Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   HABERLER  >  2006
 
Pamak: ´Kimse Kimseye Din Veya İdeolojisini Ya Da Kendi Ürettiği Değerleri...´
Tarih: 06/06/2006
   


4 Haziran Pazar günü saat 20.00 de Almanya’nın Duisburg şehrinde HDR’nin düzenlemiş olduğu, “Batı’daki İslam Düşmanlığı ve Müslümanların Sorumluluğu” konulu Panele çok sayıda dinleyici katıldı.

4 Haziran Pazar günü saat 20.00 de Almanya’nın Duisburg şehrinde HDR’nin düzenlemiş olduğu, “Batı’daki İslam Düşmanlığı ve Müslümanların Sorumluluğu” konulu Panele çok sayıda dinleyici katıldı.

Yaklaşık 4 saat süren ve kalabalık bir topluluğun ilgiyle dinlediği Panelde önce HDR Başkanı Murat Yılmaztürk yaptığı açış konuşmasında özetle, soğuk savaşı müteakip NATO’nun İslamı tehdit ve düşman ilan etmesinden sonra Batının Avrupa’daki Müslümanlara yönelik tutumundaki çifte standartçı, ayrımcı tutumun sertleştiğini, 11 Eylül’den sonra da bu düşmanca ve yasakçı tutumun daha da açık ve bağnaz bir biçimde ortaya konduğunu örneklerle açıkladı. Daha sonra da Alman Müslümanlardan Ahmed von Denffer ve Mehmet Pamak’a söz verdi.

Ahmet von Denffer konuşmasında özetle, Müslümanların Allah’a, kendi nefislerine, içinde yaşadıkları topluma ve doğaya karşı sorumluluklarını havi İslam’ı doğru bir biçimde yaşayarak Avrupa toplumuna güzel örneklikler sunmaları, güzel ahlaklarıyla, vahye ve Peygamberin Muhhammed’ül-emin kimliğine uygun dürüst yaşantıları ve emin, adil komşuluk ilişkileriyle Avrupa toplumunun İslam’ı tanıyıp sevmelerine vesile olmaları gerektiğini ifade etti.

Mehmet Pamak ise, önce İslam’a ve Müslüman halklara yönelik küresel kuşatma hakkında detaylı bilgiler aktardı. ABD-İsrail-İngiltere öncülüğünde Batı medeniyeti adına, bir yandan çok önce hazırlanan işgal, istila, katliam ve sömürü planlarının 11 Eylül’den sonra uygulamaya konduğunu, diğer yandan da İslam’ı ve Müslüman halkları dönüştürme projelerinin gündeme sokulduğunu açıklayan Pamak bu konuda şunları ifade etti.

“Batılı kapitalist ülkeler, işgal, sömürü ve soygunlarla elde ettikleri ayrıcalıklarını, azgın hırsların güdümündeki lüks yaşam tarzlarını, ne pahasına olursa olsun sürdürmek ve bunun için dünyanın fakir ve güçsüz halklarını (hele bu halklar dünyanın enerji haritasının üzerinde bulunuyorlarsa), soykırımlar, katliamlar ve işkencelerle yok etmek istiyorlar. İslamın, tevhid, adalet ve özgürlük eksenli mücadeleyle insan onurunu kurtarıp yüceltecek mesajının insanlığa ulaşmasını, insanlara şahsiyet ve şeref kazandırmasını, baskı ve zulümlerle engellemeye çalışıyorlar. Çünkü böylesine İslami bir bilinçlenmeyle uyanacak insanların, fıtratın yoluna, insani erdem ve değerlere dönüş yapmasının sömürü düzenlerinin ve emperyal projelerinin sonunu getireceğini çok iyi biliyorlar. İşte bu sebeple, insana onur ve şahsiyet kazandıracak, dürüst, adil, haklara riayatkâr ve ilahi hukuka bağlı insanı ortaya çıkaracak ve böylece dünyada adaletin hakimiyetini sağlayacak tek kurtarıcı mesajı ihtiva eden İslam ve bu mesajın taşıyıcısı Müslümanlar yok edilmek isteniyor. Hegemonya ve sömürü hırsıyla, fakir ve güçsüz dünya halklarının kanlarına bulanmış, şirki, ifsadı esas almış, bunalımlı, tükenmiş, eşit ve özgür şartlarda yarışma takati kalmamış olan Batı medeniyeti dışında, “öteki” medeniyetlere yaşama hakkı verilmek istenmiyor.”

Mehmet Pamak uzun konuşmasının sonunda şu hususların altını çizdi:

“İsteyen istediği dini ya da ideolojiyi özgürce tercih edip, özgürce yaşayabilmeli, imtihan için bulundukları bu dünyada insanlar kendilerini özgürce gerçekleştirebilme vasatına sahip olmalıdır. Kimse kimseye din veya ideolojisini ya da kendi ürettiği değerleri dayatmamalıdır.

Bugün dünyanın her yanında Müslümanlar, kendi özgün kaynaklarına dayalı doğru din anlayışını terk etmeye, Batının seküler değerlerini evrensel kabul edip onlara teslim olmaya, asimile olmaya, kapitalist pazarın edilgen tüketici kitleleri haline dönüşmeye zorlanıyorlar.

Batı yaptığı tüm bu zulümleri, insan hakları ihlallerini kendisi için hak kabul eden bir azgınlığa sürüklenmiştir. Bu sebeple de, zulme muhatap olan mazlum halkların itiraz ve direnişlerini bile yeni bir suç olarak nitelendirip, yeni hukuksuzlukların vesilesi kılmaktadır. İşgale direniş son derece doğal bir hak olduğu halde direnenleri “terörist”, işgale ve zulümlere karşı eleştiri ve protestoda bulunanları ise “kışkırtıcılık”la damgalayıp susturmaya, tasfiye etmeye çalışmaktadır.

Bizler Müslümanlar olarak, Allah’ın arzında, İslami kimliğimizle, insanca, Müslümanca ve özgür bir biçimde yaşamak istiyoruz. Bu talebimiz, hiçbir zaman ve hiçbir şartta vazgeçmeyeceğimiz ve asla tavize yanaşmayacağımız en temel hakkımızdır. Bu temel hakkımızı, hiç kimsenin ve hiçbir gücün insafına da terk edemeyiz. Herkese ve herşeye rağmen bu temel hakkımızı elde etmek ve korumak zorundayız.

Bizler sahih bir İslam anlayışını, tevhid ve adalet dininin temel ilke ve ölçülerini öğrenmek, yaşamak ve tebliğ etmekle mükellefiz. Tüm insanlığın hayrına olacak kurtarıcı bir mesajı, bu anlamda merhameti ve zulme karşı adaleti temsil etmekteyiz. Bu İslami sorumluluklarımızı yerine getirmemizi zorbalıkla engellemeye kalkışmayan, bize İslami kimliğimiz sebebiyle savaş açmayan, bizi yurtlarımızdan çıkarmaya çalışmayan başka din ve ideolojilerin müntesiplerine karşı aynı barışçı tutumu sergilemek, iyilik ve adaletle muamele etmek İslami kimliğimizin en temel gereğidir.

Bugün tüm dünyada ABD-İsrail-İngiltere öncülüğünde ve AB ülkelerinin desteğiyle;

Topraklarımız işgal ediliyor, haklarımız, özgürlüklerimiz gasp ediliyor, insanlarımız korsanca kaçırılıyor,

Müslümanca ve özgürce yaşamamız engelleniyor,

İslami kimliğimiz saldırıya uğruyor, aşağılanıyor, İslami eğitim hakkımız yok sayılıyor,

Dinimiz dönüştürülmek, reforme edilmek, protestanlaştırılmak isteniyor,

Kadınlarımız, çocuklarımız tecavüze uğruyor, evlerimiz, camilerimiz bombalanıyor,

Milyonlarca kardeşimiz katlediliyor, en ağır işkencelere, ahlaksız ve onursuz psikopat askerlerin tecavüzlerine uğruyor, Müslüman halklara yönelik soykırımlar gerçekleştiriliyor,

İslam coğrafyasının hazineleri, kaynakları çalınıyor, sömürülüyor, Müslüman halklar açlığa ve sefalete mahkum ediliyor.

İşte bunca zulmün, vahşetin, sömürünün ve adaletsizliğin Batı literatüründeki adı “demokratikleştirme”, “özgürleştirme”, “uygarlaştırma” olarak ifade ediliyor. Bütün bu zulümlere ve emperyalizme itiraz etmek, kınamak, “zulmetmeyin” demek ise “kışkırtıcılık” sayılıyor. Tüm bu vahşetin ve çılgınlığın karşısında, hiçbirşey yokmuşcasına sessizce durmamızı, bunca haksızlık ve zulüm karşısında “dilsiz şeytan” rolü oynamamızı kimse bizden bekleyemez.

Hiçbir güç, hiçbir silah ve hiçbir tehdit bizi, bütün insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için indirilmiş bulunan Kur’an’dan, bize onur ve huzur veren İslam’dan ve adaleti savunmaktan uzaklaştıramaz. Hiçbir baskı ve saldırı, Allah’ın izniyle bizi sindiremez, yılgınlığa sevk edemez, tevhid ve adalet yolundaki azmimizi kıramaz, hak yoldaki yürüyüşümüzden döndüremez. Hiçbir baskı, yasak ve saldırı, bizi İslam’ın ve Müslümanların izzetini korumaktan, İslami kimliğimizi ve insanlığın onurunu savunmaktan vazgeçiremez. Emperyalizm bitene, işgaller sona erene, Müslüman halklar özgürleşene ve tüm dünyada adalet egemen olana kadar, itirazımız, özgürlük ve adalet mücadelemiz devam edecektir. Bu böyle bilinmelidir.

Batının zulüm odakları ne kadar azgınlaşırsa azgınlaşsın, fakir mazlum halkların kan ve gözyaşını akıtarak, alınterini ve kaynaklarını çalarak ürettikleri ileri teknolojiye dayalı silahları ne kadar kan kusarsa kussun, şunu bilmelidirler ki, insanlık onuruna aykırı adaletsiz sömürü sistemlerini ilelebet sürdürmeleri mümkün değildir.

Allah’ın izniyle, Batı insanı dahil tüm insanlığı karanlıktan, zulüm ve sömürü zindanından kurtarıp fıtratın yoluna sevk edecek ve onurlandıracak olan, vahyin ışığıyla aydınlanmış günler mutlaka gelecektir. “Allah nurunu tamamlayacağını vadetmektedir”. İşte bu sebeple, Allah’ın izniyle mutlaka, adalet zulme, insanlık onuru vahşete, ahlaki değerler ve erdemler işkence ve tecavüzlere galip gelecek ve bugün zulümde ısrar edenler tarihin utanç sayfalarında yer alacaklardır.

Bize düşen sorumluluk, emperyalistlerin yok etmek ve dönüştürmek için sürekli yeni projeler hazırladıkları İslami kimliğimize, değerlerimize ve Kitabımıza ısrarla, ihlasla ve topluca sarılmaktır. Bireyden ümmete Kur’an merkezli yeniden inşa hareketini ısrarla ve tavize yanaşmadan sürdürmektir. Her şeye ve her şarta rağmen Kur’an neslini inşa çabalarımızı, istikrarlı, sürekli, planlı, disiplinli ve ilkeli projeler çerçevesinde yaygınlaştırmaktır. Kısa sürede sonuç almaya değil, zorluklardan yılmayan, bıkmayan, yorulmayan bir mücadele azmine endeksli uzun soluklu yürüyüşlere hazır olmaktır.

Kimseye hakaret ve zulüm yapmamalı, ancak kendimize zulüm yapılmasına da asla müsaade etmemeliyiz. Yapılan zulümlere karşı suskun ve zelil bir konumda bulunmaktan kaçınmalıyız. Bilmeliyiz ki, gasp edilen haklarımızı ve özgürlüklerimizi, kimse bize hediye olarak vermez. Onları ancak onurlu bir mücadele sonucunda, bedelini ödeyerek geri alabiliriz. Fethedilmeyi bekleyen hak ve özgürlüklerimizi elde etmek ve Allah’ın rızasını kazandıracak bir hayatı yaşamak için, İslami mücadelemizi tavizsiz ve ilkeli bir biçimde, yılmak, yorulmak, bıkmak bilmeyen bir azim ve sebatla sürdürmeliyiz. Sonucu takdir etmek Allah’a aittir.

Bize zulmedenler, hakaret edenler bu davranışlarıyla tahrik etseler bile, onların dilinden değil, işgal edilmiş topraklar dışında şiddete başvurmadan, İslam’ın adil ve hikmetli diliyle konuşmayı ısrarla sürdürmeliyiz. Onların zulümlerini, adaletsizliklerini ve haksızlıklarını, asla kanıksamamalı, sivil alanlarda sesimizi yükselterek mutlaka itiraz etmeli, hesap sormalı, tepki göstermeliyiz. Keyfilikleri, zulümleri, haksızlıkları protesto ve ifşa edip, zalimlerin tarih ve toplum nezdinde layık oldukları utançla anılmalarını, körelmemiş, katılaşmamış vicdanlarda mahkum olmalarını sağlamalıyız.“

Kaynak: HDR

Bu içerik 1937 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon