Üye Ol  -  Şifremi Unuttum?
Facebook
 
 
> Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümü...

> Kadir Gecesinin ve Ona Değer Kazandıran Kur’an’ın Kadrini Bilmek...

> Erdoğan’ın, Karşılığı Olmayan Sert Söylemleri Filistin’den Yana, ...

> Ömrümüzden Bir Yıl Daha Azaldı, Gelin Hâlimizi Sorgulayalım!...

> Küresel İfsadın Fıtratı ve Doğal Dengeyi Bozması ile İnsanlığın Y...

   
En Çok Okunanlar

Anasayfa  >   ALTERNATİF EĞİTİM KONFERANSLARI  >  2011
 
´Kisilik ve Kimlik Sorunu Olarak Haset´ ...
Tarih: 11/04/2011
   


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı –İLKAV’ın konferansları devam ediyor. Konferansın bu haftaki konuğu olan Ramazan YAZÇİÇEK, “Kişilik ve Kimlik Sorunu Olarak Haset” konulu konferansını İLKAV konferans salonunda gerçekleştirdi.

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı –İLKAV’ın konferansları devam ediyor. Konferansın bu haftaki konuğu olan Ramazan YAZÇİÇEK, “Kişilik ve Kimlik Sorunu Olarak Haset” konulu konferansını İLKAV konferans salonunda gerçekleştirdi.

Yazçiçek, konuyu, “kulluğumuz cihetiyle bir muhasebe imkânına dönüştürme amacıyla inceledim” diyerek başladığı konuşmasını, kişilik ve kimlik kavramlarının sözlük ve kavram anlamlarını vererek, bu kavramlarla bağlantılı bir sorun olan hasedin Kur’an’da ele alınışına, nefsi bir hastalık olarak yol açtığı tahribata ve bu illetten arınma ve korunmanın yollarına dair tespitler yaparak sürdürdü ve özetle aşağıdaki hususlara değindi:

Kişilik ve Kimlik Kavramları ve Aralarındaki İlişki

“‘Kişilik’ ve ‘kimlik’ kavramları gündelik hayatımızda sıkça kullanılmaktadır. Kullanımlar bir bilinçle olabildiği gibi çoğu kez lâlettayindir. Ancak kavramların en sıradan kullanımında bile anlam yakınlıkları olduğu bilinir. Hatta çoğu yerde kişilik ve kimlik kavramlarının eş anlamlı olarak kullanıldığı görülür. Bu yönüyle terkip, bilinçli eylemlerin toplamı diye görülebileceği gibi esasta farklı iki kavramdır ve aralarındaki fark mutlaka vurgulanmalıdır. Kişilik, iç dünya ile ilgili psikolojik bir veçhe; bireyin iç ve dış çevresi ile kurduğu diğer bireylerden ayırt edici özellikleri ve ilişki biçimidir. Kimlikte ise esas olan dışa karşı yansıtılan cephe, farkında olarak ve tercih edilerek takınılan bir tutum söz konusudur. Bu iki kavram her zeminde birbiriyle son derece iç içe ve etkileşim halindedir. Kişilik sorunu olan insanlar, bir şekilde kimlik sorunu da yaşamaktadırlar. Bu tespiti paylaşmadaki öncelikli kastım, kimlikler, hakikat/kıymet değerlendirmesine tabi tutulmadan önce kişilerin tutarlılık ve belki kendileriyle barışık olmalarına, iç ahenkle ilgili durumlarının önemine dikkat çekmek içindir. Nitekim kişilik özelliklerini kimliklerine yansıtanlar olduğu gibi kimliğinin prensiplerini kişiliğinde benimseyenler de vardır.”

Daha sonra kişilik ve kimlik terimlerinin üzerinde neden önemle durulması gerektiğini ise şöyle açıkladı: “Seçkin bir şahsiyet, bilinçli tercihlerini vahyin ilkeleri doğrultusunda belirler ve bunu, estetik bir bütünlükle yaşama taşır. Her bir düşünce ve eylem referans olarak vahye dayandırılmalıdır. Bu, şahsiyetin oluşmasında İslamî kimliğin gereği ve fakat kişiliği de tahrip etmeyen yoludur. Bu bağlamda İslamî kimliğin neliği, ilk Müslüman kuşağın inşa süreci ve örnekliği, İslamî davet açısından kişilik ve kimlik konularının önemi üzerinde hassasiyetle durulması gerekir.”

İç Muhasebe Zaviyesinden, Nefsin Hastalığı Olan Hasetten Arınma ve Korunma

“’Haset’ kavramı üzerinde düşünmekle gündemin yoğunluğundan bir nebze olsun uzaklaşıp iç muhasebe yapma imkânı elde etmeyi umuyorum. Bununla, nefsin hastalığı da denilen illete neşter atma ve ardından daha bir zinde duruşla dışa dönük değerlendirme yapma fırsatı elde edileceği kanaatindeyim. Bu, dışı mamur kılmanın ancak iç muhasebe yapma ve imar etme imkânından geçtiğine olan inancımdandır. Yolda olanlar, içe dönük tahrip edici ve dışa dönük imha edici haset illetinden kurtulmadan yol alamazlar. Denilebilir ki bunun gibi pek çok engelleyici illet vardır. Doğrudur. Ancak gördüm ki, ifsat edici birçok illetin ana rahmi haset hastalığıdır. Ve hatta denilebilir ki haset, ihtilafların önemli bir sebebi olduğu gibi vahdete giden yolları tıkayan bir kordur. Bu yönüyle de hasedin kişilik ve kimlik kavramlarıyla birlikte mütalaasında fayda vardır.”

Bu girişi müteakip Yazçiçek, konunun aslını oluşturan haset kavramına geçti. Öncelikle hasedin bir iç hastalık olarak nasıl oluştuğuna dikkat çekerek şunları kaydetti : “Âlemler tam bir denge üzere yaratılmıştır. Aynı zamanda bu denge, insan ruhu/psikolojik dünyasıyla da uyum hali demektir. Sosyal hayattaki düzen ve intizam ne kadar iç dengeye iştirak ederse, âlemler üzerinde bir o kadar insicam sağlanmış olur. Beden sağlığı gibi akıl sağlığı da korunmaya muhtaçtır. Aynı şekilde ruhî muvazeneyi koruyucu tedbirler de vardır ve bunlar daha bir farklıdırlar. İnsanlığı tehdit eden çevre kirliliği, beden kirliliği, bilgi kirliliği gibi ruhun temizliğini, sağlığını da sabote eden kirlilikler vardır. Haset denilen düşünce, diğer bütün kirliliklerle direkt veya dolaylı etkileşime sahiptir. ‘Nefsin hastalığı’ denilen haset, ruhun, Allah’ın emirleri dışında kirlenmelere, baskılara maruz kalmasının neticesidir ve/veya onunla daha bir alevlenir.”

Hasedin, Tanımı, Etkileri ve Kıskançlıkla Farkı

Hasedin tanımı, insan ruhu üzerindeki etkileri ve kıskançlıkla farkı hakkında da şunları ifade etti: “Haset, hak edenin sahip olduğu nimetin elinden alınmasını arzu etme, kıskanılan kişinin sahip olduğu değerin elinden çıkması için çaba sarf etme; bazen de haset edilenin sahip olduğu nimet ve şerefin zâil olması ile haset edene geçmesini temenni etmedir. Bu, Allah’ın başkasına nimet vermesini hoş görmeme, başkasındaki nimetin yok olması için çaba sarf etmedir. Farklı bir ifadeyle haset, kıskançlık yani çekememezliktir. Haset, insan ruhu üzerinde bir yük oluşturması cihetiyle ciddi bir gerilim sebebidir. Bu nevi algı ve tutumlar, düşünce bozukluğu olarak davranışlara yansır. İnsan ruhu üzerinde oluşan yük, çok farklı belirtilerle rahatsızlık olarak karşımıza çıkar. Haset ve kıskançlık birbirine yakın kavramlar olmalarına rağmen aralarında ince mana farklılığı vardır. Kıskançlık kelimesi haset anlamında da kullanılmasına rağmen daha bir özel anlamının olduğunu ve her kullanıldığı yerde haset manasına gelmediğini bilmek gerekir.”

Hasedin, Birey ve Toplumda Yol Açacağı Tahribatı

Bu tanımlama bilgilerinden sonra hasedin birey ve toplumda meydana getirdiği tahribata değinerek şöyle dedi: “Haset, farklı sonuçlarıyla bireysel ve toplumsal zeminde tahribata yol açmakta, insanların haktan sapmasına ve ihtilafına sebep olabilmektedir. Hasedin, hem haset edenin kendisine hem haset edilene ve hem de çevreye dönük yıkıcı sonuçları vardır. Haset, mutluluk halini, iyilikleri ateşin odunu yediği gibi yer. Hasedi etkisiz bırakacak olan duygu, gıpta etme, hayranlık duyma, imrenmedir. Hasedin ilacı, haset etmeyip hayranlık duyma iken hasedin kendisi hayranlığa, imrenmeye engeldir. Mutluluk da haset etmeyip hayranlık duymanın imkânıdır. Ve mutluluğa gelince; ona, ancak haset etmeyip sahip olunanlarla yetinme yani tevekkül ile ulaşılabilir.”

Kur’an’da Haset Konusu

Yazçiçek, bundan sonra kavramın Kur’an’da nasıl açıklandığını dair tespitlerle konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kur’an, bireyi, hem kendisine hem de çevresine zarar veren, insanların tevhid inancını seçmelerine engel teşkil eden olumsuz karakterlerden sakındırır. Haset duygusu bunlardan birisidir. Haset, ilk bakışta ahlaka dair bir kavram olarak öne çıksa da Kur’an’da değerlendirilişi genellikle bir inanç sorunu olarak gerçekleşir. Ve hepsinden önemlisi Kur’an, olumsuz karakterleri eğitirken, insanın Allah ile olan ilişkisini temel alır. Kur’an’da haset kavramı değişik formlarda kullanılmış, haset etme merkezinde gelişen çokça olaydan bahsedilmiştir. Bunlar, farklı içerik ve anlam alanlarına sahiptir. Bu kavram, kullanıldığı yerlerde farklı ruh dünyalarını resmeder. Kur’an’da hasetle ilgili bahsedilen olaylar, sebep ve sosyal sonuçları açısından son derece dikkat çekicidir. Allah’ın hoşnut olmadığı tutumlar olarak anlatılır ve insanların budan sakınması istenir.

Kur’an’da hasedin Allah’a isyan sebebi olarak anlatıldığı yerler vardır. Bunlar, Allah’ın adaletinden tereddüt etmek, Allah’ın iradesini sorgulamak yani Allah’ın takdirine rıza göstermemektir. Bir anlamda bu, Allah’ın kulları arasında yaptığı taksime razı olmayarak isyan ile baş kaldırmaktır. Kur’an’da Cenab-ı Hakk’a karşı ilk isyanın hasetlik yüzünden vuku bulduğu nakledilmektedir. Bu, son derece önemli bir tespittir. Şeytanın Âdem (a.s.)’e yönelik tavrı aslında haset illetini izaha yeter bir vakıadır. Allah’a isyanın hasetle başlaması da oldukça manidardır. Kur’an’da anlatılan hasede örnek olarak Hz. Âdem’in iki oğlu arasında geçen ibretlik durumu da gösterebiliriz. Bu yönüyle haset, ibadetlerin takva üzere yapılmasına engel bir duygu olarak vasfedilir. Kabil’in Habil’e olan hasedi birçok yönüyle ders alınacak bir konudur.

Kur’an’da hasede dair bir diğer ibretli ders Yusuf Kıssası ile verilmektedir. Yusuf (a.s.)’a kardeşlerinin reva gördükleri zulüm ve iftira da haset duygusuyla gerçekleşmişti. İlginçtir orada ise hasedin sebebi, başkasının kendilerinden daha çok sevildiği, başkasına daha çok teveccüh gösterildiği düşüncesiydi. Kur’ân’da haset, bile bile inkârın ve hakkı örtüp batıl ile bulamanın en önemli sebeplerinden biri olarak anlatılır. Bu yönüyle haset, bir inkâr sebebidir. Küfrü imana tercih etmede önemli bir unsur olan haset, Tevhid mücadelesi tarihinde çokça örneğe konu olmuştur. Yahudilerin tavrı bu anlamda verilebilecek en önemli örnektir. “

Hasedin, Hasetçinin Kendisine Dönen Sonuçları

“Hasetçinin hasedinden ötürü kendisine dönen çok ibretli sonuçlar vardır. Doğru düşünüp karar verme imkânı ortadan kalktığı için haset eden dengeli düşünme imkânını yitirir. Aslında sonuçları doğru okunursa hasetten uzaklaşmanın imkânı da elde edilmiş olur. Bu açıdan önce hastalığın teşhisi ve ardından tedavi yolları düşünülmelidir. Bunun için hasetçinin konuya dair farkında oluşu son derece önemlidir. Bilinmelidir ki kıskanan dışlanır. Adeta bu netice, ilahî takdire karşı çıkmanın daha yaşarken ödenen bedelidir. Haset eden, kendisine verilen nimetlere kanaat etmediğinden dolayı kalbin hastalığına maruz kalmıştır.

Hasetten Korunmanın Yolları ve Tevekkül

“Hasedin, psikolojik, fiziki ve sosyal neticelerine dönük farklı korunma tedbirleri vardır. Kötü bakışlar, alaylı tavırlar, kinayeli sözler, küçümser tutumlar hep hasedin fiile dönüşme potansiyeli bulunan davranışlardır. Bunlardan korunmanın yolu, güç ve kuvvetin yalnız Allah’a ait olduğunu bilmek; Allah dilemedikçe hiçbir kötülüğün zararının etki etmeyeceğine inanmaktır. Haset için, ‘öfkenin yavrusunun yavrusu; öfke ise hasedin esasıdır’ denilmiştir. Haliyle kıskançlık duygusunu bütünüyle yok etmek herkes için mümkün olmayabilir. Ancak bu duygudan kurtulmanın imkânı, aklın ve dinin emirlerini dikkate alarak doğru bir muhakeme üzere olmak ile elde edilebilir. Bu illetten kurtulmanın belki en önemli yolu, ilmî ve amelî açıdan hasedin farkında olarak dengeli bir tutum içine girmektir. Sosyolojik boyutta ortaya çıkan belirtilerde ise hasetçide hasede karşı farkındalığın artırılması önemli bir tedbirdir. Keza kişinin içinde bulunduğu durumun farkında olması, sıkıntıyı izale etmesi için mücadele etme imkânına kavuşturacaktır. Kibir, gurur, gıybet, tecessüs gibi nefsin hoşuna giden düşüncelerin de kalbin hastalıklarından olduğunun farkında olmak, haset duygusuna yönelik bir zırh iken bunlardan uzak durmak da bu illetten kurtulmanın çarelerindendir.

İtminan ve kanaat duygusu haset hastalığının değişmez reçetesidir. Kişi, ancak kendisiyle, çevresiyle dahası Rabbiyle barışık olursa haset etmeyip özenir ve bu duygudan kurtulur. Buna, kişinin sahip olduklarından ötürü Allah’a şükür etmesi mutmain bir kalp ile Allah’a tevekkül etmesi de diyebiliriz. Vekil edenin vekil ettiği konuda vekiline güveni, burada itminanın derecesidir. Biz Müslümanlar açısından ”Allah ne güzel vekil ne güzel Mevla’dır.” Bu, mülkün sahibinin Allah olduğu ve Allah’ın hiç kimseye adaletsizlik etmediği, mülkünde dilediğine dilediği şekilde nimet verdiğine olan imanımızdır. Başkasına verdiği nimeti bizden alarak ona vermediği gibi; dilediği takdirde bize de ve belki daha fazlasıyla verebileceği kanaati canlı tutulmalı, buna hiç kimsenin de engel olamayacağı gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır. Bütün insanların Allah’ın kulları olduğu ve Allah’ın kendisinin bilip bizim bilmediğimiz rahmet hazinelerine sahip olduğu hakikati de asla unutulmamalıdır. İnsanlara verilenlerden neyin hayırlı olduğunu ve neyin de imtihan vesilesi olarak verilip verilmediğini de biz bilemeyiz. Hülasa bazen bir şeylere sahip olmak değil bilakis sahip olmamak Allah’ın lütuf ve ikramı ve bahşedilmiş nimeti olabilir!

Tevekkül, hem hasedin hem de birçok kalbin hastalığının bulunmaz ilacıdır. Tevekkül etmek, atalet ve rehavetle beklemekten öte bir teslimiyettir. Allah’a sarsılmaz bir güvenle dayanıp bağlanmak; O’nu, vekil olarak gerekli ve de yeterli görmektir. Tevekkül, bedenen çalışmayı, kalben tedbiri terk etme değildir. Böylesi bir zan, Şer’an haramdır. Gereğini yapmadan beklemeye tevekkül demek, yere tohum serpmeden ekinin yeşermesini beklemek gibi beyhude bir vehimdir.”

Hasede Maruz Kalan Ne Yapmalı?

“Haset ve hasetçiye dair olan değerlendirmeler kadar hasede maruz kalanın durumu da bir o kadar önemlidir. Burada en önemli tedbir, kişinin Allah’a sığınmasıdır. Bu, hem tevhid akidesinin gereği ve hem de kişinin kendisini güvende hissedip psikolojik olarak bu duygunun rahatsızlığıyla bunalıma girmemesinin çaresidir. Yoktan var eden, bütün mülkün sahibi olan ve dilediğine dilediği nimeti verenin Allah olduğu unutulmamalı; her bir sıkıntı ve musibete maruz kalındığı gibi haset musibetine de maruz kalındığında ancak Allah’a sığınıp dayanılmalıdır. Muhakkak ki vekil olarak Allah yeter.

Konferans, oldukça yoğun gelen sorulara verilen cevapların ardından İLKAV’ın geleneksel çay ve simit ikramıyla sona erdi.









Bu içerik 3250 defa görüntülendi.
 
 
Yorumlar
Yorum Ekleyin
Adınız Soyadınız
e-Posta Adresiniz
Başlık
Yorum
Kalan karakter sayısı : 6000
Güvenlik Kodu
 
 
Copyright © 2013 İLKAV - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Strazburg Caddesi No:18/4 SIHHIYE/ANKARA
Telefon :  +90 (312) 229 79 76 e-posta:  iletisim@ilkav.org
İLKAV Teknik Komisyon