Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   ALTERNATİF EĞİTİM KONFERANSLARI  >  2010
 
İLKAV Konferanlarında Bu Hafta
Tarih: 25/03/2010
   


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nda bu hafta Psikolog Hatice Dilek Öztürk bayanlara özel bir konferans verdi. İçimizdeki üç ses “Nefis Şeytan Ve Vicdan Üçgeninde İnsan” konulu konferansa katılım oldukça yoğundu.

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nda bu hafta Psikolog Hatice Dilek Öztürk bayanlara özel bir konferans verdi. İçimizdeki üç ses “Nefis Şeytan Ve Vicdan Üçgeninde İnsan” konulu konferansa katılım oldukça yoğundu.

Hatice Dilek Öztürk özet olarak şunları söyledi:

"Hepimiz her an seçim yapmaktayız farkında olsak ta olmasak ta hep karar anları yaşadığımız anlar. Bazen sözün bittiği duyguların kütleştiği, düşüncelerin serseri mayın gibi sağa sola savrulduğu anlar vardır. Birileri fütursuzca sizin adınıza sizin yerinize kararlar alıyordur, ya da almaya çalışıyordur aklı sıra. Kulağınızı tırmalayan buyurgan bir sesle hükmeder, hükmetmek ister adeta tüm varlığınıza. Siz ise orda öylece seyrederken olan biteni, yüreğinizde fırtınalar koparan anları ilmek ilmek dokursunuz Rahman'a sunacağınız dilekçenize… İyi ki Sen varsın, bilirsin bildiğini unutmazsın, görürsün görmediğini iddia etmezsin, duyarsın hiç çıkmayan çıkamayan yakarışları bile dudaklardan yahut yüreklerden. Sen korur kollarsın, verir ama istemezsin. Çünkü Sen ihtiyacı, aczi olmayansın. Oysa biz kulların öylemiyiz ya…"

"Ağzımızı açmaya görelim. Ne kadar da öylesine çıkar kelimeler. Yağmur gibi yağdırırız istediğimizde harfleri ama yağan kurşun gibi deler yürekleri… Bakışlarımız ezip geçer karşımızdakini. Hani bir sinek olsa karşısındaki, cama yapıştıracakmış gibi… Sesimiz gök gürültüsünü andırır. Saatlerce dinmeyecek bir fırtına eser ortalıkta… Ve savrulur ne varsa etrafa. Tıpkı ağzından yılanlar dökülen masal kahramanı gibi, sokar bedeninizi her kelime. Ya sonra… Ağlamaklı bir ses düşer ahizeme ' Artık dayanamıyorum, içim parçalanıyor, kulaklarım yanıyor duyduklarımdan, yıllarımı verdim ben 'serzenişleri. Gün geçmesin ki bu tür bir telefon almayayım. O an beynim de şimşekler çakar adeta. Bu kadar empati çok mu dersiniz? Bir bilseniz, duysanız insanın insana reva gördüklerini. Hoş bilirsiniz ya benden belki de daha iyisini. Ben yine de söylemeden geçmeyeyim hissettiklerimi. Neyi paylaşamıyoruz bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki hayatı paylaşamadığımız kesin. Tutkular, egolar, hırslarımız, öfkelerimiz, sapkınlık ve taşkınlıklarımız kısaca. Rağmen bir hayat bizimkisi. Kitaba, peygambere, akla, kalbe inat yaşıyoruz her şeyi. Biliyoruz ama sindirmediğimiz bilgiler yarı yolda, ilk durakta rotadan çıkarıyor bizi. Oysa caydırıcılar tek tek sayılmış ilahi kelamda. Nefsanî arzulara, özellikle kadınlara ve oğullara, altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük dünyanın geçici menfaatleri. Değer mi ebedi bir hayatı, ebedi bir hayat arkadaşını, minicik savunmasız bir yavrunun serçekuş yüreğini, anayı, babayı, kardeşi ezip geçen sığ akılla verilmiş üç kuruşluk bedeller uğruna yorgan yakmaya. Heyhat yakıyoruz. Çünkü biz haddi aştık. Bırakın kulların hakkını Rahmanın üzerindeki hakkını hiçe sayandan ne beklenir. Ölmedik candan umut kesilmez demekten başka bir şey gelmiyor aklıma."

" Ne yapmalı nasıl yapmalı ki, devam eden hayatın yükü, omuzlarımızı çökertmesin. Hemen sol elinizi kaldırıp beş parmağınızı açın göz hizanızda. Sonra sağ elle başlayın tek tek parmaklarınızı saymaya. Bir ;' Beni üzen bana hayatı zindana çeviren bu insanı ben yaratmadım '. İki ;'Rızkını ben vermiyorum .' Üç ;'Bana hesap vermeyecek' Dört ;'Ben öldürmeyeceğim' Beş ;'Ben diriltmeyeceğim' Yeterli sanırım bu saydıklarım. Bu günden sonra kimseye bekçi olmayacağım diye bir söz verip yürüyün dosdoğru yolunuzda. Ben insanda üç tür iç ses olduğuna inanıyorum. İşin en dikkate değer yanı, her üç sesin de bizim sesimiz olduğu yanılgısına kapılmamız. Yani içimizdeki benin sesi bunlar. Bir; Fıtrattan gelen' Rahmani ses ' yani vijdan dediğimiz, bize daima doğruları fısıldayan. İki; vesvese 'Şeytani ses' hep kötü ve çirkin işlere davet eden. Üç ;'yaratılışta bize insan olmak hasebi ile verilen, seçme yetkisi olan, iyi ve kötüye meyledebilen ;'nefsani ses' Biz nefsimizi eğitir onu daima iyiye yönlendirirsek, fıtratın sesi ile birleştiğinde şeytanın fısıltısı sadece bir vesvese olarak kalacak. Tıpkı gökyüzünde süzülen bir jet uçağı gibi, geldiği gibi geçip gidecektir zihnimizden. Her şey burada düğümleniyor. Eğer bizler, şeytanın Rahmanla yaptığı konuşmayı hatırlarsak, onunla salih bir kul olursak ancak mücadele edebileceğimizi de biliriz. Çünkü şeytan onların hepsini azdıracağım derken 'Senin Salih kulların müstesna' diye bir kayıt düşmüştür. Bizler onun bize yaklaşma yolları olan dört yolu tıkarsak, bambaşka bir çığır açmış oluruz hayatımızda. O önden yaklaşır, ahireti uzak gösterirken, bizi gelecek kaygısı ile korkutur. Ardımızdan yaklaşır, geçmişin yüklerini her daim belleğinizde taşıtır. Ne kadar eskiden yaşanmışta olsa attırmaz yüreklerinizden siz atmaya çalışmaz ve başarma yolları aramazsanız. Sağınızdan yaklaşır ki, kendinizi bir şey sanın ve kibrinizle aldanın. Güzel amellerle övündürüp, daha güzelini yapanı görmezden geldirir sinsice. Oysa dünya söz konusu olduğunda nasılda tersine işletir sistemi ve hep daha lüksünü daha fazlasını istetir hırslarına esir olana. Ve soldan yaklaşır. Sen bittin, sen mahvoldun, seni artık kimse, ne kul ne Allah affetmeze inandırır ve umutsuzca batağa daha çok saplanır kalır insan. Yani hep bir mücadele ya zafer ya hezimettir aslında her aldığımız karar. Çünkü biz iki dünyaya inananlar olarak eğer ahiret öncelikli bir hayatı yudum yudum içmeye talipsek tüm acılara rağmen son güleni oynayabiliriz ve bilin ki ahireti satın almak için mücadele edene Rahman dünyayı promosyon olarak sunacaktır."

Katılımcıların sorularıyla oldukça fazla ilgi gösterdikleri ve yaklaşık üçbuçuk saat süren konuşma İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı'nın konferans sonrası yaptığı ve artık bir gelenek olan çay ve simit ikramıyla sona erdi.

Bu içerik 2260 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon