Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   DİĞER  >  2009
 
Ankara´da Kudüs Günü
Tarih: 18/09/2009
   


Merhum Humeyni’nin önerisiyle gerçekleşen ve yıllardır sürdürülen önemli bir gelenek olan ve İslam coğrafyasının birçok bölgesinde Ramazan ayının son cuması düzenlenen Kudüs günü etkinlikleri çerçevesinde, İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı da İLKAV Konferans Salonunda bir etkinlik düzenlendi.

Merhum Humeyni’nin önerisiyle gerçekleşen ve yıllardır sürdürülen önemli bir gelenek olan ve İslam coğrafyasının birçok bölgesinde Ramazan ayının son cuması düzenlenen Kudüs günü etkinlikleri çerçevesinde, İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı da İLKAV Konferans Salonunda bir etkinlik düzenlendi.

 Kuran-ı Kerim okunarak başlayan program, Mehmet Yaşar ve Muhammed Emin Tombak’ın Kudus ve Filistin direnişini anlatan ezgileri ile devam etti.       Radyodenge Yol mektupları programının sunucusu Alper Tuna’nın Mescidi Aksa’yı anlatan duygulu bir şiir okumasının ardından Filistin İslami direnişinin seyrini görüntülerle ve fotoğraf kareleriyle anlatan bir sinevizyon gösterisi yapıldı. Sinevizyon gösterisinin her karesinde her gün birkaç evladını şehid vererek güne başlayan, buna rağmen azgın vampirlerden korkmadan direnen onurlu yiğitler, imanın izzetini kuşanarak bu yolda canını vermiş şehidler anıldı.

Programa konuşan Mehmet Pamak; direnişin kalbi, küresel intifadanın fiili merkezi Kudus’ün ve Mescid-i Aksa’nın önemine değinerek sözlerine başladı. “Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın önemi, Kur’an’da çevresinin mübarek kılındığının ifade edilmesinden, İsra mekanı, ilk kıblemiz ve Kudüs’ün Peygamberler şehri olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple Filistin’in ümmetin sorunlarının içinde merkezi bir konuma sahip olması ve Filistin’de yarım asrı aşkın zamandan beri yaşanan büyük ıstıraplar, acılar, katliamlar, soykırımlar Kudüs günlerinin önemini ve ciddiyetini ortaya koymaktadır. Kudüs gününün Ramazan’ın son Cuma günü olarak ilan edilmesi anlamlı bir konuya da dikkat çekmektedir ki, o da Ramazan’ın, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak mesajı taşıyan ve insanlığa şeref kazandıracak olan Kur’an’ın inzalinin başladığı ay olmasıdır. O halde Kudüs günlerinde mutlaka ve en fazla Kur’an ve ümmetin Kur’an’la ilişkisi üzerinde durulmalıdır. Çünkü ümmetin bu halde olmasının, Kudüs’ün işgal altında bu kadar uzun zaman kalmasının da en önemli sebebi, ümmetin Kur’an’dan uzaklaşarak Allah’ın yardımını hak eden konumunu kaybetmiş olmasıdır.”

Konuşmasında ümmetin Kudüs’ü kaybetmesinin sebepleri üzerinde duran Pamak, “ Ümmet, vahiyden koparak cahiliye karanlığına sürüklendiği için onurunu ve Kudüs’ü kaybetti. Kudus’ün ve Mescid-i Aksa’nın konumu ümmetin onuruyla özdeştir. Kudüs işgal altındadır, çünkü ümmet tevhidi niteliğini ve sonuçta vahdetini kaybederek zillete düşmüştür. Ümmetin tevhidi niteliğini kaybetmesi, Kur’anı terk etmesi ve ilk nesli izlemekten uzaklaşması, cahiliyeyi tekrar üretmesi; dini ve kitabı parçalayıp hizipleşerek, rüzgarını kaybedip gücünü yitirerek dağılması suretiyle gerçekleşmiştir. Ümmet bu yozlaşma süreci sonunda sömürgeleşmeye elverişli hale gelmesi yüzünden emperyalist batının sömürge amaçlı işgalleri başlamıştır. Emperyalist devletler bölgeden ayrılırken, bölgeyi ulus devletlere bölüp işbirlikçi kadroları yönetime getirdiler. Ve bölgenin kalbine Siyonsit İsrail terör devletini hançer gibi sapladılar. Yaklaşık 60 yılı aşkındır Filistin halkının topraklarını işgal ediyor, mazlum halkını sürüyor, katlediyor, zindanlar dolduruyor, ambargolar ve soykırım planlarıyla yok etmeye çalışıyorlar. Ümmet bu zillete sürüklenme sebeplerini aşarak vahiyle yeniden izzet kazanmadan Mescid-i Aksa kurtulamaz” dedi.

“Oradaki mücadele hepimizin adına yapılmaktadır. Hepimizin onurunu korumak Ebabil çocuklarına kalmıştır. Onurumuz olan Kudüs ve Aksa’yı cansiparene bir mücadeleyle savunmak Ebabil çocuklarının cılız, zayıf bırakılmış, imkansızlıklarla kuşatılmış, güçsüz ama onurlu omuzlarında taşınmaktadır. Ümmet Kur’an’la yeniden inşa edilmeden, tanklara karşı taşlarla yürütülen intifada ümmeti kuşatarak küreselleşmeden kurtuluş yoktur. Bugün sadece Mescid-i Aksa değil, Kabe ve Mescid-i Nebevi de Amerikancı yönetimlerin kuşatması altındadır. Ankara, Kahire, Şam, Riyad, Amman, Bağdat vb Kur’an’ın aydınlığına çıkıp kurtulmadıkça ve bu başkentlerin temsil ettiği İslam coğrafyası tağuti sistemlerin kuşatmasını aşmadıkça ve cahiliyenin karanlıklarından çıkıp Kur’an’ın aydınlığına kavuşmadıkça, Kudüs ve Mescid- Aksa da kurtulamaz.” diyen Pamak şöyle devam etti:

“Çünkü bu sadece alelade bir toprak işgali değildir. Müslüman coğrafyasında yeniden Kur’an merkezli tevhidi bir inşanın, Kur’an’da yeniden dirilişin önünü kesmek üzere uygulamaya konan haçlı kuşatmasının ve küresel emperyalist projenin bir parçasıdır. Dolayısıyla küresel emperyalistlerle ve yerli işbirlikçisi tağuti sistemlerle topyekun bir mücadeleye, tıpkı Mekke Kur’an neslinin cahiliyeye karşı verdiği mücadele misali Kur’an’la büyük cihadın gerçekleştirilmesine ihtiyaç vardır. Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya değer kazandıran Kur’an iken, Kur’an’ın hakimiyeti için yerli tağuti güçlerle ve tağuti sistemlerle mücadele etmeyenlerin, cahiliyeden tam bir ayrışma ve uzlaşmazlıkla tavizsiz bir tevhidi mücadeleyi ikame etmeyenlerin, Kur’an’dan taviz vererek tağuti sistemlerin partilerine eklemlenenlerin, kapitalizmle ve tüketim kültürüyle bütünleşip, liberalleşip, sekülerleşip kapitalistçe bir hayat yaşayanların, Kur’an okudukları ve Kur’an’a çağırdıkları halde onunla amel etmeyenlerin, çağımızın Kur’an neslini ve ümmeti vahiyle inşa çabasına gerekli ağırlığı vermeyenlerin Kudüs aşkı ve sevgisi anlamsızdır. Kur’an’ın hakimiyetini hedefleyen tavizsiz bir tevhidi diriliş ve direniş olmadan vahdet ve izzete kavuşulamaz. Bu olmadan da kurtuluş yoktur. Bunun için terk edilmiş bırakılan Kur’an’a ve Resulün mücadele sünneti ve güzel örnekliğine, ilk neslin onurlu modeline dönmek şarttır. Bunun için tarihsel süreçte heva ve zanna dayalı bid’at ve hurafelerle üretilmiş ipleri terk ederek Allah’ın indirdiği ipine, Hablullah’a/Kur’an’a topluca sarılmalıyız. Bilmeliyiz ki, Kudüs ve Aksa’nın kurtuluşu oraya Kur’an hakim kılınmadan olmaz. Kudüs’ü beşeri ölçüler içinde işgalden kurtarmak için İsrail ve ABD’ den daha güçlü bir silah gücü gerekir ki, böylece işgale son verilse bile gerçek kurtuluş olmaz. Mesela FKÖ’ye Mahmut Abbas kadrosuna Filistin bırakılıp İsrail işgali kaldırılsa Kudüs ve Aksa kurtulmuş olur mu? Asla olmaz. Onlar İsrail terör devletiyle işbirliği yaparak Müslüman kardeşlerimizi şehid eden işbirlikçi zalimler değil mi? İşbirlikçiler daima daha zalim ve zelildirler. Ama Kur’an’la diriliş gerçekleşse ve Allah’ın yardımına müstahak olunsa, Allah’ın vaat ettiği yardım geldiğinde seküler aklın almayacağı muhteşem gelişmeler yaşanacak ve nice az ve güçsüz topluluklar nice çok ve güçlü toplulukları ağır yenilgilere uğratacak ve işte bu Kur’an’la izzet bulan ümmet Kudüs’ü ve Aksa’yı da gerçek kurtuluşa taşıyacaktır.”

“Bugün halkı Müslüman ülkelerin başkentlerinin çoğunluğu Vahye aykırı tağuti yönetimlerin hâkimiyetinde, ülkelerini ve toplumlarını tevhide aykırı, ümmet bilincini dışlayan cahili ulusalcı sistemlerle yönetiyorlar. İşte tüm bu cahili devletler bugün İsrail terör devleti ve hâmisi ABD ile şu veya bu biçimde işbirliği içindedirler. Türkiye ise, terör devleti İsrail’i ilk tanıyan devletlerden birisi olup, o günden beri ABD – İsrail ekseninde İslam karşıtı çizgide bulunuyor. Hâlâ Filistinli kardeşlerimize bomba ve füze yağdıran İsrail’in katil uçakları Türkiye semalarında eğitiliyor. TSK’nin silahları ve uçakları İsrail’de modernize ettiriliyor. Askeri ihaleler İsrail’e veriliyor. Askeri istihbarat ve eğitim işbirliği anlaşmaları var. Hala birlikte tatbikatlar yapmaya devam ediliyor. MOSSAD Türkiye’de MİT’le işbirliği içinde operasyon bile yapabiliyor.”

“Aslında bu mücadele, zulumatla Nur’un, karanlıklarla aydınlığın, Hak ile batılın, İslam ile cahiliyenin, mustazaflarla müstekbirlerin mücadelesidir. Bu mücadele hak galip gelene kadar ya da kıyamet kopana kadar devam edecektir. Hak batıl ile, İslam cahiliye, nur (aydınlık) zulumat (Karanlıklar) ile uzlaşmak ya da onların hegemonyası altında yaşamaya razı olmak ya da sentezlere gidip, aydınlık ve hak olma vasfını kaybedecek gri tonları üretmek ve bundan razı olmak için gelmedi. Hak batılı zail etmek için, hak din bütün yeryüzü din ve ideolojilerine galip ve üstün kılınmak için geldi. Diğer dinlerin müntesipleri de ancak hepsinin Rabbi olan Allah’ın hak dininin hakimiyetinde adaletle muamele görürler. Hak dinin müntesipleri ise diğerlerinin hakimiyetinde kendini gerçekleştirecek özgürlüğü yakalayamaz ve bugün en “demokratik”, özgürlükçü olduğu iddiası taşıyan ülkelerde bile yakalayamamıştır. Ancak hak dini temsil edenler, kitaba varis kılınanlar, ellerindeki korunmuş muhteşem kitaba ve üstlendikleri emanet ihanet edip, Allah’ın yardımını hak edecek hallerini kaybettikleri, doğru bir temsil ortaya koymadıkları, şahsiyetli, ilkeli, onurlu bir şahidlik yapamadıkları için bu zillet sürüyor. O halde öncelikle Allah’a ihlasla teslim olmalı, Kur’an’a topluca sarılmalı, tarihte üretilmiş, bizi bir birimizden ayıran ipleri bırakmalıyız. Ümmeti vahiyle yeniden inşa edip, tevhid ekseninde vahdeti yakalamalıyız. Küresel ve yerel tağutlara, tüm tağuti cahili sistemlere karşı tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesi vererek, Allah’ın yardımını celbetmeliyiz. İslami kurtuluş ancak Allah’ın yardımı ile mümkündür. Allah’ın yardımı geldiğinde dünyanın en güçlü orduları bile bu yardımı hak eden, imanın izzetini, takvasını kuşanan, Allah yolunda hakkıyla cihad eden nice az topluluk karşısında en ağır yenilgileri tatmışlardır / tadacaklardır.”

Konuşmanın son bölümünde Ümmetin kurtuluş reçetesi üzerinde duruldu. “Allah’ın yardımına müstahak olmadan galibiyet ve kurtuluş yoktur” şeklinde konuşan Pamak, aşağıdaki ayetleri hatırlatarak konuşmasına son verdi.

“Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir. Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır (Hizbullahtır).” (Maide 55-56)

Muhammed 7. ayette zikredildiği gibi eğer bizler Allah’ın dinin yardımcıları olma vasfını kazanarak, Kur’an’a ve tevhid ortak paydasında birbirimize topluca sarılarak “Hizbullah” (Allah taraftarı) olmayı başarabilirsek, Allah bize yardım edeceğini vaat ediyor, yardım ettiğinde de bize galip gelen olmayacağını taahhüt ediyor. Yeter ki bizler Hizbullah olma vasfını kazanarak, Allah’ın dininin samimi yardımcıları, hizmetkarları olmayı başaralım.”

“Allah size yardım ederse, size galip gelecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, o zaman sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Ali İmran 160)

Konuşmada Filistin halkının direniş mücadelesinde bizim üzerimize düşen sorumluluklara da değinildi. “Yarım asrı çok aşan bir süreden beri, ahlaksız ve vahşi bir işgale, soykırıma karşı direnen mazlum Filistin halkının mücadelesi gerçekten bizi çok yönlü ilgilendirmeli ve hemen çok yönlü bir biçimde harekete geçirmelidir. Bize düşen asgari sorumluluk şudur: Her halükarda Filistin’deki onurlu direnişi sahiplenip çok yönlü olarak desteklemeliyiz. Hepimizin sorumluluğu olan bir davayı Filistin’in fakir mazlum halkının ve tanklara taşla karşı koyan çocuklarının zayıf omuzlarına bırakmaktan utanarak sorumluluklarımızı üstlenmeliyiz. Öncelikle, bizden alınan vergilerle İsrail’e destek veren işbirlikçi yönetimlere ve ülkemize zorbalıkla egemen olan oligarşiye itiraz edip hesap sormalıyız. Bizden alınan vergilerden, Filistinli kardeşlerimizi katleden katillere fon aktarılmasına karşı çıkıp, bu tür desteklerin kesilmesi için ciddi mücadeleler yapmalıyız. İsrail terör devletinin vahşetlerini anlatıp kamuoyu oluşturmalıyız. Dua ve yardımlarımızla Filistinli kardeşlerimizin yanında yer almalıyız.”

Konuşmanın ardından program, Kudüs civarında imanın libasını giymiş Filistinli kardeşlerimiz için yapılan dualarla sona erdi.

Programın ardından Cuma namazı kılındı. Cuma hutbesini okuyan Yalçın İçyer, Allah’a kul olmanın önemi ve İslami mücadeledeki ibadet bilinci üzerinde durdu. Vaktinde kılınan bir namazın, Allah için verilen bir sadakanın, mümin kardeşine yalnız Allah için tebessüm etmenin, müminlere karşı kırıcı değil yapıcı olmanın yani Allah’ın hoşuna gidecek herbir amelin aslında siyonist İsrail’e atılmış bir taş olduğunu vurgulayan İçyer; vaktini geçirdiğimiz namazların, yapmaktan kaçındığımız infakların ve bunun gibi Allah’ın hoşuna gitmeyecek bütün amellerimizin de aslında Filistin’li kardeşlerimizin üzerine atılmış bir bomba olduğunu hatırlattı. “İbadullah” olma bilincini her zaman diri tutmamız gerektiğini belirten İçyer, mücadelenin zemininin kulluk bilincini iyice kavramak olduğu üzerinde durdu.

Programda ayrıca, İLKAV çevresindeki Müslümanların aralarında topladıkları nakdi yardım aynı gün Gazze’ye ulaştırıldı.

Bu içerik 2767 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon