Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA HUTBELERİ  >  2014
 
Hutbe: Ağır Bir Mes’uliyet Ve Davetçi
Tarih: 20/06/2014
   


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ قُلْ إِنِّي لَن يُجِيرَنِي مِنَ اللَّهِ أَحَدٌ وَلَنْ أَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَدًا(٢٢) إِلَّا بَلَاغًا مِّنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ... (٢٣) “De ki: Beni, (isyan ettiğim takdirde) hiçbir kimse Allah’ın (azabından) koruyamaz. Ve ben, O’ndan başka hiçbir sığınak da bulamam. (Size tarafıma indirilen) Allah’ın buyruklarını tebliğ etmekten başka hiçbir şey yapamam...” (Cin: 22,23)

Bu ayet, risalet ve davet işinin ciddiyetini gönüllere yerleştirip, korku veren bir buyruktur. Hz. Peygamber (S), bu büyük hakika ilan etmekle emrolunuyor. “Beni, isyan ettiğim takdirde hiçbir kimse Allah’ın (azabından) koruyamaz. Ve ben, O’ndan başka hiçbir sığınak veya himaye de bulamam.” “Tek çarem, bu işi tebliğ edip görevimi yapmaktır!” Ne kadar da korkunç, ne kadar da ürkütücü ve ne kadar da ciddi!.. Davet; fazladan ve davetçinin arzusuna bırakılmış bir iş değildir. Çünkü o, yerine getirilmesi kaçınılmaz olan kesin ve tavizsiz bir yükümlülüktür. Arkasında Allah’ın bulunduğu bir yükümlülük…

 

Yine bu dava, insanların iyilik ve hidayetinden elde edilen kişisel bir lezzet değildir. Çünkü o, kaçınılmaz ve tereddüde yer vermez yüce bir iştir. İşte davet, böylesine net ve açık özelliğiyle ortaya konulmalıdır. O, bir yükümlülük ve görevdir. Arkasında; dehşetli bir korkunun, ciddiyetin ve yüceler yücesi büyük kudretin bulunduğu bir görev ve yükümlülük… Şu halde davetçiler bilsin ki, önlerinde, ağır bir görev vardır. Çünkü onlar, Muhammed (S)’in tabiileri ve Allah’ın insanlara gönderdiği hüccetleridirler.

 

Bu zor görevden kurtuluş yoktur. Söz konusu olan, İnsanları, ilahi hüccetle sorumlu kılma, insanları ahiret azabı ve dünya bahtsızlığından kurtarma görevidir. Öyleyse tek çare, Peygamber (S)’in izlediği metodun doğrultusunda tebliğ yapıp bu görevi yerine getirmektir. Risalet aynı risalettir. İnsanlar da aynı insanlardır. Sapıklıklar, şüphe ve şehvetler yine bulunacaktır. Katı ve söz dinlemez tağuti güçler, yine bulunacaktır. Davaya karşı koymalarına, insanları güç ve saptırma yollarıyla dinlerinden koparma taktiklerine devam edeceklerdir. Tavır, aynı tavırdır. Engeller, aynı engellerdir. İnsanlar da aynı insanlardır. Ve bütün bunlara rağmen tebliğ mecburidir.

 Görev yapmak mecburidir. Hem dille tebliğ, hem de ameli tebliğ mecburidir. Davetçilerin, tebliğini yaptıkları davanın canlı birer örnekleri olmalarının yolu budur. Davetin yolunu tıkayan; insanları batıl ve kuvvet zoruyla fitneye uğratan engelleri ortadan kaldıracak bir tebliğ gerekir. Aksi takdirde tebliğ yapılmamış ve görev eda edilmemiş olur. Çünkü bu, taşınılması gerekli olan ve kaçışı olmayan bir görevdir.

“Ta ki peygamberlerin gelişinden sonra insanların elinde Allah katında (kendilerini savunacak) bir delilleri olmasın.” (Nisa: 165)

Bu, ağır bir görevdir. Bütün insanlığı dünyevi dalalet ve mutsuzluktan kurtarma görevi ile ahirette Allah’ın huzurunda onları delilsiz bırakma görevi… Bütün bu sorumlulukları taşımak ya da ateşten kurtulamamak… Bunu küçümsemeye imkan var mı?

Beli kıran, mafsalları sarsan ve vücudu titreten bir görevi kim küçümseyebilir ki? “Müslümanım” dediği zaman, tebliğ yapmıyor, tebliğ ve ifadenin bütün çeşitlerini uygulamıyorsa; İslam’a aykırı bir şahidlik yapıyor demektir. Yani İslam için şahidlik yapacağına İslam dışı bir şahidlik yapıyor demektir. Oysa ki, Yüce Allah, İslam için şahidlik yapmasını istemektedir.

“Aynı şekilde sizi, insanlara şahidlik edesiniz, peygamber de size şahidlik etsin diye orta (adil) bir ümmet kıldık.” (Bakara: 143)

İslam için şahid olmak; kişinin kendisinden, evinden, ailesinden ve daha sonra aşiretinde başlar. Davet edilen İslam’ın pratik örneği olarak şahidlik yapılır. Şahidliğin ikinci adımı, ümmeti davet etmektir. Bu şahidliğin son merhalesi ise cihaddır, yani bu konuda elden gelen bütün cehd-ü gayreti göstermektir.

İnsanları saptıran ve fitneye uğratan bütün beşeri engelleri ortadan kaldırmak için mücadele etmektir. İşte şehid de bu mücadele sırasında ölen veya öldürülen kimseye denir. Çünkü o, dini için şahidlik yaparak Rabbine kavuşmuştur. İşte şehid sadece bu kimsedir. Allah’ın dinine inanmış Müslümandan istenen şey, bu din için şahidlik yapmaktır.

Bu dinin kalıcılık hakkını onaylayan ve bu dinin insanlığa vereceği hayrı sağlayan bir şahidlik… Kendisini, kişiliği, ahlakı, davranışı ve hayatıyla bu dinin canlı bir örneği/modeli haline getirmeyen kimse, şahidlik görevini yapmamış demektir. İnsanların, yüce bir örnek hayat olarak göreceği bir şahidlik görevini… Bu dinin, dünya yüzeyinde bulunan bütün düzen ve örgütlerden çok daha iyi, mükemmel ve daha çok hayat hakkına sahip olduğunu ispatlayacak bir şahidlik:

“Rabbimiz! Biz indirmiş olduğuna iman edip Peygamber’e uyduk. Sen de bizi, şahidlerle beraber yaz.” (Al-i İmran: 53)

20.06.2014

 Hazırlayan: Emrullah AYAN

Bu içerik 4239 defa görüntülendi.
 
 
CUMA HUTBESİ YAZARI

Emrullah AYAN
  Diğer Cuma Hutbesi Yazıları

 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon