstelik bütün süreçten AKP’nin üst yönetimi haberdar edilmiş, birçok kez bu haksızlığını, hukuksuzluğunu durdurulması sorumluluğu farklı kişilerce hatırlatılmış olup, yapılanlar hepsinin bilgisi dahilinde bilerek yapılmaktadır. Yandaşlarının ve liberallerin özgürlüklerini genişletmeye çalışanlar, İslami kimliğinden taviz vermeyen, liberalleşip kendilerine eklemlenmeyen Müslümanların özgürlüklerini yok etmek, onları ezmek için uğraşıyorlar.

 

Kimse madem haklısınız Yargıtay’a gitsin de haklılığınız bir de orada tescil edilsin diyemez. AKP’liler ve hükümet de çok iyi bilmektedir ki, mahkemelerdeki ideolojik ve yargıçların oranı yaklaşık % 70 civarındayken, bu oran Yargıtay’daki özel kadrolaşma yüzünden %90 ların üzerindedir. Bu sebeple AKP’li yöneticiler, kendi haklarında dava açılmasından ve ideolojik yargıçların keyfi, siyasi kararlarının mağduru olmaktan haklı olarak çekinmekte, ama İLKAV ve Özgür-Der gibi İslami kimlikli kuruluşları bizzat kendileri aynı yargının önüne atmaktan utanmamaktadırlar. Sadece kendileri için özgürlük isteyip, başkalarını hem de kendilerine de yöneltilen laikliğe, resmi ideolojiye aykırı davranmakla suçlayarak yargıya götürmek, ancak, ahlaki ölçülerle siyasi çıkarlar çatıştığında siyasi çıkarları tercih eden AKP yöneticilerinde görülebilecek ahlaki bir zaaftır. Üstelik hukuka aykırılığı bu kadar açık olarak ortaya çıkmış bir davada ısrar edip temyize götürerek kamunun bir sürü zaman ve maddi imkân kaybına yol açmaları için hiçbir hukuki mesnet ve mecburiyet de yoktur.”

 

“Üstelik biz, AKP’lilerin İLKAV için kapatma davası açma gerekçeleriyle aynı içerikteki ‘eğitimde özgürlük talebi’ sebebiyle“laikliğe aykırılık” iddiasıylaAKP hakkında da kapatma davsı açıldığında, İslami kimliğimizin gerektirdiği adalet anlayışımızla, AKP’nin hukukunu savunarak bu keyfi ve siyasi davaya karşı çıkmıştık. Ama ne yazık ki, AKP yönetimi aynı gerekçeyle bizim Vakfımızı kapatmakta ve merhum babamın ve kimi Müslümanların Allah rızası için tahsis ettikleri mal varlığını da gasp etmekte ısrar etmektedir. İslami kimlik ve değerlerini koruyanlara kime yapılırsa yapılsın her türlü zulme ve hukuksuzluğa karşı çıkmak anlamındaki adil tutum yakışırken, iktidar ve siyasi çıkar uğruna en temel ilke ve değerlerini bile terk edebilenlere de, özgürlüğü sadece kendileri ve yandaşları için istemek, diğerlerine ise bu hukuksuzlukları, çifte standartları ve bu keyfilikleri yapmak yakışmaktadır.

 

“Bugün elinde silah dağlarda savaşan ve egemen sistemi silahlı mücadeleyle alt etmeye çalışanlara bile “demokratik açılım” adı altında özgürlük getirilmek istenirken, (ki bu özgürlük açılımını yetersiz bulsak da, hiç yoktan iyi sayarak biz de olumlu bulmaktayız), tevhidi düşünceyi temsil edenlere, sırf düşüncelerini ifade ettikleri, insanımızın fıtratını bozarak, zihinlerini işgal ederek yozlaşmasına yol açan materyalist eğitime eleştiri yönelttiğimiz ve eğitimin resmi ideoloji kıskacından, militarizmin kuşatmasından kurtarılıp özgürleşmesini istediğimiz için bizi linç etmeye, yok etmeye çalışıyorlar. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni “bir gün hayat tarzıma müdahale olursa dağa çıkarım” demişti. Aynı şekilde bırakın hayat tarzına ve düşüncelerine müdahale edilmesini, Kürtlerin gasp edilen haklarından bir kısmı iade edilirse elli yıl dağa çıkarız demişti. Bizler ise, yaklaşık 85 yıldır İslami kimliğimiz, İslam şeriatımız tehdit ve düşman ilan edildiği, hayat tarzımız her yönden ve çok boyutlu saldırıya maruz kaldığı, İslami eğitim hakkımız başta olmak üzere bütün hak ve özgürlüklerimiz gasp edildiği, Müslümanca eğitim ve yaşam hakkımız tamamen yok edildiği, üstelik bizden de alınan vergilerle yapılan ve laik eğitim verilen okullara da İslami kimliğimizi, tesettürümüzü, başörtümüzü kapı dışında bırakmadan alınmadığımız yaygın ve derin bir zulüm ortamında bile dağa çıkmadık, şiddete başvurmadık. Sadece haklarımızı, özgürlüklerimizi gündemleştirerek, yapılan bu büyük zulümlere karşı itirazımızı yükselttik.

 

“Kur’ani ilkelerimiz Peygamberi örnekliğimiz gereğince sadece davetle ve ahlaki şahidlikle yükümlü olmamız hasebiyle, şiddete başvurmadan ve dağa çıkmadan, İslami kimlik ve tevhidi ilkelerimizden de asla tavize yanaşmadan, tebliğ, davet ve eğitimle, düşüncelerimizi sözlü, yazlı, açıklayarak, sosyalleştirme çabası göstererek, örneklik teşkil ederek toplumu aydınlatmaya çalışıyoruz. Kimseye zulmetmiyor, hakaret etmiyor, şiddete başvurmuyor, sadece hikmet ve güzel öğütle Hakka çağırıyoruz. Buna rağmen, herkesin dağa çıkmaktan bahsettiği, dağdakilerin de gasp edilen hak ve özgürlükler tanınarak indirilmeye çalışıldığı bir süreçte, biz sadece kendimiz olmak, özgürce eğitim almak, ideolojik dayatmalardan azad olmak istediğimiz için, adalet ve özgürlük vaat ederek iktidar olan AKP döneminde sürekli yargılanıyor ve kapatılmak isteniyoruz. Hem de İLKAV, Özgür-Der ve Radyo-Denge davalarının ve şahsım hakkında açılan soruşturmaların hemen hepsinin kaynağında AKP hükümetinin bürokratları yer almaktadır. Yani ya İLKAV için Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Özgür-Der için İstanbul Valiliği doğrudan kapatma davaları açmakta ya da savcıları tahrik ederek dava açılması yine AKP hükümetine bağlı bürokratlarca temin edilmektedir. Neden?

“Anlaşılan odur ki, ABD ve AB gibi emperyal güçler ve yerli liberaller desteğinde AKP-Gülen koalisyonunun Türkiye’de gerçekleştirmek istedikleri “ılımlı laiklik-ılımlı İslam” modeli çerçevesinde Kürt kimliği ve İslami kimlik alanında görece bir özgürleşme temin ederek sistemi restore etme projesinin önünde engel olarak görülenler tasfiye edilmek, ezilmek isteniyor. Kürt açılımıyla Kürt halkının gasp edilen kimi hakları iade edilerek Kürtler sisteme eklemlenmek istenirken, henüz hiç olumlu adım atılamamış olsa da zamanla bireysel ibadetler alanında görece biz özgürleşme sağlanarak İslami kimlik mücadelesi veren çevreler sisteme eklemleneceklerdir. Nitekim şimdiden, bir takım imkanlar elde eden tevhidi kesime ait bir çok öbek AKP-Gülen koalisyonuna eklemlenerek, liberal demokrat söylem ve tutumları içselleştirmeye başlamış bulunmaktadırlar. Bu gidişe itiraz eden ve ne pahasına olursa olsun tevhidi mücadeleyi ve Kur’ani ilkeleri gündemde tutmaktan, Hakkı haykırmaktan vazgeçmeyen çok az sayıda öbek kalmış bulunuyor. İşte haklarında AKP-Gülen koalisyonu bürokratlarınca kapatma davaları açılan İLKAV ve Özgür-Der bu birkaç öbekten önde gelen ikisidir. Ve adeta İslam’ın liberalleştirilmesi, kapitalist yerel ve küresel sisteme eklemlenmek üzere sekülerleştirilip tevhidi niteliği yok edilerek Protestanlaştırılmasının önündeki en büyük bu iki engel kaldırılmak, yok edilmek istenmektedir. Yoksa tüm bu yapılan hukuksuzluklara başka bir anlam vermek imkânı yoktur.

 

“Gerek yerel, gerekse küresel kapitalist sistemin sahipleri ve İslamı ve Müslüman halkı dönüştürme projesinin uygulayıcısı AKP-Gülen koalisyonunun öncüleri bilsinler ki, ne yaparlarsa yapsınlar, vakıflarımızı, derneklerimizi, radyolarımızı kapatsalar da biz var olduğumuz sürece tevhidi ilkeleri haykırmaya devam edeceğiz. Ne yaparlarsa yapsınlar, yeni oluşturacakları yandaş derin güçleriyle bizim hayatımıza son veremedikleri sürece, tıpkı Peygamberin örnekliğinde ve önderliğindeki ilk Kur’an nesli gibi tavizsiz, uzlaşmasız bir tevhidi mücadeleyle çağımızın Kur’an toplumunu inşa etme çabamızı ısrarla sürdüreceğiz. Zalim, baskıcı, yasakçı şirk sisteminize itaatsizlik ederek, İslamı ve Müslümanları dönüştürme projenize karşı özgün Kur’an nesli projemizi gündemleştirmeye devam edeceğiz. Allah’ın izniyle ölüm gelene kadar, İslam ve Müslümanlar üzerinde gerçekleştirmek istediğiniz tahrifatı engellemek ve tevhidi hakim kılmak için korkmadan, yılmadan, bıkmadan ve geri dönmeden mücadelemize devam edeceğiz. Kapatılmasını temin ettiğinizde el koyacağınız, merhum babam tarafından vakfedilmiş bulunan Vakıf malımız, sizin iktidar gücüyle ve kapitalistçe ele geçirdiğiniz servetlerin yanında okyanusta bir damla konumunda da olsa, alın teriyle kazanılmış ve Allah yoluna tahsis edilmiş olmakla, sizin akıl almaz servetlerinizin tamamından daha değerli ve anlamlıdır. Eğer bu malı gasp ederseniz, gücün sizde olduğu bu dünyada hesabını soramasak da, eğer hâlâ ahret ve hesap inancınız varsa orada bunun hesabını vereceğinizi unutmamanızı tavsiye ederiz.”

Bu içerik 4640 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon