Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   BASIN AÇIKLAMALARI  >  2012
 
Ankarada, Suriye Halkının Direnişine, Dua ile destek eylemi...
Tarih: 20/07/2012
   


Ankara’da yaşayan Suriyeli Müslümanlar, 20. 07. 2012 Cuma günü Kocatepe Camii avlusunda sabah namazını müteakip, Suriye halkının onurlu direnişine destek anlamında dua eylemi düzenlediler.

Ankara’da yaşayan Suriyeli Müslümanlar, 20. 07. 2012 Cuma günü Kocatepe Camii avlusunda sabah namazını müteakip, Suriye halkının onurlu direnişine destek anlamında dua eylemi düzenlediler.

 

 İLKAV’ın da destek verdiği bu eylemde Suriyeli Muhammed Mahly,neden toplanıldığına dair kısa bir sunuş konuşmasıyla, bu sabah namazını müteakip, eş zamanlı olarak 20 ülkede ve pek çok ilde birden gerçekleştirilen dua eylemi zincirinin bir halkası olarak bir araya gelindiğini ifade etti ve Suriye halkının selamlarını getirdiğini söyledi. Daha sonra İLKAV’dan Emrullah Ayan’ın Kur’an okumasını takiben, sırayla İLKAV BaşkanıMehmet Pamak, Gazeteci Adem Özköse’ye ve dua yaptırması için de SuriyeliDr İmad Ahmed Tercüman’a söz verildi. İlk konuşma tam olarak kaydedilemediği için Pamak’ın konuşmasını yazılı, diğerlerini ise video olarak aşağıda ilginize sunuyoruz.

 

Mehmet Pamak’ın konuşmasının tam metni;

 

Mazlum Müslüman Suriye halkına yönelik, kafir zalim Baas katliamı giderek soykırım boyutlarına tırmandırılmaktadır. Artık, günde yüze yakın kişinin katledildiği haberleri, yerini topyekun bombalama ve katliamlarla kimi yerleşim merkezlerinin haritadan silinmesi haberlerine bırakmaktadır. Bütün bunlara rağmen, Suriye halkı onurlu bir direniş ortaya koymakta ve her şeye rağmen ve yardımı sadece Allah’tan bekleyerek bu hak ve adalet mücadelesini sürdürmektedir.

 

Mübarek Ramazan ayının bu ilk gününde yüreklerimiz yanıyor, çünkü bütün ümmet coğrafyası kan ağlıyor. Her yanda işgalci emperyalistlerin (ABD, AB, Rusya, Çin, Hindistan, İsrail) ve yerli işbirlikçileri olan despot yönetimlerin katliamları, zulümleri amansızca sürüyor. Bölgeye egemen kılınan emperyalizmin uzantısı despot yönetimler, on yıllardır, hatta çoğunda yarım asrı aşkın zamandan beri, bölge halklarının İslami kimliğiyle savaşıyorlar, kaynaklarını sömürüyor, halkları açlığa, sefalete mahkum ediyorlar, zindanlar masum insanlarla dolup taşıyor. Milyonlarcası ülkesini terk etmek zorunda kalarak, on yıllardır mülteci hayatı yaşıyorlar. Bu kadar büyük zulümler, on yıllardır ve bugün halen, hep batılı (ABD, AB) ve doğulu (Rusya, Çin) emperyalistlerin desteğiyle gerçekleşiyor.

 

İşte bütün bu zulümlerin, baskıların, adaletsizliklerin, sömürülerin, işkencelerin, katliamların biriktirdiği öfke bir vesileyle patladı ve bölgede halk ayaklanmaları ortaya çıktı. Bunca zulme karşı ayaklanmalar olmayacaktı da ne olacaktı? Bölge halklarının tek isteği, kendi ülkelerinde insanca ve Müslüman’ca yaşayabilmelerini sağlayacak adalet vasatına ulaşmak. İşte bu haklarını istedikleri için, on yıllardır emperyalistlerin desteğinde despot yönetimlerce ezildiler, katledildiler, sömürüldüler.

 

Tabii ki ilk fırsatta ayaklanıp, zalim despotlara baş kaldıracak ve adaleti bizzat ikame edeceklerdi. İşte bölgede bu sebeple başlayan ayaklanmalar, çok daha fazla zulmün yoğunlaştığı Suriye’ye de sirayet etti. Son 40 yıl içinde 50 binin üzerinde Müslüman’ın katledildiği, on binlercesinin zindanlara doldurulduğu ya da ortadan kaldırılıp kaybedildiği ve yüz binlercesinin mülteci konumuna itildiği bir halk olarak Suriye halkı da despot katil Baas rejimine haklı olarak baş kaldırdı.

Libya için, doğalgaz ve petrol başta olmak üzere çıkarlarını güvence altına almak ve yeni çıkarlar elde etmek için hemen harekete geçen Batılı emperyalistler, BM Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisini kullanmaması için bazı çıkarlar sağlayarak Rusya ve Çin’i kolayca ikna etmişlerdi. Ancak sıra Suriye’deki ayaklanmalara gelince, bir yılı aşan bir zamandan beri, bu mazlum halkın alçakça ve kitleler halinde katledilmesini hep birlikte seyrediyorlar. Rusya ve Çin’i de özellikle ikna etmiyorlar, çünkü o bahaneyi kullanıp, “ne yapalım Rusya ve Çin engel oluyor” diyerek halkın iyice ezilmesini istiyorlar. Çünkü İsrail’i rahatsız edecek ve emperyalistlerin çıkarlarına aykırı bir yönetimin ortaya çımasından korkuyorlar.

 

Müslüman kimliği ve İslami talepleri belirgin olan bu halkın, kendi liberal demokrasilerine itibar etmeyerek, kapitalizme eklemlenmeyi reddederek İslami bir yönetim kurabilme ihtimali sebebiyle, Suriye halkının iyice ezilmesini, katliamlarla bunalıp can havliyle kendilerine sarılıp, küresel seküler kapitalist sisteme entegre olmaya razı olmasını bekliyorlar.

 

Direnen Suriye halkı ise, bütün zorluklara, katliamlara ve her türlü çaresizliğe rağmen meydanlardan şöyle haykırıyor, “biz ne Amerika ve BM, ne de Erdoğan’dan yardım beklemiyoruz. Biz sadece Allah’tan yardım bekliyor, sadece O’nun rahmet ve yardımına sığınıyoruz”. Doğulu ve Batılı emperyalistlerin müdahaleleri yerine, bu dış müdahaleye fırsat vermeden, zalim Suriye yönetimi üzerinde etkili olabilecek bölge ülkelerinin, Suriye halkının iradesinin önünü açacak ve despotizme son verecek bir çözümü temin etmeleri gerekiyordu. Ama maalesef bu ülkelerden birisi (İran), bu büyük katliamları gerçekleştiren zalim Baas rejimini desteklemeyi ısrarla sürdürdü ve Doğulu emperyalistlerin safında yerini aldı. Bu konuda fonksiyonel olabilecek diğer bir bölge ülkesi de Türkiye idi. Ama Türkiye yönetimi de, ne olduysa hızla Batılı emperyalistlerin safına kayarak, her vesileyle, hemen katil NATO’yu bölgeye müdahaleye çağıracak kadar ileri bir sapmayı yaşadı. Bu sebeple, bu iki ülke ve bölgesel kuruluşlar, bu konuda işlevsel olma niteliklerini yitirmeye başladılar. Şimdi bölge emperyalist müdahalelere ve seküler yönlendirmelere açık bir pozisyona doğru sürükleniyor. Bu duruma gelişin vebali, başta İran ve Türkiye yönetimleri ile adil şahidlik ve bölge içinde çözüm üretmeye katkı yerine, onların safında toplanıp cepheleşmeyi tercih eden Müslümanların omuzlarındadır.

 

Bugün aslında, modern paradigmanın iki çocuğu olan sosyalist ve kapitalist modeller, insanlığa sömürü, adaletsizlik, kan ve gözyaşından başka bir şey verememiş, değersizlik ve erdemsizlik girdabında fıtratları bozarak azgınlığa yol açmış, oluşturduğu zulüm ve sömürü bataklıklarında çürümüş, egemen oldukları toplumları çürütmüş ve sonuçta çökme noktasına gelmişlerdir. Çöken komünizmden sonra, aldatıcı bir propagandayla zaferini ilan edip, yeni işgal ve sömürü projeleriyle kendini yeniden üretmeye çabalayan liberal demokrasilerin hakimiyeti altındaki dünya insanlığı, bu sistemin adaletsizliğine ve sömürüsüne karşı 80’den fazla ülkede bini aşkın şehirde ayağa kalkıp meydanları doldurarak, liberal demokrasilerin zulüm ve sömürüsüne karşı “başka bir dünya” mümkün diye haykırıyorlar. Ama vahiyden kopuk bu fıtri adalet arayışı yeterli olmuyor. Çünkü modern paradigmanın kuşatması altındaki zihinlerin, bu işgalden kurtulup vahiyle inşa olmadan, bu adil dünyayı üretmesi mümkün değil.

 

İşte tam da bu süreçte, İslam coğrafyasındaki halklarda kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmaya, bölgelerinde adil yönetimler kurmaya çalışıyorlar. Ancak emperyalistler onları baskı altına alarak, kendi seküler liberal demokratik sistemlerine doğru yönlendirmeye çalışıyorlar. Çünkü fıtratla vahyin bütünleştiği İslami kadroların öncülüğünde bölgede, bütün insanlara, bütün kesimlere adaletle muamele edecek İslami adalet sistemi doğarsa, bunalım içindeki bütün dünya insanlığına model olabilir. Bütün insanların, bütün sosyal kesimlerin Rabbi olan Allah’ın koruması altındaki Kur’an’a dayalı böyle adil bir modelin bölgede, Suriye’de ortaya çıkması, bütün insanlığın adalet arayışına en sahici ve en cazip cevap teşkil edecektir.

 

Bölgede yaşanacak Kur’ani inkılapla böyle bir gelişme yaşanırsa, İslami adalet sistemi bölgede modelleştirilerek dünyaya sunulursa, yani dünya insanlığının aradığı gerçek adalet sistemi ortaya çıkarsa, insanlık muhtaç olduğunu bulacak ve bugün tüm dünyayı baskısı altına alıp sömürmekte olan küresel seküler sistem çökecektir. İşte bu sebeple bölgedeki halkların kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmasına izin vermek istemiyorlar. Suriye’deki kardeşlerimizin katledilmesine, ezilmesine seyirci kalıyorlar.

 

Bizler de Suriyeli direnen kardeşlerimiz gibi diyoruz ki, ne batılı, ne de doğulu emperyalistler müdahale etmesinler, sadece despot rejimlere destek vermesinler, Müslümanlara ise yalnız Allah yardım etsin yeter. Bölge halkları kendi kaderlerini kendileri belirlesinler, kimse onlara ideoloji, model dayatmasın. Kimse onların iradelerini baskı altına alıp yönlendirmeye kalkmasın. Bölge halkları İslami iradelerini belirginleştirip, Allah’ın yardımcıları olma vasfını kazanarak, Allah’ın yardımını hak ettiklerinde, hiçbir güç onlara galebe çalamayacak, onları yanlış istikametlere yönlendiremeyecektir.

 

Öncelikle, tüm Müslüman halklar olarak bizim, kaybettiğimiz tevhidi niteliği ve vahdeti yeniden kazanarak Rabbimizin vaat ettiği yardımı üzerimize celp edeceğimiz halimizi kazanmamız gerekiyor. Rabbimiz bizlere, evrensel İslam mesajının sabiteleri alanındaki tevhidi ortak paydamızı öne çıkarıp kardeşleşmeyi, Müslümanlar arası önce bölgesel, sonra da küresel bir dayanışmaya doğru ilerlemeyi ve vahiy-sünnet ekseninde bütünleşme hedefimize ulaşmayı nasip etsin. Bizi kuşatan küresel ve yerel zulümlere karşı güç birliğiyle küresel çapta bir küresel irade üreterek yeniden ümmetleşmeyi gerçekleştirmek görevimizi hakkıyla yerine getirmeyi nasip etsin.

 

Rabbimiz bu istikamette bölge ve Suriye halklarına yardım etsin, Müslüman Suriye halkına, despot rejimin katliamlarına ve emperyalist zalimlere karşı sabır, azim ve direnme gücü versin, onlara zafer nasip etsin. Allah direnen kardeşlerimizin yardımcısı olsun, bizleri de onlara yardımcılar kılsın. Allah rızası için hepimiz, bu Ramazan ayı süresince kardeşlerimize dua edelim, Allah’ın yardımının onlara ulaşması için sürekli dua halinde kalalım. Allah’ın yardımını üzerimize celp edecek çabalar gösterelim.

 

Üzerimize çullanan küresel kuşatmayı, ancak tevhid ortak paydasında kardeşleşerek, ümmetleşerek ve Allah’ın kurtarıcı ve aydınlatıcı ipi Kur’an’a topluca sarılarak yarabilir, içine sürüklendiğimiz zilleti ancak bu şekilde vahye dayalı bir yeniden inşa ile aşabiliriz. Ancak bu sorumluluklarımızı yerine getirerek, Allah’ın razı olacağı ve vaat ettiği yardımını hak edeceğimiz konuma gelebiliriz. Allah’ın yardımcıları, Kur’an’ın hizmetkârları olmayı başararak Allah’ın yardımını hak eden (Muhammed 7) vasfımızı kazandığımızda ise, inşallah Rabbimiz vaat ettiği yardımını gönderecek ve Allah’ın izniyle biz Müslümanlara galip gelen olamayacaktır [Ali İmran 160).”

 

Mehmet Pamak’ın bu konuşmasını müteakip, Adem Özköse bir konuşma yaptı (videosu ektedir)

 

Daha sonra Suriyeli Dr. İmad Ahmet Tercüman da, kapanış duasını ettirdi:  (videosu ektedir)

 

Duayı müteakiben topluluk dağıldı.

Adem Özköse’nin Konuşması:


Dr. İmad Ahmet Tercüman’ın Kapanış Duası
Bu içerik 4217 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon