Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   CUMA KONFERANSLARI  >  2012
 
Cuma Konferansında Suriye-Halep İzlenimleri Konuşuldu
Tarih: 31/08/2012
   


Bilindiği üzere Müslüman Suriye halkıyla dayanışma örnekliği gösterebilmek adına “Kardeşlik Ve Dayanışma Platformu” çatısı altında bir araya gelen İslami kuruluşlar Ramazan ayı boyunca topladıkları yardımları bölgeye ulaştırmıştı…

Bilindiği üzere Müslüman Suriye halkıyla dayanışma örnekliği gösterebilmek adına “Kardeşlik Ve Dayanışma Platformu” çatısı altında bir araya gelen İslami kuruluşlar Ramazan ayı boyunca topladıkları yardımları bölgeye ulaştırmıştı…

 

Platformu temsilen sınır bölgesine geçen Ankara İLKAV’dan Erdal Ardıç, Talip Bağrıaçık, Şahin Sertkaya ve Hamza Sertkaya yardım malzemelerinin Suriye tarafına aktarılmasının koordinasyonunu sağlamış, İstanbul’dan platformu temsilen kafileye katılan Hamza Er ise yardımların dağıtımını gözlemlemek ve bölgede incelemelerde bulunmak için sınırın Suriye tarafına geçiş yapmıştı.

 

5 Tır dolusu gıda ve ihtiyaç malzemeleri ile birlikte bölge Müslümanlarına nakdi yardımda da bulunan platform temsilcileri, yardım tırlarının üç tanesini Reyhanlı’dan Halep‘e, iki tanesini ise Yayladağ sınır kapısından Lazkiye civarında direnen Müslüman kardeşlerimize ulaştırılmak üzere teslim etmişti.

 

Yardım kampanyasının çağrısında, direnen gruplar ve onların aileleri, şehid olanların aileleri, gaziler ve ailelerini önceleyeceklerini duyuran “Kardeşlik Ve Dayanışma Platformu” bu çağrıya uygun olarak yardımlarını Suriye içerisindeki direnen ve bu yolda şehid ve gazi olan kardeşlerinin ailelerine ulaştırmıştı.

 

Cuma konferansında yardım vesilesi ile sıcak bölgeyede geçiş yapan kardeşlerimizden Hamza Er izlenimlerini cemaatle paylaştı.

 

Ondan önce söz alan kafile ile birlikte giden kardeşlerimizden Erdal Ardıç sözü aldı. Ardıç konuşmasında İlkav’ın senelerdir ümmetin çeşitli coğrafyalarında kanayan yaralarına elinden geldiğince Müslüman kardeşliği içinde duyarlılığını sürdürdüğünü, imkânları kısıtlı bu bir avuç topluluğun yardımlarını da hakkıyla tam yerine ulaştırmak için çaba sarf ettiğini belirtti. Ardıç konuşmasını Müslümanların üzerlerine düşen sorumlulukların bilincinde olarak şahitlik vazifelerini en iyi şekilde yerine getirmeleri gerektiğini hatırlatarak, bunun ise ancak bu nezih birlikteliklerimizi güzelleştirip, çoğaltmakla mümkün olacağını belirterek bitirdi.

 

Konferansta daha sonra, yardımların dağıtımını gözlemlemek ve bölgede incelemelerde bulunmak için sınırın Suriye tarafına geçiş yapan Hamza Er söz aldı. Konuşmasına, İLKAV’ın yürüttüğü çalışmaların önemine vurgu yaparak başlayan Hamza Er, “insanlar bazen içlerinde bulundukları imkanların farkında olamayabiliyor, dışarıdan bu çok daha doğru görülebiliyor. Biz İstanbul’dan, İLKAV’ın Ankaralı Müslümanlar için ne kadar önemli olduğunu görüyor, Türkiyeli Müslümanlara umut verici eylemlilikler sergilediğini imrenerek izliyoruz.” dedi. Hamza Er, Ümmet bilinci ile kağıt üzerinde çizilmiş sınırları yok sayan Ankaralı Müslümanların, Afganistan, Filistin, Irak, Somali, Çeçenistan ve Suriye yardımları ile bölge ayırt etmeden gösterdikleri duyarlılıkların diğer Müslüman öbeklere örnek olması gerektiğine işaret etti.

 

Daha sonra Suriye izlenimlerini dinleyenlerle paylaşan Er şunları söyledi:

“Suriye’de imkânsızlıklar içerisinde çırpınan bir halk bizleri karşıladı. İftar sofralarının dizaynından ziyade mahallesinin bugünde yoğun top atışından isabet almadan kurtulup kurtulamayacağının hesabını yapan ailelerle dolu Halep…

 

Haleb’e bağlı bölgelerde direnen gruplara ziyaretler gerçekleştirdiğimizde her açıdan imkânsızlıklar içerisinde boğuşan bir halk görülmekte… Gıda yetersizliğinin gittikçe yayıldığı bölgede çok yakında kıtlık sorununun baş gösterebileceğini söyleyebilmek zor değil… İftarlarını bahçelerden topladıkları meyvelerle açan topluluklar bulunmakta… Bombalamaların etkisi ile ekmek üretimi sınırlı sayıda ve özel yerlerde gerçekleşiyor. Un yetersizliğinden bu üretim bile düzenli olarak sağlanamıyor.

 

Hastane, okul, camiler ve evlerin hedef alındığı Haleb ve çevresinde bombalamalar özellikle iftar saatinde başlayarak kesintisiz devam ediyor. Karartma altında iftarlar açılıyor, namazlar kılınıyor.

 

Bölgenin tamamına yakınını direnen halkın kontrolünde… Ancak mühimmat sorunu had safhada… Operasyona giderken bir silahla üç kişi yola çıkıyor, ola ki biri vurularak şehid olur veya yaralanırsa silahı diğer ikincisi alsın… Mermi sandıkları her operasyonda boşalıyor. Dışarıdan silah yardımı olmadığı için içeriden alım yapmaya çalışan direnen gruplar normalin 2-3 katı fiyatlarla ancak bunu gerçekleştirebiliyor.

 

Şehidlerin tamamına yakını keskin nişancılar tarafından göğüs ve kafalarından vuruluyor. Eğer çelik yelek ve miğferleri olsaydı bu sayının yarı yarıya azalabileceğini tahmin etmek bizleri hazırlamamız gereken yardımların içeriği hakkında düşünmeye sevk ediyor.

 

Esirlere yaklaşım çok etkileyici… Onlara İslam’ı tebliğ ediyorlar, yakın bulunanlar, pişmanlık duyanlar direnenlerin safında mücadeleye katılıyor…

 

Savaşın olduğu yerde tabii ki tıbbi imkânlarda oldukça önem arz ediyor. İşte Haleb bu imkânlardan da yoksun… Yaralanan bir mücahit ambulansla sınıra götürülene kadar yolda hayatını kaybediyor. Çünkü içeride donanımlı ambulans yok. Bir minibüs içine yatak konulmuş, birkaç sargı bezi ve birkaç ilaç… Haleb’in ambulansı bu kadar… Hastane ise anlatılamaz. Çünkü anlatılacak bir şey yok. Eski resmi bir binanın odasını ameliyathane yapan direnişçiler, derme çatma malzemelerle doktorun eline teslim ediliyor. Basit bir kan durdurucunun olmadığı, kullanım süresi bitmiş ilaçların rafları doldurduğunu gördüğünüzde bu odadan yaralıların ne kadar şifa bulup da çıkabileceğini kestirebilmek hiç de zor olmamakta.

 

Antakya’ya getirilen yaralılar bazen kamyonet kasalarında hastaneye taşınıyor. Doktor sayısının ve hastane kapasitesinin yetersizliği insanların gözleri önünde ölümleri arttırıyor.

 

Buna rağmen moraller oldukça iyi… ‘Şimdi özgürüz ve gerekirse özgür öleceğiz ama ne olursa olsun bir daha Esed idaresi altında bir hayatı kabul etmeyeceğiz’ diyorlar. 50 yıllık Baas korku devletinin uygulamalarına birebir muhatap olamayanlar halkın bu sevincini-kararlılığını- anlamakta zorluk çekebilir. Dünün hayvancısı, marangozu, öğretmeni, imamı bugünün direnişçisi Suriye’de; ve bu onurlu insanlar kendilerinin anlaşılmasını istiyorlar.

Bir insanın en doğal isteği olan düşünme, üretme, örgütlenme, fikrini ifade etme, inandığı gibi yaşayabilme hakkının ne kadar değerli olduğunu görebilmemizi istiyorlar.

Bizler sadece maddi ve ayni ihtiyaçları karşılamakla kendimizi sınırlandırmamalıyız. Baskı, korku devletinde örgütlenme, cemaatleşme imkânını bulamamış dolayısıyla organizasyon, koordinasyon yönleri zayıf kardeşlerimize bu eksikliklerini giderecek tavsiyelerde de bulunmalı, diktatörlerden kurtulabilme kararlılıklarını desteklemeli ama bu mücadelenin sonucunda emperyal projelere teslim olunmaması noktasında da uyarılarımızı sürdürmeliyiz.”

 

Cuma konferansını, kılınan Cuma namazı ve geleneksel hale gelen poğaça ve çay ikramı takip etti…

Bu içerik 3050 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon