Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2016
 
Hutbe: Da’vetin Ahlakını Kuşanmak
Tarih: 24/06/2016
   


“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlanma dile..” (Al-i İmran: 159)

Hutbe: Da’vetin Ahlakını Kuşanmak
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlanma dile..” (Al-i İmran: 159)
Davetçinin, güzel, yumuşak, sade, merhametli, gönülleri kazanıp insanları etrafında toplayacak bir ahlaka sahip olması gerekmektedir. Davetçi, yanındaki insanlara yumuşak ve merhametli davranmalıdır. Öfkeli ve katı kalpli olan davetçinin etrafında hiç kimse toplanamaz. Katı kalpli davetçi dayanışma sağlayamaz. İnsanlar; merhametli bir koruyucuya, engin bir sevgiye, fevkalade bir gözetime, musamahakar bir davranışa, cehalet, zayıflık ve noksanlıklarını hoş görecek bir halimliğe muhtaçtırlar. Yani büyük, vermeyi bilen, ellere göz dikmeyen, sorunları paylaşan ve kendi sorunlarıyla baş ağrıtmayan, insanların kendisinden yardım, sevgi, gözetim, hoşgörü, dostluk ve rıza beklediği bir yüreğe muhtaçtırlar.
Büyük davetçi Rasul (S)’in yüreği böyleydi. İnsanlarla beraber yaşantısı da bu minval üzere idi. O, kendi nefsi için asla kızmazdı. Beşerî zaaflardan dolayı göğsü daralmazdı. Dünyevî metadan hiçbir şeyde gözü yoktu. Ellerindekinin tümünü kolayca ve engin bir hoşgörüyle dağıtırdı. Mükemmel derecede halimdi. İlgisi, sevgisi ve dostluğu etrafındaki insanları kuşatmıştı. Kur’an-ı Kerim, bunun canlı bir şahididir. Yüce Allah, bu ahlakı, davetçilerin beşerî ilişkilerine örnek olsun diye Aziz Kitabında bildirmiştir:
“Eğer sen, kaba ve katı kalpli olsaydın, insanlar etrafından dağılıp giderlerdi.”
Yumuşaklık, tevazu ve merhamet, davetçide canlanan muşahhas bir ahlak olmalıdır:
“Mü’minlere kanatlarını ger.” (Hicr: 88)
İnişe geçen bir kuşun kanat germesine benzer bir kanat germe… Allah’ın Rasulü (S), hayatı boyunca ashabıyla beraber yaşadı. Onun ahlakı, Kur’an’dı. Ve o, kendisini eğiten Kur’an’ın canlı bir örneğiydi. O şöyle diyordu:
“Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.” (Buharî)
“Af yolunu tut. Ma’rufu emret ve cahillerden vazgeç. Şeytandan sana bir vesvese geldiğinde Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işiten ve bilendir.” (A’raf: 199,200)

Yani insanlarla sohbet ve muaşereti kolaylıkla sağlayan af yolunu tut. İnsanların mükemmel olmasını bekleme. Onları zora koşma. Hatalarını, zafiyet ve noksanlıklarını affet.
Tabii ki tüm bunlar, kişisel ilişkilerde söz konusudur. Dinî inanışta veya şer’î vecibelerde değil.
Çünkü İslam akîdesi ve Allah’ın şeriatı söz konusu olunca göz yumup hoş görmek yoktur. Hoşgörü ve göz yumma, alış-verişlerde, komşuluk ve arkadaşlıkta; yani hayatın kolayca ve sade bir şekilde geçmesine yarayacak konularda vardır. Beşerî zaaflara göz yumup ilgiyi esirgememek ve musamahakar olmak, büyük ve güçlü insanların şanındandır. Küçük ve zayıflara karşı büyüklerin takındığı tavırdır. Allah’ın Rasulü (S), bir yönetici, bir rehber, bir muallim ve bir mürebbî idi. Kolaylık göstermek, göz yummak ve musamahakar olmak en çok ona yakışan bir ahlaktı. Evet, Allah’ın Rasulü (s), kendi nefsi için asla kızmazdı. Ama Allah’ın dini çiğnendiği zaman ise, hiçbir şey onu yatıştırmazdı. Bundan dolayı tüm davetçilerin, onun ahlakıyla ahlaklanmaları gerekir. İnsanların hidayetiyle ilgilenmek, engin bir yürekliliği, hoşgörüyü, kolaylığı ve sadeliği gerektirmektedir. Tabii ki Allah’ın dininde hiçbir gevşeklik veya aşırılık göstermeden…
Allah’ın dinine davet eden kimsenin kendisine has sıfatı, ruhu, konuşması, sözü ve edebi vardır. Yüce Allah, gerek Rasul (S)’e ve gerekse bu ümmetin her davetçisine bu sıfat ve hususiyetlerle hitap etmektedir. Yüce Allah, davetçiye -şartlar ne olursa olsun- “ahlakın şudur”, “metodun şudur” diye buyurmaktadır:
“Allah’a davet edip salih amel işleyen ve ‘ben Müslümanlardanım’ diyen kimseden daha güzel sözlü olan kimdir? İyilikle kötülük elbette ki bir olmaz. Öyleyse (kötülüğü) iyilikle defet. O zaman görürsün ki aranızda düşmanlık bulunan kimse sımsıcak bir dost oluvermiş. Bu (hususiyet) sadece sabreden kimselere, sadece büyük mükafat sahibine verilir. Eğer şeytandan sana (saptırıcı) bir vesvese gelirse, Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işiten ve bilendir.” (Fussilet: 33-36)
Allah’ın dinine davet görevini; beşerî zaaf ve cehalete, nefsin bildiğiyle övünüp kibirlenmesine, “dalalet üzerindesin” denmesini reddetmesine, davanın tehdit ettiği arzu ve isteklere düşkünlüğüne rağmen yürütmek, gerçekten zor bir iştir. Çünkü tüm insanları hukuken eşit gören tek ilah’a davet işi, böylesine zor şartlarda yürütülen büyük bir görevdir.
Bir mü’min, ne olursa olsun Rabbi için kızmalıdır. Rabbinin yüceliği ve saygınlığı çiğnenince kızmalıdır. Nefsimize veya ailemize bir hakaret yapılınca şişinir, kızar ve öfkeleniriz. Ama mü’min, Rabbi için gayrete gelmek zorundadır. İslam’la cahiliyenin tasavvurları arasındaki her zaman ve her ortamdaki gerçek fark ve yol ayrımı budur. Müslüman cemaat, yüce ahlakî değerlere dayanmak zorundadır. Kur’an-ı Kerim, bu ahlakî esasların neler olduğunu en güzel örneklerle bildirmiştir. İslamî tasavvur ve Müslüman cemaat yapısındaki en vazgeçilmez ve en köklü unsur, ahlakî unsurdur. Ve bu, tüm hayatî alan ve faaliyetleri kapsayacak niteliktedir. İslam cemaatinin vazgeçilmez temel dayanağı tek olan Allah’a ubudiyettir. Bundan dolayı bu cemaat, hangi biçimiyle olursa olsun, tüm beşerî ubudiyetlerden kurtulmuştur. Tüm faziletler ve tüm ahlakî değerler, işte bu kurtuluş ve özgürlüğün bir ürünüdür. Çünkü her konudaki değer ölçüsü, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bunun da doruk noktası, Kur’an-ı Kerim’in ahlakıyla süslenmektir. İslamî bir ahlakın en büyük dayanağı ve aslı budur. İslamî hayat sistemi, ahlaka çok büyük bir önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim, bunu açıkça ifade etmekte ve İslamî ahlakın; İslamî akîde ve insan hayatına ilişkin İslamî düşüncedeki derinlik ve vazgeçilmezliğini göstermektedir.
                                                                                                                                  24.06.2016
                                                                                                                  Hazırlayan: Emrullah AYAN
    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu içerik 3850 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

Emrullah AYAN
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon