Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   ALTERNATİF EĞİTİM KONFERANSLARI  >  2010
 
´İslami Mücadelede Kadın´ Konferansı
Tarih: 08/02/2010
   


İLKAV alternatif eğitim konferanslarında bu hafta “İslami Mücadelede Kadın” konusu Zeynep Ülkü Taşyürek tarafından sunuldu.

İLKAV alternatif eğitim konferanslarında bu hafta “İslami Mücadelede Kadın” konusu Zeynep Ülkü Taşyürek tarafından sunuldu.
Konuşmasına bir durum değerlendirmesiyle başlamak istediğini belirten Taşyürek şunları söyledi: "Tarih boyunca ve bugün toplumda, Allah'ın yaradılışta ve katında farklılık gözetmediği kadın ve erkek cinsinin bir tarafın lehine, fıtrattan sapan, zulme ve haksızlığa bulaşan bir bakış açısıyla değerlendirilmesinden ve bu doğrultuda yapılagelen uygulamalardan dolayıdır ki, biz bugün kadının toplumdaki, İslami mücadeledeki yerini ve haklarını konuşuyoruz. Kadın olsun, erkek olsun toplumdaki herkesin kadına bakışı, Kur'an'ın öngördüğü biçimde değişmedikçe de, bu konuları yıllardan beri konuştuğumuz gibi belki yıllar sonra da konuşmaya devam edeceğiz maalesef. Bu konunun doğal adil zemininde gelişebilmesi ve bir daha konuşulmaması için, Kur'an ölçüleri, Resulün sünneti ve ilk Kur'an neslinin örnekliği doğrultusunda bir zihniyet devrimine ihtiyaç vardır. Böyle bir devrim sadece bu konuda değil, hayatımızın her alanında gerçekleşebildiği takdirde, kadın Allah'ın fıtri olarak ve vahyin ölçüleriyle bahşettiği, hak ettiği konuma gelebilecektir."

Cahiliye Kültürü Tarih Boyu Kadını Aşağılayıcı Uygulamalara Yol Açmış, Kadını Bu Konumdan Kurtarıp Hakkı Olan Onurlu Yere Kavuşturansa Vahiy Olmuştur

Kadının geleneksel birtakım reflekslerle İslami çalışmalarını evinde sürdürmesinin beklendiğini söyleyen Taşyürek, bunun gerekli fakat yetersiz olduğunu ifade etti. İslami mücadelenin hem aileyi, hem de dışarıda müminlerin kolektif hareketini kapsayan iki ayağı oluğunu ve bunların içsel ve dışsal mücadele olarak tanımlanabileceğini ifade ederek, birinin eksik kalması durumunda İslami mücadelenin dengesini yitireceğini belirtti. Kadının dışsal mücadeleye katılmamasının onu ev merkezli düşünmeye alıştırdığını, ümmetin sorunlarından kopardığını ve kendini geliştirememesine neden olduğunu kaydeden Taşyürek, kendini geliştiremeyen kadının çocuklarını doğru bir şekilde yetiştirip Kur'an nesli haline getirebilmesinin, fitnenin böylesine yayıldığı bir dönemde, dış etkilerden ve tehlikelerden sadece çocuğunu değil kendisini dahi koruyabilmesinin mümkün olmadığını sözlerine ekledi. Bu durumun İslami hareketin gelişmesini engellediğini de savunan Taşyürek, Müslümanların yarısını teşkil eden kadınların toplumsal sorunlara bakışını, mücadele potansiyelini ve fikri, istişâri katılımını yansıtmayan bir hareketin toplum nezdinde kayda değer bir alternatif haline gelebilmesinin de, güç kazanabilmesinin de, toplumu vahiy ölçüleriyle dönüştürebilmesinin de mümkün olmadığını belirtti.

Kadının yaradılışta erkekle kökeninin bir olduğunu ve aynı nefisten yaratıldığını, yaradılışta, fıtratta eş değer, saygı değer olduğunu, vahiy ve imtihan emaneti ile Allah'a kulluk sorumluluğunu yüklenmekte fakat eşit sorumluluk altında bulunduğunu, buna rağmen uygulamada tarih boyunca cahiliye kültürü etkisiyle kadının aşağı bir varlık olarak görüldüğünü, halbuki insanın yaratılırken kendisinin seçemediği özelliklerinde (ırk, kavim, cins…vb) ÜSTNLÜK İDDİA ETMENİN İLAHİ ADALETE İFTİRA anlamına geleceğine işaret eden Taşyürek, tarihsel süreçte kadına zulmeden ve aşağılayan cahili uygulamalara örnekler verdi. Daha sonra da konuşmasına, mücadeleleri ve şahitlikleriyle Kur'an'da örnek gösterilen kadınların meşakkatli hayatlarından kesitlerle devam etti.

Bu bağlamda Allah(cc) Firavun'un karısının eşsiz imanını (66/11) da bize örnek göstermekteydi. Ki Asiye, tanrılık iddiasında bulunan bir insana karşı çıkarak Allah'a iman etmiş, ardından yıllarca beraber olduğu kocasını Allah için terk etmiş, sonra yıllarca refah içinde geçirdiği bir hayattan vazgeçerek yokluğu kabullenmiş, Firavun gibi bir zorbanın işkencelerini göğüslemiş, çocuklarından uzaklaşmış, en sonunda da canını Allah'ın dini uğrunda feda eden bir şahidliği gerçekleştirmiştir. Yine Kur'an, İmran'ın hanımı ve onun çocuğunu Allah (cc)'a adamasını (3/35-36), Allah (cc)'ın onun adağını güzel bir kabulle kabul etmesini (3/37-38), Meryem (s)'in Hz İsa (s)'ya hamile kaldığında takındığı tavrı, iftiralara karşı sabırla direnişini ve gösterdiği erdemliliği (19/16-30) övgüyle anlatılıyordu. Allah Meryem (s)'ı dünya kadınlarına örnek göstermiş (3/42-43), onu örnek ve önder kılmıştı (66/11-12. İşte Kur'an'da övgüyle bahsedilen bu tür örneklikler, aslında kadının İslami mücadele içinde yerinin önemine işaret etmektedir."

Din Adına Üretilen Hurafelerin Kuşatması Altında Müslüman Kadının İslami Hayatta Asrısaadetteki Rolünü Üstlenmesi Engellenmiştir

Kur'an'dan ve ilk nesilden Müslüman kadın örneklerle konuşmasını sürdüren konuşmacı, Hz. Hatice, Hz. Ayşe, Hz. Zeynep ve İslami mücadeleye katılan, direnen, şehid edilen pek çok sahabe kadınların sosyal hayatın içinde ortaya koydukları farklı örneklikleri ifade etti. Ancak Müslüman kadının asrısaadette ve râşid halifeler döneminde İslami mücadele içindeki bu onurlu yerini çok doğal bir biçimde, tesettürlerini, takva elbiselerini kuşanarak ve hududullahı gözeterek doldurmasına rağmen, Kur'an'dan ve Resulün sünnetinden uzaklaşmak suretiyle yaşanan daha sonraki saltanat ve yozlaşma sürecinde, kadınları toplumsal hayattan ve İslami mücadeleden koparacak cahiliye anlayışının yeniden üretildiğini vurguladı. Hatta bu sonucu almak için Allah Resulüne (s) iftira edilerek onun adına kadını dışlayan, aşağılayan ve erkek hegemonyasında ikinci sınıf insan ve köle konumuna indirgeyip, kocasının cahili inanç ve uygulamalarının mahkumu kılan sözler uydurulup, hadisler arasına katıldığını ifade etti. Böylece Müslüman kadının bir yandan toplumsal hayattan ve dışa dönük ıslah mücadelesinden koparıldığını, diğer yandan eğitim imkanlarının engellendiğini ve sonuçta Allah'ın yüklediği kulluk sorumluluklarını, en başta kocasına karşı "emri bil maruf ve nehyi an'il münker" yapma sorumluluğunu yerine getirmesinin imkansızlaştırıldığını sözlerine ekledi.

Kemalist Modernleşme, Kadına Geleneksel Ataerkil Bakış Açısını Koruduğu Gibi, Üstelik Piyasada Cinsellik Objesi, Tüketici ve Tüketim Nesnesi Kılarak Aşağılamıştır

Yakın tarihimizde ise tepeden inmeci batılılaşma ve modernleşme serüveninin yaşandığına dikkat çeken Taşyürek, bu süreçte uygulamaya konan kadını dönüştürme ve kadın üzerinden toplumu modernleştirme projelerinin varmak istediği hedefe de şöyle işaret etti: "Cumhuriyeti kuran elitler, batılılaşmanın ancak çocukları yetiştiren kadın eliyle toplumda yerleşebileceğini öngörerek, savaştan yeni çıkmış, yoksul, yoksun ve eğitimsiz "Türk kadını" için taklit edebileceği bir prototip oluşturmaya karar verdiler. Bunun dışında yoksul halktan kız çocukları alınarak yatılı öğretmen okullarında okutulacak. Bu çocukların beyinleri formatlanarak batılı eğitim almış prototipler olarak toplumun dönüşümüne katkıları sağlanacaktı. Aslında Kemalistlerin kadınlara ilişkin siyasetinde vizyonları aile ve çocukların korunmasını da içeren bir sağlık ve nüfus siyasetinden öteye geçmiyordu. Cumhuriyeti kuranlar, kadınların bu alanlar dışında ağırlığının olmasını istemiyordu. Yozlaşmayı batılılaşma diye sunan cumhuriyet elitleri kadına haklar verdiklerini savunmuşlar. Fakat kadınların yaptıkları onca yıllık mücadeleye ve elde ettiği bütün haklara rağmen, ikinci sınıf konumlarında ve erkek egemen zihniyette önemli bir değişiklik olmamış, hem eşlerinin ve evlerinin, hem de piyasanın ve iş hayatının kölesi kılınmışlardır. Hem geleneksel toplumun kadından beklentileri ve ona bakış açısı değişmemiş, hem de piyasada cinsellik objesi, ucuz işgücü, tüketici ve tüketim nesnesi olarak metalaştırılmışlardır. Aslında kadına verilen kimi haklar(!) bile onun daha iyi ve verimli bir araç olmasını sağlamak içindir. Kadın ya üretim (evde hizmetçi, fabrika ve tarlada işçi,) ya tüketim ya da zevk aracı olarak kullanılmaktadır ."

Geleneğin Zindanından Kurtarmayı Vadeden Modernizm, Aslında Hem Geleneğin Surlarını Tahkim Etmekte, Hem de Modernitenin Seküler Cehennemine Çağırmaktadır

Bugün de Müslüman kadını dönüştürme projelerinin aynı hızla üretildiğini ve uygulamaya konulduğunu, geleneğin dine de iftira ederek ördüğü duvarların zindanından kurtarma vadiyle Müslüman kadının modernitenin yeni karanlıklarında bir başka cehenneme çağırılmakta olduğuna dikkat çeken Taşyürek şöyle devam etti: "kapitalist tüketim kültürüne eklemlenmiş, bireysel ibadetler alanına çekilerek ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuki toplumsal alanları düzenleme iddialarından vazgeçmiş 'Ilımlı İslam' projesinin gerçekleşebilmesi için, öncelikle İslam toplumunun ana direklerinden olup, yeni nesilleri de yetiştirecek olan Müslüman kadının bu istikamette dönüştürülmesinin oldukça önemli olduğuna inanılmaktadır. Bunun için de öncelikle Müslüman kadını modernleştirme çabaları öne çıkarılmış ve bu amaçla da ilk önce hicaba el atılmıştır. Önce baskı ve yasakla yok edilmek istenen, ancak engellenemeyen tesettür kavramının son dönemde içi boşaltılmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla takva örtüsü olan tesettür ve başörtüsü modern dünyanın formuyla defilelere konu ediliyor, türban gibi modern bir kavram başörtüsü yerine ikame edilmek isteniyor. İster açılarak, ister modern bir formla ve modalaştırılan bir içerikle kapanarak olsun, modernleşme ve sekülerleşme mutlaka kadın üzerinden Müslüman topluma enjekte edilmeye çalışılıyor. Müslüman kadın "tesettür modası" adı altında daha çok tüketime yönlendiriliyor, tesettürüyle sahip olduğu Müslüman kimlik, içerik kaybına uğratılmaya çalışılıyor. Başörtüsü bir bilincin tezahürü ve bir ibadet olmaktan çok moda aracı haline getiriliyor. İşte bu hal İslam'ı, Müslümanların hayatlarını kuşatıcı ve ıslah edici bir din olma konumundan çıkarıp, şekli ibadetlerden, ritüellerden ve tesettür zaviyesinden de bir metrelik kumaştan ibaret bir konuma indirgiyor. Bu da dünyevileşen hayatları, dini motiflerle bezemekten başka bir anlama gelmiyor. Bu içler acısı halden kurtulmanın yolu, Müslümanların kendi epistemolojik kökenlerinden yola çıkarak bilgiyi yeniden inşa etmelerinden, hayatı kuşatan anlamıyla kulluğu ve özgün kavramlarını kuşanıp bütün toplumsal alanlarda ete kemiğe büründüren bir şahidliği gerçekleştirmelerinden geçiyor."

"Son yıllarda ibretle tecrübe ettiğimiz gibi, başka coğrafyalardan ithal edilen bilgiler ve felsefi, ideolojik boyutlu kavramlar, girdiği kültürün zihin dünyasını ve hayat anlayışını kendi idealleri ve felsefesi doğrultusunda dönüştürme fonksiyonu görüyor. Bu bilgi kirlenmesi biz Müslümanları küresel hegemonya ile daha uyumlu hale getirip, tüketim kültürüne eklemlenmemizi sağlıyor. Günümüz Müslüman'ında rızkın Rezzak olan Allah'tan geldiği anlayışı giderek kaybolup, rızkın elde edilmesi salt ekonomik faaliyetin sonucu olarak algılanıyor. Bu da Müslüman ahlakının dönüşmesine, israf, bereket, şükür gibi İslami kavramların Müslümanların hayatında işlevsiz hale gelmesine yol açıyor. Müslüman için gelişmenin ölçüsü takva değil, ekonomik yönden ilerleme haline geliyor. İslam ilerlemeye engel oluşturmaz düşüncesi, dini ilerleme için bir araç konumuna indirgiyor. Ve ekonomik kalkınma ve gelişmeyi kutsallaştırılıyor. Bundan dolayı ileri toplumlar seviyesine gelme, refah toplumu olma sanayileşmiş, gelişmiş bir ülkeye sahip olma, kalkınma özlemi İslami kesimler tarafından rahatlıkla dile getirilip, buna yönelik projeler hazırlanıyor. Müslüman kadın ve erkekler, Ahzap Suresi 36. ayette yasaklanmasına rağmen, Allah ve Resulünün emrettiği konularda bile farklı tercihlerin azgınlığına doğru sürüklenerek dünyevileşiyorlar."

Modernleşme Aracı Kılınmak istenen Müslüman Kadın, Vahyin Belirlediği Doğru Yerde Durarak Modernleşmenin Önündeki En Güçlü Engeli Oluşturmalıdır

"İşte bu sebeple Müslüman kadın uluslar arası ya da yerel ölçekte uygulanan bilinç dönüştürme projelerine karşı uyanık olmak zorundadır. Unutulmamalıdır ki, kadının dönüşümü bir anlamda topyekun bir toplumun dönüşümü anlamına gelecektir Modernizm maalesef kadınlarımızı olduğu kadar erkeklerimizi de etkilemiştir. Şöhret, makam, mevki, daha çok kazanıp, daha lüks yaşayıp daha lüks araçlara binebilme hırsı erkekleri de, kadınları da etkisi altına almıştır. Fakat modernizmin öncelikli hedefi kadın olduğu için kadınların bu konuda daha uyanık olması ve eşlerini de onların kadının tesettürü gibi bir koruma kalkanından da yoksun olduklarını düşünerek bu tarz sapmalara karşı uyarması gerekmektedir. Çünkü kadın olsun, erkek olsun modernizmden etkilenen Müslümanlar bir süre sona bireyselleşmekte, hayatlarının ekseni dünyevi birtakım çıkarların elde edilmesine endekslenmekte, İslami mücadeleden hızla uzaklaşmaktadırlar. Aslında kadın modernleşmenin taşıyıcısı olabildiği gibi, vahyin belirlediği ve asrı saadette örneklenen doğru yerde durursa modernleşmenin önündeki en büyük engel olabilme potansiyelini de taşımaktadır. Müslüman kadınlar olarak modernizmin önünde sağlam bir duvar olabilmemizin yolu, eklektik din anlayışından uzak durabilmemizden, tesettürümüzle İslami bilinci kuşanabilmemizden ve tüketim kültürünün tuzaklarına karşı basiretli bir tavrı benimsememizden geçmektedir."

Müslüman Kadın ve Erkek, Aile İçinde Eş ve Anne-Baba, İslami Mücadelede Dava Adamı Sorumluluklarını Denge İçinde Birlikte Yürütmelidirler

İslami mücadeleye kadının katılımının her alanda arttırılması gerektiğini belirten Taşyürek niteliğini yükseltmiş, donanımlı Müslüman kadınların İslami hareketin istişari organlarında yer alabilmelerinin elzem olduğunu sözlerine ekledi. Kadın ve erkek arasında rekabet değil dayanışma olması gerektiğine vurgu yapan Taşyürek, İslamın kadın ya da erkek egemen değil, vahyin egemen olduğu bir hayatı sistemleştirdiğini hatırlattı. Erkeklerin eşleri hakkında daha sorumlu davranmaları ve aileleriyle İslami mücadelelerini ayırmamaları gerektiğinin üzerinde duran Taşyürek, kadın ve erkeğin gerekli durumlarda sorumlulukları dengeleyip, dayanışma içinde birbirlerinin yükünü sırtlayıp, yardımda bulunabilmelerinin önemli olduğunu belirtti ve konuşmasına şöyle devam etti: "Müslüman kadın da kendisini İslami, sosyal ve siyasal konularda geliştirmeli, Kur'ani esaslar doğrultusunda tesettür ve takva elbiselerini bütünleştirerek İslami mücadeledeki önemli yerini almalıdır.

Nasıl ki Müslüman erkeğin evi geçindirme görevi İslami mücadelesine engel oluşturmuyorsa, kadının da ev sorumlulukları İslami harekete katılımına engel olarak görülmemelidir. İslam ahlakını benimseyen kadınlar için, erkeklere yönelik bir eşitlik mücadelesi değil, bunun yerine birbirlerinin velileri olarak 'hayırlarda yarışma' ahlakı söz konusu olmalıdır.

Velhasıl artık kadınların geleneğin kendilerine dayattığı kesinlikle dinden kaynaklanmayan kalıpları kırarak İslami mücadelenin ön saflarında yer almaları gerekmektedir. Bu bizim İslami mücadelede yeterince bulunamamamız açısından en büyük mazeretimizi teşkil eden çocuklarımızı, İslam'a en uygun şekilde eğitip yetiştirebilmemiz, gelecekte karşılaşabilecekleri tehlikelerin önünü kesebilmemiz için de elzemdir. Kadınlar olarak artık toplumda bize biçilen edilgen konumdan, etken bir konuma gelebilmeli, erkek kardeşlerimizle beraber bu aziz davanın yükünü sırtlayabilmeliyiz. Mü'min kadınlar ve mü'min erkekler olarak, ailede eş, anne, baba olma sorumluluklarımızla İslami mücadelede dava adamı olma sorumluluğumuzu belli bir denge ve adalet çerçevesinde birlikte ve yardımlaşarak yerine getirmeyi başarabilmeliyiz."

Özellikle hanımların daha fazla katılım gösterdikleri konferans, sorulara verilen cevaplarla son buldu.

Bu içerik 2364 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon