Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2019
 
Hutbe: İHSAN
Tarih: 25/02/2019
   


“Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı (iyiliği) ve yakınlara yardım etmeyi emreder. Fuhşu, kötülüğü ve (zulüm olan) azgınlığı da yasaklar. Umulur ki siz, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)

Hutbe: İHSAN
“Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı (iyiliği) ve yakınlara yardım etmeyi emreder. Fuhşu, kötülüğü ve (zulüm olan) azgınlığı da yasaklar. Umulur ki siz, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16/90)
 
Daha önceki bir hutbemizde Rabbimizin (cc) Nahl suresinin 90. Ayetinde biz kullarına hitaben üç emrini ve ardından da üç nehyini siz kadirşinas muhterem cemaate hatırlatarak, Rabbimizin bu ayette birinci emri olan adalet kavramı üzerinde durmuştuk. Ayeti hatırlamak açısından tekrar edecek olursak: “Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı (iyiliği) ve yakınlara yardım etmeyi emreder. Fuhşu, kötülüğü ve (zulüm olan) azgınlığı da yasaklar. Umulur ki siz, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Nasip olursa bugünkü hutbemizde ise Rabbimizin ikinci emri “ihsanda bulunmak” üçüncü emri ise “yakınlara yardım etmek” kavramları üzerinde durmaya çalışacağım inşallah
Çok geniş anlamlı bir kavram olan İHSAN kelimesi iki anlamda kullanılır, birincisi; ahsenehu’dur yani yaptığı bir işi güzel ve mükemmel yaptı manasında, ikincisi ise; ahsene ileyhi’dir ki bu da insanlara güzellikle iyilik etti manasında iki anlamda kullanılır. Bu meyanda ihsan; hoş görülü ve cömert olmak, nazik davranmak, merhametli ve affedici olmak, bencil ve kibirli olmamak, karşılık beklemeden iyilik etmek, ikram etmek gibi rağbet edilen her güzel işi ve her halis davranışı en güzel şekilde yapmak demektir (2). Günümüzde ise ihsan daha çok “İyilik etmek” manasında kullanılır. İhsanda bulunan kişiye de Muhsin denilir.
Ancak İslam dini ihsan kavramına farklı bir anlam yükleyerek mutlak iyilik, güzellik ve iyi davranış olgusunu yalnızca Allah’ın (cc) iradesinin kabulüne ve rızasına uygun olarak yapılan “iyilik” tarzında değiştirmiştir. Dolayısıyla Muhsinlerin yaptıkları iyiliklerin “ihsan” üzere olabilmesi için ibadetlerin yalnızca Allah (cc) rızası esasına dayalı yapılması şarttır. Resul (sav)’de İhsanı, “Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyor olsan da muhakkak O seni görür (3)” şeklinde tarif etmiştir. Bu hadis, kişinin her işini ve kulluk görevini Allah’ın kontrolünde yapma şuuru içinde olarak yerine getirdiğinde Allah’ın her an kendisini gördüğünü, davranışlarını gözetlediğini, her yaptığını bildiğini, kalbinden geçenlerden bile haberdar olduğunu ifade eder. Dolayısıyla insan yaptıklarının tümünü sadece Allah için, Allah’a layık bir ibadet bilinciyle ihsan olan güzel bir şekilde yapmaya çalışması gerekir.
Aynı zamanda ebeveyne yani anne babaya iyilikte bulunmakta ihsandandır. Rabbimiz birçok ayeti celile de ana babaya ihsanı kendi tevhidi yanında beyan ederek ihsanın kesin bir emri olarak farz olduğunu, ana babaya itaati terk etmenin kötülüğünü ise haram kılınanlardan olduğunu zikretmiştir. Mesela İsrâ suresinin 17/23. Ayetinde: “Rabbin, kendisinden başkasına asla kulluk etmemenizi, ana babanıza da ihsanda bulunmanızı (iyi davranmanızı) kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara (sıkıntı gördüğün anda da olsa) "üff!" bile deme, onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle.” Buyurmaktadır. 
Razi gibi bazı tefsir âlimleri üff kelimesinin her türlü bıkkınlığı, iç sıkıntısını, kabalığı saygısızlığı ve isyankârlığı ifade ettiğini belirtir. Kurtubi tefsiri ise, Arap dilbilimci Esmaî’den rivayetle, üff kelimesi kulak kiri, tuff kelimesi de tırnak kiri anlamına geldiğini söyler. Dolayısıyla bu ayette geçen üff gibi en küçük kirli bir davranış bile ihsanı murdar eder. Çünkü İhsan olan iyi davranış üff demenin ve azarlamanın bulunmadığı bir davranıştır. Peygamberimiz (sav) bir gün "burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün" dehşetli bir ikazı üzerine "kimin burnu sürtülsün ey Allah’ın Resulü?" Diye sorduklarında Rasül (sav), "yaşlandıklarında ana babasına, onlardan birine yahut her ikisine de yetişen, fakat onlara ihsan (iyilik) etmediği için cennete giremeyen kimsenin burnu sürtülsün (4)” buyurdu
Burada okuduklarım gibi birçok ayet (5) ve hadislerde de geçen anne babaya ihsan demek; evlatların onlara ilgisiz davranmaması, onların her türlü meşru istek ve hizmetlerini yerine getirmek için çalışıp çabalaması, onlara karşı gönül alıcı, tatlı, iltifatlı sözlerle, efendice, nazikçe güzel bir biçimde konuşması, anne babası açlıktan kıvranırken zevk ve sefa içerisinde yaşamaması, onlara merhametle muamele etmesi ve onlar için dua etmesi demektir. Onlar uzakta iseler mutlaka ayda bir ziyaretlerine gidip ellerini öperek saygıda kusur etmemesi, gidemediği zamanlarda ise her gün, her gün değilse de en azından haftada bir gün onları telefonla arayıp hal ve hatırlarını sorup gönüllerini alarak onların hayır dualarını alması ihsandandır (iyiliklerdendir). Rabbimiz birçok ayetinde anne babaya ihsanda bulunmayı (iyilikle davranmayı), bizlere emrettiği halde acaba bizler evlatlar olarak Allah’ın (cc) bu emirlerine uyabildik mi? Bu açıdan kendimizi sil baştan yeniden mutlaka sorgulamamız gerekir.
Geçen gün bir arkadaş okuduğu bir olayı şöyle anlatmıştı, dinlediğimde inanınki duygulanmamak elimde değildi. 85-90 yaşlarında ihtiyar bir amca eski küçük cep telefonu arızalı her hal diyerek alıp cep telefonu tamircisine götürmüş. Tamirciye: Evladım bu telefonuma bir bakar mısın demiş. Tamirci telefonu evirip çevirip iyice bakıp inceledikten sonra demiş ki: Amca sen neden bu telefonu getirdin? Bu arızalı falan değil ki! Yaşlı amca ne demiş biliyor musunuz? Ama 2 yıldır hiç kimse aramadı ki! Hiç arayan yok ki evladım zahir arızalı zannettim hakkını helal et demiş. Yani telefonunun çalışmadığını düşünmüş olacak ki arızalı diye telefonunu tamirciye getirmiş. İşte bu ülkede yaşayan insanlar olarak bundan sebep ne hale geldiğimizin, burnumuzun sürtüldüğünün ve daha çok burnumuzun sürtüleceğinin bunlar birer habercisidir. Rasül (sav)’in belirttiği gibi; Merhamet etmeyene merhamet edilmez. (6)” 
Rabbimiz (cc) Nisa suresinin 36. Ayetinde: “Allaha kulluk edin, hiçbir şeyi O’na şirk koşmayın (ortak koşmayın), ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın ve uzak komşulara, yakın arkadaşa, yolda kalmış kimselere, elinizin altında bulunanlara ihsanda bulunun. Unutmayın ki Allah kendini beğenen küstah, kibirli insanları sevmez” buyurmaktadır. Görüldüğü gibi bu ayeti celile ilk önce insanın Allah’a (cc) karşı tevhidi bir duruş, tevhidi bir bilinç içinde kul olmasını sonra da tevhidin yanında yardımlaşma duygusu olan ihsanı öne çıkarmıştır. 
Bu yardımlaşma kişinin sadece akrabalarına iyi davranması, onların acılarını ve mutluluklarını paylaşması ve yalınızca onlara yardım etmesi şeklinde anlaşılan aile tutkusundan kaynaklanan bir yardımlaşma değildir. Bu yardımlaşmanın dayanağı İslam şeriatı nizamının kendi dayanışma düzeninin ilkelerine, kanun ve kurallarına göre yakın çevreden uzak çevreye doğru yayılan bir dayanışmadır. Her kavmin kendi içindeki fakir bireyleri desteklediği bir İslam toplumu düşünün! Elbette ki böyle bir toplum hem ekonomik hem sosyal ve hem de ahlaki yönden çok daha güzel bir toplum olacaktır. 
Ancak son yıllarda görece özgürlükçü bireysel ve toplumsal hayat alanlarında tevhidi ikame için belirlenen ilahi ölçüler yerine gün geçtikçe hevaya tabi olmanın öne çıkarılması ihsanı ölçülerin tamamen kirletilmesine yol açmış ve bu durum maalesef bulaşıcı bir hastalık misali Müslüman kimlikliler arasında da hızla yayılmıştır.  
Modern cahiliyenin öne çıkardığı nefsani arzuların tüm çirkeflikleriyle kirlenmiş ve fıtratı bozulmuş selim olmayan bir akılla ihsanın ölçüsünün tespit edilmeye kalkılması insanları ve düzenleri adete putlaştırmıştır. Sonuçta; uzun yıllardır tevhitte vahdet oluşturamayanların spor takımları için, müzik gurupları için, siyasi cemiyetleri için, cemaatleri için, liderleri, şeyhleri, sporcuları, ses sanatçıları ve her türlü beşerî düzenler için verdikleri destekte vahdet oluşturdukları ibretle ve üzüntüyle müşahede edilmektedir. 
Eğer bir devletin yapısı içerisinde gerek bireyler gerekse de toplum nefsi istek ve arzularını yerine getirmekte inat eder, atalar dinlerinin düzenlerine ve kendi heva ve heveslerine uygun kanunlar ile idare olunmaya kalkar, Allah’ın (cc) adaletini gözetmeyerek Allah’ın (cc) hak ve hukukunu çiğnemiş haddi ve hattı aşmış olurlarsa böyle bir toplumda sevgi, şükran, sempati, samimiyet, cömertlik, fedakârlık, adalet ve hukuk gibi yaşama zevkini geliştiren ve yüce değerlerin oluşmasını sağlayan ihsani nitelikler kesinlikle oluşamaz. Oluşamayınca da kendisini Allah’a (cc) teslim eden Muhsin kulların varlığından da orada söz edilemez. 
Dolayısıyla adaletten daha kapsamlı güzel bir huy olan ihsan ahlakından yoksun kalan sonuçsuz hukuksal arayışlar insanları zamanla toplum bilincinden ve birliğinden uzak, dayanışma yerine çatışmaya meyilli bir konuma sürüklerken adıyla sanıyla aşiret kurallarıyla yönetilen “çeteleşmiş devlet” halkı için “açık hava zindanından” başka hiçbir anlam ifade etmez. Bu anlam devletin sorgulanıp mekanizmasının sökülmesine karşılıklı yüzleşme sonucu ise yapı taşlarının dağılmasına kadar gider.
Hutbeme son verirken şunları söylemek istiyorum; çok yakın olan ölüm evlatlara, ana-babalara ulaşmadan insanlarımızın yeniden hallerini sorgulayarak heva ve heveslerden arınıp tövbe edip af dileyerek, Allah'a tam bir teslimiyetle sığınıp mutlaka Kur'an'a tâbi olmaları, ana-babalarına sarılıp özür dileyerek helalleşme imkânını yakalamaları ve her daim “Rabbimiz! Sahibimiz! Hesabın görüleceği gün beni, ana babamı ve (bütün) müminleri bağışla! (7)" Diye dua etmeleri gerekir. 
                                                                                   
                                                                                     22.02.2019
                                           Hazırlayan: Şahin ÖZDAŞ
 
Dip notlar
(1) Buhârî, Meğâzî, 83; Ahmed, VI, 126
(2) Mürselât 44, Rahmân 60, A’râf 56
(3) Buhâri, İman 37, 1/20; Müslim, İman 1, Hadis no: 8, 1/36; Tirmizî, İman 14, Hadis no: 2738, 4/119; Ebû Dâvud, Sünnet 16, hadis no: 4695, 4/223; İbn Mâce, Mukaddime 9, hadis no: 63,64, 1/24; Nesâi, İman 6, 8/88
(4) Müslim, Birr 9
(5) Nisa 4/36, İsra 17/23, Ahkâf 46/15
(6) Buhari, Edeb 18, Müslim, Fedail 65 
(7) İbrahim 14/41
 
 
 
Bu içerik 1594 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

İLKAV
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon