Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2020
 
Hutbe: Kulun Duası ve Allah’ın İcabeti
Tarih: 05/06/2020
   


“Kullarım, Beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten Ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için Benim davetime uysunlar, Bana iman etsinler.” (Bakara: 186)

Hutbe: Kulun Duası ve Allah’ın İcabeti
“Kullarım, Beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten Ben (onlara çok) yakınım.
Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için
Benim davetime uysunlar, Bana iman etsinler.” (Bakara: 186)
Bu âyet, mü’minin kalbine, güzellik, tatlılık, sevgi, yakınlık, hoşnutluk, güven ve
bağlılık duygularını serpiyor. Mü’min bu nimetlerle, huzur içinde güvenli bir şekilde
yaşar. Allah; “Onlara de ki; en yakınım” demiyor. Bilakis, sadece isteklerine cevap
vermek için Yüce zatıyla kuluna aracısız yöneliyor ve “yakınım” diyor. Ve
“yakarışlarını duyarım” da demeyip; en acil şekilde yakarışlarına icabet ettiğini ifade
için, “dua edenin duasına icabet ederim” demekte… İmandan ve icabetten
kaynaklanan bu durum olgunluğun, doğruluğun ve hidayetin ta kendisidir.
Allah’ın seçtiği Rabbânî metod, doğru yola ileten yegane metoddur. Onun
dışındakiler, doğrudan hoşnut olmayan ve sonuçta doğruya götürmeyen cahilî
metodlardır. Allah’a icabet ettikleri ve doğru yolda oldukları sürece Allah, kullarının
dualarına icabet eder. Kulların dua etmesi ve fakat acele etmemeleri gerekir. Çünkü
Yüce Allah, hikmetli kaderi doğrultusunda icabet zamanını takdir buyurur.
Selman-ı Farisî’den naklen Rasulullah’ın (s) şöyle buyurduğunu rivayet edilir:
“ Kul iki elini açarak, Yüce Allah’tan hayır dilerse, Allahu Teâla onları boş
çevirmekten hayâ eder.”
Yine Rasulullah (s) şöyle buyurur:
“Sizden biriniz, ‘dua ettim kabul olunmadı’ diyerek acele etmedikçe Allahu
Teâla duanızı kabul eder.”
Yüce Allah, bize dua etmemiz ve yalnızca O’na yönelmemiz için kapılarını açıyor.
Dua edene karşılık vermeyi üzerine aldığını ilan ediyor. Büyüklük taslayarak dua
etmekten kaçınanları, kendilerini bekleyen alçaltıcı ateşe düşmekten korkutuyor:
“Rabbiniz şöyle dedi: ‘ Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk
etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme
gireceklerdir. ‘ “ (Mü’min: 60)
Dua için, uyulması gereken bir edep vardır: Allah’a hulus-i kalple yönelmek, zaman,
mekan ve belirgin bir şekil tayin etmeksizin icabete bağlılık… Çünkü şart tayin etmek,
istemenin adabından değildir. Aynı zamanda dua için Allah’a yönelmenin bir ilâhî
tevfik olduğuna inanmak gerekir. Buna göre, icabet başka bir lütuftur.
Hz. Ömer (r.a.) şöyle derdi:
“Ben duama icabetin kederini taşımam, duanın kederini taşırım. Çünkü dua
etmek ilham edilince icabeti de onunla beraberdir.”
Bu söz, Allah’ın icabet etmeyi dilediğinde duayı ilham ettiğini idrak eden asil bir
kalpten taşan sözdür. Dua ve icabet, Allah tevfik ettiği zaman, birbirine uygun ve
mutabık olurlar.
Büyüklük taslayıp Allah’a yönelmekten kaçınanlara gelince, onların cezası, alçalmış
ve küçülmüş olarak cehenneme girmektir. Bu, küçük yeryüzünde, basit hayatta
kibirlenen, Allah’ın yaratmasının büyüklüğünü ve azametini, gelmesinden şüphe
bulunmayan Âhiret’i ve yeryüzünde büyüklük taslayıp kibirlenmenin Âhiret’teki
alçaltıcı azabını unutmaya uygun bir karşılıktır.
 
Allah’tan başkasına dua etmek sapıklıktır. Çünkü Allah’tan başka kimse dualara
karşılık veremez.
“Gerçek dua O’nadır. O’ndan başka çağırdıkları, onlara bir şeyle karşılık
veremezler. Ancak onların hali, suya ulaşmak için iki avucunu açan ve fakat bir
türlü suya kavuşamayanın haline benzer. Kafirlerin duası sapıklıktan başka bir
şey değildir.” (Ra’d: 14)
Bir tek dua vardır ki, karşılığını hak eder ve karşılık bulur: Allah’a dua etmek, O’na
yönelmek, O’na güvenmek ve O’nun yardımını, rahmetini ve hidayetini istemek…
Bunun dışındakiler, batıldır, ziyandır ve boştur. O’ndan başkasına dua edenin halini
görmüyor musunuz? İşte onlardan biri, susamış, avuçlarını açarak kollarını uzatmış
ve ağzını açmış dualar mırıldanıyor. Suyu istiyor, suyun başına kavuşmak istiyor,
fakat kavuşamıyor. Bunca çabaya didinmeye ve yorulmaya rağmen
kavuşamayacaktır da. Çünkü gördüğü su değil, seraptır. Allah’a iman etmeyenlerin,
ortak koştuklarına yaptıkları dua da böyledir.
Allah’tan başka ilahlar edinenler, onlara yönelip korku ve ümitle dua edenler de dahil
olmak üzere, her şey Allah’a itaat eder, O’nun iradesine tabi olup O’nun kanununa
boyun eğerek, o kanunlara uygun hareket ederek hayatını sürdürür. Onlardan
mü’min olanı inanarak ve itaat ederek boyun eğer, inanmayanıysa, zorla ve
mecburen boyun eğer. Allah’ın iradesinin dışına çıkmaya ve O’nun hayat için
koyduğu fıtrî kanunun dışında yaşamaya kimsenin gücü yetmez.
“Göklerde ve yerde olanlar, sabah, akşam gölgeleriyle birlikte ister istemez
Allah’a secde ederler.”(Ra’d: 15)
Şirk, eski müşriklerin bildikleri o basit şekliyle sınırlı değildir. Nice müşrikler vardır ki,
iktidar sahiplerini, mevki ve mal sahiplerini Allah’a ortak koşarlar. Onlara yalvarırlar,
dua ile onlara yönelirler. Oysa gerçek anlamda onlara icabet edemediği gibi kendi
nefislerine de bir zarar ya da fayda dokundurmaya muktedir değildirler.
Göklerde ve yerde bulunanlar, O’ndan isterler… Çünkü istek mercii O’dur. Yalnızca
O’na yönelen zarar etmez. O’ndan başka birine yönelen istek merciini, ümit noktasını
ve icabet ihtimalini kaybetmiş olur. Fani olan, diğer bir faniye ne yapabilir? Kendisi
muhtaç olan, diğer bir muhtaç için ne yapabilir?
Sonuç olarak; İslâm akîdesindeki tevhid düşüncesinin en belirgin özelliği, hayatın
bütününe nüfuz etmesi, hayatın onun esasları üzerine kâim olması ve hayatın pratik
ve faal bir metodu olmasıdır. Etkisi itikatta olduğu gibi sosyal hayatta da görülmelidir.
Hayatın her tarafında etkisi görülmedikçe tevhid akîdesi gerçekleşmiş olmaz.
Yüce Allah, uluhiyette tek olduğundan ve herkes O’nun kulu olduğundan, yalnızca O,
ihtiyaç sahiplerinin başvuracağı mercidir. Sadece O, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını
giderir. Her şeye O hükmeder, O’nunla beraber hükmeden biri yoktur.
05.06.2020
Hazırlayan: Emrullah AYAN
 
 

Bu içerik 1601 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

Emrullah AYAN
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon