Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   HABERLER  >  2017
 
Bazı İslami kuruluşlardan, İdlib katliamıyla ilgili kamuoyu açıklaması
Tarih: 06/04/2017
   


İLKAV, Kalem-Der, Mescid-i Ma’ruf ve Kur’an Nesli İlim Merkezi tarafından ortaklaşa yapılan açıklamada, küresel tuğyan ve yerel acentaları tarafından Ümmet coğrafyasında yürütülen fiili, siyasi ve kültürel işgal ve katliam politikaları tel´in edilirken, Müslümanlar olarak sorumluluklarımıza sahip çıkmamız gerektiği hatırlatıldı.

Bazı İslami kuruluşlar, Batılı ve Doğulu emperyalist güçlerin hâmiliğinde Suriye halkına kan kusturan diktacı Esed rejiminin İdlib'de gerçekleştirdiği kimyasal katliamla ilgili bir kamuoyu açıklaması yayınladı.

İLKAV, Kalem-Der, Mescid-i Ma'ruf ve Kur’an Nesli İlim Merkezi tarafından ortaklaşa yapılan açıklamada, küresel tuğyan ve yerel acentaları tarafından Ümmet coğrafyasında yürütülen fiili, siyasi ve kültürel işgal ve katliam politikaları tel'in edilirken, Müslümanlar olarak sorumluluklarımıza sahip çıkmamız ve izzeti ancak Yüce Allah'ın yanında arama bilincini kuşanmamız gerektiğine vurgu yapıldı.  

Kamuoyu açıklamasının tam metnini dikkatlerinize sunuyoruz:

Küresel Tuğyan ve Yerel Acentalarının İnsanlık ve İslam’la Savaşına Karşı Sorumluluklarımızı Üstlenmeliyiz

06. 04. 2017

Batı emperyalizminin, 20. asırda fiilen işgal ettiği ümmet coğrafyasında muhtemel bir İslâmî uyanış dalgası karşısında çeşitli şeytanî tedbirler alarak bu fiilî işgale son verdiği bilinmektedir. İslam coğrafyasını sun’î sınırlarla birbirinden koparan Batılı kâfirler, bunun yanı sıra devşirdikleri çeşitli kesim ve kişiler üzerinden fiilî işgallerini siyasî ve kültürel işgale dönüştürerek bölgedeki varlıklarını daha da kalıcı hale getirmişlerdir.

İşte bu şeytanîBatı politikalarının, Yüce Allah’ın Kitabı ve Rasulünün (s) örnekliğine tâbi olma bilincinden ciddi anlamda uzaklaşmış bulunan İslam coğrafyasındaki bünyesel zaafların da etkisiyle neticeye ulaşmış olması bugün Ümmetin bakiyesi hemen tüm toplulukların yaşamakta olduğu sıkıntıların, kültürel, siyasî, fiilî işgal ve katliamların temelini teşkil etmiştir.

Müslüman topluluklar, bir asırdan fazla bir süredir sembolik de olsa bir siyasi birlikten yoksun, kopmuş bir tesbihin taneleri misali darmadağınve küresel müstekbir güçler ile onların yerli işbirlikçisi tâğutî düzenler karşısında çaresiz durumdadır.

En son, emperyalizmin 20. asrın başında Sykes-Picot anlaşmasıyla belirlediği Suriye-Türkiye sınırının yanıbaşında bulunan İdlib’de darbeci kâfir Esed rejimi tarafından gerçekleştirilen ve 125’ten fazla mazlum kardeşimizin kimyasal gazlarla hunharca katledildiği, 500’ün üzerinde mazlum kardeşimizin ise nefessiz kalarak hastanelerde tedavi altına alındığı katliam karşısında da maalesef Müslümanlar olarak kahrolmaktanve lanetlemektenöte bir şey yapamamanın ezikliği ve ıstırabı içindeyiz.

Yüce Rabbimizin Hadid Suresi 25. ayette beyan buyurduğu Kitab, Mizan ve Demir bütünlüğünde dünyaya adalet dağıtacak İslamî bir otoritenin yokluğu, yeryüzünü tam anlamıyla bir zulüm gezegenine çevirmiş bulunuyor.ABD'sinden Rusya'sına, Çin'inden AB'ne küresel tuğyan ve seküler katliamcı emperyalist demokrasiler ile despot, darbeci işbirlikçileritüm insanlığı esir alıyor ve maalesef insanlığı Allah’ın hayat kaynağı dininden uzak tutmakla kalmıyor, fıtratları ve vicdanları da körelterek insanlığı hep birlikte yok ediyorlar.

Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Arakan’da ve sair İslam coğrafyalarında hergün tanıklık ettiğimiz insanlık suçları artık maalesef küresel tuğyan ve yerel işbirlikçisi küfür rejimlerinin yanında, toplumlarda da ciddi yankı bulmuyor.

Sadece Batı medyası değil, candaşıyla yandaşıyla yerli medyanın dahi Müslümanların kan ve canını önemsiz gördüğü bir süreçten geçiyoruz.  Rusya’nın St. Petersburg kentinde gerçekleşen bir bombalı saldırıda 10 kişinin katledilmesi ile canlı yayına geçen ve saatlerce yayın yapan medya organları, aynı duyarlılığı İdlib’deki kimyasal katliam için göstermediler.

Tıpkı Halep’in kuzeyinde İncirlik denilen işgal, katliam ve darbe üssünden kalkan ABD uçaklarınca Halep’in kuzeyinde gerçekleştirilen cami katliamında, yine Rakka’da, Musul’da, Şam’da ABD, Rusya ve Esed güçlerince yapılan katliamlarda duyarlılık göstermediği gibi.

Türkiye yönetiminin, bir taraftan Suriyeli mazlumlara karşı insanîyardım ve barınma imkânı sağlayan bir tutum sergilerken, diğer yandan üslerini işgalci katil sürülerine açık tutması ve katliamlara böylece ortaklık etmesi, diğer yandan bugün ellerinde en fazla Müslüman kanı bulunan ABD ve Rusya ile ölçüsüz ve ilkesiz müttefiklik ilişkilerine yönelmesi, Müslüman kamuoyu tarafından mutlaka görülmesi ve tavır alınması gereken bir durumdur.

Suriye’de kardeşlerimize sürekli bomba yağdırarak binlerce masum Suriyeliyi katleden ve katil Esed rejiminin İran’la birlikte en büyük destekçisi durumunda olan işgalci ve katliamcıRusya’nın Kızılordu Korosu’nun, yeni kadrosuyla 8 Nisan Cumartesi günü İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi’nin Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda ilk yurtdışı konserini verecek olması da bu ikircikli ve izzeti âlemlerin Rabbi yerine, küresel tâğutların yanında arama tutumunun bir parçası olarak öne çıkıyor.

2013 yılında Doğu Guta’da yine Esed güçlerince gerçekleştirilen ve binden fazla mazlum kardeşimizin hunharca katledildiği kimyasal saldırıdan sonra güya harekete geçen ve Suriye’deki kimyasal silahların imhasını kararlaştıran uygar(!) dünya, İdlib’deki kimyasal katliam karşısında bir yandan diplomatik açıklamalarla şeytanî yüzünü gizlemeye çalışırken, diğer yandan Esed rejiminin kendileri açısından vazgeçilmezliğine vurgu yapmaktan da geri durmuyor.

BM ve diğer uluslararası kuruluşlar bilmem kaçıncı oyalayıcı ve göz boyayıcı toplantılarını yaparak katledilen insanlarla, vahşice bombalanan mazlum halklarla alay edercesine, zalimler, katiller aleyhine bir türlü karar alamıyorlar. Diğer silahlarla, varil bombalarıyla bir milyon mazlumu katleden ya da sessiz kalarak katliamlara iştirak eden alçaklar, kimyasal silah kırmızıçizgimiz dedikleri halde bu putlarını da defalarca yiyerek tüm insanlığı ve insanlık onurunu aşağılıyorlar.

Yüce Rabbimizin “Allah'ı, sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.” (İbrahim, 42) beyanı yüreklerimize su serpse de, Rabbimize ve mazlumlara karşı sorumluluklarımızdan geri duramayız. Hakkı hâkim kılma ve zulmü, tuğyanı, bâtılı yeryüzünden söküp atma yükümlülüğümüzü geri plana atamayız.

Coğrafî ve kültürel bütün işgalleri, özellikle Suriye’deki vahşet ve zulümleri kaldırmak için çalışmak bütün Müslümanlara farzdır, şarttır. İslâm'da cihadın farziyeti ve sebepleriyle ilgili hükümler, bütün Müslümanlara görevlerini hatırlatacak kadar açık ve nettir.

Suriye’de kan donduracak vahşet, insanlık dışı zulme şâhit olan dünya Müslümanları,bu barbarlık sanki kendi inançlarına, kendi kutsallarına, her şeyiyle kendilerine yapılmamış gibi sessizler.Bu duyarsızlık ve tavırsızlık, ya da eksik, hatta yanlış tavırlar içinde olmalarının hesabını Allah’a nasıl verecekler? Bazılarına göre Arapların meselesi kabul edilerek "neme lâzımcı" tavırsızlıklar, bazılarınca da "uzlaşmacı" ve "dilenişçi" yaklaşımlar...

Mücâdelenin Allah için olmaması, sadece bir toprak savunması, yalnızca baştaki diktatörü devirmekle sınırlı tutulması, kavmiyetçilik ve benzeri beşerî ideolojiler uğruna yapılması ve yardımın tâğutlardan ve tâğûtî yöneticilerden beklenmesi...

Dünyada izzetin, onurun, devletin; âhirette cennetin bedeli, Allah’ı ve Allah taraftarlarını dost; şeytanı ve şeytanın askerlerini düşman kabul etmek ve dostluk ve düşmanlığını ispatlayacak davranışlarda bulunmaktır.

Suriye’de tutuşturulan ateş, yüreğimizi yakıp kavuruyor. Nice İslâm toprağında da ateş gibi yakıcı sıcak savaşların dumanı atmosferi sarıyor. Müslüman, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, bunlara seyirci kalamaz, tarafsız olamaz. Bertaraf olmak istemeyen bîtaraflığı seçemez.

Müslüman, gündelik basit işlerle oyalanamaz. İki yoldan birini seçmek zorundadır, yol ayrımına gelmiş insanımız. Ya cenneti ya cehennemi; ya izzeti ya zilleti; ya cihadı ya mağlûbiyeti; ya Allah’ı ya dünyayı… Allah’ı tercih edenlere selâm olsun.

Rabbimiz mazlum halkların ve Müslümanların yardımcısı olsun, onları önce yardımına müstahak, sonra da yardımıyla muzaffer kılsın.Bizleri de mazlumların, mağdurların, mustaz'afların yardımcıları kılsın. Kahhar olan Allah'ın azabı, laneti zalimlerin, emperyalist kâfirlerin ve işbirlikçilerinin üzerine olsun. 

Mehmet Pamak      Ahmed Kalkan       Ahmet Turgut Ulucak       Şükrü Hüseyinoğlu
       İLKAV                Kalem-Der              Mescid-i Ma’ruf                Kur’an Nesli

 

Bu içerik 1600 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon