Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   HABERLER  >  2021
 
Radyo Denge Gündem Özel’de Rasul ve Nebi Kavramları konuşuldu.
Tarih: 30/03/2021
   


Radyo Denge, Gündem Özel’de Osman YILDIZ’ın yönetimini yaptığı programın konuğu Yalçın İÇYER hoca oldu.

Radyo Denge Gündem Özel’de Rasul ve Nebi Kavramları konuşuldu.
 
Radyo Denge, Gündem Özel’de Osman YILDIZ’ın yönetimini yaptığı programın konuğu Yalçın İÇYER hoca oldu.
 
Kur’an’da sık kullanılan ve Allah tarafından görevlendirilen aynı beşer peygambere verilen vasıflar olan Nebi ve Rasul kavramlarının detaylı bir şekilde âyetler çerçevesinde tahlili yapılarak bu iki kavramın ayrımının birbirinin çok uzağında olmayan anlamlar içerdiği, Rasul’e itaat ne ise Nebi’ye itaatin de aynı olduğu örnek âyetlerle izah edildi.
 
Programın video kaydı aşağıda istifadenize sunulmuştur.   
 
 
NEBİ VE RESUL AYRIMININ TARİHÇESİ                                                                                                                                  
 
GİRİŞ                                                                                                                                                                                     
 
Bakış açısı sahibimiz Allah’a hamd-u senalar etmek kulluk görevimizdir. Salat ve selam onun görevlendirdiği ve bize rehber kıldığı Resullerine ve dostlarına olsun.                                                                       
 
Bu çalışmam baştan sona okuduğum Kur'an'dan çıkardığım sonuçlardır. Hatim sonunda tesbitlerimi not ettim. Özellikle Kur'an bütünlüğü içinde konuyu açıklığa kavuşturmayı istedim. Çünkü Rabbimiz şöyle buyuruyor:                                                                 
 
“Kuşkusuz bu Kur’an en doğru olana iletir; dünya ve âhiret için yararlı işler yapan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. (17/9)
 
OLAYLARI VE KONULARI NASIL DEĞERLENDİRİYORUM?                                                                                          
 
Önce olaylara nasıl bakmamız gerektiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunu çok önemli görüyorum.
 
A)-VASAT OLMA, İFRAT VE TEFRİTTEN UZAK OLMA                                                                                                                       
 
“İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet yaptık. Biz bu yöneldiğin kıbleyi özellikle resule uyanlarla sırt çevirenleri açıkça ayırt edelim diye belirledik. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelecektir. Allah imanınızı asla zayi edecek değildir. Çünkü Allah insanlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (2/143) 
 
B)-ĞULUVV’DAN UZAK OLMA: Tahrif, tebdil ve kitman ve isrâiliyyat. Ayıklama, dinde aşırı gitme, dini bozma, kelimeleri değiştirme, dini gizleme ve uydurmalardan kurtarmak gerekiyor. Bunlar tüm kitapların başına gelmiş felaketlerdir. Kur'an'ı değiştiremeyenler, onun insanlara ulaşmasında bu felaketleri oluşturmuşlar: 
 
“Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Îsâ Mesîh ancak Allah’ın elçisidir, Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı kelimesidir ve O’ndan bir ruhtur. Şu halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Tanrı) üçtür” demeyin, bundan vazgeçin; hakkınızda hayırlı olan budur. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Güvenmek ve dayanmak için Allah yeter. (4/171)         
 
C)-KENDİ REYİME VAHYİ UYDURMAMA
 
 “Abbas (ra) Resulullah'tan şöyle rivayet etmiştir. Kim ki Kur'an'ı kendi reyine göre konuşursa veya islimsiz konuşursa, yerini ateşte hazırlasın.”
 
Önce Kur'an'a baş vurma. Kafada bir fikir oluşturup sonra ona delil bulma felaket bir olaydır. Bu hadis bunu anlatıyor.
 
D)-ÜÇ KAYNAĞA DAYALI KONUŞMA YAZMA VE HAREKET ETME
 
Bugün artık ilim ve usule uygun konuşmak kalktı maalesef. İnsanlar ya bir meal -ki meal yazarın görüşüdür, Allah'ın ayeti değil- veya bir kitap okuyor ya da medyada bir konuşma dinliyor. Ve hüküm veriyor. Ama Kur'an bize bir usul veriyor:
 
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ulü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız - onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir. (4/59)
 
NÜBÜVVET ve RİSALETİN SÖZLÜK ANLAMLARI
 
NEBİ ve RESUL SÖZLÜK ANLAMLARI
 
Nebi kelimesinin kökü 'NEBE نبا yükseldi, göründü, hafifçe bağırdı, haber verdi, Nebe, Haber araplar, tv veya radyolarda ENBA' haberler ifadesini kullanırlar. NEBİ, kelimesi bu fiilin isim halidir. Nebi = ي النب kelimesi ل ٌعيَف veznindedir. Ya nebe’ = نبأ kökünden, “haber veren” anlamında ismi-i fail, ya da nebve = ُبوةَّ ْالن kökünden, “değeri yükseltilmiş” anlamında ism-i mef’ul olur. Birincisinde نبيء‘de hemze, ikincisinde de vav ya harfine dönüştürülmüştür. Kelimenin nebe’ = نبأ ‘den türetildiğini söyleyenler ona; “Allah’tan haber veren kişi” anlamı vermişlerdir (Es-Sıhah ve lisan’ul-Arab نبأ maddesi). Bir de NEBEYE نبي kökünden türediğini söyleyenler var. Anlamı gözü görmedi, yüksek oldu, gözünden kaçtı, anlamındadır ki, ne Kur'an'da ve ne de hadiste hiç bir yerde fiil olarak geçmiyor. Kur'an'da zaten geçmiyor. Hadis Muceminde bu kelimenin geçtiği bir hadis yok. Şöyle bir rivayet var: Ragıb el-İsfahânî, hemzesiz olanını yani “değeri yükseltilmiş” anlamını tercih etmiştir ve Muhammed aleyhisselamın kendine “هللا نبيء يا = Ey Allah’ın nebii” diye hitap eden birine söylediği şu söze dayanmıştır: “هللا نبي ولكن، هللا بنبيء لست = Ben Allah’ın nebii değilim ama Allah’ın nebisiyim (Müfredat).”
 
Bu rivayeti alan Kur'ancılar, hadisi reddederler. Elbânî, ne yazık ki bu rivayetin zayıf olduğunu söylüyor. Çünkü Allah’ın nebisi, Allah’tan haber veren kişi değildir. Haber veren, bir yerden edindiği bilgiyi bir başka yere aktarır. Allah’ın nebileri öyle yapmazlar; Allah’ın kendilerine indirdiği kitabı hem Allah’ın kullarına tebliğ eder, hem de uygularlar.
 
NEBİ, birinci fiilden türediğini kabul etsek ki doğru olan da budur. Haberci veya yüksek makam sahibi demektir. Sonda ki (ya) bir gramatik kuraldır. Vav veya hemze harflerinden önce kesre gelirse ya harfine dönüşüyor. Bu anlamı ile PEYGAMBER kelimesinin karşılığıdır. PEYAM; haber, BER; haberci demektir. Resul, رسول kelimesi رسل RESİLE fiilinden türemiş. Sözlükler ve bu fiili pek kullanmamışlar. ERSELEارسل kuşu başıboş bıraktı, sözü ortaya söyledi, saldı anlamlarına gelir. İRSAL, yollamak, salıvermek, RİSALE, mektup, mesaj, hep bu kelimeden türemiş. Bu da yine PEYAMBER kelimesinin karşılığıdır.
 
Nübüvvet ve Risaleti Ayırmayan Ayetler: 
 
Kur'an iki kavramı ayırmıyor. Şu ayetleri okuyalım:
 
“Onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şunlar (inanmayanlar) bunları tanımayıp inkâr ederlerse, biz onları inkâr etmeyecek olan bir kavmi, onlara vekil kılmışızdır. َّ” “Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
 
“Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. “      “Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.” (3/79)
 
“Bunlar kendilerine kitap, egemenlik ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şu adamlar bunları inkâr ederlerse onlara, kendilerini inkâr etmeyen başka bir topluluğun desteğini sağlarız.” (6/89)
 
 Hani nebi hata yapardı. Peygamberin hiçbir emanete hıyanet etmesi düşünülemez: 
 
“Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir.” (3/161
 
“Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü varılacak yerdir!” (3/162)
 
“Bu Kitapta İsmail hakkında anlattıklarımızı da hatırla. O sözünün eri idi ve tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi.” (19/51, 53, 54)
 
KUR'AN'ı BAŞTAN SONA OKUDUĞUMDA VARDIĞIM SONUÇLAR
 
KUR'AN'DA NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI                                                                                                              
 
2.Kur'an'da Nebi veya Resulun Allah'a dayandırılmayan bir yönü var mı?                                                              
 
a)-İkisi de vahiy alıyor. b)-İkisini de Allah görevlendirmiştir. c)-İkisi de kitabı ve hikmeti öğretiyor.                         
 
d)-İkisine de itaat gerekiyor, ikisine de hem direkt hem de dolaylı itaat ayetleri vardır. e)-İkisi de uyarılıyorlar. f)-İkisi de vahyi insanlara ulaştırmakla görevlidirler. g)-İkisinin de nubuvvet ve risalet dışında ortak vasıfları vardır. h)-Her nebi aynı zamanda resuldur ve her resul aynı zamanda nebidir.    
 
i)- Hadislerde, sünnete tabii olma vardır ve ikisini de içine alıyor.                                                                                                    
 
1. Bu konuyu incelemek üzere başladığımda, her konuda olduğu gibi, bu konuda da önyargısız, okumaya karar verdim. Kur'an bana ne söylüyorsa onu kabul edeceğim. Tüm zorlamalara rağmen, NEBİ ve RESUL kavramları arasında bir fark bulamadım, tam tersi tek bir görev için farklı tanıtım olduğunu anladım. İki vasıfta da Allah'a aittirler ve O'nun kontrolündedirler. Ona aittirler. Onun tanımlamasıdır. Yani birisi bu konuyu bana sormasa idi, Kur'an'dan böyle bir şey çıkaramazdım. Ayrı şeylerdir diyemezdim. Somut örnek olarak yukarıda ki örneği verdim. İlk ayette Musa(as) hem nebi hem Resul, kitap sahibi ve şeriat sahibi. İkinci ayette, İsmail, hem Nebi ve Resul, kendisine ne özel şeriat verilmiş ve de kitap. Bu örneği güzel incelediğimiz zaman ilahi bir anlatım şeklini çıkarırız.                        
 
2. Kur'an, vahiy ile görevlendirilen zatlara, farklı şekilde hitap ediyor. Bunlardan, ikisi Nebi ve rasüldür. Başka hitaplar da vardır: Mücteba, Mustefa, Munzir, Beşir, Nezir, Mübeşşir, Sıddık, Vefi, Merdi. Yukarıdaki ayetlerde bunların bir kısmı var. Dolaysı ile şöyle bir ayrım yanlış olur.                      
 
Yukarıda 'SADIK EL-VE'D; sözüne sadık' deniyor. Diğer Resuller'de bu yoktur diyemeyiz.                      
 
Nübüvvet ve Risalet ayrıca önemi olan iki kavramdır.                                                                                                     
 
3. Kelimlerin, anlamı ne olursa olsun, isimlendirmeyi yapan Allah'tır. Genellikle, Nebi, kelimesinin, 'NEBE' veya NEBEVE veya NEBEYE'den geldiği delil getirilir. Bir haber getirme ile ilgili diğeri, makam verme ile ilgili, ister haber verici olsun ister seçilmiş olsun, fail Allah'tır. Onun elçisi ve onun habercisidirler. Kur'an'da ikinci ve üçüncü kelime kullanılmıyor. Birinci kelime sürekli kullanılıyor. Dolaysıyla, tüm hali değerlidir ve saygıyı gerektirir ve itaati gerektirir. (49/1-4) ayetlerinde olduğu gibi. Oldukça ağır hitaplar. Hem nebi ve hem de resul için.                                                                                          
 
Yine nebiye ve Resule eziyet kınanıyor. İki vasıf için de ayet geçiyor. (33/32) Resule eziyet. (33/53) Nebiye eziyet. Açık ve net görülüyor ki, bir ayrım yoktur, Kur'an'ın hitap şeklidir.                                                       
 
4. NEBİ kelimesi 'NEBEYE' kökü ile Kur'an'da hiç kullanılmamış. Nebe' olarak birçok yerde geçiyor. Dil ve edebiyat açısından iki fiilden de türeme şekli vardır. Ancak Kur'an'da özellikle, 'NEBE نبأ Haber verdi, haber getirdi, fiilinin kullanılması, kökün bu olduğunu tercih ettiriyor. Diğer kullanılışlarda bu fiilin türevidirler. Çok enteresandır, hadisi şeriflerde de hep bu kök kullanılmış. 
 
5. Vahiy göndermekle ilgili kullanılan, kelimeler, Enzele انلزل ,Nezzele نزل ,tenezzele تنزل , Evha اوحي ,Kelleme كلم , ahbera اخبر ,vs. Bunların hepsi, farklı farklı kullanılıyor. Hem Resuller için hem de Nebiler için. Dolayısı ile birisine vahiy etti birisine etmedi diyemeyiz.  
 
İndirdi, hepsi için kullanılıyor. KELLEME, sadece Hz. Musa için kullanılıyor. Allah, Musa ile konuştu diğerleri ile konuşmadı diyebilir miyiz? Kur'an elhamdulillah insanı hidayet ediyor. Ve bu tabirlerle, 'Sana indirdik, sana haber verdik, sen haber ver, sen zikir et, sana vahiy ettik, kulumuza vahiy ettik...vs' Bu ifadeleri resule aittir Nebiye değil veya nebiye aittir, resule değil. 
 
6. Nübüvvet ve Risalet, olayında, en çok 'RİSALET' kavramı kullanılıyor. Bunu Kur'an yönteminde bir ayrım yapmak mümkün değildir. Mesela, Allah'ın esmasında, RABB, Rahman diğer isimlerden çok fazla Kullanılır. ALLAH lafzı en çok kullanılır. Bu anlatım yöntemidir.                                                                 
 
7. Hz.Muhammed'e hitapta, ki beş yerde ismi geçiyor ve kendisine vahyedildiği söyleniyor. Şimdi, bu Muhammed'in nebilik veya resullüğünü nasıl ayıracağız? Burada nebidir, burada Resuldur diye…                                   
 
“İman edip din ve dünyaya yararlı işler yapanların, rablerinden gelmiş bir gerçek olarak Muhammed’e indirilene inananların ise günahlarını affetmiş ve durumlarını düzeltmiştir.” (47/2)                                              
 
Başka yerde oldukça dikkat çekici bir ayet var:                                                                                                
 
“Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz? Kim geri dönerse bilsin ki Allah’a asla bir zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri ödüllendirecektir. .” (3/144)                                                                                                                   
 
Şimdi diğer vasıfları bu ayetle devre dışı bırakabilir miyiz?                                                                                
 
Başka yerlerde, Nebi, enbiyadan, ve müjdeci ve uyarıcı olduğunu kaldıracak mıyız? Sübhanallah gerçekten çok zorlama olacak.     
 
8. Hz. Muhammed'e yapılan emirler vardır. Mesela yüze yakın 'KUL قل ' ifadesi geçer. Ve bunlar, Allah'ın hitaplarıdır. Şimdi bu, hitapların nübüvete veya Risalete sadece has kılabiliri miyiz?                      
 
Deki, Ey nebi, de ki ey Resul veya deki ey Muhammed bir ayrım yapabiliriz? Buralarda geçen, itaat, itibar ve takip etme veya dinleme emirlerini nasıl ayıracağız?                                                                               
 
9. En ciddi, konulardan biri de, Hz. Muhammed'e yapılan hitaplarda ki zamirlerdir.                                              
 
Daha ilk ayette, 'IKRA,96/1 Ya Eyyuhel MÜDDESİR74/1 ve daha nice, emirler ve ağır hitaplar var. Bunları kime vereceyiz? Nebi Muhammed'e mi Resul Muhammed'e mi? Bunu kim tayin edecek? Böyle hakkımız var mı? Canlı bir örnek vereyim. (4/113)
 
10. İsra suresinde Nebi kelimesi kullanılmıyor, ancak çok ağır emirler ve uyarılar vardır. Surede tam tersi Resul kelimesi geçer Aşağıda vereceğim.                                                                                                       
 
11. Burada özellikle örnek vermek istediğim bir kelime var. ABD عبد kelimesi. İsra olayında ki başında;
 
“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (17/1)                                                                                                                                                                                 
 
Buradaki hitap Nebi Muhammed’e mi Resul Muhammed’e mi? Ayrımını kim yapacak?                                     
 
Şu tehditte kullanılan ağır tehdidi kime götüreceğiz?
“Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin. İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.”                              
 
Enteresandır, bu olaydan sonra 'Resuller' geçiyor. Şimdi, nebi olarak hata yapabilir rasul olarak yapmaz deyip, hadislere hucum edenler bunu nasıl izah edecekler?                                                        
 
Kur'an'da 'MAKAM' tek bu surede geçer. (17/79) Şimdi bu ayetlerde ki 'KE ك SEN zamirini kime götüreceğiz? Bizim böyle bir tercih hakkımız var mı?                                                                                                
 
12. İsra suresinin,17/106. âyetinde kendisine Kur'an teklif edilen kimdir?:                                                      
 
“Biz onu, insanlara aralıklarla okuyasın diye (sûreler ve âyetlere) ayrılmış Kur’an yaptık, peyderpey indirdik.” (17/106)         
 
Bir önce ki ayette de çok enteresan ifade var. “...Seni beşir ve nezir olarak gönderdik...” ('17/105)                  
 
Daha nice örnekler verebiliriz.                                                                                                                             
 
Tahrim suresinin baş kısmında hep örnek getirilir ve ayrıma delil getirilir. Oysaki bu olayda nebinin bağımsız olmadığını anlatıyor. Yani, kendi hâşâ, hevasına göre hareket edemeyeceği anlaşılıyor? O halde nasıl, oluyor da nebi insandır resul insan değildir, diyebiliyoruz? Resul insanüstü mü? Bu da meşhur masumiyet görüşünün farklı şekli olmaz mı?     
 
13. Dikkatimi çeken noktalardan birisi de, 'NEBİ' kelimesi ne kavram olarak ne de kelime olarak sadece Peygamberler için kullanılmış başka bir kimse için kullanılmamış. Resul kelimesi ise, peygamberler için de diğerleri için kullanılmış. Melekler, bazı insanlar, bazı elçiler vs. Dolaysıyla, nübüvvet daha güçlü bir kullanıştır. Ve Allah'ın görevlendirdiği ve seçtiği NEBİ tamamen ilahi kontroldedir ve ilahi vahye göre hareket ediyor. Şayet ayrım yaparsak böyle bir ayrım daha isabetli oluyor. Mesela, Yasin suresinde ki elçiler, uzaktan gelen adam. (36/13-16) Dolayısı ile itaat olunmada nebi daha önceliklidir.
 
14. Kendisine, Resul ve nebi olarak nitelendirilmediği halde, kendisine vahyedilen resuller vardır. Mesela, Hz. Lokman(as) gibi. Buna nübüvvet mi diyeceğiz, risalet mi? (31/13)
“De ki: ‘Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?’ De ki: ‘Allah benimle sizin aranızda şahittir.  İşte bu Kur'an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?’ De ki: ‘Ben şahitlik etmem.’ De ki: ‘O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.’ " (6/19)                                                                       
15. Sonuç olarak bende oluşan kanaat; şayet, bu iki kavramın ayrı ayrı olduğu hakkında bir soru olmasaydı, ki yukarda da değindim, Kur'an, bütünlüğünde kesinlikle iki kavram arasında bir ayrım aklıma gelmezdi. Nitekim, 1976'dan beri -elhamdulillah- okurken anladığım ve tefsirini okuduğum Kur'an'dan böyle bir şey çıkmadı. İlk olarak 1991 Almanya'da bir genç kardeş sordu. 1989’du Allahua’lem,  ki mektubu halen bende ve cevabım da. Yeniden inceledim. Ahmed Kadiyani’nin, nebi iddiası ve İskender Evranosoğlu’nu resul iddiası ve bazı şahsiyetleri ayrım iddiası bir kez daha baştan sona okumam ve ayetleri çıkarmama vesile oldu.                                                                                             
 
Daha önce tarihte yalancı resul veya nebi olduğunu söyleyenler yapmış bu ayrımı. Günümüz oryantalistleri ve onların İslam dünyası takipçileri de Hadisi devre dışı bırakmak için yapmış bu ayrımı. Ve Kur'an'ı çok zorlamışlar. Benim en sevdiğim yöntem önyargısız Kur'an'ı okuyup sonuç çıkarmaktır. Benim vardığım kanaat şu oldu: Risalette, nübüvvette ilahi bir seçim ve görevlendirmedir. Son kitap nebi ve resul olan Hz. Muhammed'e vahyedilmiş. Bu iki vasıfta, Hz. Muhammed'e verilmiş ilahi vasıftır. Nebi ve resul olarak, Hz. Muhammed'e itaat onlarca ayette geçmektedir.                                 
 
Nebiye itaat, Resule itaattır, resule itaat nebiye itaattır:                                                                                               
 
“Elif Lam Ra… Bunlar kitabın ayetleridir. Sana hakk olarak indirildi......'' (13/1)                                                                
 
“Elif Lam Ra… Bu bir kitaptır, Biz sana Kur'an'ı vahyettik.....” (14/1) gibi bir hayli ayette Resul kastediliyor da nebi kast edilmiyor noktasına nasıl getirebilirsiniz?     
 
Yusuf suresinin başında ki ayetleri okuyun. (12/1-3) Doğrusu, tüm bu örnekler gösteriyor ki, ön yargılı ve art niyetli yaklaşımlar böyle bir ayrıma zorluyor. Ön yargısız ve teslimiyet anlayışı ve de, Arapça dil yapısı, yukarda ifade ettiğim Kur'an bütünlüğü bu ayrıma müsaade etmiyor.
Konumuzu şu son âyeti dikkatinize sunarak sonlandırıyorum:
 “Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (6/19)
Bu içerik 1376 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon