Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   ALTERNATİF EĞİTİM KONFERANSLARI  >  2011
 
Hüseyinoğlu: ´İtidal, Vahyin Ölçülerine Uygun Davranmaktır´...
Tarih: 14/03/2011
   


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın düzenlemiş olduğu Alternatif Eğitim Konferansları devam ediyor.

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’nın düzenlemiş olduğu Alternatif Eğitim Konferansları devam ediyor. İLKAV Konferans Salonunda gerçekleştirilen konferansı veren araştırmacı yazar Şükrü Hüseyinoğlu konuşmasında ‘İfrat ve tefritten arınma ve itidal’ konusunu işledi. Emrullah Ayan’ın konuyla ilgili Kur’an ayetlerini okumasıyla başlayan ve büyük bir katılımla gerçekleşen konferansta, Hüseyinoğlu, konusunu günümüz ile irtibatlı ve oldukça ilgiyle takip edilen somut örnekler üzerinden anlattı.
 
İfrat, tefrit ve itidal kavramlarını İslami ölçülerle tanımlayarak başladığı konuşmasında Şükrü Hüseyinoğlu, itidal üzere olmak, Allah’ın sınırlarına sadakat göstermektir” dedi. “İtidal, üç şeyden ortadakini benimsemek ve ona tâbi olmak değildir. İtidal, yüce Allah’ın ölçülerini gözetmek, eksiltmeden ve artırmadan bu ölçülere bağlı kalma cehdi göstermektir” diyen Hüseyinoğlu konferansında özetle aşağıdaki sunumu yapmıştır:
 
İtidal “orta yol” değil, Hududullaha Sadakattir
 
“İfrat ve tefrit kelimeleri, adalete uygun olan, mutedil olan hâlin her iki tarafındaki aşırılık durumunu ifade etmek için kullanılmaktadır. Terim olarak “İfrat”, inançta, sözde ve amelde aşırıya gitmek, haddi (Hududullah’ı) aşmak; tam tersi uçta bulunan “tefrit” ise, Hududullah’a tâbi ve teslimiyet konusunda gevşeklik göstermek, Rabbani yükümlülükler konusunda gerekli duyarlılığı göstermemek anlamına gelmektedir.
 
İtidal ise, inanç, söz ve amelde adalet üzere olmak demektir. Adalet teriminin, “her şeyi yerli yerine koymak, her şeye hakkını teslim etmek” anlamına geldiğini ve bunun da ancak Hududullah’a tâbi olmakla mümkün olduğunu hatırladığımızda, itidal üzere olmanın, Allah’ın sınırlarına sadakat demek olduğunu görürüz.
 
İtidal üzere olmak, önümüze çıkan üç şıktan ortadakini işaretlemek demek değildir. İtidal, üç şeyden ortadakini benimsemek ve ona tâbi olmak değildir. İtidal, yüce Allah’ın ölçülerini gözetmek, eksiltmeden ve artırmadan bu ölçülere bağlı kalma cehdi göstermektir. Sırat-ı mustakîm üzere bulunma gayretinde olmak ve onun ötesine geçmekten de, berisinde kalmaktan da imtina etmektir.
 
Demek ki, itidal “orta yol”, itidal üzere olmak da “orta yolda olmak” değildir. Ya nedir? İtidal, Allah’ın yolu ve mutedil olmaksa Allah’ın yolunda olmaktır. Yani itidalin referans noktası Allah’ın ölçüleridir. Hududullah’tır.
 
İtidal, kelime veya terim olarak Kur’an’da geçmez, fakat Kur’an baştan sona bir itidal, adalet üzere olma öğretisidir. Kur’an, yeme – içme konusunda da, yürümek, konuşmak gibi bedensel faaliyetlerde de, kazanma ve harcamada da, mükafat ve ceza vermede de, barışta da savaşta da itidal üzere, adaletli olmayı, her şeyi yerli yerine koymayı öngörür. Kur’an’ı ahlak edinmiş olan Allah Rasulü’nün (s) hayatı ve vahyin ışığında meydana getirdiği toplumsal ve siyasal işleyiş itidalin müşahhas örneğini oluşturmuştur.
 
İslamsız, Tevhidsiz Adalet Olmaz
 
Bugün dünyadaki hemen tüm ideoloji mensuplarının, inanç gruplarının ve siyasi organizasyonların, kendilerini itidal üzere olmakla nitelendirdikleri görmekteyiz. Her inanç ve düşünce grubu, kendileri dışındakilerin “aşırılıklarından” söz edip, kendilerini mutedil çizginin temsilcisi olarak takdim etmektedir. Dünyadaki inanç ve düşünce çeşitliliği kadar, aşırılık algısı ve mutedillik tanımı söz konusu. Zira her inanç ve düşünce grubunun farklı referansları ve doğru-yanlış ölçütleri var.
 
Dolayısıyla bu alanda da bir İslam – sekülerizm çatışması söz konusudur. Bizlerin adalet anlayışımız ve buna bağlı olarak ifrat, tefrit ve itidal kavrayışımız Allah’ın ölçülerinden bağımsız olabilir mi? Tevhidden, Allah’tan bağımsız bir adalet mümkün müdür? İşte bu soruların cevabı, itidal üzere olmanın ne demek olduğuyla da yakından ilgilidir.
 
Son dönemlerde bazı Müslümanları bile etkisi altına almış görünen İslam’dan, Allah’ın hükümlerinden bağımsız seküler adalet anlayışının temelsizliği tartışma götürmez. Allah’ın hükümlerinden bağımsız bir adalet tahayyülü, Allah’sız bir dünya tahayyülü değilse nedir? Adalet olsun iyi güzel de, adalet nasıl olacak, adalet hangi ölçülerle sağlanacak? Yüce Allah’ın ölçü ve hükümleri olmadan her şeyi yerli yerine koymak ve her haklıya hakkını iade etmek nasıl mümkün olacak? Hududullah olmadan adalet mümkün idiyse niçin Rabbimiz Kitab-ı Keriminde “Adaletli olun” demekle yetinmemiştir de adaletin nasıl sağlanacağına dair onca ölçü ve hüküm bildirmiştir?
 
Neyin İtidal, Neyin Aşırılık Olduğunun Referansı Vahiydir
 
İşte bu sorular, itidal kavramı ve algısı için de aynı şekilde geçerlidir. İnsanlara kalırsa on binlerce itidal tanımı ve anlayışıyla karşılaşırız ve insanlar “herkesin itidali kendine” der işin içinden çıkıverirler. Oysa insanlar için doğru ve yanlışın ölçüsünü, mutedil ve aşırı olanın ne olduğunu belirleme yetkisi, yalnızca insanları yaratan ve onlar için sınır tayin etme, hükmetme yetkisini elinde bulunduran Rabbimize aittir. Dolayısıyla neyin itidal, neyin aşırılık olduğunun referansı Rabbimizin vahiyle bildirdiği ölçülerdir.
 
Bu noktada bir örnek vermek gerekirse, şayet itidal üç şeyden ortada olanı tercih etmek olsaydı, Rabbimizin hesap günü insanların ayrılacağı üç ana grubu beyan ederken dile getirdiği kitabı soldan verilenler, kitabı sağdan verilenler ve sabikûn arasında mutedil tercih, kitabı sağdan verilenlerden olmak olacaktı. Oysa bilindiği gibi Rabbimizin teşviki, sabikûndan olmaya çalışmamız yönündedir.
 
Bu bilgiler ışığında ifrat ve tefritten arınmanın, inanç, düşünce ve amelde her türlü bâtıl yönelimlerden, geleneksel ve modern bidatlardan, her türlü cahiliye kalıntısından uzaklaşmak olduğunu söyleyebiliriz. Zira kaynağını vahiyden, yani yüce Allah’tan almayan ne varsa cahiliye ürünüdür, aşırılıktır. Aşırılık, insanların teşkil ve temsil ettiği ortalama inanç, düşünce ve yaşayış biçiminin dışında olan değil, yüce Allah’ın ölçülerinin dışına taşandır. Şayet aşırılığın ölçüsü insanlara göre belirlenmiş olsaydı, küresel ve yerel istikbarın Müslümanlar için kullandığı “aşırı dinci” tanımı haklı olurdu!
 
İfrat, tefrit ve itidal terimlerinin İslami ıstılahtaki yerini bu şekilde açıklamaya çalıştıktan sonra, şimdi bu izahlar üzerinden güncel bazı gelişmeleri inceleyebiliriz. Bu noktada medyada yer alan iki güncel haber üzerinden konuyu açmaya çalışalım.
 
Batılı Kavramlarla Değil Komplekssiz Biçimde Kuran’i Kavramlarla Konuşmalıyız
 
Üzerinde durmak istediğim birinci gelişme, Tunus’ta En Nahda hareketinin lideri Raşid Gannuşi’nin, Mısır’da ise İhvan sözcülerinin, bölgedeki hadiseler üzerine yaptıkları açıklamalarda, aşırılık karşıtı ve mutedil hareketler olduklarını ifade ederken kullandıkları argümanlar. Gannuşi, Tunus olayları başladığında sürgünde bulunduğu Londra’dan yaptığı açıklamada kendilerinin AKP’nin iktidara geliş modelini örnek aldıklarını ve parlamenter demokrasiden yana olduklarını belirtip, bu çizgiyi mutedil çizgi olarak tanımladığı gibi, İhvan sözcülerinden Cemal Nassar da, Batılıların iddia ettiğinin aksine İslami bir rejim değil, demokratik bir yönetim istediklerini belirtiyor ve şöyle diyordu: "Türkiye, beğendiğimiz, takdir ettiğimiz bir yönetim. Ama, birebir örnek de olamaz. Çünkü Mısır'ın kendine has gerçekleri söz konusu. Biz mutedil bir hareketiz. Kesinlikle şiddeti reddediyoruz. Her grupla diyalog halindeyiz." Gannuşi’nin Tunus’a dönüşünde taraftarlarının attığı bir slogan da ilginçti: “Aşırılığa hayır, mutedil İslam’a evet!”
 
Görüldüğü gibi Gannuşi ve İhvan sözcüsü, mutedil olmayı, dünya istikbarının kabul etmediği / etmeyeceği İslami hedefler yerine, Türkiye modelinde olduğu gibi demokratik bir sistem içerisinde yer almayı kabullenmek olarak değerlendirmektedir. Şiddete dayalı bir hareket yöntemi aşırılıktır evet, fakat salt bu aşırılığa karşı çıkmak bir hareketi mutedil kılmaz. Başta da belirttiğimiz gibi itidalin, mutedil olmanın ölçüsü, referansı Allah’ın ölçüleridir. O halde şiddete dayalı hareket yöntemine karşı çıkıp demokratik rejim taraftarı olmak, mutedil bir yaklaşım değildir. İfrattan kaçıp tefrite yönelmektir. Demokratik rejimlere taraf olmayı mutedil tutum olarak nitelendirmek, adalet mefhumunu İslam’dan bağımsızlaştırmak ve sekülerleştirmektir. Zira demokrasi, Batı düşüncesinin ürettiği ve temelde insanı hakikatin mutlak belirleyicisi gören bir dünya görüşüdür.
 
Cengiz Çandar’ın geçtiğimiz ay Taraf gazetesine verdiği mülakatta sarf ettiği “Ortadoğu’daki İslami hareketler bakımından bir kutbu AK Parti, diğerini El Kaide temsil ediyor. Bölgedeki İslami hareketler ya El Kaideleşecekler ya da AK Partilileşecekler” sözleri de konumuz açısından önemlidir. Bugün birçok yorumcu ısrarla Müslümanların önüne bu iki seçeneği koymaktadır. Çoğu yorumcu da, El Kaide seçeneğine karşın AKP çizgisini mutedil olarak nitelendirmektedir. Bu tür bir dayatmaya karşı, ölçüsüz şiddetin de, Allah’ın dinini yeryüzünde hakimiyet iddiası olan bütüncül bir hayat nizamı olmaktan uzaklaştırıp liberalizm ve laisizme payanda kılan, demokrasiyle örtüştüren sentezci ve uzlaşmacı anlayışların da İslam’ı temsil edemeyeceğini, mutedil olmanın, bu gibi aşırılıklardan arınmakla mümkün olacağını vurgulamak gerekir.
 
Despotizm ve Demokrasi Cahiliyeye Ait İfrat ve Tefriti, İslam İtidali Temsil Eder
 
Sonuç olarak bu konuda söylenecek söz; kör ve ilkesiz, ölçüsüz şiddete dayalı yöntem İslami olmadığı gibi, despotizm, diktatörlük ifratı, demokrasi tefriti, İslam ise itidali temsil etmektedir. Bu sebeple Müslümanlar, taguti diktatörlük ve despotizm ifratından kaçarken, bir başka taguti sistem olan demokrasi tefritine sığınmamalı, vahiy ölçülerinde mutedil olana, yani insanlığı içinde bulunduğu karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, sömürü ve zulümden kurtarıp sahici ve bütüncül adalete ulaştıracak tek yol olan Kur’ani alternatife yönelmelidirler”.
 
Sorulara verilen cevapları müteakiben gerçekleştirilen İLKAV’ın geleneksel çay ve simit ikramıyla konferans sona ermiştir.
 

















Bu içerik 2945 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon